Pervin Buldan: Kadın cinayetleri siyasi dilden bağımsız değil

  • 14:16 16 Kasım 2021
  • Siyaset
ANKARA - Partisinin grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, katledilen kadınlara dikkat çekerek, "Katil Onur Gencer nasıl ki siyasi saiklerle, iktidarın yükselttiği ırkçı, Kürt ve kadın düşmanı zihniyetle Deniz Poyraz’ı katletti ise, Başak’ı katleden erkek de iktidarın kadın düşmanı politikasından destek almıştır. Bu cinayetler siyasi dilden, siyasi pratiklerden asla bağımsız değildir" dedi.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Meclis Grup toplantısında ülke gündemine dair gelişmeleri değerlendirdi.
 
‘Yolumuzu aydınlatmaya devam ediyorlar’
 
İdam edilen Seyit Rıza ve arkadaşlarını anarak konuşmasına başlayan Pervin, ‘Seyit Rıza’nın oğlu Resik Huseyin ve beş mücadele arkadaşıyla beraber idam edilişlerinin üzerinden tam 84 yıl geçti. ‘Size diz çökmedim. Bu da size dert olsun’ diyerek bıraktığı miras, 84 yıldır Alevi, Kürt ve bütün direnen halkların sözü ve meşalesi olmaya, yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. Seyit Rıza şahsında tüm arkadaşlarına sözümüz olsun. Oyunlarla, hilelerle baş ediyoruz, etmeye devam edeceğiz! Baş eğmeyeceğiz, geri adım atmayacağız. Bu vesileyle insanlık onuru adına direnenleri tekrardan minnetle ve saygıyla anıyorum” dedi. 
 
‘Ahmet Kaya’nın Paris’teki mezarına yine saldırdılar’
 
Ahmet Kaya’nın ölümünün yıl dönümünü de anan Pervin, Ahmet Kaya’nın sistemin tarafından sevilmediğini, linç edildiğini, hor görüldüğünü ve en sonunda sürgüne zorlandığını kaydetti. Pervin, “Ahmet Kaya’ya saldırı henüz bitmiş değildir. Paris’teki mezarına yine saldırdılar. Şiddetle kınıyor ve yapanları lanetliyorum. Bu insanlıktan nasibini almamış, faşist zihniyetli insanların mezarlara saldırısının kaynağını iyi biliyoruz. Bunun sorumluları mezardan annelerimizi çıkartanlarla pozlar verenlerdir. Sevgili Ahmet, dostum dostum güzel dostum. Mavi gökyüzünü sana dar etmeye çalışanlara karşı direnişimiz sürüyor, sürecektir. Bir menekşe kokusunda seni aramaya ve anmaya devam edeceğiz” diye belirtti.
 
Pervin’in konuşmasının satır başlıkları şöyle;
 
“15 Kasım Dünya Hapisteki Yazarlar Günüydü. Düşüncenin, kalemin en büyük güç olduğunu bize anlatan dünyadaki ve ülkedeki tüm yazarları saygıyla anıyorum. Düşünceye, edebiyata, sanata en büyük prangaların vurulduğu böylesi bir süreçte daha çok dayanışma içinde olacağız. Sansüre uğrayan, yasaklanan, engellenen her kelimelerine köprü olmak, onların sesinin yankısını her tarafa ulaştırmak bizim görevimizdir. 
 
Bu dava İŞİD karanlığının bir vekalet davasıdır
 
Seyit Rıza’nın ‘başa çıkamadım’  dediği oyunların günümüzdeki versiyonlarından biri biliyorsunuz Kobanê Komplosu’dur. Adı dava olabilir ama kendisi bir komplodur, kumpastır. İktidar bloğunun, partimize, geleneğimize, demokratik siyasetteki varlığımıza ve halkların ortak gelecek umuduna karşı Saray’da kurduğu siyasi bir komplodur. Komplo olduğunu kanıtlamaya gerek yoktur. Davanın her aşaması, dosyada yer alan belgelerin her biri acemice, panikle tezgâhlanan kumpası kanıtlamaya yeter de artar bile. Kobanê davası gerek arka planı, gerek suçlama konusu, gerekse de artık dosyaya sığmayan hukuksuzlukları, yargılamadaki adaletsizlikleri itibari ile bu iktidarın adeta bir özetidir. Bu dava İŞİD karanlığının bir vekâlet davasıdır. 
 
İŞİD’in hedef birliği söz konusu
 
Bakın IŞİD Kobanê’de yenilgiye uğradı. İŞİD’in başı olan Bağdadi, sınırın 2 km ötesinde öldürüldü. Sonra ne oldu? Bir yıl sonra 27 Eylül 2020’de HDP’ye yönelik büyük Kobanê operasyonu düzenlendi. IŞİD’in Türkiye’deki hedefi kimdi? 5 Haziran saldırısında da, Suruç ve Ankara katliamlarında da HDP ve demokrasi güçleri hedefti. İktidar bloğunun hedefi kimdir? Yine HDP ve demokrasi güçleridir, halklar dayanışmasıdır. İşte bu nedenle vekâlet davası diyoruz. İçerideki komplocularla IŞİD’in hedef birliği söz konusudur. İşte bu dava da bunun kanıtıdır. Evet, bu dava iktidarın özetidir çünkü 7 Haziran’ın, 31 Mart’ın intikamını alma davasıdır. Demokratik siyasete karşı bir darbe davasıdır. 
 
Davanın savcısı hakimi de Saray’dır
 
Bu iktidarın özetidir çünkü asıl failler değil, öldürülenler yargılanmak istenmektedir. 
 
Bu iktidarın özetidir çünkü ‘HDP binalarına neden saldırı yok’ diyeni Kobanê davasında mahkeme başkanı yaptılar. Her şey açık ortadadır. Bu iktidarın özetidir ki;  dava dosyasında unutulan ve kimler tarafından yazıldığı bilinmeyen gayri resmi bir belgede yargıya yönelik ‘HDP’yi kapatın’ talimatı verilmekte, tutuklanması istenen HDP’lilerin listesine yer verilmektedir. Yargı margı hikâyedir. Davanın savcısı da, hâkimi de Saray’dır. Tezgâhı tepede kurdular. 
 
 Hırsızlıkların önünü kapatma davası yok, ama HDP’yi kapatma davası var
 
3 bin 530 sayfalık, 324 klasörlük delilden yoksun iddianameyi oldu bittiye getirip kabul ettiler. 
 
IŞİD katliamlarının dava dosyalarını toplasanız Kobanê iddianamesinin 10’da biri kadar yoktur. Ama mesele HDP olunca, binlerce sayfa doldurdular. Ama kanıt bulamadılar. Bakın Mehmet Eymür itiraflarda bulundu. Devlet adına 18 kişi öldürüldü dedi. İşte buyurun kanıt size. Var mı tek sayfalık bir soruşturma? Yok. HDP hakkında binlerce sayfa iddianame yazan yargıçlar, 18 kişi öldürülmüş, neden sesiniz çıkmıyor? Sedat Peker, yaşanan pislikleri, işlenen suçları bir bir ifşa etmeye devam ediyor. Var mı tek bir soruşturma? Yok. Terfi almak için HDP’liler hakkında fezlekeleri otomatiğe bağlayan fezleke fabrikatörleri neredesiniz? Neden sesiniz çıkmıyor? Türkiye’yi soyup soğana çeviren hırsızlar devlette, iktidarda, kamuda itibar sahibi olarak ortalıkta dolaşıyor. Tek bir soruşturma yok. Ama ne var? Kobanê Davası var. Hırsızlıkların önünü kapatma davası yok, ama HDP’yi kapatma davası var. Suçlusunuz, kirlisiniz. Suçlarınızı, kirli işlerinizi Kobanê Davası’yla örtemezsiniz, örtemeyeceksiniz.
 
17-25 Aralık’ın üzerini 6-8 Ekim’le örtemeyeceksiniz
 
17-25 Aralık’ın üzerini 6-8 Ekim’le örtemeyeceksiniz. Kumpası kuranların tek dayanağı sahte gizli tanık yalanlarıdır. Arkadaşlarımızın dayanağı ise hakikattir. İşte bu dava aynı zamanda bir hakikat davasıdır. Ve sonunda hakikat kazanacaktır. Gizli tanıklığın arkasına sığınan korkaklar, sahtekârlar, komplocular değil, tarihin de tanıklık ettiği gibi eğilmeyen başlar, dimdik ayakta duran irade kazanacaktır. Kobanê kumpas davasını hızla sonuçlandırıp, HDP hakkındaki kapatma davasına sahte dayanak yapmak isteyen komplocular iyi bilsin ki; başaramayacaksınız. Bu komplo kendi ayağınıza dolanacaktır. Kurduğunuz tuzağa siz düşeceksiniz. Hakikatler ortaya çıktıkça, Kobanê davasının arkasındaki karanlık örgütlenmeniz de bir bir ortaya çıkmaya devam edecektir. IŞİD karanlığı Ortadoğu’da nasıl kaybettiyse, siz de kaybedeceksiniz. Türkiye’nin geleceğini hukuksuz mahkeme salonlarında, kumpas davalarında şekillendiremeyeceksiniz. Buna gücünüz yetmeyecektir. Türkiye halklarının ortak geleceği demokrasi meydanlarında demokrasi, barış ve adalet mücadelesiyle kurulacaktır. 
 
4 yıllık süreçte 103 bin 365 başvuruya ret, 15 bin 50 başvuru ise kabul edildi
 
Çökmekte olan iktidar bloğu, halkın karşısına siyasetle çıkamıyor. Çünkü yürütebilecekleri bir siyaset kalmadı. Neyle çıkıyorlar? Hukuksuz yargı kararlarıyla, hukuksuz kararnameleriyle, baskıyla ve zorla topluma korku salmaya çalışıyorlar. Bakın iktidarın OHAL-KHK-Yargı üçlüsüyle yürüttüğü bir başka kumpas da Barış Akademisyenlerine ve barış arayışlarına yöneliktir.  Darbe girişimi sonrasında OHAL Komisyonu adında ucube bir kurum oluşturdular. Bu kurum KHK ihraçlarıyla ilgili başvuruları değerlendirmek üzere kuruldu. Komisyon, Aralık 2017'den bu yana OHAL dönemi KHK’leri ile ilgili 126 bin 758 hak ihlali başvurusundan 118 bin 415'i hakkında karar vermiş. Geride kalan 4 yıllık süreçte 103 bin 365 başvuru ret, 15 bin 50 başvuru ise kabul edilmiş. Komisyonun karar vermesi beklenen hâlihazırda 8 bin 343 başvuru bulunmaktadır.
 
Sivil darbe komisyonu
 
İktidar güdümlü bir kurum olan OHAL Komisyonunun ret kararlarının oranları da, bu kurumun adaletin geciktirilmesi amacıyla kurulduğunun açık bir kanıtıdır. Bu komisyon Barış Akademisyenleri’nin başvurularına ilişkin 4 yıl sonra ilk kararlarını ilan etti. Bu kararlar ile 81 Barış Akademisyeni’nin işlerine geri dönmek için yaptıkları başvurulara ‘RET’ cevabı verildi. Yani Komisyon, KHK’lara ekli listelere konup hiçbir somut ve resmi gerekçe sunulmaksızın kamu hizmetinden hukuksuzca men edilen akademisyenlere ‘işlerinize dönemeyeceksiniz’ diyerek ‘sivil ölüm’ü tekrar gösterdi. Üstelik bu kararları, Anayasa Mahkemesinin barış bildirisini ifade özgürlüğü kapsamında değerlendiren kararına rağmen verdiler. Hukuk tanımaz bu komisyon ‘sivil darbe’ komisyonudur. 12 Eylül cunta zihniyetinin devamıdır. Bu iktidar darbecidir. Bu iktidar, demokrasi düşmanıdır, barış düşmanıdır. Buradan sesleniyorum, Barış Akademisyenleri bu ülkenin onurudur, gururudur, yüz akıdır. Yalnız değillerdir. Onların arkasında barışı savunan milyonlar vardır. Bu mücadele karanlığa karşı hepimizin ortak mücadelesidir. Ve bilinmelidir ki; faşizmin bildirileri, kumpas yargısının hukuksuz iddianameleri değil, barış akademisyenlerinin barış bildirileri bu topraklarda mutlaka kazanacaktır ve yaşam bulacaktır. 
 
Boyun eğmeyen HDP’yi gördüler
 
Yaşamın her alanını zulme, işkenceye dönüştüren iktidarın son günlerde baskı ve hukuksuzluğu tırmandırdığı alanların başında cezaevleri gelmektedir. Bu iktidar, cezaevi sistemini ve hukuksuz tutuklamaları bir rejim haline getirdi. Tutuklayarak, cezaevlerinde işkence ve hukuksuzluk yaparak ayakta durmaya çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız. Geçtiğimiz hafta bir önceki dönem milletvekilimiz, aynı zamanda Adıyaman'ın sevilen doktoru Behçet Yıldırım arkadaşımız haksızca, hukuksuzca tutuklandı. Bir türlü anlayamadılar. Bu baskı ve tutuklamalar ancak ve ancak HDP’yi büyütür, daha da güçlendirir, HDP etrafındaki kenetlenmeyi arttırır. 4 Kasım darbesinden buyana aynı politikayı sürdürüyorlar. Ama her defasında karşılarında direnen, boyun eğmeyen bir HDP’yi gördüler. Görmeye de devam edecekler. Behçet Yıldırım vekilimiz de diğer arkadaşlarımız gibi başı dik bir biçimde mücadele etmeye devam edecektir. Buradan kendisine selam ve sevgilerimizi yolluyorum. 
 
Hasta tutsaklar vurgusu
 
Hep söylüyorum, siyasete siyasetle karşılık verilir. Yenemediğiniz siyaseti, yargı, polis gücüyle durdurmaya çalışmak, siyasi korkaklıktır, siyasi acizliktir, siyasi basiretsizliktir, siyasi çürümüşlüktür. Bakın; 16 yıl içinde cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü sayısı yaklaşık beş misli artmış durumdadır. Bunun sorumlusu tutuklatma rejimiyle ayakta durmaya çalışan AKP iktidarıdır. Şaban Kaygusuz yüzde doksan engellidir, bir kolu bir bacağı yoktur ve tek başına giyinebilecek, ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumda değildir. Ailesi ve avukatlarının  aktardığına göre çıplak aramadan darp’a varıncaya kadar birçok işkenceye maruz kaldı. Yüzde 87 engelli olan ve defalarca kalp krizi geçiren Mehmet Emin Özkan cezaevinde tutulmaya devam etmektedir.  Çürümüşlüğün bir başka örneği; Kandıra 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan Garibe Gezer’e yapılan işkence ve cinsel saldırıdır. 
 
Bir başka çürümüşlük, Kürt ve Kürtçe düşmanlığıdır. Tutsakların Kürtçe yayınlara ulaşması keyfi olarak engellenmektedir. Artan infaz yakma uygulamaları, hukuksuzluk çukurunun en son örneğidir. 
 
Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulları adı altındaki yapı, mahkemelerin yerine geçerek karar vermekte ve infazları yakmaktadır. İşte paralel yapı dediğimiz tam da budur.2015 yılından bu yana tutuklu bulunan ve beynindeki Tümer nedeniyle ağır hasta olan Atilla Coşkun, hakkındaki ‘disiplin’ cezaları gerekçe gösterilerek tahliye edilmemektedir. Yine kolon kanseri hasta tutuklu Aydın Değirmenci, 5 ay önce cezası bitmesine rağmen iyi halli’ olmadığı gerekçesiyle tahliye edilmemektedir. Daha birçok tutuklu infaz yakma nedeniyle keyfi olarak tahliye edilmemektedir. Aysel Tuğluk arkadaşımız, ağır hastalığı nedeniyle bir saniye dahi cezaevinde tutulmaması gerekirken tahliye edilmemekte, tedavisi engellenmektedir. Cezaevlerinde dört duvar arasında iradeleri dışında bir gücü olmayan tutuklulara zulmetmek faşizmi tüm ülkeye yayma politikasıdır.  Cezaevleri bu iktidarın sorumluluğunda adeta insanlığa karşı işlenen suçların merkezi haline dönüştürüldü. Bu tablo düne kadar çıplak arama yok diyen AKP iktidarının eseridir. 
 
Adalet Bakanlığı’na çağrı: Etkin bir soruşturma yürütün
 
HDP’nin, demokratik kamuoyunun insan hakları örgütlerinin, tutuklu ailelerinin ve vicdanlı insanların mücadelesi sayesinde şimdi o yönetmeliği değiştirdiler. Hani çıplak arama yoktu. Bunu ortaya çıkaran Milletvekilimiz Sevgili Ömer Faruk Gergerlioğlu’na karşı her türlü hukuksuzluğu yaptılar. Hatta AKP’nin bir sözcüsü çıplak arama için iftira demişti. Şimdi suçlarını kabul ettiler. Buradan Adalet Bakanlığına sesleniyorum: Madem yönetmelik değişikliğiyle çıplak aramayı kaldırdınız, bugüne kadar kim bu çıplak arama suçunu işlemişse derhal yargı önüne çıkartın. Sadece yönetmelik değiştirmek yetmez. Etkin bir soruşturma başlatılmalıdır. 
 
Cezaevlerine karşı demokratik kamuoyu duyarlı olmalı
 
Hasta tutsakların tahliyesini engelleyen, infazları yakan, tutuklulara işkence yapanlarla ilgili olarak Adalet Bakanlığını derhal girişimde bulunmaya ve bu zulme bir son vermeye çağırıyorum. Aysel Tuğluk başta olmak üzere kritik durumdaki tüm hasta tutsaklar derhal tahliye edilmelidir. Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nu da cezaevlerinde yaşanan hukuksuzluklar ve ihlaller karşısında girişimde bulunmaya davet ediyorum. Biz bu suçların, bu ihlallerin peşini asla bırakmayacağız. Bir gözümüz daima cezaevlerinde olacaktır. Bir kez daha ifade ediyorum, demokrasiye, adalete ve barışa sahip çıkmak cezaevlerindeki zulme karşı çıkmayla başlar. Cezaevlerine karşı demokratik kamuoyu duyarlı olmalıdır. 
 
Bir kadın yol ortasında vahşice katledildi
 
En can yakıcı gündemlerimizden biri tabi ki kadına yönelik artan şiddettir. Bakın daha geçen hafta, yüreğimizi dağlayan ve gencecik bir kadını aramızdan koparan bir kadın cinayetiyle tüm ülke olarak bir kez daha sarsıldık. İstanbul’un göbeğinde, 28 yaşındaki mimar Başak Cengiz evine gitmeye çalışırken hiç tanımadığı, bir erkek katilin kılıçlı saldırısı sonucu yaşamını yitirdi. Evet, samuray kılıcı denilen bir kılıçla gencecik bir kadın yol ortasında vahşice katledildi. Kendisine Allah’tan rahmet kederli ailesine sabır ve başsağlığı diliyorum.
 
Bu cinayetler siyasi dilden asla bağımsız değildir
 
Bakıyoruz medya ve adli merciler her zamanki gibi bu kadın cinayetine de bir kılıf bulmak için zanlının psikolojik sorunları var diyerek cinayeti sıradanlaştırmaya çalışmaktadır. Biz bu telaşı İzmir il binamızda Deniz Poyraz yoldaşımızı katleden caninin sahiplenilmesinden ‘Akli dengesi yerinde değil’ yalanıyla aklanmaya çalışılmasından biliyoruz. Katil Onur Gencer nasıl ki siyasi saiklerle, iktidarın yükselttiği ırkçı, Kürt ve kadın düşmanı zihniyetle Deniz Poyraz’ı katletti ise, Başak’ı katleden erkek de iktidarın kadın düşmanı politikasından destek almıştır. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinden cesaret almıştır nokta. Bu cinayetler siyasi dilden, siyasi pratiklerden asla bağımsız değildir. Kılıçlı katilin kimlerden esinlendiği de gizli değildir.
 
İstanbul Sözleşmesi’ni fesheden akla ne demeli?
 
Elinde kılıçla Ayasofya’da şov yapan Diyanet Başkanından, iktidar kanallarındaki şoven milliyetçi, kılıç kalkanlı, kanlı dizilere, kafa kesen IŞİD’lilerden kadınları yerlerde sürükleyen, sokak ortasında darp eden kolluk güçlerine varıncaya kadar iktidarın tüm mekanizmaları bu katillerin esin kaynağıdır. Bu cinayetlerin tek suçlusu ve faili elbette erkek katiller değildir, kadın düşmanı politikalarla onlara bu zemini sunan siyasal iktidar da şiddetin ortağı ve sorumlusudur. Buradan soruyoruz, madem kadınları katleden katillerin akli dengesi yerinde değildir, peki kadın cinayetlerine karşı devletin, iktidarın aklı nerededir? İstanbul Sözleşmesi’ni fesheden akla ne demelidir? Kadın katliamlarının ortaya çıkardığı tek bir sonuç var o da; siyasi iktidar kadına yönelik şiddet dursun istemiyor. Çünkü erkek egemen zihniyetten beslenen bir iktidar var. Baskıcı ortam yaratarak buradan nemalanmaya çalışan iktidar, kadın cinayetlerinin yarattığı şiddet iklimini kendi siyaseti için kullanmaktadır. 
 
Biz kadınları erkek yargınızla yıldıramayacaksınız
 
Kadınları sokakta hedef alan sistemli politikanın bir diğer ayağını ise erkek yargı yürütmektedir. Kadın katili erkek faillere iyi hal indirimi yapan, tecavüzcüyü serbest bırakan yargının kalemiyle, Başak’ı katleden kılıç aynı noktada birleşmektedir. Aynı yargı, biliyorsunuz Sevgili Başak Demirtaş’a ceza verdi. Bu ceza; Kürt düşmanlığının, kadın düşmanlığının sonucudur. Kadınları hedef alan erkek düzenin sahiplerine buradan sesleniyorum: Kadına yönelik şiddete ve bu şiddete geçit veren siyasi iktidara karşı mücadelemizden bir milim dahi geri atmayacağız. Biz kadınları kılıçlarınızla, silahlarınızla, cinayet şebekelerinizle, erkek yargınızla yıldıramayacaksınız korkutamayacaksınız. Kadınları durduramayacaksınız. Kadınlar sizin erkek sisteminizi mutlaka ama mutlaka alaşağı edecektir. Ve o günler de çok yakındır. Ve her yıl olduğu gibi bu 25 Kasım’da daha güçlü bir biçimde ‘erkek-devlet şiddetine, savaşa, yoksulluğa karşı her yerdeyiz’ diyerek alanları dolduracağız. Her yerde haykıracağız.
 
Zam tablosu, AKP’nin zulüm tablosudur
 
Türkiye, bu iktidarın politikaları nedeniyle tarihin en derin ekonomik ve sosyal çöküşünü yaşamaktadır. Demokrasinin, hukukun, bağımsız yargının, insan haklarının, denetimin, şeffaflığın, toplumsal barışın ve medya özgürlüğünün olmadığı bir ülkede ekonomi çöker. Dengenin yerini dengesizliğin, denetlemenin yerini denetimsizliğin aldığı bir sistem iflasa götürür. İflas etmiş siyasi sistemin sonucu ise iflas etmiş, çökmüş ekonomidir, işsizlik ve milyonların yoksulluğudur. İflasın üzerini kapatmak için gece gündüz durmadan zam yapıyorlar. Türkiye’de fiyat etiketleri günlük değişir hale geldi. Bakın son bir yıl içerisinde; gübreye yüzde 400, ayçiçek yağına yüzde 200, elektriğe yüzde 100, gaza yüzde 100, kiralara yüzde 100, yumurtaya yüzde 100, temel gıdaya yüzde 100, akaryakıta yüzde 50, şekere yüzde 25 zam, maaşlara ise yüzde 5 zam yapıldı. İşte bu zam tablosu AKP’nin zulüm tablosudur.
 
AKP’ye öneri: Batan ekonominin filmini çekin
 
Her gün sofradan bir dilim ekmek daha azalmakta, bir kaşık yemek, bir yudum su sarayın faizi, israfı, rantı, savaş politikaları için ayrılmaktadır Her gün bir gencin hayallerine ipotek konulmaktadır. İşsizlik ve borçluluk düzeni ile gençlerin gelecekleri çalınmaktadır. Dolar 10 TL’nin üzerine çıkmış, AKP Genel Başkanı ‘ekonominin kitabını yazdık’ diyor. Buradan öneriyorum: Madem ekonominin kitabını yazdınız, filmini de çekin. Nasıl olsa sizde oyuncu çok. 5’li çetenizle, müteahhitlerinizle, üçer maaşlı bürokratlarınızla, kendi bakanlığını çarpan bakanlarınızla, trollerinizle, çukur medyanızla batan ekonominin filmini çekin. Evet, işsizlik yükseliyor, yoksulluk ve açlık yükseliyor, geçim sıkıntısı yükseliyor, borç her gün yükseliyor, gıdadan enerjiye fiyatlar her gün yükseliyor, döviz kuru yükseliyor. Dürbünle baksanız göremeyecek seviyeye getirdiğiniz bu ülkenin parasının değeri AKP’nin ustalık eseri olarak karşımızda durmaktadır.
 
TÜİK AKP’nin yalan makinesi olmuş
 
AKP’nin lügatı ile; torpil, atama sistemi olmuş. Rant, dağıtım sistemi olmuş. İsraf, itibar olmuş. TÜGVA, AKP’nin İŞKUR’u olmuş. TÜİK, AKP’nin yalan makinesi olmuş. Merkez Bankası zaten sarayın çelik kasası olmuş. Yağma ve talanın adı özelleştirme olmuş. Üçer maaşlar yandaşların maaş bordrosu olmuş. Bunlarda ar kalmamış, utanma kalmamış. Çete mafya düzeniyle ilgili her gün yeni suçlar ortaya saçılmakta. Kalkıp bir de ekonomiyi yalan dolanla yönetmeye çalışıyorlar. AKP’nin ekonomi anlayışı çocuklarına mama alamayan, şekerli su içiren, lapa yediren annelerin Türkiye’sidir.
 
2022 bütçesinde Saray ve yandaşları var
 
AKP’nin ekonomi anlayışı ataması yapılmadığı için, beden eğitimi dersi vermek yerine inşaatta çalışmak zorunda kalan Fedai öğretmenin hayatını kaybetmesidir. AKP’nin ekonomi anlayışı gece yatağa aç giren çocuklardır. Borçlarını ödeyemediği için traktörünü satan çiftçi demektir. Evine doğalgaz alamayan, geçinemeyen emeklilerdir. AKP’nin ekonomi anlayışı öğrencilerin yurtsuz, barınaksız, kiracıların evsiz barksız kalmasıdır.  Getirdikleri 2022 bütçesine bakıyoruz, halk yok, kadınlar yok, gençler yok, yoksullar yok, emekçiler yok, çiftçiler yok. Kimler var? Saray ve yandaşları var. Müteahhitleri var.
 
Çürümüş düzenin çürümüş bütçesi
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP Genel Başkanı Erdoğan’a bütçe hazırlamış. Mesele budur. Bu bütçede huzur yoktur, refah yoktur, mutluluk yoktur. Huzursuzluk vardır, mutsuzluk vardır, savaş vardır, yıkım vardır, rant var, talan vardır. Bu bütçeyle Hazine ve Maliye Bakanlığını Borç ve Faiz bakanlığı yapmışlar. Çevre, Şehircilik, İklim Bakanlığını Rant, Talan ve Felaket Bakanlığı yapmışlar, Ulaştırma Bakanlığını yandaşa ihale ve garanti ödemeleri bakanlığına dönüştürmüşler. Aile Bakanlığını kendi ailelerinin bakanlığına çevirmişler. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını, TÜGVA’nın çiftliğine dönüştürmüşler. Dışişleri Bakanlığını dışarıyı, İçişleri Bakanlığını da içeriyi karıştırma bakanlığına çevirmişler. İşte bütçenin özeti budur. Çürümüş düzenin çürümüş bütçesidir. 
 
En geniş demokrasiyi gençlerin ittifakıyla birlikte başlatacağız
 
‘Verin yetkiyi ekonomiyi şahlandıralım’ diyerek halkı aldatan bu iktidarla ilgili yapılacak işlem bellidir. Yetkisini bir an önce elinden almaktır. Halk o yetkiyi geri almasını da iyi bilir ve öyle de olacaktır. Bu ülkenin işçisiyle, emekçisiyle, ezilen halklarıyla, emeklisiyle, çiftçisiyle, EYT’lisiyle, esnafıyla, genciyle, öğrencisiyle, kadınıyla, köylüsüyle, kentlisiyle el ele verip, hep birlikte bu kötülük düzenini, zam ve zulüm düzenini değiştireceğiz. Bunda son derece kararlıyız. En geniş demokrasi güç birliğiyle, ezilenlerin, kadınların, gençlerin ittifakıyla yeni bir dönemi birlikte başlatacağız. Tek çıkar yol budur. Bunu hep birlikte başaracağız. Başarmalıyız. 
 
50+1’e cevap: 1+1 kalacaksınız
 
Şimdi tabi kaybedeceklerini anlayınca 50+1 sistemini değiştirmek için kıvranmaya başladılar. Çünkü getirdikleri sistem ayaklarına dolandı. Çıkış yolu arıyorlar. Ama nafile. Çıkış yolu yoktur. Halk o yolu kapatmıştır. Küçük ortakları da ‘Biz hükümet ortağı değiliz’ demeye başladı. Nasıl ortak değilsiniz? Bal gibi de ortaksınız. Yolsuzlukların da, çürümenin de, işsizliğin de, yoksulluğun da ortağısınız. Kobanê kumpasında ortaksınız. Kapatma davasında ortaksınız. Zulümde ortaksınız. Halkın, emekçinin lehine ne varsa Meclis’te reddedilmesinde ortaksınız. Sorumluluktan kaçamazsınız. Bu ortaklık sizi götürecektir. Merak etmeyin. Hiç boş yere uğraşmayın. Boş yere matematik hesapları yapmayın. Halkın matematiği ve zekâsı farklıdır. Bunu seçimlerde göreceksiniz. İlk seçimlerde çarpılacaksınız. Sıfırlanacaksınız. Buradan söylüyorum; 50+1 hayali kurmayın. İlk seçimlerin sonucu şimdiden bellidir. Erdoğan ve Bahçeli olarak 1+1 kalacaksınız. Ülkenin başına bela olan çöküş sisteminiz değil, yeni döneme umutla bakan halklarımızın çıkış sistemi ve büyük değişim umudu kazanacaktır. Merak etmeyin bu ülkenin emekçi yoksul halkları talan düzenini değiştirmenin kitabını yazacaktır.
 
84 milyonun kazanacağı ülkeyi hep birlikte kuracağız
 
11-12 Kasım günleri Ankara’da Parti Meclisimizle toplandık. Türkiye’nin halkları ve geleceği için tarihi bir dönemden geçiyoruz. Bu tarihi süreçte Parti Meclisi olarak HDP’nin üzerine düşen sorumlulukları değerlendirdik. HDP olarak en güçlü şekilde halkı savunmaya devam edeceğimize olan inancımızı bir kez daha yeniledik. Kapatma ve Kobanê Kumpas Davaları, her gün artarak süren iktidar saldırılarına karşı Antalya’dan Amed’e, Edirne’den Van’a kadar ülkenin her yerinde bizler, vekillerimizi, PM ve MYK üyelerimizi, parti çalışanlarımızı büyük bir coşku ve inançla karşılayan her bir yoldaşımıza sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Gittiğimiz her sokak, misafir olduğumuz her ev geleceğe dair umudumuzu büyütmeye devam ediyor.  Ekonomik, siyasi ve toplumsal krizlerin üst üste yaşandığı bu dönemde, ‘batarsa batsın, ben alacağımı aldım’ diyenlere karşı tek adam ve bin odalı sarayın değil; 84 milyonun, 20 milyon hanenin kazanacağı bir ülkeyi hep birlikte kuracağız.
 
Tarihi geçmiş ampuller yerine, yeni yaşam umutları ile aydınlatacağız
 
Bizler, her birimiz farklılıklarımızla bir arada oldukça, bu yozlaşmış düzen her gün sonuna bir adım daha yaklaşacak. Bizler, halklar, inançlar, kadınlar, gençler ve ezilenler olarak umudun adresi olan HDP’yi sahiplendikçe, AKP-MHP ittifakı erimeye devam edecektir. Biz mücadeleyi yükselttikçe iktidardaki düşüş ve çözülme hızlanacaktır. Bizler; Kürtler özgürleşmeden Türkiye halkları, kadınlar özgürleşmeden insanlık özgürleşmeyecek, biliyoruz. Bu inançla, barışın, demokrasinin ve eşit yurttaşlığın yolunu açmaya devam edeceğiz. Açtığımız bu yolda, mücadele ortaklığını daha da büyüterek yürümeye devam edeceğiz. Bir kez daha tüm HDP olarak bu ülkenin geleceği için üstüne düşen ne varsa yapacağımıza dair sözümüzü yineliyoruz. Dün çok erkendi, yarın çok geç diyerek bugün ve her gün bu ülkenin geleceğini son kullanma tarihi geçmiş ampuller yerine, yeni yaşam umutları ile aydınlatacağız."