Tecrit neden en fazla kadınları etkiliyor?

  • 09:01 22 Ekim 2021
  • Siyaset
 
Habibe Eren 
 
HABER MERKEZİ - Tecridin en fazla kadınları etkilediği belirlemesinin sıradan bir söylem olmadığını ifade eden TJA aktivisti Nazile Tursun, “Kadının iradesini kırmak, kadını köleleştirmek ve bir şekilde toplumu köleleştirmek istiyorlar. Taciz, tecavüz, fuhuş ile toplumu yozlaştırıp teslim alma söz konusudur. Bunu da gayet stratejik ve bilinçli olarak Kürdistan’da uygulamaktadırlar” dedi. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit ağırlaşarak devam ederken tecridin doğaya, kadına, cezaevlerine ve topluma yayıldığı sıklıkla dillendiriliyor. Savaş politikaları ve Kürt sorunun çözümsüzlüğü halklara yoksulluk, baskı ve daha fazla imha olarak dönerken bu durumdan en fazla Kürt kadınları etkileniyor. Özel savaş politikaları sonucu fuhuşa, intihara sürüklenen tecavüze maruz kalan, öldürülen ya da yıllarca cezaevine hapsedilen kadınlar için tecridi yıkmak o yüzden daha büyük bir anlam taşıyor. 
 
Kadınların katledilmesinin sistematikleştirildiği, eril şiddetin her yönüyle hayata geçirildiği ve kadının değersizleştirildiği bu süreçte tecrit ve kadın sorunu ayrı bir önem arz ediyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan, 18 Şubat 2011 tarihindeki görüşmesinde komplo sürecini ‘dört dönem’ şeklinde tariflerken dördüncü komplo dönemini “yeşil komplo” sözleriyle ifade ediyor ve kadın sorununa ayrıca dikkat çekiyor: “Bu dönemin kadın boyutu var. Bu dönemde en çok kadının özsavunması önem taşıyor. Doğrudan namus anlayışıyla yaklaşmıyorum, kadının beyinsel, ruhsal, bedensel kendini korumasından bahsediyorum.”
 
Tecridin en fazla kadınları etkilediği tespiti üzerinde bölgede ve Türkiye’nin birçok kentinde başta tecrit olmak üzere kadın kırımı, şiddet, katliam, yoksulluk, savaş politikaları ve eşitsizliğe dikkat çeken Kürt kadın hareketi mücadele pratiğini de güncel siyasete göre belirliyor.  Bu noktada en önemli mücadele dinamiklerinden biri olan Tevgere Jinen Azad (TJA) uzun zamandır iktidarın hedefinde.  
 
TJA aktivisti Nazile Tursun PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride, tecridin özelde kadınlara nasıl yansıdığına dair konuştu. 
 
‘Tecrit politikası her gün kendisini üreten bir tekniğe dönüşüyor’
 
Tecridin nasıl ele alındığının önemli olduğuna dikkat çeken Nazile, yalnızca kavramsal anlam itibarıyla bir kişinin izole edilmesi anlamında ele alındığında tecrit politikasına dar bir bakış açısı ile yaklaşılacağını kaydetti. Tecridin PKK Lideri Abdullah Öcalan şahsında geliştiğini ve topluma yayıldığını belirten Nazile, “Bir iktidar biçimine dönüşen ve bu temelde her gün kendisini üreten bir tekniğe dönüşüyor. İmralı işkence sisteminin her yönüyle topluma yansıması söz konusu. İmralı’da hayata geçirilen istisnai uygulamalar meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Bu duruma zaman içinde bir refleks gelişmezse, bunu bir politika anlamında üretilerek toplumun tüm katmanlarında yayılma durumu söz konusu olacaktır” dedi. 
 
‘Refleksiz bırakarak faşizmine ortak ediyor’
 
Tecrit politikasını özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürütenlerin derinden hissettiğine dikkat çeken Nazile, “Teslim alarak, iradeyi kırma ve itaat eden bir ‘köle toplumu’ yaratarak iktidarlarını sürdürmek istiyorlar. Bunu sadece baskı ve zor aygıtları ile yapmıyor; bir yerden sonra seni etkisiz kılarak, var olan duruma itiraz etmeyerek faşizmine ortak etme durumu da gelişiyor” ifadelerini kullandı. PKK Lideri Abdullah Öcalan şahsında muazzam bir direniş geliştiğini vurgulayan Nazile,  ancak en büyük tehlikenin toplumda tecrit işkencesinin kanıksatılamaya çalışılması olduğuna işaret etti. Nazile, “ İmralı özel savaş politikalarının üretildiği ve bu çerçevede toplumu dizayn  etme noktasında bir labaratuvar işlevi görüyor” diye de ekledi. 
 
‘Refleks geliştirilmezse her yere yayılıyor’
 
İmralı’da hayata geçirilen uygulamalarla toplumun test edildiğini vurgulayan Nazile,” Faşizm sessiz, susan, itaat eden; köle toplum istiyor. Bu itaati sağlamak için Kürt halk önderliği şahsında dayatmayı bir şekliyle topluma da uyguluyor. Eğer bir refleks geliştirilmezse yavaş yavaş her tarafa yayılıyor. Faşizmine toplumu ortak etmek ve bunu kalıcılaştırma söz konusu. Arkasında derin bir akıl var. İmralı aynı zamanda yeniden inşa edilen özel savaş politikaları üretildiği bir mekân” diye konuştu.  
 
‘İdeolojiyi etkisizleştirmek temel amaçlardan biri’
 
“İmralı işkence sistemine baktığımızda koca bir cezaevinde Kürt halk önderi Abdullah Öcalan şahsında izolasyon uygulanarak toplumda etkisi kırmak amaçlanıyor” diyen Nazile, hem fiziki hem düşünsel olarak Abdullah Öcalan’ın etkisinin kırılmaya çalışıldığını ifade etti. Kapitalist modernitenin kendisine en büyük tehlike olarak Abdullah Öcalan’ı gördüğünü ve İmralı’da yaşanan hukuksuzluğa bu yüzden göz yumduğunu ifade eden Nazile,  sözlerini şöyle sürdürdü: “ Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi( CPT) Avrupa Konseyi’ne ( AK) baktığımız zaman ihlalleri görmezden geliyor. CPT’nin neredeyse raporlarında Türkiye’ye ‘yaptıklarınızı hukuk kılıfına uydurun’ diye yol ve yöntem gösterdiğini görüyoruz. Tecridin kendisi insanlık suçudur. İşkence sisteminde kişiyi yalnızlaştırma, parçalama ve bu noktada iradesini teslim alma temel hedef olarak amaçlanıyor. Ama burada Kürt halkı önderi şahsında onla güçlü bağ kuran, kendi yaşamını gerçekleştirme iddiası olan kadınlarla, gençler ve toplumla ilişkiyi kesmek ve oradaki ideolojiyi etkisizleştirmek temel amaçlardan biri.”
 
Kadınların tecrit mücadelesi
 
Nazile, “Kürt halk önderi Öcalan sadece Kürtlerin halk önderi olmaktan çıkmıştır, halkların önderliği olmuştur. Bugün dünyanın birçok yerinden sendika, akademisyen, kurum Öcalan’ın özgürlüğünü talep ediyor. Bu kesimlerden biri de kadınlar. Kürt halk önderinin özgürlüğünü kadınlar kendi özgürlükleri olarak görüyor. Kendisinin yaratmış olduğu ideoloji, felsefe ve teori ile sürekli olarak kadın özgürlük mücadelesini büyütüyor. Bu yüzden kadın özgürlük ideolojisinin mimarisi diyebiliriz. Bu doğrultuda ona dönük uygulanan tecrit, işkence sistemine aynı zamanda bir bütünen kendilerine yönelik ele alıyorlar” şeklinde konuştu. 
 
Özel olarak kadının hedef alınması 
 
AKP MHP iktidarının bölgede soykırım ve işgal saldırısı temelinde Kürt kadını şahsında Kürt toplumunu etkisizleştirme çalıştığını kaydeden Nazile, şöyle devam etti: “Kadın toplumsallığı oluşturan, değiştiren ve dönüştürendir. Özel olarak kadının hedeflenmesi bu çerçevededir. Kadının iradesi kırmak, kadını köleleştirmek ve bir şekilde toplumu köleleştirmek istiyorlar. Taciz, tecavüz, fuhuş ile toplumu yozlaştırıp teslim alma söz konusudur. Bunu da gayet stratejik ve bilinçli olarak Kürdistan’da uygulamaktadırlar. Bu durum yargı eliyle de meşrulaştırılıyor” dedi. 
 
 ‘Kadın üzerinden sınıfsal ve ulusal sömürü düzeni geliştiriliyor’
 
İlk ezilen cins olan kadın üzerinden sınıfsal ve ulusal sömürü düzeni geliştirildiğini dile getiren Nazile, “Bundan kaynaklı her güne yeni bir gözaltı operasyonu ile uyanıyoruz. İktidar şu an zor aygıtları ile ayakta kalmaya çalışıyor. İktidarına meydan okuyan kadını tehdit olarak gördükleri için kadınlara saldırı var. Kayyımların ilk olarak kadın kurumlarını hedef alması tesadüf değil. Yine eş başkanlığın kriminalize edilmesi bundan bağımsız değil. 20 Mart’ta İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı ile beraber kadın katili, tecavüzcüleri ve failleri koruyan noktada ve teşvikçileri olduklarını açıkça beyan ettiler. Makul ve makbul kadın anlayışı üzerinden siyasi hegemonyalarını sürdürüyorlar” diye belirti. 
 
Hegomonik erkeklik ve kapitalist modernitenin krizi
 
“Gelinen aşamada faşizmin zoru varsa buna karşı da direnişin kazandıracak gücü, örgütlü irade ile kazanan kadınlar ve halklar olacaktır” diyen Nazile, dünyanın dört bir tarafında faşizm karşısında otoriter, egemen eril zihniyet sistemine karşı alanlara çıkan ve itirazını güçlü geliştiren kadın direnişine işaret etti. Nazile “21 yy. kadın yüzyılı olacak dediğimizde gelişigüzel bir slogandan bahsetmiyoruz. Aslında sistemin kendi içinde yaşadığı krizi belirleme ve alternatif yaşamı inşa etme noktasında kadınlar özne konumundadır. Bundan dolayı hegomonik erkeklik üzerinden kadın mücadelesini başkalaştırmak ve etkisizleştirmek için bir ittifak etme durumu var” ifadelerinde bulundu. 
 
‘Yeşil faşizm kadına savaş açmış durumda’
 
Sistemin cinsiyetçilikten beslendiğini buna bağlı olarak milliyetçilik, dincilik ve militarizmin yaşamın her alanına sirayet ettirilmeye çalışıldığını kaydeden Nazile, şöyle devam etti: “Yeşil faşizm de bu makbuller üzerinden yeniden inşa sürecini hayata geçiriyor. Burada yapmak istedikleri Türk İslam sentezi üzerinden yeni bir toplumsal sistem inşa etmek ve bunu sistemlendirmek. Dünün beyaz Türkçülük faşizmi şu an yeşil faşizmi olarak devam eden bir noktada. Kadına adeta bir savaş açma durumu söz konusudur. Korku çemberine karşı mücadeleyi daha büyütmek anlamında daha kararlı olmak önümüzdeki süreci belirleyecektir. Dünya sistemine baktığımızda özgürlük ve kölelik ivmesini belirleyecek olan ve bu kültüre karşı özgürlük kültürü inşa etme noktasında alternatif yaşamı inşayı  kadının mücadelesi belirleyecektir.”
 
‘Politikalar karşılığını bulmayacak’
 
TJA Dönem Sözcüsü Ayşe Gökkan’a 30 yıl hapis cezası verilmesine de değinen Nazile, cezanın Kürt kadınlara ‘tehdit’ anlamı taşıdığını kaydetti. Nazile, “ Gözaltına alsalar da, tutuklasalar da zindana atsalar da fiziki olarak yok etseler de şiddetle yıldırmaya çalışsalar da Ayşe arkadaşın dediği gibi ‘Kürdüz, kadınız ve buradayız’. Geliştirmiş oldukları özel savaş politikaları ile teslim almaya çalışsalar da özgür kadın iradesi;  bilinç etrafında gelişen bir örgütlenme ve mücadele hattı üzerinden özsavunmasını da gören yerden mücadelesine devam edecek. Bu politikalar da karşılığını bulmayacaktır” 
 
‘Kadın düşmanı politikalar ihraç ediliyor’
 
Gelinen aşamada erkek egemen zihniyetin salgına dönüştüğünü ancak salgından daha fazla ölüme neden olduğunu kaydeden Nazile, sözlerini şöyle sonlandırdı: “AKP-MHP iktidarının kendisi de bir salgına dönüşmüştür. Bugün dünyanın dört bir yanına nasıl DAİŞ çetelerini gönderdiyse kadına düşmanlık temelinde politika üretilmesini ihraç ediyor. 30 yıl hapis cezası Ayşe Gökkan şahsında açık bir şekilde TJA’ya dönüktü. Ayşe’nin sözcü olması, sistem karşısında dik olması, teslim almaya karşı her zaman duruşunu ortaya koyması faşizmin ne kadar korktuğunu ve acziyetini gösteriyor. Bu temelde vermiş oldukları cezalar karşılığını bulmayacak. Biz kadınların mücadelesinden de alıkoymayacaktır. Kendilerince yapmış oldukları hesaplar kadın özgürlük mücadelesi ve direnişi karşısında kaybedecektir”