Ebru Günay: Çözüm isteyen milyonların iradesine güveniyoruz

  • 12:21 7 Ekim 2021
  • Siyaset
ANKARA - HDP Sözcüsü Ebru Günay,  gündemdeki gelişmelere ilişkin yaptığı değerlendirmede, "Biz elbette bunların yarattığı ve toplumsal bedeli ağır olan çözümsüzlükleri biliyoruz, bu çözümsüzlükle ciddiyetle kararlılıkla mücadele ediyoruz. Biz kendimize, mücadelemize, çözüm isteyen milyonların iradesine güveniyoruz" dedi. 
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, gündeme dair gelişmelere ilişkin partisinin genel merkez binasında basın toplantısı düzenledi.
 
‘Kürtlerin ulusal birliği arayışını sahipleniyoruz’
 
Yoğun ve önemli değişmelere ve Türkiye’nin kaderinin şekillendiği bir dönemden geçildiğini söylerek değerlendirmelerine başlayan Ebru, böylesi durumlarda toplumun  yol göstericilere ve rehberelere ihtiyaç duyduğunu kaydetti.  Kürt toplumunun önemli rehberlerinden biri olan  Celal Talabani'nin ölümünün 4'üncü yıldönümünü olduğunu hatırlattı. Ebru, “Kürt halkının, Ortadoğu toplumunun yaşadığı bu hassas ve hayati süreçte sayın Talabani’nin yokluğu hepimiz için büyük kayıptır. Onun bize bıraktığı, özgürlük, eşitlik mücadele mirasını, Kürtlerin ulusal birliği arayışını sahipleniyoruz. Sayın Talabani hayatı boyunca Kürt halkının hak ve özgürlüğünü savundu, halklar arası eşitliğe inandı. Kürtlerin egemen güçler tarafından karşı karşıya getirilmesine karşı çıktı. Siyaseti incelikle, zerafetle, büyük bir ustalıkla yürüttü. Bugün yaşamış olsaydı, Şengal’de, Rojava’da, Güney’de Kürtler arasında yaratılmak istenen çelişkileri en başta Sayın Talabani karşı çıkacaktı. Bu vesileyle bir kez daha Sevgili Mam Celal’i minnetle anıyor, bize bıraktığı mirası geleceğe taşıma sözü veriyoruz” dedi.
 
Ebru’nun konuşmasının satır başlıkları şöyle;
 
“Ekim ayının ilk yarısı başta Kürt halkı olmak üzere bütün bölge halkları açısından son derece önemli ve kritik bir tarihsel dönemin de başlangıcıdır. 9 Ekim 1998 tarihinde Sayın Abdullah Öcalan’ın uluslararası bir plan ile Suriye’den çıkarılması sadece Kürtler açısından değil bütün Ortadoğu toplumu için büyük acıların, kayıpların yaşandığı derin oyunların sahnelendiği bir tarihin başlangıcı oldu.Bu planın içerideki işbirlikçileri Türkiye’yi savaş bataklığına sürükledi. Kürtlere karşı düşmanlığı dış ve iç politikanın esası haline getirdi. Bunun sonucunda Türkiye’yi sürükledikleri durum da ortada. Üzerinden 23 yıl geçmiş olmasına rağmen çözüm isteyen güçlerle, halklara ölüm ve kaos dayatan güçler arasında çatışma ve çelişki kesinleşerek devam ediyor.
 
Tarafımız ve yerimiz net
 
Bugün de söz konusu çatışma ve çelişkinin bam telini Kürt sorunu oluşturuyor. Kürt sorununda çözüm isteyenler ile çözümsüzlük isteyenler, barış mücadelesi yürütenler ile savaş ve kaos planları dayatanlar arasında keskinleşerek devam eden bu çelişki ve çatışma halini yaşıyoruz. Coğrafyamızı ilgilendiren bu meselede bizim tarafımız ve yerimiz nettir. Biz Kürt sorunu da dâhil bütün toplumsal sorunların demokratik, müzakere ve diyalogla çözümünden yanayız; bunun için bedelleri ağır olsa da çok büyük bir mücadele yürütmeye devam ediyoruz.
 
Çözüm talebimiz milyonların talebidir
 
Biz çözüm için varız, çözüm için çaba gösteriyoruz, bunun için projeler üretiyoruz. Bu konuda derin bir birikime, yol-yöntem zenginliğine, şimdiye kadar uygulanmış ve sorunu derinleştirmiş yöntemlerin dışında önerilere sahibiz. Bu konuda yalnız da değiliz, sadece Türkiye’de değil bütün coğrafyada milyonlarca inanmış insanla birlikte hareket ediyoruz. Bizim çözüm talebimiz milyonların talebidir, ölümden, yoksulluktan, ezilmekten kurtulmak isteyenlerin talebidir.
 
Türkiye halklarının deklarasyonu
 
İşte deklarasyonumuzu bu ruhla, bu bilinçle hazırladık. Bu belgeyi partimiz açıklamış olsa da Türkiye'deki sorunların çözüm deklarasyonudur. Türkiye halklarının deklarasyonudur. Bütün dezenformasyonlara, karalama kampanyalarına, yalan siyasetine rağmen geçmişte yürütülen çözüm sürecine toplumun yüzde 70’ine yakını destek verdi. Eğer o süreç devam etmiş olsaydı inanıyoruz ki bu destek yüzde yüze çıkacaktı. Dolayısıyla bugün aklı başında kim ortaya koyduğumuz bu 11 maddeye karşı çıkabilir? Kim ‘hayır ben çözüm istemiyorum, barış istemiyorum, demokrasiye karşıyım’ diyebilir. Kim ‘halkların ortak yaşamını savaş gerekçesi sayıyorum, ekonomide eşitlik bana göre değil, kadınlara karşı şiddeti savunuyorum’ diyebilir? Normal koşullarda buna karşı çıkabilecek hiç kimse çıkmaz, çıkmamalı. Ama iktidarını, bütün bu sorun alanlarının devamında görenler elbette ortaya koyduğumuz bu önerilere saldırıyor. Yeniden ‘vatan, millet, beka’  söylemlerinin arkasına saklanarak kirliliklerini gizleyip, çözüm talebimiz karşısında çözümsüzlük dayatmasında bulunmaya başladılar.
 
Önce Ege, Karadeniz ahalasini şimdi sıra Kebapçılarda
 
Bakın bu iktidar bütün ortaklarıyla Kürt sorununu inkar etme yarışına girdi. Küçük ortak ‘öyle bir sorun yok’ diyor, büyük ortak ise ‘biz çözdük diyor'. Çözüm arayanları karalamaya, hedef göstermeye, tehdit etmeye başladılar. Bu iktidar kendisine itaat etmeyen herkesi ‘terörist’  olmakla suçluyor. Geçmişte patates soğanı, hak arayan öğrenciyi, ölmek istemiyorum diyen kadını, eşit yurttaşlık talebini dile getiren Alevi’yi, emeğimin hakkını alamıyorum diyen çiftçiyi, batıyorum diyen esnafı, açım diyen köylüyü, eziliyorum diyen memuru, doğasına sahip çıkan Karadeniz ve Ege ahalisini terörist ilan etmişlerdi, şimdi de sıra kebapçılara geldi. Toplumu bölmek, düşmanlaştırmak, birbirine düşürmek dışında ellerinde bir sermayeleri kalmadı, kaos ve gözyaşından medet ummak dışında bir yol bilmiyorlar.
 
Partimizin meşruiyetini tartışmak haddinize mi?
 
Küçük ortağın düzeysizliğinin, gözü dönmüş bir şekilde çaresizce sağa sola saldırmasının, iktidarın ittifakının toplam korkusudur. Bahçeli’nin büyük ortak adına racon kesmesi yaşadıkları siyasi sefaletin göstergesidir. Aczinizi ciddiye almazdık ama söyleyecek birkaç sözümüz var. Partimizin meşruiyetini tartışmak haddinize mi? Barajın altında kalan, halk desteğini yitirmiş, bütün dünyada şiddetle yan yana gelen ve terörizm tartışmalarıyla anılan ocakçılar; siz kim oluyorsunuz da 6 milyon oy almış, 20 milyon insanı temsil eden bir partinin meşru olup olmadığını tartışıyorsunuz? Siz kendinizi efendi, toplumun geri kalanlarını tebaa olarak mı görüyorsunuz? İçinizde hortlayan iktidar kibriniz, görgüsüz efendiyi, egemenlik zehrini dizginleyin; zira geçti o dönemler, bu topluma parmak sallayamazsınız, hadsizlik yapamazsınız.
 
Sizin varlığınız bu ülke insanına en büyük ihanettir
 
Çıkmışlar utanmadan sıkılmadan ‘Meclis her meselenin çözüm adresidir ama ihanetin çözüm kaynağı olmaz’  diye buyuruyorlar. İhanet sizin bu topluma dayattığınız savaş siyasetidir, kutuplaştırmadır, düşmanlık zihniyetidir, saraylarınızda keyif çatarken insanları bir kuru ekmeğe muhtaç hale getirme politikalarınızdır. İhanet ‘vatan vatan’  diyerek ülkenin canına okumanızdır, ülkeyi talan etmenizdir. İhanet bu ülkenin gencecik evlatlarını ölüme gönderirken ülkenin kaynaklarını ensesi kalın yandaşlarınıza peşkeş çekmenizdir. İhanet sizin ayrımcı diliniz, faşist anlayışınızdır. Sizin varlığınız, zihniyetiniz bu ülkeye bu ülke insanına en büyük ihanettir.
 
İktidara uyarı: Bu kadar hiddet bünyenize zarar
 
Geçti o dönemler, siz isteseniz de istemezseniz de bu ülke bütün sorunlarını çözecek, hayal ettiği aydınlık günlere kavuşacak. Bu toplum gerçek yüzünüzü gördü, çözümsüzlük politikalarına asla prim vermiyor  çıldırmanız bu yüzdendir, saldırganlığınız bu yüzdendir. Bir de insani bir uyarıda bulunalım, bu kadar hiddet, bu şiddet bünyenize zarar.
 
Çözüm isteyen milyonların iradesine güveniyoruz
 
Aslında bunların ciddiye alınacak, büyütülecek bir karşılıkları da yok. Biz elbette bunların yarattığı ve toplumsal bedeli ağır olan çözümsüzlükleri biliyoruz, bu çözümsüzlükle ciddiyetle kararlılıkla mücadele ediyoruz. Biz kendimize, mücadelemize, çözüm isteyen milyonların iradesine güveniyoruz. Zaten bizi mutlu eden bütün bu hezeyanlara rağmen toplumun büyük kesiminin çözümden, barış ve kardeşlikten yana tavrıdır. 'Demokrasi, Adalet ve Barışa Çağrı' deklarasyonumuzun hak ettiği yankıyı bulmasından memnunuz, bu toplumun çözüm talebi ve iradesinin somut göstergesidir. Bu aynı zamanda aydınlık yarınların müjdecisidir. Türkiye bu gidişattan kurtulmak istiyorsa çözüm ve barış yolunda kararlı adımlarla ilerlemek zorundadır. Bu hepimizin ortak ve en büyük sorumluluğudur. En başta muhalefete, demokrasi isteyen bütün demokratik güçlere büyük görevler düşüyor. İnanıyoruz ki herkes sorumluluğunu yerine getirecek ve hep birlikte Türkiye’yi bu karanlık girdaptan kurtaracağız. Herkes bilsin ki Türkiye bu korkunç yönetimi hak etmiyor, bu ülke bu rezalete mahkûm değil.
 
Erdoğan yeşilçam filimlerini aratmayacak bir mizansen sergiledi
 
Kuşkusuz bunlar sadece Kürt sorununu inkar etmiyorlar. Bu iktidar, yoksulluğu, yolsuzluğu, talanı, rantı, barınma sorununu, kadınların, gençlerin, Alevilerin, ezilenlerin, emekçilerin sorunlarını da inkar ediyor. Çünkü bu sorunların müsebbibi bu iktidardır. Dünyada herhalde 20 yıl iktidarda kalıp hiçbir şeyin sorumluluğunu almayan başka bir iktidar örneği yok. Önce sorunu inkâr ediyorlar, sorunu kabullenmek zorunda kaldıkları noktada sorumluluğu bir başkasına yüklüyorlar. Erdoğan sorunların çözümünde muhatap gösterdiğimiz Meclis açılışında Kürt sorununu inkar ettikten hemen sonra Türkiye halklarının yaşadığı derin yoksulluğu, hayat pahalılığını inkar etmek için yeşilçam filmlerini aratmayacak bir mizansen sergiledi. Peşine taktığı basın ordusuyla alışveriş yaptı, görüntüleri servis ettirdi. Marketten çıktığında ‘fiyatlar gayet uygun’  diyerek ‘geçinemiyoruz’ diyen halkın feryatlarıyla alay etti. Her şeyi inkar edelim derken kendileri artık gülünç duruma düşüyorlar.
 
Halkımız cebindeki hakikate, sofrasındaki yoksulluğa bakıyor
 
Bu zihniyet halktan kopmuş, çarşı pazar nedir bilmiyor. Temel gıda maddelerinin ne olduğundan, bunların fiyatlarından bihaberler. Sürdürdükleri saray ve saltanat hayatı, içine gömüldükleri lüks ve şatafat gözlerinin önündeki gerçeği görmelerini bile engelliyor. Bu gerçeği görmek işlerine gelmiyor. Zaten çok geçmeden o mizansen gösterisinde ne aldıkları ne kadara alışveriş yaptıkları da ortaya çıktı. Erdoğan aldığı 3-5 atıştırmalığa bin lira ödedi. Yani bir asgari ücretlinin yarım aylık maaşı. Muhtemelen onları da kalitesini beğenmediği için tüketmeyecek. O mizansen için markete bin lira ödedi ama gösterinin hepimize maliyeti çok daha yüksek. Koruma ordusuyla, lüks araç filosuyla, çekim ekipmanlarıyla o gösterinin binlerce liraya mal oldu ve o da ekmek bulamayan halkın cebinden çıkacak. Çünkü halkı aslında yoksul olmadıklarına inandırmaya çalışıyorlar. Yazık gerçekten yazık, toplumun bunlara inanacağını bekliyorlarsa daha çok beklerler. Halkımız onların gösterilerine değil cebindeki hakikate bakıyor, sofrasındaki yoksulluğa bakıyor.
 
Halkın bütçesi için mücadeleyi yükselteceğiz
 
İşte bu inkarcı, halkın ve toplumun gerçeğini görmeyen anlayışla bütçe hazırlayacaklar. Kendilerine ve yandaşlarına daha fazla rant, müteahhitlere, savaşa, yandaşa kaynak, emekçilere yani bu ülkenin yüzde 90’ına yoksulluk ve sefalet bütçesi hazırlayacaklar. Sonrada bu tür gösterilerle çıkıp ‘nankör tebaa halinize şükredin, aldığınız asgari ücret neyinize’  yetmiyor diyerek halkı ve toplumu da küçümseyecekler.Biz elbette bu vicdansızlığa halkımızı mecbur etmeyeceğiz. Ekonomi komisyonumuz yarın Türkiye’nin en yoksul ili olan Ağrı’da bütçeye ilişkin ekonomi programımızı açıklayacak. Nasıl ki ‘HDP’liyiz Her Yerdeyiz’ diyerek Türkiye’nin dört bir tarafını gezdik, nasıl ki 'Kadın Yoksulluğu'yla mücadele için tarlaları, işyerlerini, fabrikaları, atölyeleri gezerek kadınlarla omuz omuza yoksulluğa karşı mücadele ettiysek, bu bütçe sürecinde de il il, sokak sokak halkımızla birlikte halkın bütçesi için mücadeleyi yükselteceğiz."