‘Afgan halkının özsavunması olmadığı için Taliban özgürlüklerine kast etti’

  • 09:01 23 Ağustos 2021
  • Siyaset
 
ANKARA - Afganistan’ın 20 yılın ardından yeniden Taliban’ın eline geçmesini değerlendiren HDP’li Tülay Hatimoğulları, “ABD, gittiği her yerde ‘demokratikleşme getiriyoruz’ diyor ama tam tersi geride savaş, yıkım, kan ve gözyaşı bırakıyor. Başta kadınlar olmak üzere halk Taliban’la karşı karşıya bırakılmış oldu. Ama o halkın kendi öz örgütlenmesi, kendi özsavunmaları, kadınların özsavunmaları olsaydı Taliban bu kadar elini kolunu sallayarak onların hayatına ve özgürlüklerine kast edemeyecekti. Halklar öz dinamikleriyle örgütlenmeli” dedi. 
 
ABD’nin Taliban ile Katar’ın başkenti Doha’da Ocak 2020’de imzaladığı “Doha Anlaşması” çerçevesinde Afganistan’dan çekilmesi dünya kamuoyunda yankı uyandırmaya devam ediyor. Afganistan’ı kısa sürede ele geçiren Taliban, özelde ülkede yaşayan kadın ve çocuklar için büyük bir tehdit oluştururken, çok sayıda kişi ülkeden kaçmanın yollarını arıyor. Yine dijital medya platformlarına yansıyan kimi görüntülerde kadınların Taliban askerleri tarafından katledilmesi, dünya kamuoyunu kaygılandıran noktalardan biri.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP)  Halklar ve İnançlar Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Tülay Hatimoğulları, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi, Türkiye’nin rolü ve Afgan kadınların durumuna ilişkin ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.  
 
‘İkiz Kule saldırısı Afganistan işgali için provokasyondu’
 
ABD’nin bir süredir askerlerini Afganistan’dan çekmeyi planladığını kaydeden Tülay, El-Kaide'nin11 Eylül 2001 tarihinde ABD’nin New York eyaletinde İkiz Kuleleri bombalaması saldırısını anımsattı. İkiz Kulelerin bombalanmasının tarihte az rastlanan örneklerden biri olduğunu ifade eden Tülay, “O dönem, ABD’nin Afganistan’a girme ve yerleşmesi planının kapsamı içinde önemli bir provokasyondu. O süreçten bu sürece Afganistan’da yerel bazı sembolik gerçekleşen seçimlerle bir meclis yürürlükteydi. Bu mecliste ağırlık kimdeydi? Halkın ya da ülkenin demokratikleşmesi için adım atmak üzere bir yapılanmaya doğru gidildi mi? Hayır. Afganistan’ı yöneten mecliste savaş ağları vardı, uyuşturucu baronları etkiliydi ama göreceli olarak Taliban’ın bulunduğu döneme göre çok önemli farklılıklar oluştu. Kadılarla ilgili çok önemli yasalar çıktı. Bu çok kıymetli bir şeydi ve kadınlar rahat etti. Kadınlar okula gidebildi, iş hayatına katılım sağlayabildi, siyasi hayata aktif olarak katılım sağlayabildi. En büyük tepki de bu kesimden, kadınlardan gelmektedir” hatırlatmasında bulundu. 
 
‘Halklar öz dinamikleriyle örgütlenmeli’
 
“Dış güçlerin, işgalci güçlerin bir ülkenin demokrasisinin oluşmasına sağlayacağı katkı ABD’nin Afganistan’a sağlayacağı katkı kadardır” sözleriyle ABD’nin Afganistan’da inşa etmeye çalıştığı sitemi eleştiren Tülay, halkların kendi öz dinamikleriyle örgütlenmesi gerektiğine işaret etti. Ülkenin ihtiyacı olan demokratikleşmenin halkın öz gücü ve dönüşümüyle sağlanması ve buna sıkı sıkıya sahip çıkılmasının büyük önem taşıdığını sözlerine ekleyen Tülay, “ABD çekildiği andan itibaren Afganistan ordusu dağıldı. Cumhurbaşkanı yüklü paralar alarak yurt dışına kaçtı. Başta kadınlar olmak üzere halk Taliban’la karşı karşıya bırakılmış oldu. ABD, gittikleri her yerde ‘demokratikleşme getiriyoruz’ diyor ama tam tersi geride savaş, yıkım, kan ve gözyaşı bırakıyorlar. Irak’taki süreç bu şekilde yaşandı. Gidenin yerine ne konulduğu çok önemli. Otoriter ve totaliter rejimlere karşı demokratik mücadelenin geliştirilmesi çok önemli ama bu asla dış güçlere güvenilerek yapılacak bir şey değildir” ifadelerini kullandı. 
 
‘ABD Taliban’ı muhatap aldı’
 
ABD ile Taliban arasında Katar’ın başkenti Doha’da imzalanan “Doha Anlaşması”na dikkat çeken Tülay, bu anlaşmada ABD’nin Taliban’ı resmi olarak muhatap aldığını ancak Afganistan’ın resmi meclisinin anlaşmada yer almadığını dile getirdi. Bazı yorumcuların, “ABD Taliban’a karşı yenildi mi?” diye sorduğunu kaydeden Tülay, bu sorunun önemli ve kritik olduğunu söyledi. Tülay, “Bu bir yenilgi değil. Başından beri, Taliban’ın kurulduğu günden bu güne kadar en ciddi şekilde destekleyen güç ABD’ydi.  Taliban her ne kadar 1994’te resmi anlamda kurulmuş olsa da kökleri 1979’lara dayanıyor. O dönem Sovyet Rusya’ya karşı savaşmaları için ADB özel olarak silah, lojistik ve siyasal destek sağladı. El-Kaide’nin İkiz Kuleleri bombalaması bile bir plan dahilinde olduğunu, El-Kaide ile nasıl bir çalışma yürüttüklerini bütün dünya kamuoyu bilir. ABD’nin çekildiği gibi Taliban’ın birden her yeri doldurması hazırlık yapmış olduğunu gösteriyor. Bunun anlaşmasının Doha’da yapıldığını ifade edebiliriz. ABD ne medet umuyor, neden böyle bir anlaşma yapıldı? O kısmını görürsek bütün bu gelişmeleri daha berrak değerlendirme ihtimalimiz olur. Siyasi gelişmeler önümüzdeki süreçte ne gösterecek bilmiyoruz ama özellikle Çin, Rusya, İran ve Hindistan içerisinde genel olarak düşündüğümüzde, Taliban gibi bir yapının Afganistan’ın her yerini ele geçirmesi demek, bu oluşumun doğrudan yeni bir dünya düzenine gidiyor olmasından, resmen Afganistan’ı bir bomba gibi bu güçlerin kalbine bırakmış oldu. Bunun karşılığında Taliban ne vaat etti? Geçici de olsa komşu ülkelerin desteğini almak için ‘Sınır güvenliğini koruyacağım’ dedi. ‘Ülkenizi rahatsız edecek noktada bir mülteci akımına izin vermeyeceğiz. Mültecilik noktasında bir planlama içerisinde olacağız. Hükümet ve orduda resmi olarak çalışanlara bir zarar verilmeyecek, affedilecekler. Kadınlar işe ve okula gidebilecekler ama burka takacaklar’ dedi” şeklinde konuştu.
 
‘Türkiye’nin Taliban’a yeşil ışık yakmasının altında başka sebepler var’
 
Türkiye’nin, Taliban söylemlerini olumlu karşıladıkları yönündeki açıklamasını hatırlatan Tülay, Taliban’ın geçmişte de benzer ifadelerde bulunduğu halde birçok sivil insanı katlettiğini belirtti. Taliban’dan en çok çekinenlerin kadınlar olduğunu vurgulayan Tülay, “Çünkü kadınları kırbaçladılar, dövdüler, katlettiler. Dolayısıyla Taliban’ın bu vaatlerine ılımlı bakmak asla doğru değildir. Bu konuda tüm dünya kamuoyu ve güçleri teyakkuz halinde olmalıdır. ABD ile Erdoğan arayı düzeltmeye çalışırken, NATO görüşmeleri sürecinde ‘Afganistan’da Kabil Havaalanının korumalığını üstleniriz’ demişlerdi. Bu durum çoğu değerlendirmelerde Erdoğan’ın ABD ile arasını düzeltmesi için bir fırsat olarak yorumlanıyordu.  Taliban’a yeşil ışık yakmanın altında başka sebepler de var. Ortadoğu’da başlatılan ‘Arap Baharı’ sürecince Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın birçok ülkesinde iç gerilimler ve çatışmalar yaşandı. Tüm bu gelişmelerde Erdoğan öncülüğündeki iktidar İhvancıları, Müslüman Kardeşler çizgisini, Tunus’ta Nahda’yı, Libya’da Serrac güçlerini destekledi. Taliban’ın bu örgütlerle aynı dokuda olduğunu hesap edersek Erdoğan’ın Taliban ile yakın durmasını anormal karşılayamayız. Çünkü burada ideolojik bir yakınlık söz konusu ve Erdoğan Siyasal İslam’ın bütün Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da belirleyici bir güç haline gelmesi için önemi yatırımlar yapmıştı fakat hepsi elinde patladı. Şu anda Erdoğan’ın üzerinde durduğu ideolojik çizgi büyük bir kayıp yaşıyor” diye belirtti.
 
‘Taliban’a destek iktidara yakışır’
 
Türkiye hükümetinin “yara sarıyor” gibi görünerek Ortadoğu’da savaşın devam ettiği ülkelerde çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini kaydeden Tülay, Taliban’a siyasal hegemonya gözüyle bakıldığını dile getirdi. İktidar için “Ortadoğu’da kaybettiği bütün desteği yeniden Afganistan üzerinden tamir edebileceğini düşünüyor” değerlendirmesinde bulunan Tülay, “Bizim açımızdan Taliban’a böyle bir desteği sunmak bu iktidara yakışan bir şeydir ama Türkiye halkları açısından utanç duyulacak bir şeydir. Kadınları, gençleri herkesi polisine dövdürten ve burada faşist bir rejim inşa eden bir iktidardan daha farklı bir şeyi beklemezdik. Kendilerine yakışanı yapıyorlar. Burada demokrasi, kadın hakları, insan haklarından bahsedemezler, öyle bir hakka sahip değiller. Çünkü destekledikleri yapı bahsettiğimiz şeyleri ortadan kaldıran yapıdır. Yarın işin rengi de değişebilir ve Türkiye Afganistan’a daha fazla asker de gönderebilir. Türkiye’nin yoksul halk çocuklarını sınır ötesi operasyonlarda kullanmalarını doğru bulmuyoruz. Biz HDP olarak tüm tezkerelere ‘hayır’ dedik. Muhalefet ise Libya hariç hepsine ‘evet’ dedi. Bütün sınır ötesi operasyonların derhal bitirilmesi gerekir” dedi.
 
‘Halklar kendi kaderlerini tayin edebilmeli’
 
Ortadoğu’da kurulmak istenen “yeni dünya düzeni”ne dikkat çeken Tülay, 2’nci Dünya Savaşı’nın ardından ABD öncülüğünde tek kutuplu dünya yapısı oluştuğunu söyledi. Tülay, Çin ekonomisi ve Asya sermayesinin büyümesiyle birlikte ekonomik büyümenin askeri gücü ve siyasi hegemonyayı da beraberinde getirdiğinin altını çizerek, “Bunlarla birlikte artık tek kutuplu dünyadan bahsetme imkanı kalmadı. Şu an dünyada çok kutupluluk ve çok merkezlik söz konusu. Dolayısıyla devam eden savaşlarda ABD’nin karşısındaki güç olan Çin ve etrafında ittifak kurduğu tüm ülkelere karşı açıktan olmasa da bir savaşı var. Ticaret, enerji savaşı olarak niteleyenler oldu ama bugün Ortadoğu, Asya ve Kuzey Afrika’da atılan her adımı, karşılıklı çatışmaların ürünü olarak görmek mümkün. Emperyalist güçler arasındaki paylaşım savaşları ciddi bir şekilde devam ediyor. O yüzden halkları ve ezilenleri merkeze alan bir sistem kurulmalı. Halkların kendi kaderlerini tayin edebilecekleri, kendi kendilerini yönetebilecekleri, öz yönetim ve savunmalarını oluşturabilecekleri bir sistem ve yapıya gidilmelidir. Bu konuda Suriye’de Rojava bir statü kazanmış oldu. İhtiyaç duyulan bir konfederal yapıya hızlı bir şekilde gidilmesidir” sözlerini kullandı.
 
‘Öz örgütlenme ve özsavunma olmalı’
 
Tülay, özsavunmanın önemine de işaret ederek, “Bir halkın ve kadınların özsavunmalarını geliştirmeleri gerektiğini bir kere daha gözler önüne serildi” dedi. ABD’nin Afganistan işgalinin ardından Taliban’ın yönetimden düşürülmesiyle halkın ABD ve Afgan ordusuna güvenmemesi gerektiğini belirten Tülay, “Afgan ordusuna güvenildi ancak ordu ABD’nin çekilmesiyle beraber dağıldı. Ama o halkın kendi öz örgütlenmesi, kendi özsavunmaları, kadınların özsavunmaları olsaydı Taliban bu kadar elini kolunu sallayarak onların hayatına ve özgürlüklerine kast edemeyecekti. Biz de üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmek zorundayız” diye konuştu.
 
‘Uluslararası güçler Taliban’ı sınırlandırmalı’
 
Tülay, Afgan kadınlarını Taliban’ın vicdansızlığına terk edemeyeceklerinin altını çizerek, enternasyonal dayanışmanın hat safhaya çıkarılması gerektiğini kaydetti. Uluslararası güçlerin Taliban’ı sınırlandırması gerektiğini aktaran Tülay şöyle devam etti: “Orada kadınların talep ve mesajları çok ciddi bir şekilde yükseldi. Kadınlar, ‘Bizi yalnız bırakmayın’ diyorlar.  Afganistan Eğitim Bakanı’nın yaptığı bir açıklama var, ‘Cumhurbaşkanı Gani’ye çok güvenmiştim ama bizi bırakıp gitti. Şu an ben herhangi bir kadın ve herhangi bir annenin hissettiğini hissediyorum’ dedi. Yine Belediye Başkanı, ‘Bekliyoruz, gelecekler ve bizi öldürecekler’ diyor. Bütün kadın örgütlerine bir görev düşüyor. Bütün dünya ölçeğinde kadın ağı devreye girmelidir. Bizler de kendi gücümüz oranında HDP Kadın Meclisi olarak ve bir parçası olduğumuz Ortadoğu ve Kuzey Afrika Kadın Konferansı’nın iradesi olarak uluslararası kadın ağlarına çağrılarımızı yoğunlaştıracağız. Afganistanlı kadınları asla yalnız bırakmamalıyız.”
 
‘Paramiliter güç mü devşirecek?’         
 
Türkiye’de derinleşen ırkçılığa da dikkat çeken Tülay, ülkede ırkçılığın iki türlü “Kürtlere ve mültecilere” yönelik gerçekleştiğini vurguladı. Mevcut iktidarın Türkiye’de faşist bir diktatörlüğü hayata geçirdiğini belirten Tülay, “Mevcut iktidarın Ortadoğu ve Kuzey Afrika politikası iki temele dayanıyordu; ‘Yayılmacı politika, Neo Osmanlıcılık ve Kürt düşmanlığı.’ Kürt düşmanlığını sadece Türkiye’nin içinde değil sınır ötesinde de tesis etti. Konya’da bir Kürt aile katledildi. Bu akıl almaz bir şey ve bunu sürekli kışkırttılar. Ülkeyi bir kaosa sürükleme isteği var. Çünkü mevcut iktidar çok ciddi kan kaybediyor. Bunun için de kaos ortamına ve puslu havaya ihtiyaçları var. Tarihte de Alevi ve Kürt katliamlarıyla puslu havayı yaratmışlardı. Türkiye kamuoyu tarafından bunlar bilindiği için istedikleri plan ve projeler tam anlamıyla karşılık bulmuyor ama ilkel milliyetçiler tarafından karşılık buluyor. Ülkede ırkçılığın ikinci boyutu da mültecilere dönük gerçekleşiyor. Ülkede mülteci statüsü bile yok sığınmacı dememiz gerekiyor. Türkiye ülkeye aldığı mültecilerle Türkiye Kürdistan’ı ve Suriye’deki Rojava toprakları arasında bir tampon bölge oluşturup Arap Kuşağı oluşturmak istiyordu. Böylece Kürt halkının yakınlığını bu kuşakla kesmek istiyordu. Bu proje çeşitli sebeplerden kaynaklı hayata geçirilemedi. Bir de sığınmacıları AB ülkelerine karşı şantaj malzemesi olarak kullandı. Afganistan’dan gelen sığınmacıların tamamının erkek olduğu yansıdı görüntülere. Buradan da bir paramiliter güç mü devşirecek? Başta Suriye olmak üzere bütün bölgelerin barışçıl ve siyasal bir çözüme kavuşturulabilmeleri sağlanmalı. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da bir istikrar oluşursa, savaşlar biterse ekonomi kendini toplarlarsa ve bir huzur ile barış ortamı sağlanabilirse o zaman mültecilik sorunu kökten çözülmüş olur. Aksi takdirde atılacak her adım mülteci düşmanlığıdır, ırkçılıktır. Ankara Altındağ’daki ırkçı saldırı bir pogrom denemesiydi. Irkçılığın son bulması gerekiyor onun için de iktidar ve muhalefet dilini düzeltmeli” şeklinde konuştu.