HDP: Halkımıza yaşatılan acıları asla unutmayacak, unutturmayacağız

  • 13:22 14 Aralık 2020
  • Siyaset
ANKARA - 2015 ve 2016 yılları arasında bölge kentlerinde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının yıldönümüne ilişkin açıklama yayımlayan HDP, “1 milyon 500 bin ile 1 milyon 800 bin arasında kişi özgürlük, güvenlik, yaşam hakkı başta olmak üzere birçok temel insan hakkından mahrum bırakılmıştır. Halkımıza yaşatılan acıları asla unutmayacak, unutturmayacağız” ifadelerini kullandı. 
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Merkez Yürütme Kurulu, (MYK) 2015 ve 2016 yıllarında bölge kentlerinde uygulamaya konulan sokağa çıkma yasaklarının yıldönümüne ilişkin yazılı açıklamada yaptı. “Kent ablukaları Kürt halkına yönelik sistematik katliam girişimidir” başlıklı açıklamada, kentte yaşanan hak ihlallerine dikkat çekildi.
 
‘Derin bir insani ve sosyal yıkıma neden olmuştur’
 
 Açıklamada, 2015 ve 2016 yıllarında sokağa çıkma yasağı adı altında uygulamaya konulan kent ablukalarının, bu topraklardaki en büyük hukuksuzluklar olduğunun altı çizilerek, “İnsan hakları ihlalleri ve vahşet tablolarından biri olarak tarihe geçmiştir. 16 Ağustos 2015 tarihinde Muş/Varto’da başlatılan sokağa çıkma yasakları, 14 Aralık 2015 tarihinde Şırnak/Cizre’nin ablukaya alınmasıyla yeni bir boyut kazanmış ve bu saldırgan faşizan uygulamalar, ardından Silopi, İdil, Derik, Nusaybin, Yüksekova, Varto, Silvan ve Sur ilçelerinin de aralarında olduğu 11 il ve 49 ilçede daha hayata geçirilerek, derin bir insani ve sosyal yıkıma neden olmuştur” denildi.
 
‘18 ayda 2 bin kişi hayatını kaybetti’
 
Sokağa çıkma yasakları döneminde yaşanan hak ihlalleri başta Birleşmiş Milletler’in (BM), Avrupa Parlamentosu’nun (AP), Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gibi birçok uluslararası kurum ve kuruluşun raporlarında tescil edildiğinin vurgulandığı açıklamada, “Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu’nun 13 Haziran 2016 tarihinde yayınlanan ‘Sokağa Çıkma Yasaklarının Hukuki Boyutu’ isimli raporunda, ‘Ciddi insan hakları ihlallerinin yaşandığı, temel hak ve özgürlüklerin askıya alındığı ve esasen sokağa çıkma yasaklarının yasal dayanağının olmadığı’ tespitinde bulunulmuştur. BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeid Raad El Hüseyin başkanlığındaki komisyon tarafından 10 Mart 2017 tarihinde hazırlanan raporda da ‘bu dönemde 18 ay süreyle devam eden operasyonlarda 2 bine yakın kişinin hayatını kaybettiği’ bilgisine yer verilmiştir” ifadeleri kullanıldı.
 
‘13 yaşındaki Cemile’nin cenazesi günlerce buzdolabında saklandı’
 
Yaşamını yitiren onlarca sivil hatırlatıldığı açıklamanın devamında şu sözler yer aldı: “Sistematik katliam uygulamasının üzerinden beş yıl geçmesine rağmen, Silopi’de evinin önünde vurulan Taybet Ana’nın cenazesinin 7 gün süreyle sokak ortasında kalması, 13 yaşındaki Cemile’nin cenazesinin günlerce buzdolabında saklanması, Kürt kadın siyasetçiler Sevê Demir, Pakize Nayır ve Fatma Uyar başta olmak üzere siyasetçilerin, gazetecilerin, çoluk-çocuk dahil sivillerin katledilmesi hafızalardaki canlılığını korumaya devam etmektedir.”
 
‘1 milyon 800 bin arasında kişi yaşam hakkından mahrum bırakıldı’
 
Açıklamada, bağımsız insan hakları kuruluşlarının yaptığı araştırmalara yer verilirken, “1 milyon 500 bin ile 1 milyon 800 bin arasında kişi özgürlük, güvenlik, yaşam hakkı başta olmak üzere, birçok temel insan hakkından mahrum bırakılmıştır. Kürt kentlerinde aralıklarla başlatılan ve bütün sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik ve siyasal yapıları kentlerin direniş hafızalarıyla birlikte çökertip, adeta coğrafi bir bölgeyi yeniden dizayn etmeyi hedefleyen ablukalarda, amaca ulaşmak için vahşetin bütün araçları devreye konulmuştur. Resmi olarak bilinen JÖH-PÖH gibi şiddet yapılarının yanı sıra Esadullah gibi katliam örgütleri fetih anlayışıyla Kürt halkının üzerine salınmış, duvarlara yazılan cinsiyetçi, ırkçı faşist söylemlerle kentleri, tarihi, dili yok etmeye yönelik nasıl bir politika izlendiği gözler önüne serilmiştir” ifadeleri yer aldı.
 
Açıklama şu sözlerle devam etti:
 
“Bu saldırıların tamamı ‘Çöktürme Planı’ kapsamında hayata geçirilmiş, o günden beri kesintisiz bir şekilde sürmektedir. Kent ablukaları her şeyden önce iktidarın Kürt halkına karşı giriştiği sistemli katliam girişimlerinden biri ve bir halka karşı geliştirilen düşmanca politikadır. Tank, top gibi ağır savaş araçlarıyla kentler yerle bir edilirken, TOKİ eliyle inşa edilen ucube yapılar iktidara yakın kesimler tarafından rant alanına dönüştürmüştür. ‘Yeni kentler’ adı altında kentlerin dayanışma kültürü, mekânsal dönüştürme yoluyla parçalanmıştır. Etnik ve sosyal mühendislik stratejileri ile sadece, UNESCO Kültür Mirası listesinde bulunan Sur ilçesinde üç yüzden fazla tarihsel yapı yerle bir edilerek tarih ve hafıza hedef alınmış, bölgenin demografik yapısı değiştirilmek istenmiştir.
 
‘Halkımıza yaşatılan acıları asla unutmayacak, unutturmayacağız’
 
Bu topraklar binlerce yıldır vahşetin, göçün, çökertmenin bütün hallerini görmüş ve yaşamıştır. Bütün bu yakıp yıkarak teslim alma, sindirme ve susturma girişimlerine rağmen bölgede yaşayan Kürt halkı bugün ayaktadır ve onurlu direnişini sürdürmektedir. Şırnak, Cizre, Silopi, Sur, Nusaybin, Yüksekova, Silvan, İdil ve Dargeçit ilçelerinde aylarca süren ablukaların üzerinden beş yıl geçmesine rağmen işlenen ağır insanlık suçlarıyla ilgili açılan davaların hiçbirinde bir ilerleme sağlanamamış, çoğu dava takipsizlikle sonuçlanmış, birçok aile cenazesine bile ulaşamamıştır. Mevcut yargı yaşanan yıkım ve vahşetin üzerini örtmeye çalışmıştır. Yaşatılan bu vahşet ve katliamın, toplum vicdanında mahkûm edildiği gibi, er ya da geç hukuk nezdinde de mahkûm edileceğine inanıyoruz. Halkımıza yaşatılan acıları asla unutmayacak, unutturmayacağız...”