‘Açlık grevindekiler topluma direniş çağrısı yapıyor’

  • 09:06 11 Aralık 2020
  • Siyaset
İSTANBUL - PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması ve cezaevlerinde yaşanan ağır hak ihlallerine karşı tutsakların başlattığı süresiz-dönüşümlü açlık grevinin önemini vurgulayan ESP Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş, “Açlık grevindeki yurtsever tutsaklar, ‘Faşizme, işgale, tecride son, özgürlüğü sağlama zamanı’ çağrısıyla bütün topluma genel bir direniş çağrısı yapıyor” dedi. 
 
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde “yargıda reform” söylemleriyle beraber siyasi operasyonlar kapsamında çok sayıda kişi gözaltına alınıp tutuklanmıştı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın söylemlerinden biri de şu olmuştu: “Reformda kimseyi dışlamayacağız, söyleyecek sözü olan herkese kapımız açık.” Diğer yandan PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin son bulması için tutsaklar 27 Kasım’dan itibaren süresiz-dönüşümlü açlık grevine başlamıştı. Açlık grevi, 3’üncü grup ile 15’inci gününe girdi. Açlık greviyle beraber cezaevlerindeki hak ihlalleri, Kürtler başta olmak üzere tüm muhalif kesime dönük baskılar ise artarak devam ediyor. 
 
Tüm bu yaşanan gelişmelere ilişkin Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş ajansımıza konuştu. 
 
‘Kürt hareketine dönük saldırganlık ez-çöz stratejisidir’
 
Kürtlere ve muhalif kesime yönelik baskı politikalarının AKP-MHP ittifakının tasfiye planının bir parçası olduğunu kaydeden Özlem, reform söylemlerinin ise politik zeminde kararsızlık yaratmayı hedeflediğini belirtti. AKP’nin politikalarına karşı gelen kesimin gözaltı ve tutuklamalara maruz kaldığını söyleyen Özlem, “İktidarın işgalci politikalarına karşı gelen kuvvetler tecrit ediliyor. Hukuki-siyasi saldırganlık yalnızca gözaltına almak değil. Karakollarda fiziki-psikolojik işkence, kaçırma, ajanlığa zorlama, tanık ifadeleri ile işbirliğine zorlama gibi kirli savaş yöntemleri de devrede” dedi.
 
‘İktidar muhalefete saldırarak çözüm bulmaya çalışıyor’
 
AKP-MHP ittifakının yönetememe krizi içerisinde olduğunu, bu nedenle de her krizde muhalefete saldırarak çözüm bulmaya çalıştığına dikkat çeken Özlem şunları söyledi: “Muhalefete saldırarak çözüm bulmaya çalışmak iktidarın çıkışsızlığını ve kırılganlığını gösterir. Faşist rejim, Kürt özgürlük hareketi ile batıdaki emekçi sol, sosyalist hareketin mücadelesini ezebildiği, bu mücadelenin kanallarını kapatabildiği oranda iktidarını koruyabileceğini biliyor. Bu nedenle koalisyon hangi çatışma ve çelişkileri yaşarsa yaşasın yurtsever, devrimci, antifaşist hareketi ezmek, onun birleşik kanallarını tasfiye etmek politikası net bir irade birliği ile devreye konuyor. İktidarın bu saldırganlığı tercih değil, zorunluluktur.”
 
‘DTK’yi, HDK’yi savunmak görevlerimiz arasındadır’
 
İktidarın siyasi operasyonlarına karşı direnmenin önemi üzerinde duran Özlem, “Geride kalan yılların en net duruşu da rejimin bu saldırıları karşısında geliştirilen direnme duruşudur. DTK’nin sökülen tabelasını, HDK’nin basılıp talan edilen binasını ve tutsak eşsözcüsünü savunmak, hapishanelerdeki siyasetçilerin özgürlükleri için kampanyalar örgütlemek, kaçırma, ajanlaştırma saldırılarına açıktan tutum alarak, saldırıyı teşhir yolundan gitmek dönem görevlerimiz arasındadır” diye belirtti. 
 
‘İktidarın sindirme saldırılarını zindan direnişleri parçalıyor’
 
İktidarın, cezaevlerini “hak gaspı mekanına” çevirdiğine işaret eden Özlem, cezaevlerindeki saldırıların dışarıda uygulanan politikalardan bağımsız olmadığını ifade etti. Özlem devamında şunları söyledi: “İktidarın dışarıda süren operasyonları, mahkeme kararı ile hücre basmaya varan saldırıları hız kesmiyor. Saldırıların amacı da, mesajı da nettir. İktidar, siyasi tutsakların dışarı ile her türlü bağını kesmeye, içerdeki üretimlerinin her türlü imkanını gasp etmeye, tecride boyun eğdirmeye çalışıyor. İktidar bu sahayı daraltmak, içerden dışarıya sesleniş; dışardan içeriye dayanışma kanallarını kapatmak istiyor. Teslim alma planları, yalıtma, sindirme saldırıları, zindan direnişleri ve zindandaki duruşla parçalanmıştır.”
 
‘Tecride son çağrısıyla direniş’
 
Cezaevlerindeki açlık grevinin hak gasplarına ve tecride karşı bir direniş olduğunu kaydeden Özlem, bu direnişin sadece cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine karşı olmadığını söyledi. Özlem, “Yurtsever tutsaklar, ‘faşizme, işgale, tecride son, özgürlüğü sağlama zamanı’ çağrısı yaparken sadece dört duvar arasında bir barikat örmüyor, bütün topluma genel bir direniş çağrısı yapıyor. Bugün Kandıra’dan Sincan’a, Edirne’den Amed’e ya da madenlerden, atölyelere, derelerden Meclis’e, Maxmur’dan Şengal’e bu direniş çağrısının geliştirilmesi, özgürlük haykırışının yükseltilmesi gerekir” şeklinde konuştu.
 
‘İmralı’da ki tecrit birleşik mücadele edenlerin önüne konulmuş barikattır’
 
Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin tüm halklara uygulandığının altını çizen Özlem, bunun için tecridin kırılması gerektiğini vurguladı. İmralı’da uygulanan tecridin, emekçi sol ve sosyalist kesimin önüne konulan bir barikat olduğunu kaydeden Özlem, bu barikata karşı ise şu mesajı verdi: “Emekçi sol, sosyalist hareket hem işgal politikaları, hem de tecrit işkencesine karşı net bir duruş içinde olabilmelidir.”
 
‘Direnme ve başarma kanallarımız açık’
 
Açlık grevleriyle yaşanan hak ihlallerinin boyutunu gösteren bir direniş çağrısı söz konusu olduğunu ifade eden Özlem, “Zindanlardaki açlık grevi, ölüm orucu direnişleri yani saldırılara karşı bedenleri ile direnen tutsaklar iktidarın soslu sözlerini de, değişim yalanını da elinden almıştır. Zindanda bedeniyle direnmek ve ‘özgürlüğü kazanalım’ çağrısını büyütmek faşizmin bütün duvarlarını yıkma çağrısıdır. Çözümsüzlük faşist rejimin sorunu, çıkmazı. Bizim direnme ve başarma kanallarımız açıktır” diye konuştu.
 
‘Krizi yönetme fırsatı vermemeliyiz’
 
Özlem son olarak, iktidara krizi yönetme fırsatı vermeden üçüncü cephe örgütlenmesiyle çözüme gidilebileceğinin altını çizdi.