Gülistan Kılıç Koçyiğit: Açlık grevleri bir alarmdır

  • 09:03 10 Aralık 2020
  • Siyaset
ANKARA - PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması için cezaevlerinde başlayan açlık grevlerini değerlendiren HDP’li Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Açlık grevleri daha derinleşmeden taleplerin kamuoyu tarafından sahiplenilmesi, üstlenilmesi ve bunun için de herkesin elinden gelen çabayı ortaya koyması gerekiyor” sözleriyle kamuoyuna çağrıda bulundu.  
 
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde yargı reformuna dair söylemlerde bulunmasının ardından ülkedeki hak ihlalleri ile hukuksuzluklar da artış yaşandı. Halkların Demokratik Partisi (HDP) bu söylemin ardından Türkiye genelinde yalnızca iki hafta içerisinde bine yakın kişinin gözaltına alındığı bilgisini paylaşmıştı. Öte yandan Türkiye ve bölgedeki tüm cezaevlerinde siyasi tutsaklar, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde derinleşerek devam eden tecridin kaldırılması, yasal haklarının kendisine tanınması ve cezaevi koşullarının düzeltilmesi talebiyle 27 Kasım itibariyle süresiz ve dönüşümlü olarak açlık grevi eylemlerine başladıklarını duyurdu.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Muş Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, cezaevlerinde 3'üncü grubun devraldığı ve 14’üncü gününde olan açlık grevini ve güncel gelişmeleri değerlendirdi. 
 
'Sayın Öcalan’a dönük bir tecrit politikası var’
 
İmralı’da yürütülen tecrit ile cezaevlerindeki genel hak ihlallerinin, sistematik baskı ve işkencelerin, AKP hükümetinin temel karakterini gösterdiğine işaret eden Gülistan, bir ülkedeki demokrasi standardının anlaşılabilmesi için o ülkedeki cezaevlerine ve hak ihlallerine bakılması gerektiğini söyledi.  Gülistan, “İmralı’da Sayın Öcalan’a uygulanan tecridin kendisinin siyasal süreçle bire bir yakından bağlantısı olduğunu biliyoruz. Özellikle AKP’nin Dolmabahçe Mutabakatı’nı reddetmesi, çözüm ve barış aklından savaş aklına dümeni kırması ve MHP ile Ergenekon ile gerçekleştirdiği ittifaktaki temel paydasının Kürt karşıtlığı, Kürt halkının kazanımlarına el koymak üzerine ortaklaşmış olması; yürütülen tecridin, sistematik zor aygıtlarının temel gerekçesini oluşturuyor.
 
‘Her görüşme bir eylemsellikle gerçekleşiyor’
 
AKP’nin Kürt sorununu demokratik yöntemlerle çözmek yerine, Kürt siyasal hareketini ve Kürt halkının kazanımlarını bertaraf etmeye çalıştığını kaydeden Gülistan, “Bunun içinde de Kürt sorununun temel muhatabı olan Sayın Öcalan'a dönük de mutlak bir tecridi devam ettiriyor. İmralı’ya getirildiği ilk günden beri Sayın Öcalan'a dönük bir tecrit politikası var. Bugün itibariyle baktığımız zaman tecridin gün geçtikçe katmerleştiği, sistematik bir hal almaya başladığı ve her görüşmenin büyük bir eylemsellik sonucunda gerçekleştiğini görüyoruz” diye kaydetti. 
 
‘Sınırlı görüşmelerle süreç kapatılmaya çalışılıyor’
 
8 Kasım 2018’de Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven öncülüğünde başlatılan ve tüm cezaevleriyle beraber Avrupa’dan Ortadoğu’ya kadar yayılan açlık grevi eylemlerini hatırlatan Gülistan,  tecridi protesto etmek için fedai eylem yapan tutsakları anımsattı. Gülistan, söz konusu eylemler sonucunda PKK Lideri Abdullah Öcalan ile 3- 4 defa sınırlı bir görüşme gerçekleştiğini ifade ederek, iktidarın bu sınırlı görüşmelerle süreci kapatmaya çalıştığını söyledi. 
 
‘Sayın Öcalan rehine pozisyonunda tutulmuş durumda’
 
Gülistan devamında şunları dile getirdi: “Leyla Güven ile birlikte açlık grevi ve ölüm orucu eylemleri gerçekleştirenlerin temel talepleri, Sayın Öcalan üzerindeki mutlak tecridin bir an önce kaldırılması ve yasal haklarının kullanılmasıydı. Ne yazık ki AKP iktidarı, Sayın Öcalan’ı Kürt sorunu meselesinde de temel haklar meselesinde de bir ‘rehine’ pozisyonunda tutmuş durumda ve kamuoyuna şu mesajı veriyor: ‘İstediğim zaman görüştürürüm, istemediğim zaman görüştürmem. Yasayı, hukuku tanımam.’ Biz Sayın Öcalan’a yönelik yaklaşımda AKP MHP ittifakının Kürt halkına yönelik yaklaşımını okuyabiliriz. Bunun birçok yerde yansıması oluyor. Bugün Sayın Öcalan’a tecrit uygulanıyor, en temel anayasal hakkı görmezden geliniyor. Sizin ‘Kürt’ ve ‘Kürdistan’ demeniz yasaklanmış hale geliyor. En temel hakkınız olan toplantı ve gösteri hakkınızı kullandığınız için darp edilebiliyor, gözaltına alınabiliyor ve tutuklanabiliyorsunuz.” 
 
‘Kürt halkının talepleri görmezden geliniyor’
 
“Bu ülkede ‘muhalifim, HDP’liyim, Kürt’üm, Aleviyim, kadınım’ demek ve bu kimlikleri sahiplenip, bu kimlikler ekseninde mücadele etmenin kendisi, AKP Hükümeti tarafından kriminalize edilmiş durumda” diyen Gülistan şunları ekledi: “Sayın Öcalan’a yönelik olan tecrit bir kilit konumunda. O hukuksuzluktan dünya kadar hukuksuzluk doğuyor. Bunlara güçlü bir itiraz etmediğimiz için diğer tüm haksızlık ve hukuksuzluklar da pervasız bir şekilde yürüyor. Kürt halkının en temel, en insani talepleri ve hakları görmezden geliniyor.” 
 
‘Açlık grevleri bir alarmdır’
 
Abdullah Öcalan’a yönelik tecride veya herhangi bir hak ihlaline karşı ilk tepkinin cezaevlerinden geldiğini vurgulayan Gülistan, “27 Kasım itibariyle cezaevlerindeki tutsaklar, 5 günlük süresiz ve dönüşümlü açlık grevi eylemlerine başladılar. Bu bir alarmdır ve demokrasi çevrelerinin bunu bir uyarı olarak ele almaları gerekir. Açlık grevlerinin daha derinleşmeden taleplerin kamuoyu tarafından sahiplenilmesi, üstlenilmesi ve bunun için de herkesin elinden gelen çabayı ortaya koyması gerekiyor” dedi. 
 
‘Ortada reform değil bir kandırmaca var’
 
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “reform” söylemlerinin ardından son iki haftada HDP üyesi bin kişinin gözaltına alındığını hatırlatan Gülistan,  bu durumun AKP’nin mevcut durumunun Kürt sorununun inkarı üzerine kurulu olduğunu bir kez daha gösterdiğine dikkat çekti. 2013 ve 2015 yılları arasında devam eden çözüm sürecine değinen Gülistan, şöyle konuştu: “O dönemde özellikle Tayyip Erdoğan’ın ‘Kürt sorunu vardır, benim sorunumdur ve ne olursa olsun biz bu çözüm sürecini yürüteceğiz. Gerekirse kan kusacağız ama kızılcık şerbeti içeceğiz’ diye beyanları olsa da, bu sürecin AKP’ye kaybettirdiğini gördükleri noktada geri adım attıklarını ve çok hızlı bir şekilde dümeni barıştan, demokrasiden savaşa kırdıklarını biliyoruz. Son dönemlerde ortaya atılan reform söylemlerini geniş bir eksende değerlendirmek gerekiyor. AKP çökmüş bir iktidar. Hem kendi içerisinde hem de geliştirdiği ittifaklar içerisinde ciddi çelişkiler var. Bu anlamıyla her an dağılmaya yüz tutmuş, hayatı pamuk ipliğine bağlı bir iktidar ve ittifaktan bahsediyoruz. Dönem dönem iktidarın ömrünü uzatmak için topluma şirin gelebilecek bazı söylemleri geliştirebiliyorlar. Bunlar bir gerçekliğe tekabül etmiyor ve tamamen bütün maskeleri düşmüş, cilası dökülmüş bir AKP ve MHP faşizminin yeniden bir cilanın altına sığınarak ömrünü uzatmaya dönük yaklaşımlarıdır.”
 
‘Kimse reform söylemine kanmasın’
 
Joe Bıden’ın ABD başkanlığına seçilmesinin Türkiye siyasetini etkileyeceğini ifade eden Gülistan, sözlerine şöyle devam etti: “Trump’ın seçimi kaybetmesi, AB’nin Türkiye’ye yönelik yaptırımları ele alıyor olması, sadece görüntüde bile olsa yumuşama söylemlerini gerekli kıldı. Hakikat, bizim bine yakın arkadaşımızın gözaltına alınmasıdır, onlarcasının tutuklanması, pandemi koşullarında testi pozitif çıkılmasına rağmen insanların gözaltına alınması, hücrelerde tutulmasıdır. Kimsenin reform söylemine kanmaması gerekiyor. Ortada bir reform değil manipülasyon var. 2002’de kurulan bir AKP’den bahsetmek mümkün değil.” 
 
‘Sorunların temelinde Kürt sorunundaki çözümsüzlük yatıyor’
 
AKP’nin güvenlikçi politikaları esas aldıkça dünyadan, AB’den ve uluslararası mecralardan izole edildiğinin altını çizen Gülistan, Kürt sorununu tasfiye etmek için içerde savaş, çatışma ve şiddet politikasını izlemesinin ciddi ekonomik, siyasi ve sosyal maliyetleri olduğuna işaret etti. Gülistan, Türkiye’nin bu maliyetleri taşıyamaz bir noktaya geldiğine dikkat çekerek, “Ekonomik kriz gün geçtikçe derinleşti, pandemi süreci gün geçtikçe ağırlaşıyor. İşsizlik, yoksulluk her geçen gün derinleşiyor. Bunların temelinde yatan şey, Kürt sorunundaki çözümsüzlüktür. Bu nedenle AKP’nin içinde de belirli hoşnutsuzluklar var. Bir kesim bu politikalardan rahatsızken, bir kesim daha fazla MHP çizgisine kayıyor. AKP’nin MHP’lileştiğini ama bunun ilk kurucular açısından bir rahatsızlık unsuru olduğunu, partiyi ilk kuranların kendilerini artık o partide ifade edemedikleri için rahatsız olduklarını, MHP’ye bu kadar angaje olan bir AKP’nin aslında kendi kurdukları AKP olmadığına dair de itirazları var” ifadelerini kullandı. 
 
‘Türkiye tarihinin en kaotik süreci yaşanıyor’
 
“Öyle bir ittifak dengesi kurulmuş ki şu anda birbirlerine muhtaçlar ve birbirlerini atamıyorlar. Deyim yerindeyse, MHP, AKP’nin boynundan tutmuş, ‘Sen beni terk ettiğin an ben bu ittifakı bozarım, ben bu hükümeti deviririm, erken seçime giderim’ diyen bir MHP var” sözlerini kullanan Gülistan, bu durumun gerilime yol açtığını söyledi. Berat Albayrak ile Süleyman Soylu arasındaki çatışmaya değinen Gülistan, “Tayyip Erdoğan’dan sonra kimin iktidarı devralacağına dair çatışmaları üst üste koyarsak bir yönetememe krizinden bahsedebiliriz. Bu kriz tüm topluma yansıyor. Bugün Türkiye, tarihin en derin kaotik sürecini yaşıyor. Bir rejim krizini yaşıyoruz. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kendisi tam anlamıyla bir ucube ve bu ucubenin maliyetinin politik sonuçlarını her birimiz yaşamımızla ödüyoruz” şeklinde konuştu. 
 
‘Hakkını arayan Kürt, iktidarın gözünde ölmeyi hak ediyor’
 
Hakkari’nin Derecik ilçesine bağlı Birox köyünde askerler tarafından Özcan Erbaş isimli bir çocuğun katledildiğini anımsatan Gülistan, “Hakkını arayan bir Kürt iktidarın gözünde ölmeyi hak ediyor. İnsan ve yaşam hakkı ihlalleri korkunç bir boyuta ulaştı. Biz 1990’larda da faili meçhul cinayetleri yaşadık fakat o devlet bile bunu kabul etmiyor, üniformalı güçlere yaptırmıyordu. Kontra örgütleri kurup onlara yaptırıyordu. Bugünkü devletse açık bir şekilde gözümüzün önünde Kürtleri katlediyor, sonra da çok pervasız bir şekilde çıkıp açıklamalar yapabiliyor. En somut örneği Özcan Erbaş. Valilik, ‘havaya açılan ateş sonucu’ yaşamını yitirdiğini açıkladı. Havaya açtığınız bir ateş nasıl olur da gelir bir insanı bulur ve öldürür? Roboski olayı öyle, Kemal Kurkut, üstü çıplak bir şekilde canlı bomba olduğu iddia edilerek katledildi. Son duruşmada fail polise beraat kararı verildi. Tüm bunlar, Kürt halkının en temel hakkı olan yaşam hakkının olmadığı anlamına geliyor. Kürt ve muhalif olmak öldürülmek için bir gerekçe haline getirilmiş durumda” sözlerini kaydetti. 
 
‘Hangi hukuksal karar bunu doğurdu?’
 
Van’da helikopterden atılan Osman Şiban ve Servet Turgut hakkında  İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “milis” olduğu iddialarına tepki gösteren Gülistan, “Siz hangi yargılama sonucunda milis olduğuna karar verdiniz? Hangi hukuksal karar bunu doğurdu? Tutun ki bu insanlar milisti, milis olmak öldürülme gerekçesi mi? Burada açık bir şekilde ölümleri ve işkenceleri meşrulaştırmaya çalışan bir yaklaşım var. Bu konuda komisyon kurulup yerinde inceleme başlatılması gerektiğini ifade ettik. AKP’li komisyon başkanının bize verdiği cevap, ‘Yürüyen bir idari soruşturma var’ oldu” dedi.
 
‘Katledilmiş insanların failleri cezasız bırakılıyor’
 
Toptan bir cezasızlık politikasının devrede olduğunu ifade eden Gülistan, Şırnak’ın Silopi ilçesinde 3 yıl önce Muhammed ve Furkan kardeşlerin, evlerine giren panzerle katledildiğine işaret etti. Gülistan, bunun gibi yüzlerce olayı sayabileceğini belirterek,  sözlerine şunları ekledi: “Katledilmiş insanların failleri cezasız bırakılıyor. Devletin kolluk güçleri katlediyor ama bunun karşısında cezalandırılmak, sorgulanmak, yargılanmak yerine çoğu zaman terfi ettiriliyor. Bu, Kürt’ün vatandaşlık hakkının AKP ve MHP ittifakıyla yok sayıldığı anlamına geliyor. Bunu asla kabul etmiyoruz ve her birimizin buna karşı bulunduğumuz her yerde mücadele etmesi gerekiyor. Bugün Kürt’ü katledenin ve hesabını vermeyenin yarın İstanbul’un göbeğinde insanları katledeceğinden kimsenin şüphesi olmasın. Orada katliam yapıldığında Türkiye ayağa kalkmıyorsa, yarın bir başka katliamın da önü açılmış demektir.”
 
‘Hep beraber birlik olalım, katliamların önüne geçelim’
 
Son olarak Kuzey ve Doğu Suriye, Federe Kürdistan Bölgesi ve Şengal’deki gelişmeleri değerlendiren Gülistan son olarak şöyle konuştu: “Kürt halkının nerede olursa olsun ulusal çıkarları ekseninde birlik olmaları gerektiğini, olası katliamların önüne geçmek için de herkesin sağduyulu bir şekilde sesini yükseltmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Bugün hangimize yönelik bir kurşun sıkılırsa bunun hepimize yönelik olduğunu görmek zorundayız. Bunun için de nerede olursak olalım, hepimiz Kürt halkına ve Kürt halkının kazanımlarına sahip çıkmak gibi tarihsel bir sorumlulukla karşı karşıyayız. Tüm halkımıza duyarlılık çağrısı yapmak istiyorum. Gelin hep beraber bir olalım ve 21’inci yüzyıldaki katliamların önüne birliktelikle geçelim.”