Pervin Buldan: Çözüm radikal demokratik değişimdir

  • 19:07 7 Aralık 2020
  • Siyaset
 
ANKARA - HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, 2021 bütçe kanun teklifine ilişkin, “Bu bütçe de ekonomik kriz ve pandemi sürecinde kadınların durumunu gözeten ve iyileştirmeye çalışan değil, aksine kadınlar için daha fazla emek sömürüsü, yoksulluk ve yoksunluk öngörmektedir” diyerek çözümün sistemsel radikal demokratik bir değişimden geçtiğini vurguladı.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifine ilişkin Meclis Genel Kurulu’nda konuşma yaptı. Cezaevinde tutuklu bulunan siyasetçileri selamlayarak sözlerine başlayan Pervin, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle cezaevlerinde açlık grevlerinin başladığını ifade ederek Kürt sorununa vurgu yaptı.  
 
‘Saray iktidarı sebeptir siyasal krizler ise bir sonuç’
 
2017 yılında referandumla birlikte halkın bütçe hakkının “saraya” devredildiğini belirten Pervin, halkın meclisinde, halka ait olmayan ama halkın vergilerinden oluşan, parlamentonun bir virgülüne dahi dokunamadığı AKP iktidarının bütçesini görüştüklerini ifade etti. Bütçenin, hukuksuzluğu, yoksulluğu, eşitsizliği ve adaletsizliği derinleştirdiğinin altını çizen Pervin, “AKP’nin iktidar çıkarlarını koruyan bir bütçedir. Bu nedenle diyoruz ki; Saray iktidarı sebeptir, yaşanan tüm bu ekonomik, siyasal krizler ise bir sonuçtur. Bugün yaşamakta olduğumuz durum, tam da tekçi sistemin çoklu krizidir. Kurduğunuz sistemde, çoğulculuğun yerine tekçiliği, demokrasinin yerine faşizmi, hukuk devleti yerine polis devletini, özgürlüklerin yerine yasakları, barışın yerine çatışmayı, ekmeğin yerine mermiyi, seçilmişlerin yerine kayyımı, çözümün yerine inkârı ve çözümsüzlüğü koydunuz” ifadelerini kullandı.
 
‘Demokrasinin olmadığı yerde karanlık dehlizler olur’
 
“Ülkeyi öyle bir hale getirdiniz ki, geçmişte devlet içerisinde gizli olarak örgütlenen Susurluk benzeri hukuk dışı yapılar, iktidarınızda artık kendini gizleme gereği bile duymamaktadır” diyen Pervin, bu yapıların iktidardan aldığı cesaretle neredeyse siyasete müdahale edecek güce kavuştuklarını dile getirdi. Pervin, “Bunların, ittifakınızın adeta kayyımı gibi rol oynaması, kurduğunuz sistemin bir sonucudur. Demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne dayanmayan bir rejimin paydaşları, darbeciler olur, mafyalar, çeteler olur. Demokrasinin olmadığı yerde karanlık dehlizler olur. ‘Roboski Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmayacak’ demiştiniz. Bu sözünüz 9 yıldır havada duruyor. Görüyoruz ki, şimdi bu karanlık dehlizlerle ittifak halindesiniz. Adalet Bakanı, ‘Adalet yerini bulsun kıyamet kopsun’ diyor. ‘Hâkimler karar verirken önündeki dosyaya baksın’ diyor. Bu sözler, yargınızın hukuka değil, iktidarın iki dudağı arasına bakarak karar verdiğinin açık bir itirafıdır. Kararların, adalet saraylarında değil, Beştepe Sarayı’ndan çıktığının kanıtıdır. Demirtaş, Yüksekdağ ve Kavala başta olmak üzere on binlerce insanı, siyasetçiyi, belediye eşbaşkanını, gazeteciyi tutuklattıran; hukuk değildir, onlara terörist diyen engizisyon zihniyetidir.  Bu ülkede Meclis’i bombalayan darbecilerle bir dönem ittifak yapanların, yine Suriye’yi ve Türkiye’yi kan gölüne çeviren barbar IŞİD’e göz kırpanların muhalif siyasetçilere terörist demesi hakikaten manidardır. Arkadaşlarımız hakkındaki fezlekeler cemaat savcılarından, tutuklama talimatı ise iktidarınızdandır. Ortaklığınız siyasi davalarda aynen devam etmektedir” sözlerine yer verdi.
 
‘Adalet bir kez daha kurşunlandı’
 
“Kobanê soruşturması” kapsamında yöneticilerine dair yapılan operasyona tepki gösteren Pervin, iktidarın “reform” açıklamalarını da eleştirdi. Partilerinin önceki MYK’sına aynı yargı tarafından bir kumpas düzenlendiğine dikkat çeken Pervin, “Damat savcınız Saray’a gitti, talimat aldı ve düğmeye bastı. Ardından Yargıtay üyesi yapılarak ödüllendirildi. Tam organize işler. Şimdi aynı yargıya bakıyoruz, insanları helikopterden atanları, işkence ve yargısız infaz yapanları, taciz ve tecavüzde bulunan güvenlik görevlilerini ise açıkça korumaktadır. Van’da Osman Şiban ve Servet Turgut’u öldürme amacıyla helikopterden atan, Turgut’un ölümüne neden olan failler günlerdir yargı önüne çıkartılmadı. Çünkü iktidarınızın himayesindedirler. Kemal Kurkut’u Diyarbakır’da katleden polis beraat ettirildi. Adalet bir kez daha kurşunlandı. Bu kararın anlamı şudur: Kürdü vurmak serbest” şeklinde konuştu.
 
‘Parti binamıza düşman mevzisine girer gibi girdi’
 
İktidarın talimatıyla son 20 günde çoğunluğunu HDP’lilerin oluşturduğu 983 kişinin hukuksuzca gözaltına alındığını söyleyen Pervin, “Van’da polisleriniz bir gece yarısı parti binamıza düşman mevzisine girer gibi girdi.  ‘Biz geldik’ diye de not bırakmışlar. Bir IŞİD hücresine böyle girildiğine hiç tanık olmadık. Bunu yapanlar, cesareti sizin Kürt düşmanı politikalarınızdan almaktadırlar. Türkiye’nin üçüncü büyük partisi olan HDP’yi, yine HDK’yi, DTK’yi, demokratik kurumları ve sivilleri her gün hedef alan, işkence yapan, gladyo gibi insan öldürmeyi metot haline getirenler şunu iyi bilsinler; Sırtınızı yasladığınız bu iktidar gidecektir. Üstelik sizi de yüz üstü bırakacaktır. O zaman, adaletten kaçamayacaksınız ve yaptıklarınızın hesabını teker teker vereceksiniz. Hukuk ve kural tanımayan bir rejimin sonucu olarak Türkiye, en büyük krizlerle karşı karşıyadır. AKP İktidarı, ‘başkanlıkla her sorunu çözeceğiz’ dedi. Çözümü bir yana bırakalım kendileri en büyük sorun haline geldi. Kriz yok dediniz. En kötüsünü geride bıraktık dediniz. Türkiye şaha kalkıyor dediniz. Ama sonuç ortada; büyük kriz ve çöküş. Yönetemiyorsunuz, götüremiyorsunuz. İktidarınızın ömrünü uzatabilmek için sürekli kriz ve çatışma siyaseti izliyorsunuz ancak bu da sizi kurtarmaya yetmeyecektir” ifadelerini kullandı.
 
‘Kobanî'de halk size mat dedi’
 
Pervin, iktidarın Libya’dan Suriye’ye, Irak’tan Akdeniz’e, Ege’den Azerbaycan'a kadar uzanan çatışmacı bir politika izlediğine işaret ederek, “Suriye’de IŞİD yapıları üzerinden söz sahibi olmaya çalıştınız. Sizi daha 2011’de uyardık. Kuzey Suriye halklarıyla doğru diyalog kurun, barışçıl bir politika geliştirin, böylece hem Suriye’de hem Türkiye’de demokratik çözümün yolu açılır dedik. Ama uyarılarımızı dikkate almadınız. Kürt halkının kararlılığını ve gücünü hesaba katmadınız. Gidip çetelere yatırım yaptınız. Sonuç; Şam'da şah yapmaya gittiniz. Ama Kobanî'de halk size mat dedi. İŞİD vezirleriniz işe yaramadı. Suriye satrancını kaybettiniz. Rojava’nın intikamını almak için her gün HDP’ye operasyon üzerine operasyon yapıyorsunuz. HDP’nin gücünü kıracağınızı, demokratik siyasetten vazgeçirebileceğinizi sanıyorsunuz. Ama yanılıyorsunuz. Bizim demokratik mücadele geleneğimizi tasfiye etmek isteyen onlarca hükümet geldi geçti. Hepsi birer birer silinip gitti. Fakat biz daha da büyüdük, daha da güçlendik. Artık ne cezaevlerine, ne de alanlara sığıyoruz. Ne tutuklandıkça tükeniyoruz, ne de işkenceyle baskıyla siniyoruz. Her türlü zor yöntemiyle geldiniz, fakat halk selinin önüne geçemediniz. Siz de geçicisiniz, ama biz yine burada olmaya devam edeceğiz. Ve biz olduğumuz sürece ne barışın sesi susacak, ne hakikatin üstü örtülebilecek. Ne kadınsız bir siyasete, ne de eşitsiz bir yaşama izin vereceğiz. Gerçeğin dili, adaletin savunucusu, özgür bir yaşamın kurucu gücü olmaya devam edeceğiz ve bunu mutlaka başaracağız” dedi.
 
Pervin konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:
 
“Bu iktidar, her sıkıştığında üç yola başvurur. Sahte reform, doğalgaz müjdesi ve AB üyeliği. AB yeniden aklınıza geldi. ‘Geleceğimizi orada görüyoruz’ demeye başladınız. Şimdi buradan soruyoruz; AB kriterlerini yerine getirmek için bugüne değin ne yaptınız? Örneğin Brüksel’de seçilmişlerin yerine kayyım atanıyor mu? İsviçre’de muhalif siyasetçiler tutuklanıyor mu? Danimarka’da insanlar helikopterden atılıyor mu? İtalya’da sınırda insanlar savaş uçaklarıyla vuruluyor mu? Strazburg’ta yargı siyasilerin talimatıyla mı karar veriyor? Bunların hepsi sizde var. AB kriterlerinin yerine Saray kriterlerini koydunuz. 18 yıllık iktidar karneniz; açtığınız değil, sattığınız fabrikalarla doludur. İnsanların yoksullaşmasının, işsizlikle, açlıkla boğuşmasının nedeni sizin bu politikalarınızdır. Bugün milyonlarca insanı açlık sınırının altındaki bir asgari ücrete, yüz binlerce KHK’liyi açlığa mahkûm ettiniz. İnsanların işini, ekmeğini elinden aldınız. Üniversite mezunu milyonlarca gencin geleceğini çaldınız. Kamuya alımlarda liyakatı değil, torpili tek kriter yaptınız. İşe alımları parti teşkilatlarınıza, cemaatlere, tarikatlara bağladınız. İktidarınız, çevrenizi, yandaşlarınızı zenginleştirirken, halkı ise daha fazla fakirleştirdi.
 
Yardım yapacağınıza, halka İBAN verip para topladınız
 
 Pandemi felaketinde bile halkı kendi kaderiyle baş başa bıraktınız. Bütün dünyada yönetimler, kendi halkına mali yardım yaptı, destek verdi. Siz ise yardım yapacağınıza, halka İBAN verip para topladınız. Bir de insanları kredilerle borçlandırdınız. Virüsü dahi fırsat olarak kullandınız. Neresinden bakarsanız bakın bu durum utanç vericidir. Salgında bile insan yaşamını değil rantınızı, yandaş şirketlerinizi düşündünüz. Bir maske dahi dağıtamazken, Kanal İstanbul ihalesini yaptınız. Evet, polis devleti olmada üstünüze yok. Ama iş sosyal devlet olmaya geldiğinde, insanlara başınızın çaresine bakın diyen bir devleti ve iktidarı gördük. Salgının boyutlarını dahi gizlediniz. Covid yüzünden neredeyse cenaze kalkmayan hane kalmadı, her gün on binlerce insan bu hastalığın pençesine düşüyor.
 
Kürt sorunu tarihsel bir sorundur
 
Bugün gerek Ortadoğu, gerekse Türkiye ölçeğinde ulus devlet siyasetindeki en önemli kırılma noktası Kürt sorunudur. Cumhurbaşkanı bir kez daha ‘Kürt sorunu yoktur. Biz çözdük’ diyerek inkâr siyasetinin diline sarıldı. Gören gözler, duyan kulaklar için bir kez daha söylemek isteriz ki; Kürt sorunu vardır, tarihsel bir sorundur. Kürt sorunu; yakılan yıkılan köylerdir, göç ettirilen milyonlardır, inşa edilen cezaevleridir, yasaklı Kürtçedir, Meclis tutanaklarına yazılan X’lerdir. Her yere sinmiş işkencedir, Roboski’dir, Kemal Kurkut cinayetine verilen beraattır, Tahir Elçi’nin yerdeki bedeni, Ceylan Önkol ve Uğur Kaymaz’ın asılı kalan bakışlarıdır. Kürt sorunu, tahrip edilen mezarlardır. Kürt sorunu, Kürt halkının inkâr politikalarına olan yüz yıllık bir itirazıdır. Kürt sorunu; Kürtlerin kendi öz kimliklerini eşit ve özgürce yaşayamamasıdır. Kürt halkı, iktidar eliyle büyütülen Kürt düşmanlığı nedeniyle bugün Türkiye’de kendisini güvende hissetmemekte ve birlikte yaşam iradesinde her gün kırılma yaşamaktadır. Devlet aklının bu gerçeği görmesi gerekir. Kürt sorunu sadece Kürtlerin ve HDP’nin bir sorunu da değildir. Başta devlet olmak üzere tüm siyasi partilerin, parlamentonun, yurttaşların, sivil toplumun ortak sorunudur. Bugün Demokratik Kürt siyaseti, çözümsüzlük nedeniyle adeta Gordion düğümüne dönüştürülen Kürt sorununun adil çözümü için önemli bir irade ortaya koymaktadır. Bu irade, ‘Demokratik uzlaşı, özgür siyaset ve evrensel hukuk’ temelinde demokratik siyasetin geliştirilmesini ve evrensel hukuk içinde Demokratik Anayasal İttifak hattını benimsemesidir.
 
Kürt sorununu çözmezseniz, Kürt sorunu sizi çözer
 
 2013-2015 yılları arasında yürütülen diyalog ve görüşme süreci, yeni bir demokratik paradigmanın oluşabilmesi adına tarihi önemdeydi. Ancak AKP, başkanlık hevesleri uğruna bu süreci heba etti. Milyonların barış talebi yerine tek adamın başkanlığını tercih etti. Bu vesileyle çözümün gerçek yeri olan bu Meclis’te Sayın Öcalan’ın 7 Ağustos 2019’da kamuoyu ile paylaştığı mesajını kayıtlara geçirmek isterim: ‘Gelin Kürt sorununu çözelim. Bir haftada çatışma durumunu, ihtimalini ortadan kaldırırım diyorum. Ben çözerim, kendime güveniyorum, çözüm için hazırım. Ancak devlet de, devlet aklı da gereğini yapmalıdır.’ Bu çözüm iradesine cevabınız, İmralı’da hukuk dışı tecridi ağırlaştırmak ve kayyım darbesine başvurmak oldu. Kürt sorununu tecritle kayyım makası arasına sıkıştırarak, kesmek istediğinizi gördük. Tarihi deneyimler de göstermektedir ki Kürt sorununu çözmezseniz, Kürt sorunu sizi çözer ve çözüyor da. Burada özellikle devlet aklına seslenmek istiyorum. Tecrit hukuksuzluğundan, karanlığından bir an önce vazgeçin. Bugün tecridin son bulması için cezaevlerinde binlerce tutuklu yeniden açlık grevine başladı. Bu hukuksuzluk son bulsun artık. İmralı’nın kapılarını diyalog ve müzakereye açmazsanız Moskova’nın, Washington’un, Avrupa’nın, uluslararası güçlerin kapısında beklemeye, Katar sermayesine muhtaç kalmaya devam edersiniz. Uluslararası alanda sizin üzerinizdeki tecrit de devam eder. 
 
Kürt halkı radikal değişimin demokratik öncü gücüdür
 
Tecritle Kürt halkının demokratik ilerleyişini durduramayacağınız gerçeğini artık kabul etmeniz gerekir. Bugün Kürt halkı yaşadığı tüm topraklarda radikal değişimin demokratik öncü gücüdür. Barış ve özgürlük gücüdür. Bu nedenle dünyanın saygın halkları arasındadır. Siz, 1925’lerin, 38’lerin, 80’lerin, 90’ların karanlık ruhunu yeniden diriltmeye çalışırken, Kürt halkı ise kendi zamanını yarattığı yeni bir yüzyılı yaşamaktadır. Tarihin bu akışını kırmaya ve değiştirmeye asla gücünüz yetmeyecektir.  Çözümden kaçtıkça çözülmekten de kurtulamayacaksınız. Şunu net ifade edeyim: Kürt sorunu önce iktidarınızı çözecek ve iktidar değişimini yaratacaktır. Ardından çözümün yolu açılacaktır. Toplumsal ittifakla, demokrasi ittifakıyla, sivil toplum ittifakıyla Kürt sorunu ve demokrasi sorunları birlikte, eş zamanlı çözülecektir.  Dün olduğu gibi bugün de yarın da çözümden yana ve hazır olan HDP anayasal, demokratik çözümün öncüsü ve yürütücüsü olmaya devam edecektir. HDP var oldukça çözümün yolu da her zaman açık olacaktır. 
 
Kadın emeğinin sömürülmesini asla kabul etmiyoruz
 
 Bütçeler toplumsal cinsiyet eşitsizliğini azaltmada ve kadınların güçlendirilmesine yönelik politikaların geliştirilmesinde önemli araçlardan biridir. Bütçelerin toplumsal cinsiyet eşitliğini gözetmemesi eşitsizliği daha da derinleştirmektedir. Bu bütçe de ekonomik kriz ve pandemi sürecinde kadınların durumunu gözeten ve iyileştirmeye çalışan değil, aksine kadınlar için daha fazla emek sömürüsü, daha fazla yoksulluk ve yoksunluk öngörmektedir. Bizler; kadınların işsizlikle, açlıkla, yoksullukla yüz yüze bırakılmasını, kadın emeğinin sömürülmesini, eşbaşkanlıkla yönetilen belediyelerimize kayyım atanarak kadınların çok daha ağır sorunlarla baş başa bırakılmasını asla kabul etmiyoruz. Eşbaşkanlık bizim için yaşamdır. Kadınları şiddetten koruyacak, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini azaltacak İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanunun etkin uygulanması için tüm demokratik zeminlerde mücadelemizi yükseltmeye devam edeceğiz. İçinden geçmekte olduğumuz bu karanlık süreç hiç kimseyi asla umutsuzluğa ve karamsarlığa düşürmemelidir. Yurttaşlarımız, bu iktidarın yarattığı ağır maliyeti ödemek, acı reçeteye katlanmak zorunda değildir. Hesabı ödemesi gereken halklar değil, bu iktidardır. Bu çöküşten çıkış yolu vardır. O da radikal demokratik değişimdir. 82 milyonun geleceğini, tek adamın geleceğine bağlayan bu sistemin neden olduğu krizlerden kurtulmak ancak ve ancak iktidar değişimiyle mümkündür. HDP fikriyatı 7 Haziran ve 31 Mart’ta bu değişimin yolunu açmıştır. Asıl mesele halkı bu çöküşten büyük zarar görmeden kurtarabilmektir. Bunun için yeniyi ve ortak geleceği hep birlikte kurmak zorundayız. 
 
Erken seçim diyoruz, halka gidelim diyoruz
 
100. yılında halk egemenliğinin temsil edildiği yer olan parlamenter sistemin iradesi ve denetim yetkileri büyük oranda bu iktidar eliyle ortadan kaldırılmıştır. Bir sonraki hedefleri; 2023’te, yüzüncü yılında Cumhuriyet’in tasfiye sürecini tamamlamak olduğu ortadadır. En nihayetinde bu tek adam sistemini, demokratikleşmeyen, çoğulculuğa kapalı Cumhuriyet’in tekçi yapısının doğurduğu unutulmamalıdır. Bunun için erken seçim çağrımızı yineliyoruz. Erken seçim diyoruz, halka gidelim diyoruz. Demokrasi için siyaset yürütenlerin de sokaktaki bir yurttaş kadar cesur, kararlı ve net olması, özellikle dış politikada iktidarın ömrüne katkı sunabilecek yaklaşımlardan uzak durması büyük önem taşımaktadır.”