'Keşke açlık grevinden önce hükümet talepleri kabul etseydi'

  • 09:02 2 Aralık 2020
  • Siyaset
Habibe Eren
 
ANKARA - AKP’nin MHP vesayetinde olduğunu ve AKP seçmeninin MHP’lileştiğini söyleyen AKP’nin kurucularından insan hakları savunucusu Fatma Bostan Ünsal, iktidarın kendisini toparlamaktan çok uzak bir yerde durduğunu kaydetti. 27 Kasım’da  cezaevlerinde başlayan süresiz dönüşümlü açlık grevlerini de değerlendiren Fatma, açlık grevinin topluma  bir güven mektubu olduğunu kaydederek, “Muhatabımızın olumsuz kaderinden üzülmeyen bir toplum olabilir mi? O yüzden açlık grevine giren insanların bu varsayımlarını tüm toplumun ve iktidarın yeniden görmesi gerekir” dedi. 
 
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan istifa eden damadı Berat Albayrak’tan sonra yaptığı “yargı ve ekonomide reform” açıklaması, muhalefete gözaltı ve tutuklama olarak yansıdı. AKP’li Cumhurbaşkanının sözlerinin üzerinden geçen 17 gün içinde, 18 merkezde düzenlenen operasyonlarda en az 415 kişi gözaltına alındı, 11 kişi tutuklandı. Tüm bunların yanı sıra mafya lideri Alaattin Çakıcı’nın Kemal Kılıçdaroğlu’nu tehdit etmesi , Bülent Arınç’ın istifası ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun  “Kürtler bu ülkenin çimentosudur” söylemleri  kamuoyunda yeni tartışmalara neden oldu. 
 
 “Cumhur ittifakındaki” tartışmaları, istifaları ve muhalefete yönelik baskıyı değerlendiren AKP’nin kurucularından insan hakları savunucusu Fatma Bostan Ünsal,   bu süreci “ikinci bir 7 Haziran süreci yaşanıyor” sözleriyle değerlendirirken reform söylemlerinin pratikte karşılık bulmadığına vurgu yaptı. 
 
‘Reform mukadder olanı gerçekleştirme isteği’
 
Reform isteğinin ifade edilmesini mukadder olanı gerçekleştirme anlamına geldiğini kaydeden Fatma, Türkiye’de 5 yıldır bir baskı ortamının sürdürüldüğüne dikkati çekti.  Yargının ayaklar altına alındığını bunun yanı sıra ekonomik krizin de ciddi bir noktaya geldiğini ifade eden Fatma, “Bülent Arınç’a yönelik olumsuz tutum, reformların belli bir tutarlık içinde gerçekleştiremeyeceğini bize göstermiş oldu. Bu açıdan çok talihsiz. Bülent Arınç 7 yıldır aslında benim de görüşlerimin açıkça belirttiğim taraftadır. Gezi olaylarında itibaren, barış sürecin bitmesine kadar o zamanınki başbakanın kendisinin haberi olmadığı iddialarına yine itiraz ettiğini biliyoruz. En son KHK’larla ilgili olarak  ‘fecaattır’ demişti.  Ancak bunu söylediğiniz orada durmazsınız artık. Bundan sonra  medeni cesareti gösterip doğru tutum aldığını düşünmüyorum" dedi. 
 
‘Bir siyasetçinin olaylar olurken rolünü oynaması gerekir’
 
Bülent Arınç’ın  istifasının yanı sıra bir dönem Tayyip Erdoğan’a en yakın isimlerden olan İhsan Aslan’ın çözüm sürecine ilişkin kamuoyuna yansıyan söylemlerini değerlendiren Fatma, “Söylemlerine yüzde yüz kalıyorum. Ama bir tarafta da şunu sorguluyorum; bir siyasetçinin olaylar olurken rolünü oynaması beklenir. Öte yandan OHAL  kaldırıldıktan sonra bölgedeki insanları seçme ve seçilme haklarını ihlal eden kayyum uygulamalar yeni değil ki; İhsan Aslan bunları o gün söylemiş olsa anlarım ama artık yıllar geçmiş, yıllardan sonra bu iddialar bize şunları getiriyor: Doğru tespitler, ancak medeni cesaretin eksik olması nedeniyle heba oluyor. Bir süre sonra insanlara da heba oluyor. Medeni cesaretten uzak politikalar desteklenmediği için de etkisiz oluyor. Hz. Ali’nin bir sözü var: “ Haksızlığa boyun eğerseniz, hem haksızlığa uğrarsınız hem de şerefinizi kaybedersiniz” ifadelerini kullandı. 
 
‘Başkasına yönelik haksızlığı dile getirmediğinizde siz de uğruyorsunuz’
 
Yıllardır insanların çatışmalarda yaşamını yitirenlerin taziyesine katıldığı için gözaltına alındığını ve tutuklandığını anımsatan Fatma,  AKP eski milletvekili Garip Ensarioğlu’nun 2015 yılında Diyarbakır’ın Dicle ilçesinde bir YPG’linin taziye ziyaretine katıldığı için hakkında soruşturma açılmasını şu sözlerle değerlendirdi: “Taziye hayatta kalana bir teselli durumudur ve bunun bir suç olarak algılaması hem Ensarioğlun’a yapıldığı için yanlış, hem de diğer insanlara ve hala hapishanede olan insanlara yapıldığı için yanlıştır. Bu yüzden Bülent Arınç için de İhsan Aslan için de aynı şey söz konusu. Yani 5 yıldır çeşitli şekillerde haksızlıklar oluyor ki başkasına oluyor ve o hususlarda dile getirmediğimiz zaman daha sonra haksızlığa uğruyorsunuz.”
 
‘Son 5 yıldır AKP’de ciddi sıkıntılar var’
 
Özellikle son beş yıldır AKP ve dini referanslı pek çok kurumda hatta muhafazakar ailelerde dahi çok ciddi sıkıntıların söz konusu olduğuna dikkat çeken Fatma, “İktidarın uygulamalarına veya politikalarına itiraz ve  eleştiri, normal bir eleştiri olarak algılanmıyor, akivedi bir sorun olarak algılanıyor.AKP ve Tayyip Erdoğan’a  muhalif olmak gibi algılanıyor.  Bu yüzden de bir düşünce ve ifade serbestliği olmuyor. Bu yüzden de bütün kurumlar , çekirdek aileler dahi sıkıntılı durumunda” diye belirtti.
 
‘AKP içinde pek çok isim uygulamalardan rahatsız’
 
AKP’den ihraç edilmeden önce de parti de kimi tartışma ve sıkıntıların olduğunu aktaran Fatma, AKP içinde pek çok ismin birçok uygulamadan rahatsız olduğunu dile getirdi. Ancak cesaret eksikliği nedeniyle bu itirazların ve karşı çıkışların ifade edilemediğini vurgulayan Fatma, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ben daha önce de söylemiştim, AKP içerisinde siyaset yapanlar insanlar çok etkisizleştiriliyor. Bir gün başbakansınız, ertesi gün bir hiçsiniz. Bu siyasetin doğasına da ters. Çünkü siyasete giren insanlar insiyatif sahibi, değişiklik yapmak istemeye hazır insanlar. Bu kadar etkisiz bir konumda tutulması siyasetin tanımına da ters. Hükümetin tavrına eleştirel bakan çok sayıda isim hala AKP içinde mevcut. Bu sıkıntıları dile getirecek ve parti içinde politika değişikliği yapabilecek mekanizmalar eksik. En son AK Parti’den ayrılan Yeneroğlu olduğu için, aslında pek çok arkadaşımız durumundan şikâyetçi.”
 
‘AKP’nin seçmeni MHP’lileşiyor 
 
Organize mafya lideri Alaattin Çakıcı’nın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu’na yönelik tehditlerini değerlendiren Fatma, bu durumun Cumhur İttifakı’na yönelik bir tutum ve bir tehdit olduğunu kaydetti. Tehdidin reform söylemini engelleme amacı da taşıdığını dile getiren Fatma, “Problem, çok büyük ancak bu tehdide pabuç bırakılması daha büyük bir problem tabi ki. Nitekim bu tehditlerden sonra reformu dile getiren Bülent Arınç veya İhsan Aslan gibi insanlarına yönelik çok olumsuz tepki, MHP’nin karşı çıktığını ve onların istediği tarzda bir şekilde devam edeceğini bize göstermekte. Yalnız şuna da dikkat çekmek istiyorum: MHP’nin sadece lidere tavrı etkin olmuyor, çok ilginç bir şeklinde AK Parti seçmeni MHP’nin söylemlerini sahipleniyor gözüküyor. Bülent Arınç söylemlerindense yani bir mafya liderinin gösterdiği hedeflere daha yakın duruyor seçmen. Bu Cumhur ittifakı oluştuğundan beri, AK Parti’nin seçmeni nasıl bir nasıl bir dönüşüm  geçirdiğini gösteriyor bize. Bu yüzden alarm vericidir, dikkat edilmesi gerekir ama nihai anlamda belirleyici değildir” diye konuştu. 
 
‘İktidar kendini toparlayacak bir tutumdan uzak’
 
Şu anda zor durumda olanın muhalefet değil iktidar olduğunu kaydeden Fatma,  “Ekonomik kriz nedeniyle merkez bankası rezervlerinin eksiye düşmesiyle açık bir şekilde bu kriz görüldü. İktidarın kendisini toparlayacak bir tutumdan, bir yaklaşımdan uzak olduğunu görüyoruz. Bu yüzden muhalefetin birçok noktada anlaşmış ya da etkin olmasına da çok fazla gerek yok” ifadelerini kullandı. Kararsız seçmenin sayısının hayli fazla olduğunu vurgulayan Fatma,  özellikle güçlendirilmiş parlamenter sisteminin neyi içerdiğinin yurttaşlara net bir şekilde anlatılması gerektiğini belirtti. 
 
‘AKP’nin MHP’nin diktası ve vesayetinden kurtulması gerekiyor’
 
AKP’nin reform talebinin Cumhur İttifakındaki bagajlar nedeniyle yapılamadığına dikkati çeken Fatma,  demokrasi de tek bir seçenek  olmadığını belirtti. Fatma, “Yani illaki Cumhur İttifakı olacak diye bir şey yok. Daha önce Türkiye İttifakı’  dillendirmişlerdi.  AKP sadece Cumhur İttifakı’na mâhkum değil, hem muhalefetin seslendirmesi lazım hem de AKP’nin seslendirmesi gerekiyor.  AKP'nin MHP’nin neredeyse diktasından, vesayetinden  kurtarması gerekiyor. Görüldü ki Cumhur İttifakı AK Partiye yaramamıştır. Yani kamuoyundaki anketler de  AK Parti’nin dramatik düşüşünü gösteriyor. Bazılarına göre AKP'nin oyları yüzde 30'un altına kadar düşmüştür.  Cumhur İttifakına kendisine kazandırmadığını en iyi Tayyip Erdoğan görüyor" şeklinde konuştu. 
 
‘Devlet Bahçeli Erdoğan’ın başkanlık zaafını kullandı’
 
Şu anki dönemi 7 Haziran seçimleri sonrası sürece benzeten Fatma, sözlerine şöyle devam etti: “7 Haziran’da seçim yapıldı. Oradan bir hükümet çıkmadı. 7 Haziran seçimleri hala devam ediyor. Orada bir koalisyon kurulması gerekiyordu. Cumhurbaşkanı şunu düşündü:  Nasılsa olsa AK Parti 1’inci parti, kendisinin de popülitesine çok güvendiği için başkanlık sistemine çok yatkındı, zaten bunu istiyordu. Bu zaafını aslında Devlet Bahçeli’nin kullandığını düşünüyorum. Bunu kullanarak bir Cumhur İttifakı projesiyle ortaya çıktı ve nereye geldik. Şu an AK Parti’nin dramatik anlamda 7  Haziran’ın çok altına düştüğünü görmüş oluyoruz. Artık ikinci bir 7 Haziran’ı olmasın. Türkiye siyasi tarihi için 7 Haziran’daki seçimleri çok büyük bir başarısızlıktı. Bir seçim oldu ve oradan bir hükümet çıkmadı. Türkiye tarihinde bir ilkti. Bu yüzden bu süreci de biraz 7 Haziran’a benzetiyorum. O dönemde treni kaçırdık. Şu anda  Devlet Bahçeli’nin vesayeti AKP’yi giderek zayıflatıyor, bu durumda bekleniyordu" dedi. 
 
‘AB’den Türkiye’ye yaptırımlar çıkabilir’
 
 Hükümetin ikircikli tutumunun artık sürdürülemez hale geldiğini belirten Fatma, hem ekonomi de hem dış politika da  hem de  iç politikada iktidarın derin bir kriz yaşadığını dile getirdi. 10 Aralık’ta Avrupa Birliği’nin toplanacağını ve bu toplantıda Türkiye’ye yaptırımların çıkabileceğini aktaran Fatma, sözlerine şöyle devam etti:  “Avrupa Parlementosu’nda belki de ilk kez bu çoğunlukta yaptırımların olması yönünde karar çıktı. Sadece üç kişi yaptırımlara ‘hayır’ demiş. Sayıları tam bilmemekle beraber 600’den fazla Avrupa Parlementosu’ndan milletvekili yaptırımların olması yönünde oy kullanmış. Bu durum Avrupa Parlamentosu’nun  Türkiye’ye yönelik olumsuz algısını bize gösteriyor.  Avrupa Birliği’ni oluşturan ve  evrenselliği destekleyicisi olan kesimler de artık Türkiye’ye yaptırımları olması gerektiğini ifade ediyor. Keza Amerika Birleşik Devletleri’nin yaptırımları da olabilir. Bıden’ın nasıl tutum göstereceği daha önceki söylemlerini düşünürsek çok sürpriz değil. Bu yüzden çok ilginç bir şekilde Türkiye, ‘geleceğimiz Avrupa Birliği’ndedir, Avrupa’dadır’ diye bir söylem değişikliğine gitti ama belirli bir davranış kodu olan bir kurum Avrupa Birliği. Türkiye’de son 5 yılda neredeyse Avrupa düşmanlığı en üst düzeydeydi bu seçmen tarafından da satın alınıyordu. Biz böyle bir süreç geçirdik. Ülke raporlarına eskiden ilerleme raporu deniliyordu artık gerileme raporu deniyor.”
 
‘Türkiye uçurumdan viraj almaya çalışıyor’
 
Fatma, “Türkiye hep son sınıra kadar gidiyor, neredeyse uçuruma gidecek oradan viraj almaya çalışılıyor. Sonra acı bir fren yapıyor ama o sırada birçok şey oluyor. Bunu pek çok hususta yapıyor ve karşıyı da kendisini de çok zor durumda bırakıyor. Şu anda İbrahim Kalın Avrupa’da mesken tuttu, Türkiye’ye yönelik yatırımlarını engellemek için lobi faaliyetlerinde bulunuyor. Daha soğukkanlı olmak lazım ve daha sorumlu bir siyasete gerek var. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül adalet mekanizmasında şikâyet ediyor, çok güzel şikâyet ediyor. Keşke diyoruz o Adalet Bakanı olsa… Ama kendisi icra makamı şikâyet makamı değil ve o şikayetleri biz yaptığımız zaman,  bu mekanizmanın mağduru olarak ayrıca baskıya maruz kalıyoruz. Abdülhamit Gül daha önce ‘ hakim görünümlü militanlar’ demişti. İşte bu hâkim görünümlü militanlar Osman Kavala’yı aylardır  hiçbir suçu olmadan Anayasa Mahkemesi’nin  kararını da hiçe sayarak içeride tutuyor. Bu Selahattin Demirtaş için de geçerli. Tabi bu iki isim dile getirince kıyamet kopuyor.  Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymuyorlar, bunu deklere de ediyorlar. Cumhurbaşkanı Kılıçdaroğlu’na Anayasa Mahkemesi’nin 138. Maddesinin ihlal ederek mahkemeleri etki altına aldığını söylüyor. Kılıçdaroğlu mahkemelere etki ediyorsun diye, ifadelerini çok güzel eleştiriyor ancak bir iktidarın mahkemelerin etki etmesi çok daha kesindir” dedi. 
 
‘Açlık grevine giren insanların varsayımlarını tüm toplumun görmesi gerekir’
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride ve cezaevlerinde ihlallere karşı  cezaevlerinde 27 Kasım’da başlatılan süresiz dönüşümlü açlık grevlerini değerlendiren Fatma,  “Açlık grevi tabi çok üzüntü verici bir durum. Keşke sorunların çözümü için böyle bir duruma gitmek zorunda kalmasa vatandaşlarımız. Ancak açlık grevinde şöyle de bir husus var  çoğu zaman bu ihmal ediliyor, açlık grevi muhatabına güvenmeyi gösteren bir şey. ‘Benim kaderimi, benimle ilgilendiğini düşünüyorum. Benim olumsuz durumda olduğum zaman sen üzüleceksin. Bu konuda duyarlısındır’ varsayım olarak kabul eden bir insan ancak açlık grevine girebilir ve aslında bu doğrudur da. Ancak böyle toplum olabiliriz. Muhatabımızın olumsuz kaderinden üzülmeyen bir toplum olabilir mi? Aynı toplumda yaşayan insanlar, karşısındakinin de iyi halini isterler. Bu yüzden aslında asgari bir özelliğidir bir toplum olmanın. O yüzden açlık grevine giren insanların bu varsayımlarını tüm toplumun ve iktidarın yeniden görmesi gerekir” ifadelerinde bulundu. 
 
‘Açlık grevi topluma güven mektubudur’
 
İktidar ve toplumun açlık grevi konusunda çok büyük bir sorumluluk hissetmesi gerektiğinin altını çizen Fatma,  “Cezaevindekiler artık topu size atıyor ve size güvendiğini de gösteriyor. Çünkü bir gün yemek yemediğimiz zaman,  bir öğün aç kaldığımız zaman ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu insan size aslında bir güven mektubu oluşturuyor. Toplumunda bir özelliği de acıdır. Keşke açlık grevine girmeden önce talepler ile ilgili hükümet ya da toplum adım atabilse. Bu yüzden bunu yeniden yeniden bütün toplumun ama evvelinde de iktidarın düşünmesi gerekiyor. Umalım ki daha başından itibaren bunlar dikkate alınsın ve başka bir yol bulunmuş olsun” diye belirtti