Hüda Kaya: Erkekçilik virüsünün partisi, sınıfı yoktur

  • 09:02 24 Temmuz 2020
  • Siyaset
Habibe Eren
 
ANKARA - İktidar tarafından hedef alınmasını “Ayların değil yılların birikimi ve intikamı” sözleriyle değerlendiren HDP’li Hüda Kaya, “Sözü sözle çürütme iddiasında değiller. Her tür saldırıyı elbette bekliyoruz. Bunların kötülükte ne kadar sınırsız olduğunu biliyoruz, fakat biz insanlık mücadelesini vermeye devam edeceğiz” dedi.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Hüda Kaya, son süreçte, bölgede kadınlara yönelik gözaltı operasyonu,  artan kadın katliamları, hükümetin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme tartışmaları ve kendisi şahsında HDP’li kadınların hedef alınmasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Kadınlar ağır saldırı altında’
 
Toplumda muhalefeti oluşturan kadınların özellikle hedef alındığını söyleyen Hüda, HDP’li kadınların yanı sıra Kürt kadın hareketi içerisinde bulunan kadınların ağır saldırı altında olduğunu kaydetti. Kadınların duruşu ve direncinin bir toplumun önünü ve tıkanıklığını açabilecek güçte olduğunu belirten Hüda, “Kadınların bugüne kadar ortaya koyduğu pratiğin örneklerinde olduğu gibi Saray zihniyeti kadın temsiliyetinin gerçekleştiği hareket ve pratiğin yarınlarda nelere karşılık gelebileceğinin çok farkında” dedi.
 
‘Kadınlar toplumun önünü açtı’
 
7 Haziran 2015 seçimleri sonrası büyük bir korku yönetimi gerçekleştiren iktidarın üç kişinin bir araya gelmesini engellediğini ve sokağa çıkılamayan travmatik dönemlerde dahi kadınların sokağı kullanmaktan vazgeçmediğini ifade eden Hüda, “8 Mart ve 25 Kasım etkinliklerinde kadınların sesini yükseltmesi ile toplumsal travma peyderpey aşıldı. Kadınlar bu anlamda toplumun önünü açtı. Siyasal haklar mücadelesinde kadınların ne kadar özverili ve etkili bir pratik içerisinde olduğu ortadır” sözlerini kullandı. 
 
‘Düşünen insanlardan rahatsızlar’
 
Geçtiğimiz günlerde katledildiği ortaya çıkan üniversite öğrencisi Pınar Gültekin ile ilgili iktidar partisi yöneticilerinin sosyal medya hesaplarından taziyelerini ve üzüntülerini paylaştığını söyleyen Hüda, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ama aynı kişi için kadınlar itirazlarını sokakta yaptıklarında, öfkelerini dile getirdiklerinde, yine bu iktidarın güvenlik güçleri tarafından işkenceye maruz kaldılar. Suruç anmasında muhalif sese bile tahammül edemeyen iktidar yine güvenlik güçleri ile en şiddetli şekilde saldırdı. Özellikle genç kadınların kan revan içerisinde işkenceye uğramış hallerini herkes gördü. Bu iktidarın elbette ki konuşan ve düşünen insanlardan rahatsız olduğunun farkındayız. Ama konuşan düşünen ve itiraz eden kadınlardan çok daha fazla rahatsızlar. Ondan dolayıdır muhalif kadınların toplumsal misyonunu kesinlikle kırmak ve toplumda görmek istemiyorlar. Ve bunu sadece sokağa çıkan kadınlar üzerinden yapmıyorlar. Bunu siyasal anlamda çalışmalarını sürdüren kadınlar üzerinden de yapıyorlar. İktidar kadınları örgütleyen tüm çalışmalara büyük bir düşmanlık besliyor.”
 
‘Kadınlar her boyutuyla çok ağır bir bedel ödedi’
 
Yüzlerce kadın siyasetçinin cezaevinde olduğunu anımsatan Hüda, kadınların her boyutuyla çok ağır bir bedel ödediğini ve ödemeye devam ettiğini vurguladı. Bunu kadının özgürlüğü ve eşitlik mücadelesi için gerçekleştirdiklerini kaydeden Hüda, “Her anlamda saray politikaları ne kadar ağır yaptırımlar uygularsa uygulasın, toplumun her alanında gereken itirazı ve mücadeleyi göstermek zorundayız” dedi.
 
‘Pınar’ın katledildiği gün 2 kadın daha katledildi’
 
Hükümetin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme tartışmalarına değinen Hüda, tartışmanın bile kadınların can güvenliğini tehlikeye soktuğuna dikkat çekti. İstanbul Sözleşmesi’nin henüz gerçek anlamda bir politikaya dönüştürülememiş olsa bile imzadan çekilmenin söz konusu olamayacağının altını çizen Hüda, şunları dile getirdi: “Tartışılmaya başlandığından beri kadınların yaşamını daha da güvencesiz kıldığı, katliamların artması ile de son derece aşikar. Pınar’ın katledildiği gün 2 kadın daha katledildi. Çünkü bu tartışmalar, kadın düşmanlığını cesaretlendiriyor. Neresinden bakarsak bakalım İstanbul Sözleşmesi’nin tartışılabiliyor olması bile kadının yaşamının güvencesizleşmesini sağlıyor. Kadının şiddete karşı korunması, her anlamda korunabiliyor olma ihtimalini zayıflatmaktadır. Gelişen hadiseler bir kez daha göstermiştir ki; tartışılması bir yana, acilen aktifleştirilmeyen yönleri için bir an önce politik karar ve adımlara yönelmelidir.”
 
‘Erkek lobisi birkaç yıldır Meclis’e gidip geliyor’
 
Kulislere yansıyan bilgilerden biri de sözleşmeye İsmailağa cemaatinin “aileyi yıkıyor” diye karşı çıkması ve hükümetin bunu desteklemesi oldu. Bu tartışmalara değinen Hüda,  şöyle konuştu: “Bu bir zihniyet meselesi. Ben iktidar ve saray zihniyeti derken iktidarın konjoktürel politikalarından daha tarihsel arka planı olan bir zihniyete dikkat çekmek için özellikle bu ifadeyi kullanıyorum. Bu zihniyete sahip olan sadece İsmailağa tarikatı değil. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi, kadınların nafaka hakkından mahrum bırakılması ve çocuk evliliklerinde gerçekleşen yaptırımların affedilmesi ve yasalaşması için, gruplar halinde yıllardır iktidar partisi ve diğer partilerde erkek lobileri çalışmalar yapıyor. Özellikle üç yıldır defalarca geldiler gittiler. Bu sadece cemaatsal bir çalışma değil. Bu, perspektifi küçültür. AKP’nin aktif bir şekilde temsil ettiği erkekçi, Emevici, egemenci zihniyetin bugünkü politik yansımalarıdır. İsmailağa cemaati gibi yapılar bunların en ufak yapılarıdır. Bu devasa bir zihniyettir. Bu zihniyeti sadece tek bir cemaate indirgemek ne kadar da vahim adımlar atabileceğini basitleştirir.”
 
‘Toplum gelenekçi ve modernist yozlaşma kıskacı altında’
 
“Öncelikle hiçbir çocuk, evliliğe, tecavüze,  şiddete ve çocukluğunu yaşamadığı, istemediği bir yaşama, köleliğe mahkum kılınamaz. Biz buna itiraz ediyoruz” diyen Hüda, bu anlayışı “cariyeliğin modernize olmuş hali” sözleriyle değerlendirdi. “Nikah” adı altında kadınının köleleştirildiğini vurgulayan Hüda, “Bugün toplumun şiddet sever, kan sever, dengesi bozuk, ruhsal psikolojik travmalar yaşayan bütün konumlara bakın; kadının etkin olmadığı, kadının renginin, sözünün ruhunun toplumda etkili olmadığı noktalarda toplumun sağlıksızlaştırılmasından kaynaklanmaktadır. Kadının ruhunun toplumda etkin olduğu noktalarda barışın, huzurun, merhametin, dengenin gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Kadının edilginleştirilmeye çalışıldığı tüm toplumlar sağlıksızdır ve ama gelenekçi ama modernist yozlaşma ile karşı karşıyadır ve toplumumuzda bu iki kıskaç içerisinde” ifadelerinde bulundu.  
 
‘Erkekçilik virüsünün partisi, sınıfı yoktur’
 
Toplumun her kesiminden birilerinin bu yozlaşmaya maruz kaldığını kaydeden Hüda, sözlerine şöyle devam etti: “Bütün yapılarda bunun kaçınılmaz olması sebebiyle, özellikle kadın gücü aktif bir parti olarak biz erkek egemenliğinin ve şiddetinin, erkek eziciliğinin çok görünür olmadığı, bir alan ve yer bulamadığı bir partiyiz. Fakat bu gerçekliğe rağmen erkek yozlaşmasının, şiddetinin, erkek hegemonyasının -ki buna ‘erkekçi virüs’ diyorum, sirayet ettiği durumlar oluyor. Erkekçilik virüsünün sınıfı, partisi yoktur. Erkekçilik virüsünün işçisi, işsizi, akademisyeni, dindarı, dindar olmayanı yoktur. Erkekçilik virüsünün bulaştığı her yer bulunduğu yeri yozlaştırır. Orayı yozlaşmaya müsait alanlara dönüştürür. Dolayısıyla toplumun genelinde kadın cinayetleri ve şiddeti ile yalanı ve yolsuzluğu ile iftiraları ve linçi ile zaten korkunç bir yozlaşmış politika uygulayan iktidarın toplumu bugün getirdiği bu seviye içerisinde yüzde 98 ise maalesef bizim partimize de bir an geldi ki iki örnek ile karşılaştık.”
 
‘Olayı duyduğum an en şiddetli tepkiyi verdim’
 
Ana akım medyanın kendisini Tuma Çelik üzerinden hedef almasına değinen Hüda, şu şekilde konuştu: “Tuma Çelik vekil ile ilgili Kadın Meclisi aracılığıyla pandemi döneminde haberdar oldum, bilgilendirildik bu konuyla ilgili. Kadının görüştüğü arkadaşlar ısrarlı sorularına tekrar tekrar ifade etmesine rağmen gönüllü beraberlik vurgusunda bulunmuş. Asla tecavüz olmadığı, gönüllü birliktelikten bahsetti ve resmi şikayet noktasına gelmeyen, kendisinin aldatıldığına yönelik şahsi itirazları olduğuna dair parti ile paylaşımları olduğunu biliyoruz. Fakat basına yansıyan boyutu ile şikayetin tecavüz iddiasına dönüştüğünü görüyoruz. Bu durum bizim için son derece üzücü ve sözün bittiği yer diyebilirim. Ben bu olayı ilk duyduğum andan itibaren en şiddetli tepkiyi verdim ve bu kararımda da devam ediyorum. Herhangi birileri resmi şikayet için yöneltmiş de olsa her ne olursa olsun çok ağır bedeller ödeyerek mücadele veren halkımızı temsil etme noktasında olan bir vekilin halkımızı böyle rencide edecek, böylesine sorumsuz davranışı ortaya koyabilecek durumda olmasını ben şahsen doğru bulmuyorum.
 
‘Şiddet ve cinsel saldırının yaptırımsız kalması mümkün değil’
 
Ne olursa olsun böyle bir noktada, bir kadını mağdur etme hadisesine adı karışmış olması hasebiyle ve temsil ettiği konuma uygunsuz davranışı nedeniyle bunun ceremesini partimizin ve halkımızın ödeyeceği böyle bir noktada asla yaptırımsız kalması söz konusu değildir. Şiddet ve cinsel saldırıya adı karışan bir vekilin ve üyemizin yaptırımla karşılaşması kaçınılmazdır. Bu noktada Kadın Meclisimiz ve Disiplin Kurulumuz gereken tavrı gösterdi. Tuma Çelik ile ilgili ihraç kararı açıklanmıştır ama ben bundan sonra bağımsız olarak dahi Meclis’e gelip giderek bir çalışma yürütmesini etik bulmuyorum. İstifa etmesinin daha doğru olabileceğini düşünüyorum. Yine Mensur Işık ile ilgili de Disiplin Kurulu kararını verecektir. Ebru’nun yaşadığı hadisenin affedilir yönü yoktur. Bunun mazereti olamaz.”
 
‘Adımın karışması ayların değil yılların birikimi ve intikamı’
 
Tuma Çelik ile ilgili hem şahsına hem de partisine yönelik saldırıların devam ettiğini söyleyen Hüda, “Kadının önceki gün basında okurken isminin D.K. olduğunu öğrendim. Bugüne kadar Tuma Çelik vekil ile ilgili herhangi bir telefon görüşmem olmamıştı ki kadınla hiç olmadı. Ne adını bilirim, ne nerede yaşadığını bilirim, hiçbir fikrim yok. Dolaylı dolaysız hiçbir ilişkim olmamasına rağmen benim adımı buna bulaştırdılar. Ben şundan dolayı olduğunu düşünüyorum; ayların değil, yılların brikimi ve intikamı. Özellikle son dönemlerde üst üste gelen konuşmalar, Ayasofya hadisesi, Diyanet, çocuk tecavüzleri, kadın cinayetleri ve AKP eleştirileri noktasında bugüne kadar ortaya koyduğum verilerime, sözlerime sözle karşılık veremiyorlar. Sözü sözle çürütme iddiasında değiller. Keşke sözün bir değeri olsa da söze sözle karşılık verebilme etiğine sahip olsalar. Bir intikam alacaklarını bekliyordum, çok yoğun saldırı, tehditler, hakaretler, özelden ve genelden çok yoğun bir şekilde uzun zamandır yaşıyorum ama intikamın bu kadar ahlak dışı, bu kadar yozlaşmış, bu kadar seviyenin yerlerde dolaştığı, böylesine çirkin bir iftira ile gündem edebileceklerini hayal edemezdim” diye belirtti.
 
‘Halk nazarında itibarsızlaştırmaya çalıştılar’
 
“Gerçekten kötülüğün ne kadar sınırsız, dipsiz olduğunu AKP ve trollerinin son günlerde ortaya koydukları saldırılarla bir kez daha gördük” diye konuşan Hüda, “Olayın nasıl olduğuna dair gerçeği ortaya koymama rağmen iftira ediciler gerçeği görmek istemiyorlarsa zaten görmeyeceklerdir. İftira ediciler anlamak istemiyorlarsa zaten anlamayacaklar. Onlar benim sözlerime karşı çürütecek veri sunamadıklarından dolayı beni halk nazarında itibarsızlaştırarak aynı noktada linç etmeye çalıştılar. Ben hakikatin, gerçeğin gücüne yürekten inanıyorum. İftiracılar baltayı kendi ayaklarına vuracaklar. Kurdukları tuzak kendilerine dönecek. Gerçeği kapatamayacaklar. Ayrıca biz ahlakları ve pratikleri kötülük ve iftira olan herkesi de inandırmak zorunda değiliz. İsteyen inanır isteyen inanmaz. Biz kendimiz ne olduğumuzu biliyoruz. Neyin mücadelesini verdiğimizin farkındayız” diye ekledi.
 
‘Mücadelemizde netiz’
 
Toplumu kötülüğe mahkum etmeye çalışanlara karşı mücadele ettiklerini vurgulayan Hüda, son olarak şöyle konuştu: “Gezi eylemleri sırasında yıllarca ‘benim başörtülü bacıma saldırdılar’ diye yaygara kopardılar, olmayan bir senaryoyu savundular ya asıl kendileri o başörtülü bacıya saldırıyorlar. Hem de öylesine ahlaksızca ve yozlaşmışça. Ne yaptıklarının kendileri bile farkında değiller. Nasıl bir kadın düşmanı olduklarını, kadınlara yapılan operasyonlardan, bizlere yapılan seviyesiz iftiralardan, linçlerden, tehditlerden biliyoruz. Mücadelemizde netiz. Verdiğimiz mücadele karanlığın aydınlığa dönüşmesi için. Her tür saldırıyı elbette bekliyoruz bunların kötülükte ne kadar sınırsız olduğunu biliyoruz fakat biz insanlık mücadelesini vermeye devam edeceğiz.”