Ebru Günay: Doğruya yanlışa biz kadınlar karar veririz

  • 11:50 3 Temmuz 2020
  • Siyaset
ANKARA - Haftalık basın toplantısında güncel gelişmeleri değerlendiren HDP Sözcüsü Ebru Günay, AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’un sözlerine işaret ederek, “Kadınlar hakkında neyin doğru neyin yanlış olduğuna biz kadınlar karar veririz. İstanbul Sözleşmesini hedef alıp, sözleşmeden çekileceğini söylemek kadın düşmanlığıdır, kadına yönelik şiddeti teşvikidir” dedi.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay partisinin Genel Merkezi’nde düzenlediği haftalık basın toplantısında güncel gelişmelere dair değerlendirmelerde bulundu.
 
’Yüzleşme olmadan ortak gelecek mümkün değil’
 
Sivas, Maraş ve Çorum Katliamları’na değinerek konuşmasına başlayan Ebru, katliamlarda yaşamını yitirenleri andı. Ebru, “Maraş, Çorum, Sivas… Bu coğrafyada yaşanan katliamlarla yüzleşilmeden, toplumların ortak ve demokratik geleceği inşa etmek maalesef mümkün değildir. Halklar ve İnançlar Komisyonumuzun öncülüğündeki heyetimiz dün anma için Sivas’taydı, heyetimiz bugün de Çorum’daki anma programına katılacak. Çorum ve Sivas katliamlarında yaşamını yitiren canlarımızın acısını içimizde yaşıyor anıları önünde saygıyla eğiliyoruz” dedi.
 
‘DTK 13 yıldır barış mücadelesi veriyor’
 
Son yıllarda Demokratik Toplum Kongresi’nin kriminalize edilmesine dönük kumpasın şiddetlenerek devam ettiğine dikkat çeken Ebru, DTK’nin Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözümü için kurulduğunu ve 13 yıldır da bu mücadeleyi verdiğini kaydetti. DTK’nin Kürt sorunu ve Ortadoğu’daki gelişmeler konusunda ortak politikalar belirlemeye çalışan çok bileşenli bir platform olduğunu ifade eden Ebru, DTK’nin şimdiye kadar bütün çalışmalarını, çalıştaylarını ve kongrelerini kamuya açık yürüttüğünü belirtti.
 
‘Hep ‘kandırıldık’ demekle olmuyor bu işler’
 
“DTK yeni dönem nefret konseptine uygun şekilde kurban edilmek isteniyor” diye konuşan Ebru, “DTK şimdiye kadar bütün kurultaylarını açık bir şekilde yaptı. FETÖ’cüler KCK dosyalarını kumpas olarak kullandı, AKP ise aynı yoldan giderek DTK’yı kendine bağımlı hale getirdiği yargının eliyle kumpasların adresi yapmak istiyor. KCK dosyalarının kumpaslarını organize eden yargı mensuplarının suç örgütü olduğu anlaşıldı ve hepsi ceza aldı, şimdi hepsi tutuklu. Buradan uyarıyoruz. DTK üzerinden Kürtlere yeni kumpaslar kuran yargı üyeleri, önünüze konulan siyasi kararlara göre insanları tutuklamaktan vazgeçin. Sizi suça teşvik edenler emin olun yarın size sahip çıkmayacak. Sizin keyfinize göre kurumlar, kişiler ve yapılar sözde ya da resmi olmazlar. Hep ‘kandırıldık’ demekle de olmuyor bu işler. Tam tersine hep kandırıyorsunuz! Hep yalan söylüyorsunuz! Sizin gerçekliği haline geldi. Tekrardan DTK’ya yönelik operasyonları kınadığımızı belirtiyoruz” ifadelerinde bulundu.
 
‘Sözleşmeye yönelik saldırıların ne anlama geldiğini biliyoruz’
 
Dün yine AKP’li bir erkeğin konuştuğunu ve kadınların en büyük kazanımı olan İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye olarak çekileceklerini söylediğini anımsatan Ebru, sözlerini şöyle sürdürdü: “Şunu çok net söyleyelim kadınlar hakkında neyin doğru neyin yanlış olduğuna biz kadınlar karar veririz, siz erkekler karar veremezsiniz. İstanbul Sözleşmesini hedef alıp sözleşmeden çekileceğini söylemek kadın düşmanlığıdır, kadına yönelik şiddeti teşvikidir. Çünkü bu sözleşmenin tek saiki var! Erkek şiddetinin son bulmasını sağlayarak, kadınların yaşam hakkını korumaya almak ve cinsiyet eşitliğini sağlamaktır. Yalan yanlış bilgilerle kamuoyunu yanıltmaya uğraşsalar da biz kadınlar sözleşmeye yönelik bu saldırıların ne anlama geldiğini biliyoruz. Bakın İstanbul Sözleşmesi çerçevesinde hazırlanmış 6284 sayılı Kanun etkin uygulandığında kadınlar için şiddet, taciz, tecavüz ve ölüm dışında hayatlar olduğunu görüyoruz. Kadınların mücadele deneyimleri bunu kanıtlıyor. Buna rağmen, sözleşmenin başarısı bu kadar açık olmasına rağmen, sözleşmeden çekileceklerini söyleyebiliyorlar çok rahat.”
 
‘Kadın düşmanı politikalar bu iktidarın sonunu getirecek’
 
Kadınların eşitlik ve özgürlük taleplerinin, bugüne kadar mücadelelerle kazanmış oldukları haklarını kendi bekalarına tehdit olarak gördüklerine vurgu yapan Ebru, “Ancak bizim de gördüğümüz bir şey var ki; o da bu kadın düşmanı politikaları bu iktidarın sonunu getireceği. Nasıl ki onlar kendi bekalarını savunuyorlar, biz kadınlar da yaşam hakkımızı, eşitçe var olma hakkımızı savunuyoruz ve savunmaya devam edeceğiz. Tüm kadınların hayali Şiddetin, aşağılanmanın, sömürünün ve ölümlerin dışında bir yaşam. İktidar için bir kağıt parçasından, bir polemik konusundan ibaret olan İstanbul Sözleşmesi, kadınlar için bu düşün teminatıdır. Bu yüzden iktidarın bu sızlanmaları boşuna, kadınlar haklarına, kazanımlarına yönelik bu saldırılarıya karşı bugüne kadar hep yaptıkları gibi yine hep birlikte mücadele ettiler bundan sonra da bu saldırıları hep birlikte bertaraf edeceklerdir” dedi.
 
‘Baroların direnişi de sürüyor’
 
“Baroları ele geçirme operasyonu kapsamında düzenlenen yasa teklifinin komisyonda görüşüldüğünü hatırlatan Ebru, “Partimiz, bu anti demokratik, parti hukuku oluşturmaya yönelik bu düzenlemeye yönelik tam kadro etkin muhalefetini sürdürüyor. Biz Meclis’teki direnişimizi sürdürürken, baroların direnişi de sürüyor. Baro başkanlarının Meclis önündeki bekleyişleri ve nöbetleri de devam ediyor. Baro başkanlarına polis şiddeti uygulayan, itiraz eden herkesi hizaya getirmeye çalışan iktidar, bugün Ankara’da yapılacak olan savunma mitingi öncesinde ‘15 günlük eylem’ yasağı kararı aldı. Yasağa gerekçe olarak pandemi gösterdi. Pandemi meselesinde toplumu sürü bağışıklığına terk eden, Cizre gibi pandeminin kasıp kavurduğu yaşam alanları için parmağını kıpırdatmayan iktidar, salgını da muhalefeti susturmak için gerekçe olarak kullanıyor” ifadelerini kullandı.
 
Barolarla avukatların fiilen ve hukuken bölünmesine hizmet edecek taslaktaki değişikliklere karşı HDP olarak en büyük muhalefeti geliştireceklerine işaret eden Ebru, HDP’nin  baroların yanında olacaklarının altını çizdi. 
 
‘Aktrolleriniz sosyal medyayı tam bir çöplüğe çevirdi’
 
Ebru, konuşmasına şöyle devam etti: “Bir de sosyal medya yasakları gündemde. 15 Temmuz darbesini sosyal medyadan duyuran ve oradan açıklama yapan Cumhurbaşkanı sosyal medyayı kontrol altına almayı planlıyor. Erdoğan daha birkaç gün önce en çok takipçi sayısına kendisinin sahip kişi olarak övünüyordu. Yasakçı bir zihniyete sahip olsak, kapatırdık savunmaları yapıyordu. Söylediklerinin sonuna daha nokta gelmeden 180 derecelik bir dönüşle: ‘Bu millete, bu ülkeye bu tür mecralar yakışmıyor. Buraları kapatacağız’ dedi. Merak ediyoruz, konuşan kimdi? Ne değişti? 2020 başında ‘Sosyal medya tam bir çöplük’ dedi. Kesinlikle biz de katılıyoruz. Sizin aktrolleriniz ve siyasi anlayışınız sosyal medyayı Türkiye’de tam bir çöplüğe çevirdi. İronik olan bunu yine AKP’nin resmi olarak kanıtlaması ve kabullenmesi oldu. Başlattıkları ‘yerli milli hesap’ uygulamasında en çok bu hesapların küfür-hakaret-manipülasyon yaptığı ortaya çıkınca hızlıca bu uygulamadan vazgeçtiler ve bitirdiklerini duyurdular.
 
AKP’nin bu konuda zerre samimi olmadığını biliyoruz
 
Yine hatırlayalım, daha birkaç hafta önce Twitter, Türkiye'den 7 bin 340 hesabı manipülasyonu engelleme politikalarını ihlal ettikleri gerekçesiyle kapattığını açıkladı. Twitter, resmi olarak bu hesapların AKP’nin gençlik faaliyetleri ile bağlantılı olduğunun tespit edildiğini bildirmişti. AKP sosyal medyayı yasaklamayı meşrulaştırmak için kadınlara yapılan cinsiyetçi saldırıları gerekçe gösteriyor ancak biz AKP'nin bu konuda zerre samimi olmadığını biliyoruz. AKP'nin, kadınları eve kapatmaya yönelik söylem, pratik ve politikalarından, kolluğun kadın düşmanı tutumundan, cezasızlık politikalarından, yargının erkek yanlısı kararlarından bunu çok iyi biliyoruz.
 
‘Oy moy yok’ diyen gençler cezalandırılıyor
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sosyal medya platformlarını hedef almasının nedeni cinsiyetçi hakaretler değildir. Sosyal medyayı kontrol altına almak istemelerindeki amaç; muhaliflerin seslerini sosyal medyadan duyurmalarının, sosyal medyadan tepkilerini dile getirmelerinin önüne geçmektir. Esas amaçları dislikeları cezalandırmaktır, oy moy yok diyen gençleri cezalandırmaktır. Yapılacak düzenlemeyle nefret söylemine izin verilmeyecekmiş. Siz önce kendi dilinizi nefretten arındırın, on yıllardır Kürtlere yapılan nefret söylemlerini kınayın. Kadın düşmanlığını ortadan kaldırın. Nefret suçlarını yargılayın ve bu suçların önünü alın.
 
RTÜK muhalefete karşı iktidarın sopası haline geldi
 
Tüm kanalları ele geçirmesi iktidara yetmiyor. Daha iki gün önce RTÜK, bu ülkede muhalif olarak kalabilen Tele 1 TV ve Halk TV ekranlarını 5 gün boyunca karartma cezası verdi. AKP yanlısı kanallardan katliam çağrılarına çıt çıkarmayan RTÜK, iktidarı eleştiren kanallara en acımasız cezaları veriyor. RTÜK bağımsız bir kurum değil artık. Bu kurum muhaliflere karşı iktidarın sopası haline gelmiştir. RTÜK’ün bu kararını kınıyoruz.
 
Her yıl donmuş cesetler ortaya çıkıyor
 
Van; Afganistan, Pakistan, Somali, İran, Bangladeş vb. ülkelerden Avrupa’ya gitmek için yolculuklarına başlayan göçmenlerin önemli bir geçiş noktasında bulunuyor. Bu göçmenlere İran’dan katılanlar Türkiye-İran sınırındaki dağları aşarak Türkiye’ye geçiyorlar. Her yıl karların erimesiyle donmuş göçmen cesetleri ortaya çıkıyor. Bu, insanlığın utancı ama en çok da tedbir almayan bu iktidarın utancıdır. Önlem alınmıyor Van’da; çünkü Suriyeli mülteciler gibi Avrupa’ya şantaj aracı olarak kullanıyor. Van’da sadece son bir yıl içinde 108 göçmen tekne ve araç kazalarında yaşamını yitirdi. Son olarak 27 Haziran 2020’de Van Gölü’nde batan teknede kilitli bölümde 100 mültecinin bulunduğu belirtiliyor. İçişleri Bakanı Van Gölü’nde kurtarma çalışmalarını incelemek yerine Türkiye-İran sınırının, devletlerden ziyade; küresel bir boyutta insan kaçakçılığı yapan suç şebekeleri tarafından kontrol edildiği gibi vahim iddiaları araştırsın, insan kaçakçılığına karşı caydırıcı tedbirler alsın. Belki o zaman sorumluluklarının gereğini az da olsa yerine getirmiş olurlar.”