Pervin Buldan: Kadın düşmanlığı kamusal düzeyde örgütleniyor

  • 13:42 30 Haziran 2020
  • Siyaset
ANKARA - Partisinin grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Rojbin Çetin’e yönelik polis işkencesine tepki göstererek, “Diyarbakır’daki bu işkenceden Ankara’daki AKP iktidarı birebir sorumludur. Diyarbakır’da yapılan işkence Kürt düşmanlığı, muhalif düşmanlığı, kadın düşmanlığının kamusal düzeydeki örgütlenmesidir” dedi.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan partisinin haftalık grup toplantısında güncel gelişmeleri değerlendirdi. 
 
‘Vekillerimizin durumu iyi’
 
Pandemiden dolayı uzunca bir süre grup toplantısını gerçekleştiremediklerini belirten Pervin, koronavirüs tanısı konulan üç vekillerinin durumlarının iyi oluğunu aktardı. Pervin, “Bildiğiniz üzere üç milletvekili arkadaşımızın Covid testi pozitif çıktı. Şu an genel sağlık durumları iyi, tedavileri sürüyor. Milletvekillerimize ve Covid-19 nedeniyle tedavi gören tüm yurttaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, en kısa zamanda sağlıklarına kavuşmalarını temenni ediyorum. Bu konuda elbette şeffaf olmaya, kamuoyunu bilgilendirmeye devam edeceğiz” dedi. 
 
Salgının hala can almaya devam ettiğine dikkat çeken Pervin,  tehlikenin hala geçmediğini  ve tedbiri elden bırakmamak gerektiğini  vurguladı. Bölge illerinde gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle vaka sayılarının  her geçen gün arttığına dikkat çeken Pervin, “Normalleşme adı altında rakamları düşük tutmak için korona şüphesiyle hastanelere giden insanlarımıza yeterince test yapılmadığı bilgisini alıyoruz. Hastanelerin yetersiz kaldığı bilgisini alıyoruz. Özellikle Cizre’de vaka sayısının artması endişe vericidir. Partimiz bütün imkânlarıyla, halkımızın yanında olmaya devam edecektir” ifadelerini kullandı. 
 
Ölümünün 13. yıl dönümünde Orhan Doğan’ı anan Pervin, “Hasret gittiği barışı ve özgürlüğü halklarımıza armağan edeceğiz. Ona söz veriyoruz anısı önünde saygıyla eğiliyoruz” dedi.
 
‘Sivas’ta yaşanan katliam sadece canların yakılmasından ibaret değil’
 
Yaklaşan  Madımak Katliamı'nın  yıl dönümüne  değinen Pervin, sözlerini şöyle sürdürdü: “2 Temmuz 1993 tarihinde 33 can yakılarak katledildi. Sivas’ta yaşanan katliam sadece orada canların yakılmasından ibaret değildir. Sonrasında yaşanan adaletsizlikler bu katliamın acısını misliyle katladı. Ki asıl katliam vicdanlarda yaşandı. Haklarında dava açılan katillerin bir kısmı hiç bulunamadı. Daha sonra bu katillerin bazılarının Sivas’tan hiç ayrılmadan yaşamlarına devam ettikleri, hatta resmi olarak haklarında arama kararları olmasına rağmen evlendikleri, askere gittikleri, işe girip çalıştıkları, ehliyet aldıkları anlaşıldı. Son olarak Sivas Katliamının bir numaralı sanığı, yüzlerce yaşlı ve ağır hasta mahpus cezaevlerinde ölüme terk edilirken, AKP’li Cumhurbaşkanı tarafından yaşı ve sağlık sorunları gerekçesiyle affedildi. Madımak işte o zaman bir kez daha yakıldı.”
 
‘İşkencenin, yasakların, adaletsizliklerin standardını yükselttiler’
 
Ülkenin her gün biraz daha kötüye gittiği, siyasi, ekonomik, toplumsal krizlerin giderek derinleştiğini ve buna bir de salgın krizinin eklendiği çok kötü günlerden geçildiğini kaydeden Pervin, “Bugün yaşadığımız tüm sorunlar dünün ve bugünün değil, AKP’nin 18 yıllık iktidar sürecinin, yönetme anlayışının sonuçlarıdır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi daha doğrusu sistemsizliği iki yılını doldurmuş durumda. Bizce artık bu sistem ömrünü de doldurmuştur. Ekonomi uçacak dediler, ekonomiyi değil vatandaşın cebindekini uçurdular. Demokratik standartlar yükselecek dediler. İşkencenin, yasakların, adaletsizliklerin standardını yükselttiler. Üstünlerin hukuk değil, hukukun üstünlüğü dediler. Sarayın üstün hukukunu inşaa ettiler. İşsizlik azalacak, enflasyon düşecek dediler. İşsizliği, enflasyonu, doları yükselttiler. Milli gelir artacak dediler. Yandaşların gelirini arttırdılar” ifadelerini kullandı. 
 
Pervin’in konuşmasından satır başları şöyle: 
 
“Karşımızdaki iktidar o kadar kırılgan ki herkesten ve herşeyden korkmaktadır. Halktan korkuyorlar, gazetecilerden korkuyorlar, kadınlardan, gençlerden, işçilerden, emekçilerden, yoksullardan, avukatlardan korkuyorlar. Düzenlerini yalan üzerine kurdukları için hakikatten korkuyorlar. Gerçeklerin ortaya çıkmasından korkuyorlar. HDP’den, mücadele geleneği ve kararlılığından korkuyorlar. Yarattığımız tüm demokratik değerlerimizden, Edirne’den Hakkari’ye uzanan demokrasi yürüyüşümüzden korkuyorlar. Halkların buluşmasından, omuz omuza olmasından korkuyorlar. Suriye’de Kürt halkının Suriye halklarıyla birlikteliğinden korkuyorlar. Ortadoğu’da ve dünyada demokrasi rüzgârı eserse oradan korkuyorlar. Barıştan korkuyorlar. Tiyatrodan korkuyorlar. Twitter'dan korkuyorlar.
 
İktidar korktukça her geçen gün daha da saldırganlaşıyor
 
Hepsinden önemlisi iktidarlarını kaybetmekten korkuyorlar. Rant düzenlerinin son bulacak olmasından, bu devranın değişecek olmasından korkuyorlar. Yol açtıkları hukuksuzlukların, kurdukları paralel hukuk düzeninin, başvurdukları demokrasi dışı uygulamaların, yaptıkları yolsuzlukların, adaletsizliklerin hesabını verecek olmaktan korkuyorlar. Korktukça da her geçen gün daha da saldırganlaşıyorlar, hukuk dışı politikalara yöneliyorlar. Toplumda gelişen demokratik refleksleri boğmak, halkı korkutmak ve sindirmek için ellerindeki tüm devlet gücünü orantısızca kullanıyorlar. Yerel demokrasi güçlenmesin diye belediyelere hukuksuzca kayyım atıyorlar. HDP ve muhalefet demokratik siyaset yapmasın diye milletvekilliklerini düşürüyorlar. Gerçekleri yazmasın diye gazetecileri tutuklayıp medyayı susturmaya çalışıyorlar. AKP’li olmayan belediyeler toplumla dayanışma içerisinde olmasın diye yardımları da engelliyorlar. Barolar, hukukçular adaleti savunmasın diye yürüyüşlerini engelliyorlar. İktidarın politikaları eleştirilmesin diye sosyal medya paylaşımı yapanları tutukluyorlar. Kadınlar seslerini çıkarmasın, kadın örgütlülüğü gelişmesin diye kadın kurumlarına operasyon üstüne operasyon yapıyorlar. 
 
‘DTK halkın kongresidir’
 
Kürt halkı örgütlenmesin, bir araya gelmesin, kendi sorunlarını kendi dillerinde konuşmasın diye DTK’yi basıyorlar ve DTK’nin kapısına mühür vuruyorlar. Edirne’den Hakkari’ye, İzmir’den Diyarbakır’a varıncaya kadar ülkenin her bir tarafında demokrasiyi çökertme planı uyguluyorlar. Bildiğiniz üzere geçtiğimiz Cumartesi Diyarbakır’da DTK’ye operasyon gerçekleşti. DTK demokratik toplumsal ve meşru bir platformdur.  Halkın kongresidir. Kongre halkın ta kendisidir. DTK geçmişte bu parlamentonun başkanı tarafından konferanslara resmi düzeyde davet edilmiş bir kurumdur. Kapısını kırdığınız kurum bu ülkede barış için, çözüm için, demokrasi için mücadele yürüten bir kurumdur. Hal böyleyken, DTK’ye kapısı kırılarak yapılan operasyon Kürt düşmanlığının, demokrasi düşmanlığının geldiği noktayı bizlere bir kez daha göstermektedir. Yapılan operasyon, Kürtlerin demokratik örgütlenmesini tasfiye etme çabasıdır.
 
‘İşkence ile kadın düşmanlığı kamusa düzeyde örgütleniyor’
 
Bildiğiniz üzere DTK operasyonunda evine girilen TJA aktivisti Rojbin Çetin’e köpekli işkence yapıldı. Çok açık söylüyorum; Diyarbakır’daki bu işkenceden Ankara’daki AKP iktidarı birebir sorumludur. İşkenceye sıfır tolerans diyen AKP iktidarı, işkenceye ve işkenceciye sınırsız tolerans tanıyan bir iktidara dönüşmüştür. Diyarbakır’da yapılan işkence Kürt düşmanlığı, muhalif düşmanlığı, kadın düşmanlığının kamusal düzeydeki örgütlenmesidir. Vali ve Savcılık işkencecilerin üzerine gideceğine, işkence yapanlara ne yazık ki bir kez daha sahip çıkmıştır. Diyarbakır Valisi’nin pespaye açıklaması işkencenin resmi politika olduğunun da bir kabulüdür.
 
'İktidarınız 12 Eylül zihniyetinin bugünkü temsilcisidir' 
 
Bu işkence aynı zamanda AKP iktidarının kadın düşmanlığını bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Kadınlara karşı her yerde kırım uygulayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Daha birkaç gün önce Kobanê’de yapılan hava saldırısında üç Kürt kadın siyasetçi katledildi. Buradan saygıyla anıyorum. Paris’te, Silopi’de, Kobane’de kadın siyasetçileri katleden zihniyetle Diyarbakır’da köpekli işkence yapan zihniyet birebir aynıdır. 'Bizden önce kadının adı yoktu' diyen AKP’ye hatırlatmak istiyorum. Gültan Kışanak 12 Eylül’de Diyarbakır zindanında işkencelere direnen, kadın mücadelesi veren bir kadın siyasetçidir. Ona da Esat Oktay Yıldıran’ın köpeği ile işkence yapılmıştı. Sizin iktidarınız 12 Eylül zihniyetinin bugünkü temsilcisidir. 
 
‘Kürt halkına en ağır zulümleri yaptınız'
 
Bakınız! Bu akıl, 25 Mayıs 1983’ten bu yana 37 yıldır sınır ötesinde operasyon yapmaktadır. Buradan bir kez daha iktidara soruyorum: Yarım asırdır neyi çözdünüz? Ne elde ettiniz? Kürt sorununu uluslararası bir sorun haline getirmekten başka hangi işinize yaradı, neye çözüm oldu. Eli sürekli tetikte olan bir devlet ve iktidar aklı diyalog, müzakere ve siyasi çözüm yollarını ortadan kaldırarak, ne Kürt sorununu ne de Suriye sorununu çözebilir, çözemeyecektir! Kürt sorunu eninde sonunda müzakere masasında, barış masasında çözülecektir. Bundan kaçış yoktur. Bir yandan Kürt düşmanlığı yapıp diğer yandan da Kürtlerle etle tırnak gibiyiz diyenlere de yeri gelmişken şunu hatırlatıyoruz: Tarih boyunca Kürt halkına en ağır zulümleri yaptınız. Asit kuyularına attınız, darağaçlarında astınız, işkencelerde faili meçhul cinayetlerde öldürdünüz. Mezarlarına dahi saldırdınız. Bir anneye oğlunun kemiklerini kargoyla gönderecek kadar insanlıktan çıktınız. Kürtlerin seçtiği belediyeleri birer birer gasp ettiniz. Kürt halkı sizi ve zihniyetinizi çok iyi tanımaktadır. Kürtler ne ettir, ne tırnaktır. Kürtler bir halktır ve bir halk olarak dünya halkları gibi kimliğiyle, kültürüyle, diliyle nasıl onurluca yaşadıysa bundan sonra da yaşamaya devam edecektir.
 
'HDP olarak baroların haklı mücadelesinin yanındayız'
 
Barolar, hukukçular iktidarın emir eri değillerdir, Burhan Kuzu hiç değillerdir bu da böyle biline. Bildiğiniz gibi avukatlar büyük bir 'savunma mitingi'ne hazırlanıyorlar. Biz de bu vesileyle tüm kamuoyunu savunmayı çökertme planı karşısında duyarlı olmaya, barolarla dayanışmaya çağırıyoruz. Savunmayı savunmak hukuk isteyen herkesin vicdani duruşu olmalıdır. HDP olarak savunmayla birlikteyiz, onların haklı mücadelesinin yanındayız. Avukatlar bugün Çağlayan Adliyesi önünde toplanmaya başladılar. Buradan onlara dayanışma mesajlarımızı iletiyoruz. Baroların özgürlük ve özerkliğini ortadan kaldırmak isteyen iktidara hatırlatmak isterim: Unutmayın bugün yok etmeye çalıştığınız adalet ve hukuk bir gün size de lazım olacaktır. Hukuku ortadan kaldırmayın ki günü geldiğinde hukuku aramak zorunda kalmazsınız!
 
‘İnsanlar aç perişan umutsuz ve geleceksizdir’
 
Erdoğan, yıllar önce 'Benim vatandaşım çöp konteynerinden rızık topluyorsa, Meydanlar açız açız diye bağırıyorsa, Evin kirasını, suyunu, elektriğini ödeyemiyorsa, yüzde 25'i açlık sınırının altındaysa, ülkeyi bu hale mevcut hükümet getirmiştir' demişti. Bu sözünü kendisine hatırlatıyoruz. İşte ülkenin bugünkü durumu tam da Erdoğan’ın yıllar önce söylediği gibidir. İnsanlar, işsiz, aç, perişan, umutsuz ve geleceksizdir. Bunun sorumlusu 18 yıllık AKP iktidarıdır.
 
'2.1 milyar nereye gitti belli değil'
 
Har vurup harman savurdular. Halkın kaynaklarını şatafata harcadılar, betona gömdüler, yandaşa dağıttılar. İnsanların vergisini savaşa, dağa taşa bomba olarak attılar. Müteahhitlerini, gazete patronlarını zengin yaptılar. Kendileri varlık içinde yüzerken halka yokluğu, yoksulluğu yaşattılar. Adil yönetici, halkına verdiği kadar alan, halk doyduğu kadar doyandır. Bunlar ise halkının sırtından doyanlardır. Erdoğan 'Altı milyon vatandaşa bin  TL yardım yaptık' diye övünüyor özellikle pandemi başladığı günden beri aynı cümleleri kurduklarını görüyoruz. Üç ay için bin TL  verdiler, ama üç aydır da bunu dilinden düşürmüyor. Sanırsınız her ay bin ödediler. Verdikleri üç kuruşu dillerinden düşürmezler ama halktan topladıklarını ise açıklayamazlar. 15 Temmuz için ne yapmışlardı hatırlarsınız, bağış topladılar. Nereye harcadıkları inanın belli değildir. Hala hesap veremeyen durumdalar. Hesabını veremiyorlar. Belli ki iç etmişler, yani 15 Temmuz'da topladıkları paraları iç etmişler ve bunun hesabını veremiyorlar. Salgın başladığında IBAN numarası verip halktan para topladılar. Toplanan 2.1 milyar liranın nereye gitti belli değildir. Çünkü bunu da açıklayamıyorlar. İdlip için para topladılar. Ne olduğu, ne zaman dağıtılacağı belli değildir!
 
'Halk AKP’ye mahkûm değildir'
 
Ancak ne yaparlarsa yapsınlar artık yolun sonuna geldiler. Daha fazla tutunamayacaklar, ayakta kalamayacaklar. Götürmeyecekler. Bölündüler, daha da bölünecekler. Toplum, iktidarın gerçek yüzünü görmeye başlamıştır. Türkiye’nin değişim isteyen, demokrasi isteyen, hak ve adalet isteyen tüm kesimleri ve toplumsal vicdanı olarak hep birlikte ortak mücadeleyle, demokrasi ittifakıyla ülkeyi bu iktidar düzeninden kurtaracağız. Halk çaresiz ve alternatifsiz değildir. AKP’ye mahkûm değildir. Türkiye halklarını açlıktan, işsizlikten, yoksulluktan sorumlu olan bu iktidardan kurtarmak, bu düzenin değişmesi için mücadele etmek bizim boynumuzun borcudur.”