‘Kadın mücadelesine inanan tüm kadınlarla yan yana olalım’

  • 09:05 1 Haziran 2020
  • Siyaset
İSTANBUL - Pandemi sürecinde iktidar politikalarını değerlendirirken “İktidarın toplumda yaptığı tek şey kendi virüsünü yaymaktır” diyen HDK Eşsözcüsü İdil Uğurlu, şiddete karşı mücadele eden kadınların tutuklanması karşısında ise “Kadın mücadelesi veren, kadın mücadelesine inanan tüm kadınlarla yan yana olalım” çağrısı yaptı.
 
Koronavirüs (Covid-19), bugüne kadar resmi rakamlara göre dünya genelinde 6 milyonu aşkın kişide görüldü. Türkiye’de ilk vakanın tespit edildiği 10 Mart tarihinden bu yana ise toplam vaka sayısı 163 bin 942, yaşamını yitirenlerin sayısı ise 4 bin 540 oldu. Bu süre zarfında AKP-MHP iktidarının sağlık politikaları, salgına yaklaşımı eleştirilirken, pandemi sürecinde virüs ile mücadele etmek yerine Halkların Demokratik Partisi (HDP) yönetimindeki belediyelere kayyım atanması da eleştirilerin başında geldi. Salgında bilanço ağırlaşırken, belediye eşbaşkanları gözaltına alındı, birçoğu tutuklandı. Kadına yönelik şiddet bu süreçte artarken, infaz yasasında kadın ve çocuğa yönelik suç işleyenler serbest bırakıldı, katledilen kadınların sayısı arttı, kadınların şiddete karşı başvurabileceği herhangi bir adres gösterilmedi. Şiddete karşı bir adım atılmadığı gibi 22 Mayıs’ta Diyarbakır merkezli gerçekleştirilen siyasi operasyonla şiddete karşı mücadele eden Rosa Kadın Derneği’nin üyeleri ile Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivistlerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınan kadınlardan biri ev hapsi olmak üzere 9’u tutuklandı. 
 
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eşsözcüsü İdil Uğurlu, üç aylık süreçte yaşananları, iktidarın politikalarını değerlendirdi.
 
‘Ortaklaşmayı gerektiren bir süreç’
 
Kayyım politikalarını, “Kürtlerin iradesine darbe” olarak değerlendirmek gerektiğini söyleyen İdil, HDP’nin aynı zamanda sol, sosyalist ve demokrat kesimlerden de oy alan bir parti olduğunu ve bu kesimlerin de iradesine yönelik bir darbe olduğunu dile getirdi. İktidarın halkın seçmediği kişileri belediyeye atayarak belediyeyi gasp ettiğini vurgulayan İdil, bunun için “eşbaşkanlık sistemine de bir darbe” ifadelerini kullandı.
 
İdil, “Çünkü bugün HDP’ye yapılan darbeler daha sonra metropollere de yansıyacaktır -ki bu yavaş yavaş başladı. CHP il başkanlarına, yöneticilerine yönelik gözaltılar, tutuklamalar başladı. İzmir’de camide Çav Bella’nın okutulması bahane edilerek CHP yöneticisi tutukladı. ‘Bugün HDP’ye yapılanlar bir sonraki gün bize de gelecek’ diye düşünmek gerekiyor. Diğer türlü bu AKP-MHP blokuna geri adım attırmayacak. Muhalefetin ortaklaşacağı ve kayyum darbesine karşı herkesin ses çıkarması gerektiği bir süreçten geçiyoruz. Sivil darbe koşullarında yaşıyoruz. Bu Kürtlere yönelik bir saldırı olarak düşünülmesin. ‘HDP olduğu için böyle oluyor, bize gelmez’ şeklinde yaklaşılmasın. Toplumun her kesimine müdahale edileceğini hepimiz görüyoruz. O yüzden itiraz sesimizi daha yüksek ve ortak çıkarmalıyız” dedi.
 
‘Gülistan Doku nerede diye sormaya devam edeceğiz’
 
Diyarbakır’da 22 Mayıs günü Rosa Kadın Derneği üyelerine ve TJA aktivistlerine dönük gerçekleştirilen siyasi operasyona dikkat çeken İdil, bu saldırının iktidarın, yıllardır kadına yönelik yürüttüğü politikaların bir parçası olduğunu dile getirdi. İdil, pandemi sürecinde 6284 sayılı yasanın rafa kaldırıldığını hatırlatarak, şunları kaydetti: “Tam bu pandemi sürecinde yeni infaz yasası çıkarıldı. Topluma karşı suç işlemiş 90 bin kişi serbest bırakıldı. Suç işlemeye hazır 90 bin kişi. Rosa Kadın Derneği bu politikalara karşı mücadele eden bir dernektir. Kendisini güvende hissetmeyen kadınların kapısını çalabileceği bir dernek.  Avukatları dahi çağrılmadan kapısı kırılarak evraklarına el konuldu. Sadece çalışanların değil başvurucuların dahi bilgilerine el konuldu. Mahremiyetin ihlalidir bu. İktidar şunu söyledi: ‘Ben toplumu bastırmak istiyorum. Ama siz kadınlar buna rıza göstermiyorsunuz. O zaman ben sizi alırım ve cezaevine tıkarım.’ ‘Gülistan Doku nerede diye neden sordunuz’ şeklinde bir soru yöneltilmiş kadınlara. Niye sormayalım? Tabi ki ‘Gülistan Doku nerede?’ diye sormaya, ‘Nadira Kadirova dosyası niye kapatıldı?’ diye sormaya devam edilecek, ‘Eşbaşkanlık mor çizgimizdir’ demeye devam edilecek. Hatta daha genişleterek, geliştirerek mücadele büyüyecek.”
 
‘İrademizi güçlendirelim’
 
Kadına yönelik şiddete karşı mücadele eden kadınların tutuklanmasının hiçbir yasaya sığmadığının altını çizen İdil, “Bunun ne uluslararası yasalarda ne Anayasada yeri var. Zaten kendi anayasalarına aykırı davrandılar. Bu böyle devam etmeyecek. Kadınlar örgütlenmeye, yan yana gelmeye, mücadele etmeye devam edecek. Suçsa hepimiz işliyoruz. Biz bu suçu işlemeye devam edeceğiz. Tekçi, eril, cinsiyetçi rejimin karşısında durmaya ve örgütlenmeye, kadın yaşamını savunmaya devam edeceğiz. Kadın mücadelesi veren, kadın mücadelesine inanan tüm kadınlarla yan yana olalım. Bir kadına yapılan bir saldırı hepimize yapılmıştır.  Bu yüzden sesimizi büyütelim. İrademizi güçlendirelim” şeklinde konuştu.
 
‘Toplumu allak bullak eden bir politika uyguladılar’ 
 
İdil, koronavirüs sürecinde iktidarın tutumunu da değerlendirdi. İktidarın bu süreçte “Evde kal” çağrıları yaptığını ancak bu çağrının toplumun bütününe yapılmadığını söyleyen İdil, “Kendi kendine yetebilen, ekonomik durumu iyi olanlara ‘sen evde kal, sen sağlığını koru’ denildi. Diğer taraftan emekçileri çalıştırarak, üretim ve ihracatı devam ettirdi. Toplumu allak bullak eden bir politika uygulayıp, Sağlık Bakanlığı üzerinden bir başarı hikayesi oluşturmaya çalıştılar.  Bunu yaparken de doğa yıkımını gerçekleştirdiler, Kanal İstanbul ihalelerini gerçekleştirdiler, kayyım atadılar. İçişleri Bakanlığı kadın ve LGBTİ+ bireyleri ayrıştıran, düşmanlaştıran politikaları hayata geçirdi. En yoksul kesimden bağış istediler. Toplumun kendi içerisindeki dayanışmasını engellemeye çalıştılar. Salgını tamamıyla fırsata çevirip talan ve gasp politikalarını büyüttüler” vurgusu yaptı.
 
‘Başaramazlar’
 
İktidarın kendilerine rıza göstermeyen kesimi ötekileştirerek varlığını yürütmeye çalıştığını belirten İdil, şunları söyledi: “Başaramazlar. Bir yerden kopacak. Bu zincir bu şekilde devam etmeyecek. Virüs kapitalist modernitenin tam da kendisidir. Doğaya, kadına, çocuğa yönelik talancı zihniyetin kendisi virüstür. Toplumun sağlığını, doğanın dengesini bu şekilde bozan kapitalist sistemin kendisidir. Bu iktidar da kapitalist sistemin bir parçası, yürütücüsüdür. Şu anda toplumda yaptığı tek şey kendi virüsünü yaymaktır.”