Ebru Günay: Siyasi iktidar devleti dedikodularla yönetemez

  • 13:42 8 Mayıs 2020
  • Siyaset
DİYARBAKIR - HDP Parti Sözcüsü Ebru Günay, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, "Ortada dolaşan dedikodular üzerinden halkı panik havasına sokmak toplumdaki kutuplaşmaları arttırır. Bir siyasi iktidar devleti dedikodularla yönetmez, yönetmemelidir" dedi.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Sözcüsü ve Mardin Milletvekili Ebru Günay, HDP Yerel Yönetimler İrtibat Bürosu'nda gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Ebru, dün yaşamını yitiren Grup Yorum üyesi İbrahim Gökçek'i anarak konuşmasına başladı. HDP ve duyarlı kamuoyunun İbrahim’i yaşatmak için seferber olduğuna dikkat çeken Ebru, vicdan sahibi herkesin harekete geçtiğini belirtti.
 
'Mücadelelerini yükselteceğiz'
 
İbrahim ve arkadaşlarının dile getirdiği taleplerin hiçbirinin karşılanmayacak talepler olmadığını kaydeden Ebru, “Oysa AKP iktidarı Helin Bölek ve Mustafa Koçak bu uğurda hayatını kaybetmesine rağmen bu taleplere kulak tıkadı. Bu kayıpların tek sorumlusu ülkeyi 'konser verilemez, sanat yapılamaz' hale getiren ardından bu talepleri görmezden gelen AKP-MHP iktidarıdır. Sanatın, konserin, türkünün, düşüncenin, örgütlenmenin özgürleştiği bir ülke yaratmak, vicdan sahibi olan herkesin sorumluluğudur. Onların anısını ve mücadelesini yükselteceğimizi belirtiyoruz" diye belirtti.
 
'Haykırışları unutulmadı'
 
48 yıl önce demokratik bir ülke özlemi ile çalışan direnen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın darağacına gönderilerek, Türkiye siyasi tarihinin, önemli cinayetlerinden birinin işlendiğini vurgulayan Ebru, üçünün de özgürlük, eşitlik, adalet mücadelesindeki onurlu ve dik duruşlarının ‘Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği’ haykırışlarının unutulmadığının altını çizdi. Ebru, “Onların öncü ruhunu, işaret ettikleri halkların ortak mücadelesini bugün HDP hayata geçirmenin mücadelesini vermektedir. Bizler açısından demokratik, özgür, adil bir Türkiye özleminden ve tüm halkların eşit koşullarda yaşaması mücadelesinden vazgeçmemek; demokrasi, özgürlük ve eşitlik için yaşamını yitirenlerin anısına sahip çıkmanın en doğru yoludur. HDP bu topraklardaki devrimci geleneğin her birini sahiplenen, onları ortak bir mücadele etrafında bir araya getiren çok bileşenli yapısı ile gelenekten geleceğe bir halklar köprüsü inşa iddiasını sürdürüyor" diye kaydetti.
 
‘Sermaye odaklı bir pandemi süreci yaşıyoruz’
 
Salgının yayılmaya devam ettiğini ve salgının yol açtığı kayıpların arttığını dile getiren Ebru, ancak buna rağmen hükümetin, 'Pandemi normalleşme süreci' adı altında kararlar aldığına dikkat çekti. “AVM’leri açacaklarmış” diyen Ebru, yapılanların toplum sağlığı odaklı değil, sermaye odaklı yürütülen bir pandemi süreci olduğunu ifade etti. Ebru, “Muhalefetin, toplumsal kesimlerin, bilim insanlarının önerilerini dikkate almayan bir iktidar var. AVM’ler açılıyor da Meclis niye açılmıyor? Bunun bir izahı var mı? Demek ki ortada bir normalleşme yok. Hiçbir şey normal değilken, açıklamalar böylesine şaibeliyken, kimse kendini güvende hissetmiyorken sırf ekonomi toparlansın diye, para kazandıracak ama hayati önemi olmayan tüm sektörler insan hayatı hiçe sayılarak açılıyor ama meclis kapalı. Çok kez yaptık bir kez daha çağrımızı yapıyoruz. Böylesi bir süreçte meclis kapalı tutulmamalıdır. Meclisin kapalı tutulduğu her gün hayatını kaybeden insanların vebali omuzlarımıza yüklenmektedir. Meclis bir an önce açılmalı, tek gündemi de salgın ve salgının olumsuz etkilerini azaltmak olmalıdır” diye kaydetti.
 
'TTB'nin hedef seçilmesi tesadüfi değildir'
 
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yaptığı konuşmada TTB, Barolar ve TMMOB gibi meslek örgütlerini hedef aldığını anımsatan Ebru, “Bu kurumların yapılarında değişiklik yapılacağını söyledi. AKP’nin uzun yıllardır yapmayı planladığı, meslek örgütlerine müdahaleyi tekrar gündeme getirdi. Salgın sürecini kendine nimet sayan bu iktidar söz konusu düzenlemeyle muhalif olan baroların sesini kısmak, Sivil Toplum Kuruluşlarını da ele geçirmek için bu değişikliği planlanıyor. İktidarın; Türkiye demokratik muhalefetinin çok önemli birer parçası durumunda olan  TMMOB ve Barolar gibi kurumları hedef almasına şaşırmadık. Yine salgınla mücadele ederken, onlarca üyesini kaybeden TTB’nin hedef seçilmesi de tesadüfi değil. Çünkü bu kurumlar hakikatleri söylüyor, çünkü bu kurumlar üretiyor, çünkü bu kurumlar muhalefet ediyor ve daha önemlisi halk sağlığı için salgınla mücadele ediyor” dedi.
 
Ebru açıklamanın devamında şu ifadelere yer verdi:
 
“Bu kurumların hedef alınması, bir kez daha gösterdi ki; muhalif olan hiç bir kesim iktidarın saldırılarının dışında kalmayacak. Bu saldırılara karşı sıranın bize gelmesini beklemeden hemen dayanışma ve güç birliği geliştirmek durumundayız. Yarın çok geç olmadan dayanışma ve güç birliği için adım atmalıyız. Bunun için partimiz üzerine düşeni yapmaya, demokratik güç birliği için adım atmaya hazır. Bu tür saldırılara karşı da her türlü mücadeleyi vermekten de geri durmayacak. Biz HDP olarak tarihimiz boyunca darbelere karşı olduk. Ve darbelerin sadece askeri değil, yürütme erki ile de gerçekleşebileceğini düşünüyoruz. Nitekim dünya, artık gücü eline alan iktidarların da, hukuku askıya alarak gerçekleştirdiği politikaların darbe olduğunu konuşmaya başladı.
 
'Parlamentoya darbe yapıldı'
 
Dolayısıyla hem askeri hem de sivil darbelere karşıyız. Türkiye özelinde 15 Temmuz’u yaşadık. 16 Temmuz sabahı Meclis ortak irade koyarak darbe karşıtı bildiri yayınladı. Orada Devlet Bahçeli, Binali Yıldırım, Kemal Kılıçdaroğlu ve Sevgili İdris Baluken’in imzası vardı. Sonra ne oldu? Darbe karşıtı tek vücut olmuş parlamentoya darbe yapıldı. Dört ay sonra ortak imza ve darbe karşıtlığı sebebiyle tebrik edilen İdris Baluken, 16 yıl 8 ay ceza alacak şekilde tutuklandı. İşte bir iktidar veya parti eğer darbe karşıtı ise öncelikle samimi olacak. Otoriter politikalarını sürdürmek için kriz algısı yaratmaya ihtiyaç duyarak, bir darbe söylentisi çıkarmayacak.
 
'Devlet dedikodularla yönetilmemelidir'
 
Varsa bir darbe hazırlığı partimiz her zaman bu darbe mekaniğine karşı demokrasiden ve demokratik değerlerden yana tavır almaya ve darbecilerle mücadele etmeye hazırdır. Ama darbeye karşı samimi mücadele, esasında Türkiye halklarına karşı dürüst olmaktır. 15 Temmuz darbe girişimini Allah'ın lütfu olarak görüp baskı uygulamak için fırsata çevirmek darbe konusunda önemli bir samimiyet testidir. Ordu, istihbarat, Jandarma, hepsi AKP iktidarının elinde. Ellerinde hangi somut bilgi varsa çıkıp açıklasınlar. Ortada dolaşan dedikodular üzerinden halkı panik havasına sokmak toplumdaki kutuplaşmaları arttırır. Bir siyasi iktidar devleti dedikodularla yönetmez, yönetmemelidir.
 
'Kürt düşmanı politikalardan bağımsız değildir'
 
Türkiye’nin her yerinde kendilerini devlet görevlisi veya polis olarak tanıtan kişiler tarafından şüpheli kaçırma olayları arttı. Birkaç gün önce Van’da Parti Meclis üyesi genç kadın arkadaşımız Büşra Kuyun polisler tarafından kaçırılmış ve şehri terk etmesine yönelik tehditlerde bulunulmuştu. Tekçi egemen erkek anlayışının; gençlere yönelik yasadışı alıkoyma ve kaçırma saldırılarının ilk olmadığını biliyoruz. Geçmiş iktidarların; faşizan uygulamalarını, cinsiyetçi, militarist politikalarını reddeden gençlerin da bu tür tehditlere maruz kaldığını çok iyi biliyoruz. Büşra arkadaşımızın da kaçırılıp tehdit edilmesi; İktidar blokunun kaybetme politikası ile gençlere, özelde de genç kadınlara düşmanca yaklaşımlarından ve Kürt düşmanı politikalarından bağımsız değildir. 
 
'Maskeleri düştü, özlerine döndüler'
 
Bu ulu orta kaçırıp gözdağı vermenin topluma neleri hatırlattığını veya hatırlatmak istediğini biliyoruz. Daha iki gün önce dağlara yazılan ırkçı yazıları kaldırmakla övünenler bugün tekrar yazılar yazıyor. Parti yöneticisi arkadaşlarımızı kaçırıyor. Demek iktidar buraya kadar rol yapabildi. Maskeleri düştü ve özlerine dönüş yaptılar. Buradan sormak istiyorum, hazır elimiz değmişken asit kuyularını da tekrar açalım, derin devlet ve beyaz torosları da tekrar geri getirelim mi diyorsunuz? Topluma bunların cevabını da vermek zorundasınız.
 
'TBMM acilen adım atmalıdır'
 
Yükseköğretim Kurumları Sınavına iki buçuk milyonu aşkın öğrenci girecek. Bu sürecin stresini yaşayan ailelerle birlikte on milyonu aşkın insanımızı doğrudan ilgilendiriyor. İktidar süreci yönetemediği için gençler ve aileleri mağdur edildi. Sınavı ertelediler, sonra yine erkene çektiler. Milyonlarca gencin geleceğini ve dolayısıyla ülkenin geleceğini doğrudan ilgilendiren bu mesele sırf Turizm Bakanının şirketleri kazansın diye turizm sektörüne kurban edilip sınav erkene alındı. Ülkenin geleceğini düşünmek yerine bir şirketin cirolarını düşünen iktidar pratiği ile karşı karşıyayız. HDP olarak Bütçe’nin Salgın karşısında yeniden düzenlenmesini öneriyoruz. Türkiye’de ağır ekonomik tablonun yarattığı tahribatı onarmak için TBMM acilen adım atmalıdır. 2020 yılı bütçesi, meclisin bütçe hakkı kapsamında, salgınla mücadele eden vatandaşlarımızın temel ihtiyaçlarını güvence altına almak için yeniden ele almalıdır."
 
Ebru, bütçe kaynaklarının ve vatandaşların temel ihtiyaçlarının güvence altına alınması için maddeler şeklinde hazırlanan çağrıları şu şekilde sıraladı:
 
*  İçişleri Bakanlığı’na ayrılan bütçenin bir kısmının İşsizlik Fonu’na aktarılarak; başta geliri olmayan kadınlara olmak üzere tüm işsizlere, altı ay boyunca, aylık 2 bin 500 TL doğrudan gelir desteği verilmesini
 
*  Cumhurbaşkanlığı bütçesinin bir kısmı ile; işyerleri kapatılan esnaflara, altı ay boyunca, ayda 2 bin 500 TL doğrudan gelir desteği sağlanmasını
 
*  Millî Savunma Bakanlığı’nın bütçesinin bir kısmı ile; çiftçi borçları ve desteklerinin ödenmesini .
 
* Yandaş vakıflara ve derneklere ayrılan kaynağın tamamının, gençlerin Kredi Yurtlar Kurumu’na olan borçlarının silinmesi için harcanmasını
 
* Yandaş şirketlere aktarılan transfer ödemelerinin durdurularak, elde edilen kaynakla; elektrik, doğalgaz, su ve internetin, ihtiyaç sınırına kadar kalıcı olarak ücretsiz olmasını
 
* Yandaş şirketlere yapılan garanti ödemelerinin durdurularak, elde edilen kaynağın, tüm sağlık hizmetlerinin tamamıyla ücretsiz olması için kullanılmasını
 
* Kamuda lüks araç ve uçak saltanatına son verip, en düşük emekli maaşını 2 bin 500 TL yapılmasını HDP olarak Öneriyoruz.
 
Bütçe kanununda değişiklik önerimizle oluşacak 200 milyar tasarrufun hesabı ise şu şekilde:
 
* Barış sürecinin devam ettiği 2014 yılında güvenlik bütçesinin toplamı 50 milyar TL idi. 2020 yılında bu bütçe 200 milyar TL. İçeride, dışarıda barış yolunda devam etseydik 100 milyar lira ile güvenlik sağlanırdı. 
 
* Bütçeden 70 milyar TL yandaş şirketlere; köprü, otoyol, şehir hastanesi projeleri garanti ödemeleri ve transferler adı altında aktarılıyor. Bu ödemelerin bu olağanüstü dönemde durdurulmasını
 
* Cumhurbaşkanlığı, yan kuruluşlarıyla 40 milyar TL harcıyor. Bunun 30 milyarını kesmeyi öneriyoruz."
 
Ebru, açıklamanın sonunda tüm Türkiye ve bölge halklarını selamlayarak ve İbrahim Gökçek'i bir kez daha anarak konuşmasını sonlandırdı.