‘Üçüncü ayak Kürt meselesidir, barıştır ve halkların özgür yaşamıdır’

  • 09:02 9 Mart 2020
  • Siyaset
Zeynep Durgut
 
SİİRT - İdlib’teki son gelişmeleri ve PKK Lideri Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmeyi değerlendiren HDP Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş, Abdullah Öcalan’ın 3’üncü ayak söylemine ilişkin, “Üçüncü ayak; Kürt meselesidir, barıştır ve halkların özgür yaşamıdır” dedi.
 
İdlib’de Rusya destekli Suriye Ordusu ile Türkiye arasında yaşanan çatışmalar Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Moskova’da yaptığı görüşmenin ardından ateşkes kararına varıldı. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) da, varılan mutabakatla 5 Şubat gece yarısından itibaren devreye giren ateşkese rağmen Cebel El Zaviye (Zaviye dağı) bölgesinde, Suriye rejim güçleri ile Türkiye’nin desteklediği silahlı gruplar arasında çatışma çıktığını duyurdu. İdlib özelinde gelişen son durumu ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın aile görüşünde dile getirdiği ‘Masanın 3’üncü ayağı olma’ durumunu Halkların Demokratik Partisi (HDP) Siirt Milletvekili ve HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş değerlendirdi. 
 
Suriye’de Kürtlerin diline, kimliğine, kültürüne ve oluşan demokratik yönetime saldıran bir zihniyetle karşı karşıya olunduğunu kaydeden Meral, Türkiye’nin Suriye’de silahlı bir çatışmaya girmesi ne uluslararası hukuk açısından, ne de tarihi arka plan açısından kabul edilir bir boyutta olmadığını söyledi.  
 
‘Türkiye’nin başka bir devletin sınırları içinde olması kabul edilemez’
 
Savaş ve tecridin paralel olarak yürütülen bir süreç olduğunu vurgulayan Meral, tecridin her ağırlaştırıldığı süreçte savaş ve kaosun da yükseldiğini ifade etti. Tüm dünya tarafından ‘terör’ olarak tanımlanan Tehrir El Şam (HTŞ/El Nusra) gruplarının İdlib’te olduğunu kaydeden Meral, Türkiye’nin söz konusu örgütü orada rejime karşı bir koz olarak tuttuğunu tüm dünyanın bildiğini belirtti. Meral, “Bütün dünya biliyor ama Türkiye bunu farklı bir şekilde lanse etmeye çalışıyor. İdlib ile ilgili çok uzun bir süreden beridir Astana’da, Soçi’de yapılan anlaşmalar, gözlem noktaları ve Türkiye’nin oraya gözlem noktaları kurması da gündemdeydi. Bu gözlem noktaları kuruldu. Ama neticede bir bütün olarak Türkiye’nin İdlib’de dahil, Kuzey Suriye’de bulunmasının bir izahı söz konusu değildir. Uluslararası hukuk açısından da Türkiye’ye yönelik bir saldırı olmaması yönüyle de Türkiye’nin başka bir devletin, başka bir ülkenin sınırları içinde silahlı güçleri ile bulunması kabul edilemez” dedi.
 
‘Türkiye’nin İdlib’te hiçbir işi yok’
 
Aynı durumun Efrîn’de de yaşandığını dile getiren Meral, Efrîn’in açık bir şekilde “işgale maruz bırakıldığını” ve ardından ise talan edildiğini söyledi. Uluslararası hukuk terminolojisinde, belgelerinde Efrîn’e yönelik yapılan uygulamanın bir ilhak (egemenliği altına alma) süreci olduğunu vurgulayan Meral şunları dile getirdi: “Bununla da yetinilmedi ve şu anda İdlib’de işte her akşam yandaş medyada şu kadar köy aldık, şu bölgeyi ele geçirdik şeklinde kullanılan dil de oraya gidiş amacının da işgal olduğunu ortaya koyuyor. Bunu biz değil onlar söylüyorlar. Hatta Cumhurbaşkanı birkaç defa konuşmasında ‘fethetmeye gidiyoruz’ dedi. Ama neticede gerçek olan şu Türkiye’nin İdlib’de hiçbir işi yok ve olmamalı. Türkiye’nin Kuzey Doğu Suriye’de, Rojava’da, Efrîn’de, ya da başka bir ülkenin sınırları içinde silahlı saldırıya geçmesi veya orada silahlı bir çatışmaya girmesi ne uluslararası hukuk açısından, ne de tarihi arka plan açısından kabul edilir bir boyutta değil.”
 
‘Kürtlerin statü elde etmemesi için saldırıyorlar’
 
Kürt halkının bir statü elde etmemesi adına saldırıların gerçekleştiğine dikkat çeken Meral şunları kaydetti: “Bu saldırıların nedenini kendileri de zaman zaman söylüyorlar ve bunu farklı bir şekilde lanse etmeye çalışıyorlar. Ama Erdoğan bunu iki gün önce açıkça ilan etti ve Kürtler için İdlib’de olduğunu yansıttı. Kürtlerin diğer kimliklerle, halklarla birlikte bir statü elde etmemesi için ve aynı zamanda Kürtlerin dili, kimliği, kültürü ve demokratik yönetimine saldıran bir zihniyet var. Bizler yıllardır söylüyoruz, kendileri sürekli bir karşı çıkış içindeler. Ama son bir iki haftadır bunu yüksek bir sesle söylüyorlar. Türkiye yurttaşlarının 82 milyonun iradesi İdlib değil. Tümüyle AKP-MHP bloğunun kendi iktidarlarını devam ettirebilmek için iktidar amaçlı ‘beka’ dedikleri kendi gelecekleri içinde orada bulunuyorlar ve bu Türkiye’nin aleyhinedir. Şu anda uluslararası kamuoyunda en çok tartışılan ülke Türkiye’dir.”
 
‘Asimilasyon politikaları devam ediyor’
 
Türkiye’de çözülmemiş bir Kürt sorunu olduğunun altını çizen Meral, hala çatışmaların sürdüğünü dile getirdi. Hala Türkiye’de Kürt halkının varlığının, kimliğinin, dilinin ve statüsünün reddedildiğini ifade eden Meral, asimilasyon politikasının değişiklik göstererek Kürt halkı üzerinden sürdüğünü  kaydetti. Anadilde eğitim hakkının kamusal alanda hayat bulmadığını sözlerine ekleyen Meral, “Türkiye’nin en önemli meselesi Kürt meselesidir, eşit ve özgür yurttaşlık meselesidir. Bu nasıl çözülür? Her zaman söylüyoruz; herkesin haklarını demokratik bir anayasa çerçevesinde kabulü ile ancak bu sorunu çözebilirsiniz. Bugün 21. Yüzyılda bir halkın kendi dili ile hizmet alamaması izah edilemez ve kabul edilemez. Hala Kürtçe konuşmanın yasak olması örneğin Meclis’te, kamusal alanda ve diğer alanlarda konuşulmaması yine çağ dışı bir yöntemdir” diye belirtti.  
 
‘Çözüm sürecinde Türkiye’nin nefes aldığını gördük’
 
Kürt meselesinin çözümsüzlüğünün tecrit ile bağlantılı olduğuna dikkat çeken Meral sözlerini şöyle sürdürdü: “Çünkü Sayın Öcalan bu konuda rolü ve halk üzerindeki etkisinin büyüklüğü öylece sözlü söylediğimiz bir durum değildir. 2013 yılları arasında Türkiye çok tarihsel bir dönemeç yaşadı. Çözüm süreci adı altında bir süreç yaşadık. Biz HDP olarak da o sürecin içindeydik. O dönemde en azından şunu gördük; Türkiye bir nefes aldı. Sadece Kürt halkında değil, Türkiye halklarında ve diğer halklarda da bu meseleye çözüm noktasında çok güçlü bir adım attı. Dolmabahçe mutabakatına kadar bir süreç yaşandı ve biz o dönemi çok sıcak bir şekilde yaşadık. Dolmabahçe mutabakatından sonra bir anda çözüm sürecini önce buzdolabına koydular ve sonra bitirerek tecrit uygulamaya başladılar. Savaş ve tecrit paralel bir şekilde yürüyen bir süreçtir. Barış dönemlerinde tecrit kalktı barış umudunun bir hayal olmadığı somut olarak deneyimlendi. PKK sınır dışına kadar çıktı. Bu da Sayın Öcalan’ın çağrısı ile oldu. Çatışmalar olmadı farklı şekillerde ölümler oldu ve o dönem kalekollar yapılmaya devam edildi. Ama buna rağmen halkın o dönemdeki desteği çok güçlüydü. İktidar ve devlet aklı bu süreci tümüyle yok ederek, erteleyerek ve tecridi de uygulamaya devam ederek bu sorunu çözeceğini düşünüyor. Ancak bu mümkün değil.”
 
‘Sayın Öcalan barışı tesis etmeye çalışan bir lider’
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’la yangından sonra yapılan görüşmeye değinen Meral şunları kaydetti: “Yapılan son görüşmede Sayın Öcalan tecride dair de, çözüme dair de kendi görüşlerini ifade etmiştir. Demokrasi güçlerinin, Kürt halkının masanın üçüncü ayağını oluşturabileceğine dair değerlendirmeleri var. Sayın Öcalan bir barış yanlısı. Barışı tesis etmeye çalışan bir liderdir. 2013-2015 yılları arasında o kadar büyük bir inançla kararlılıkla barış sürecini yürüttü ki işte tecrit bu anlamda neden var onu anlıyoruz. Bu barış savunuculuğu, barış adımları ve çözüme yönelik adımlar büyüyor gelişiyor. Ama şu anda iktidar çözümsüzlükten, savaştan ve tecritle birlikte iktidarını devam ettirmeye çalışıyor. Kuzey Suriye’ye dönük bu müdahale tecrit ile doğrudan bağlantılıdır. Çünkü neticede Sayın Öcalan’ın oranın üzerindeki etkisi ve nasıl bir faktör olduğunu da gayet iyi biliyorlar. Bunu yüksek bir sesle de söylüyorlar ama tecrit bu şekilde devam edemez ve etmemelidir. İmralı’dan gelen her haberin halk arasında tepkiye, endişeye, öfkeye sebep olduğu da biliniyor. İmralı Adası Sayın Öcalan şahsında oradaki mahpusların da konjonktürel olarak da tecrit uygulayacakları bir alan değildir. Bu boyutta herkes kaybediyor. Halklar kaybediyor.”
 
‘Masa her an devrilebilir’
 
Tekçilikten, milliyetçilikten, Türkçülükten, inkardan ve asimilasyondan beslenenlerin masanın iki ayağını oluşturduğunu ifade eden Meral, “Ama bu masa her an devrilebilir nitekim devriliyor. İdlib’de yaşananlar üzerine Erdoğan-Putin görüşmesi oldu. Türkiye’deki bu kaotik ortam, ekonomik kriz, yoksulluk, işsizlik ve emek dünyasına yönelik baskılar bir bütün olarak bu muhalefet içinde üçüncü ayaktır aslında. Asıl üçüncü ayaktır ayakta tutacak ve ayakta duracak olan. Bu bir dengeden yaratılıyor ve bu denge olmaması halinde bu masa devam edemez. Masanın üçüncü ayağı Kürt meselesidir, çözümdür, barıştır, halkların bir arada özgür ve eşit yaşamıdır” dedi.