Pervin Buldan: Krizin nedeni 21 yıldır tecritle sürdürülen çözümsüzlük siyasetidir

  • 14:06 11 Şubat 2020
  • Siyaset
ANKARA - Partisinin grup toplantısında konuşan HDP EŞ Genel Başkanı Pervin Buldan,  uluslararası komplonun 21’inci yıl dönümüne dikkat çekerek, “Türkiye’nin bugün yaşadığı derin siyasi, ekonomik, sosyal krizin nedeni 21 yıldır komployla, tecritle sürdürülen çözümsüzlük siyasetidir. Evet, uluslararası komplo başarılı olamadı. Kürt sorunu ve Kürt halkının ulusal varlığı ne Türkiye’de ne Suriye’de ne de Irak’ta tasfiye edilemedi” dedi.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin grup toplantısında gündemdeki gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Pervin, geçen hafta Van’ın Bahçesaray ilçesinde yaşanan çığ felaketi, Çaldıran’daki 13 mülteci ile İstanbul’daki uçak kazasında yaşamını yitirenleri anarak konuşmasına başladı.  
 
'Çığa yönelik gerekli önlemler alınmadı'
 
Pervin,  “İnsanlarımızın hayatını kaybetmesinin nedeni çığ değil, çığa karşı önlemlerin alınmamasıdır. Ne yazık ki doğal afetler zamanında gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle gerek Elazığ depreminde gerekse de çığ felaketinde ve uçak kazasında yaşandığı gibi faciaya dönüşerek can almaya devam ediyor. Bahçesaray’da onlarca insanımızın hayatını kaybetmesinin nedeni çığ değil, çığa karşı gerekli önlemlerin zamanında alınmamış olmasıdır” dedi. 
 
'O bölgeye en az 10 kat tüneli yapılması gerekiyordu'
 
 “Neredeyse her kış aynı yerde Bahçesaray’da çığ düşüyor gerekli önlemler alınmadığı için insanlarımızın yaşamını kaybediyor” diyen Pervin, kar tünellerinin şimdiye kadar yapılmamış olmasını eleştirerek, “O bölgeye en az 10 kar tünelinin yapılması gerekirken bir türlü yapılmamaktadır. Bahçesaray’da sadece bir tane kar tüneli vardır, o da, çığ riskinin az olduğu hiç çığ düşmeyen Karabet bölgesindedir” ifadelerini kullandı.
 
‘Ahlat'a saray için kanun çıkaranlar insan hayatı için kılını kıpırdatmıyor’
 
Ahlat’a saray yapmak için Meclis’ten kanun çıkarmaya çalışan, İstanbul’a rant kanalı yapmak için seferber olan, her yere kalekol, güvenlik barajı yapan  AKP iktidarının, söz konusu yurttaşların yaşamı olunca kılını kıpırdatmadığını söyleyen Pervin, şöyle devam etti: “
 
“İnsanlar çığ altında iken AKP Genel Başkanı keyif çayı dağıttı, TOKİ pazarlaması yaptı. Özellikle ikinci çığın yaşanmasına neden olan ihmaller zincirinin, müdahale biçiminin, iktidarın kurtarma sürecini bir şova dönüştürmesinin ciddi bir biçimde araştırılması, aydınlatılması ve sorumluların açığa çıkartılması gerekmektedir. Tüm bunlar açığa çıkartılmazsa, yaşanacak yeni afetlerin büyük felaketlere dönüşmesi ve kayıpları artırması ne yazık ki kaçınılmaz olacaktır. Elazığ depreminde insanlar enkaz altındayken algı yaratmaya çalışan iktidarın insani değerlerle örtüşmeyen aynı tutum ve yaklaşımlarına Bahçesaray’daki çığ felaketinde da tanık olduk. İnsanlar çığ altındayken, AKP Genel Başkanı yine şaşırtmadı ve sanki hiçbir şey olmamış gibi aynı saatlerde Kırıkkale’de insanları toplayıp miting yaptı. Bu mitingde keyif çayı dağıttı, TOKİ pazarlaması yaptı. Buna hepimiz tanıklık ettik. Allah bunlara birazcık vicdan, birazcık izan, birazcık utanma duygusu versin.”
 
Toplumsal dayanışmayı ve örgütlenmenin büyütülmesi gerektiğine dikkat çeken Pervin,  “Bizleri ayakta tutacak olan da, yaşatacak olan da toplumsal örgütlülüğümüz ve dayanışmamızdır. Bir kez daha başsağlığı ve sabırlar diliyorum” dedi. 
 
'Çığın acısını yaşarken aynı zamanda başka bir acının yıl dönümüydü'
 
Çığın yaşandığı gün 7 Şubat 2016’da gerçekleşen Cizre bodrum katliamının yıl dönümü olduğunu vurgulayan Pervin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çığın acısını yaşadığımız geçen hafta aynı zamanda bir başka acının yıl dönümüydü. 7 Şubat 2016’da vahşet bodrumları olarak tarihe geçen Cizre’nin 3 bodrumunda 177 insan vahşice yakıldı, katledildiği bir dönemden bahsediyorum, 7 Şubat 204 tarihinde bunu yaşamıştık. Ablukalar süresince ilçe yerle bir edildi, toplam 282 insan hayatını kaybetti. Buradan bir kez daha Mehmet Tunç ve Asya Yüksel başta olmak üzere bodrum vahşetinde yaşamını yitirenleri huzurlarınızda saygıyla anıyorum. Cizre’de vahşet bodrumlarında yaşananlar mevcut iktidarın siyasi iradesiyle ve sorumluluğunda gerçekleşti. ‘Gerekirse askerlere havyar gönderin’, kaymakamlarla yaptığı toplantıda ‘Mevzuata takılmayın, ne gerekiyorsa yapın’ diyen AKP iktidarıdır. İnsanlık suçu işleyen askeri yetkilileri yargılanmaktan kurtarmak için yasa çıkartan yine AKP-MHP ittifakıdır! O gün Cizre’ye yapılanları bugün tüm ülkeye dayatan bir iktidarın varlığını herkes görmelidir.
 
Pervin’in konuşmasının geri kalanından satır başları şöyle:
 
Cizre diz çökmedi, boyun eğmedi
 
“29 Ekim’de Cizre belediyemize kayyım atayarak halkın oylarını yok sayanlarla Cizre bodrumunda bedenleri diri diri yakan zihniyet aynıdır. Cizre vahşetinin sorumlularıyla Roboski’de 34 köylüyü uçaklarla katledenler aynıdır. Bunların hepsi Ankara’daki karanlık dehlizlerinde beraber iş tutanlar, Kürt düşmanlığında ittifak kuranlardır. Bunları gayet iyi biliyor ve tanıyoruz. Halkımız da iyi biliyor ve iyi tanıyor. Onlar vahşetleriyle tarihin karanlık sayfalarındaki yerlerini aldılar ama Cizre yaşadığı korkunç vahşete karşı verdiği amansız direnişle tarihin onurlu sayfasında yerini aldı. Mehmet Tunç’un dediği gibi her şeye rağmen yakılma pahasına da olsa Cizre ‘diz çökmedi, çöktürülemedi, boyun eğmedi.’ Suça bulaşan tüm siyasi ve askeri yetkililerin hukuk önünde hesap vermesi için sonuna kadar mücadele etmeye devam edeceğiz.  
 
Gezi ezilen yoksul halkların demokratik direnişiydi
 
Cizre vahşetinin sahipleri bugün Gezi direnişini yargılamaya çalışıyor. Mahkeme Gezi davasında yargılananlar için müebbet hapis cezası istedi. Ali İsmailleri, Berkinleri, Ethemleri, Abdullahları katledenlere ceza vereceklerine suçsuz insanlara ceza istiyorlar. Gezi, ezilen yoksul halkların demokratik bir direnişiydi. Toplumun adalet ve özgürlük talebiydi. Demokrasi tarihinin yüz akıydı. Hakkâri ile Edirne’nin buluştuğu yerdi Gezi. Cizre’den İzmir’e kurulan köprü olmuştu Gezi. Bugün yargılamaya çalıştıkları aslında halklardır, Türkiye’nin demokratik toplumsal muhalefetidir. İşte Gezi davasıyla halklar arası köprüyü yıkmaya çalışıyorlar. Yan yana gelişimizden korkuyorlar. Bunlar Türkiye halklarından, barışı ve demokrasiyi isteyenden korkuyorlar, bunları sosyal medyada dile getirenlerden de korkuyorlar. Erdoğan dün, ‘Sosyal medya tam bir çöplük. Gerçek hayatta suç olan her şeyin internet ortamında da aynı karşılığı bulması şarttır’ diyor. Sosyal medya çöplük değildir. Kirlilikten söz edilecekse AKP ve Saray trollerinin yarattığı çöplükten bahsedilebilir. Çöplüğü yaratan sizin trollerinizdir.
 
Sosyal medyayı susturamayacaksınız, insanlar özgürce konuşacak
 
Tabi bir de ‘suç olmalı’ diyerek sosyal medya kullanıcılarını tehdit ediyor. Muhalif, özgür basını susturdular, kapattılar şimdi de sosyal medyayı susturmaya çalışıyorlar. Tweetler bunları fena halde korkutuyor, farkındayız. Sosyal medyayı susturamayacaksınız. İnsanlar özgürce düşüncelerini ifade edecek. Konuşacak, ses verecek. Haksızlığın karşısında duracaktır. Buna engel olamayacaksınız. Ne Gezi’nin ne de Cizre’nin ortak mücadele ruhunu, dayanışmasını bitirebilecekler. Ne yaparlarsa yapsınlar Ne Gezi’nin ne de Cizre’nin ortak mücadele ruhunu, dayanışmasını bitirecekler! Gezi'deki halk iradesini müebbet hapis cezalarıyla, Kürt halkının iradesini de bodrum vahşetleriyle, kayyım darbeleriyle engelleyemeyecekler! Bu ülkenin tüm renkleri; yan yana duracağı, barış içinde yaşayacağı, özgürce konuşacağı günlere mutlaka kavuşacaktır. Buradan herkesi 18 Şubat’taki Gezi Davası duruşmasına katılmaya, destek olmaya ve dayanışmaya çağırıyoruz.
 
Mızraklıyı yargılama güçleri yetmez
 
Dün Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanımız Sevgili Selçuk Mızraklı’nın duruşması vardı ama tahliye edilmedi. Mızraklı başkanımızı yargılamaya çalışıyorlar ama yargılamayacaklar. Mızraklıyı ve hakikati yargılamaya güçleri yetmeyecektir. Mızraklı her duruşma da hakikati yüzlerine vurmaya devam edecektir. Hırsızlık yapan, yolsuzluk yapan kayyımlar dışarıda gezerken, hırsızlığı ortaya çıkardan Mızraklı başkanımızı yargılamaya çalışıyorlar. Yargılayamayacaklar! Mızraklı’yı ve hakikati yargılamaya güçleri yetmeyecektir.
 
FETÖ’nün siyasi ayağı da, siyasi kolu da, siyasi beyni de AKP’dir
 
Gezi davasını açanlar cemaatin savcılarıydı. Davayı sürdüren ve müebbet isteyenler ise şu an AKP’nin savcılarıdır. Cizre’de, Sur’da, Nusaybin’de şehirleri yakıp yıkanlar 15 Temmuz darbe girişiminden dolayı içeride. Ama onlara emri veren ve yargılanmaktan kurtaran ise yine bu iktidardır. Şimdi, son günlerde 15 Temmuz darbe girişiminin, FETÖ’nün siyasi ayağı tartışılıyor. İktidar ayak oyunlarıyla siyasi ayak olduğu gerçeğini gizlemeye çalışıyor. İstedikleri kadar reddetsinler, FETÖ’nün siyasi ayağı da, siyasi kolu da, siyasi beyni de AKP’dir, AKP iktidarıdır.
 
Tüm arkadaşlarımız FETÖ kumpası ile içeride tutuluyor
 
Bunların hepsi suç ortakları Siyasi ayak ortaya çıkmasın istiyorlar. Darbenin cemaatin siyasi ayağının araştırılması için Meclis’te defalarca verilen araştırma önergeleri AKP-MHP çoğunluğuyla reddedildi. Siyasi ayak ortaya çıkmasın istiyorlar! Bunların hepsi suç ortakları ve birbirinin suçlarını biliyorlar. Aralarında bazen çıkar çatışması olabilir ama hepsi birdir.
 
Beraber yürüdünüz bu yollarda
 
Demirtaş, Yüksekdağ ve diğer tüm arkadaşlarımız FETÖ-AKP ortak kumpasıyla rehin tutuluyor. FETÖ’nün siyasi ayağı değilseniz, cemaat savcılarının açtığı Ergenekon davalarını bir bir düşürürken neden KCK davalarını düşürmediğinizi buradan size sormak isteriz. Demirtaş, Yüksekdağ ve diğer tüm arkadaşlarımız FETÖ-AKP ortak kumpasıyla rehin tutuluyor. Cemaat savcılarının uyduruk fezlekeleriyle dokunulmazlıklarımızı kaldıran yine bunlardır.  FETÖ ile birlikte demokrasi güçlerine yönelik her türlü saldırıyı gerçekleştirirken, bugün Kürt halkının iradesine karşı aynı yöntemleri kullanmaya devam eden sizin iktidarınız değil midir? Darbe mekaniğine karşı uyaran Sayın Öcalan’a ağırlaştırılmış tecridi uygulayan siz değil misiniz?
 
Biz sizi iyi tanıyor ve biliyoruz. Suçlusunuz! Kirlisiniz! Darbecisiniz. Faşistsiniz, yalancısınız. Demokrasi ve barış düşmanısınız. Her şeyi birlikte yaptınız.  Cemaatin işlediği her suçun altında sizin de imzanız var. Hep söylüyorum bir kez daha tekrar ediyorum: ‘Paralel yürüdünüz bu yollarda. Paralel ıslandınız yağan yağmurlarda’ diyorum
 
Uluslararası komplo ve mutlak tecridin doğru anlaşılması gerekir
 
Darbelerle, krizlerle geçen bu süreçlere Türkiye’nin nasıl geldiğinin net görülmesi için 21. yılına giren uluslararası 15 Şubat komplosunun ve İmralı’da Sayın Öcalan’a uygulanan ağırlaştırılmış mutlak tecridin doğru anlaşılması gerekir. Türkiye’nin bugün yaşadığı derin siyasi, ekonomik, sosyal krizin nedeni 21 yıldır komployla, tecritle sürdürülen çözümsüzlük siyasetidir. Evet, uluslararası komplo başarılı olamadı. Kürt sorunu ve Kürt halkının ulusal varlığı ne Türkiye’de ne Suriye’de ne de Irak’ta tasfiye edilemedi. Aksine, siyasi bilinçle ve kararlı bir biçimde sürdürdüğü demokrasi ve barış mücadelesiyle hem Ortadoğu’da hem de Türkiye’de büyük bir demokrasi ve değişim gücü oldu.
 
Komplodan medet umanların tarihi gerçekliğe bakması gerekir
 
9 Ekim 1998’de Suriye’de iradesi kırılarak yalnızlaştırılmaya çalışılan Kürt halkı bugün IŞİD karanlığına karşı mücadelenin ve özgür bir toplum inşasının öznesi haline gelerek bütün dünyada, saygın bir yer edindi. Kürt halkının birlikte yaşadığı halklarla barış içerisinde eşitçe, özgürce yaşamdan yana olan demokrasi paradigmasının dışındaki seçeneklerin çözüm olmayacağı kanıtlanmıştır. Kürt halkının iradesi dikkate alınmadan hiçbir çözümün başarıya ulaşma şansının olmadığı çok net görülmüştür. HDP fikriyatı bugün Türkiye’nin yegâne çözüm seçeneği ve gücüdür. HDP’nin demokratik cumhuriyet hedefi bugün tüm Türkiye toplumunun temel talebi ve beklentisidir. Komplodan, çözümsüzlükten medet umanların tüm bu tarihi gerçeklere bir kez daha dönüp bakması gerekir.
 
İktidar hesapları nedeniyle Suriye’den cenazeler gelmeye devam ediyor
 
İdlib’den dün yeniden kayıp haberleri geldi. AKP-MHP ittifakının iktidar hesapları nedeniyle Suriye’den cenazeler gelmeye devam ediyor. İdlib’de hayatını kaybeden askerlere Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum. Biz Suriye tezkeresine karşı çıkarken bu sonuçları öngörmüştük. İktidarı uyardık. Ama dinlemediler. Kayıpların sorumlusu tezkereye evet diyenlerdir. Çözümsüzlüğü dayatanlardır. Türkiye derhal Suriye’den elini çekmelidir. Suriye, Suriye halklarının iradesine bırakılmalıdır. Çözümsüzlüğün tüm bu coğrafyaya çok ağır bedeller ödettiği görülmesine rağmen devlet ve iktidar aklı ne yazık ki ağırlaştırılmış tecrit politikasında halen ısrar etmektedir.
 
İmralı’nın kapısı kapatılması barışın kapısı açık kalacaktı
 
İmralı’dan başlayarak tüm toplumu, ülkeyi, demokrasiyi tecritle kuşatma altına almaya çalışmaktadırlar. Sadece İmralı değil, herkes tecrit altındadır. Sayın Öcalan çözüm sürecinde ‘Gelin bu meseleyi iç dinamiklerle içeride biz çözelim’ demişti. Kürt sorunu, Suriye sorunu demokratik müzakereyle, diyalogla çözülecekti. Çözüm sürecinde demokrasinin önü açılmıştı, toplum rahat bir nefes almıştı. Cenazeler ve gözyaşları durmuştu. Demokratik siyaset çözüm aracı olarak toplumun umudunu arttırmıştı. Eğer İmralı’nın kapısı kapatılmasaydı, barışın ve demokrasinin kapısı açık kalacaktı. Ancak uluslararası güçler çözümden rahatsız oldu. Kürt-Türk barışını, Ortadoğu barışını, Suriye barışını kendi çıkarlarının önünde engel olarak gördü.
 
Tekçi rejimi kurmak için çözüm masasını devirdiler
 
İktidar aklı da koltuklarının bekasını çözümsüzlükte ve tecritte gördü. Devlet aklı, devletin ve cumhuriyetin demokratikleşmesinden korktu. Tekçi rejimi kurmak için çözüm masasını devirdiler. Bir kez daha vurguluyorum: Kürt sorunu gibi yüz yıllık tarihi, siyasi, ekonomik, sosyal bir sorunu tecritle, inkârla, güvenlikçi politikalarla, kayyım gasplarıyla, gözaltı ve tutuklamalarla çözeceğini sanan devlet ve iktidar aklı tarihi bir yanılgı içerisindedir. Gaflet içerisindedir. Çok net söylüyorum: Kürt sorununu ve demokrasi sorununu çözmeyen, çözülür. Ve çözülecektir. Kürt halkını, demokratik toplumu tasfiye etmek isteyenlerin bizzat kendileri tasfiye olacaktır.
 
Tecridi kırmamız gerekir
 
Tecrit kırılmadan toplum özgürleşmez. Tecrit kalkmadan ülke özgürleşmez. Tecrit bitmeden adalet gelmez. Barış konuşulamaz! Demokrasi gelmez. Tecride karşı çıkmak insanlık değerlerine, demokratik değerlere ve barışa sahip çıkmaktır. Geleceğe sahip çıkmaktır. Hep birlikte tecride karşı mücadele etmemiz, tecridi kırmamız gerekir. Başka bir yol yoktur. Tecrit kırıldığında faşizm de mutlaka kırılacaktır. Tecrit karanlığını dayatanlar iyi bilmelidir ki, ne yaparsanız yapın, İmralı’nın kapısı müzakereye, demokratik çözüme ve barışa mutlaka açılacaktır.  Halklar bunu başaracaktır. Siz kaybedeceksiniz, ama barış ve halklar arası diyalog, demokratik gelecek mutlaka kazanacaktır.
 
AKP bölgeyi yoksullaştırıyor
 
İktidarın tüm bu çözümsüzlük politikalarının bedelini ne yazık ki Türkiye halkları ekonomik krizlerle ve yoksullukla ödemektedir. Yarattıkları kriz tüm toplumu sarıp sarmaladı. Toplum çöküyor. Ülke çöküyor. Türkiye tarihi boyunca bu denli bir yoksullaşmayı ve bölgesel eşitsizliği derinden yaşamamıştı. Enflasyon giderek tırmanıyor. Yüzde 12’lerde. Mutfaktaki enflasyon ise bunun çok daha üzerindedir. İnsanlar çift haneli enflasyonla yoksullaşmaya devam ediyor. Yoksulların sayısı 26 milyon, yoksulluk sınırındakiler ise 18 milyonla ifade ediliyor. Kürt kentlerine baktığımızda yoksulluğun Türkiye genelinden daha etkili olduğunu görüyoruz. Türkiye’de enflasyon oranın en yüksek olduğu kentler Van, Muş, Bitlis, Hakkâri, Urfa, Diyarbakır, Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan’dan oluşan bölgelerdir. Bu bölgelerde enflasyon oranı yüzde 16’nın üzerindedir. AKP iktidarı önce bölgeyi yoksullaştırmakta, sonra bu yoksulluğu tüm ülkeye yaymaktadır. İşsizlik için kaynak ayıracaklarına gittiler halkın parasını Suriye savaşına, çetelere harcadılar.
 
Halk açken Diyanet Başkanı insanlarla alay eder gibi cennetten ev vaadediyor
 
İşsiz bir babanın, tenceresini kaynatamayan annenin, pazar arabasını dolduramayan kadının, geleceğe umutsuzca bakan üniversiteli bir gencin dramını, çaresizliğini bilmezler. Anlamazlar. Geçen hafta Antakya’da çaresiz bir baba, ‘İşsizim. Çocuklarım aç^’ diyerek bedenini ateşe verdi. Hayatını kaybetti. Tuzu kuru AKP’liler, ‘Ucuz siyasi manevra’ diye hakaret ettiler. Yoksulluğu, çaresizliği aşağıladılar. İktidarın imajına zarar verdi diye neredeyse gidip bu insanı cezalandıracaklar. Bu denli arsızlar! Bu denli vicdansızlar. Halk açken, işsizken, evsiz barksızken devasa bütçeye sahip olan Diyanet Başkanı çıkmış insanlarla alay eder gibi cennette ev vaat ediyor.
 
Ahlaki değer diye bir şey kalmamış
 
Kur-an kurslarına bir tuğla bağışlayana cennette ev verilecekmiş! Şarlatanlığa bakar mısınız? İnsanların inancını nasıl da sömürüyorlar. Bu dünya bitti şimdide ahret de ihale işlerine girdiler! Tapu dağıtıyorlar. Çürümüşlük, kokuşmuşluk her yeri sarmış. Ahlaki değer diye bir şey kalmamış. Bu Diyanet Başkanının yolsuzluk haramdır dediğini hiç duymadık. Ayrımcılık, eşitsizlik, şatafat, israf haramdır dediğine hiç rastlamadık. İnsanlar bu dünyada evsiz barksız. Geçen hafta konut mağdurları grubumuzu ziyaret etti. Zamanında paralarını yatırmalarına rağmen ortada konut yok. Ve iktidar bu insanların mağduriyetine bir çözüm üretmiyor. Elbette biz mağdurların yanındayız ve takipçisi olacağız.
 
Hep birlikte haramilere ‘dur’ diyelim
 
Bu sahtekârlıklara, bu inanç sömürücülerine, bu haram ve sömürü düzenine tüm toplumun itiraz etmesi, karşı çıkması, dur demesi gerekmektedir. Toplum sessiz kalır, izlerse bunlar da çalıp çırpmaya devam edecekler. Bunlar iktidarda kaldığı sürece bu ülke ne gün yüzü görür ne de huzur bulur. O halde hep birlikte demokrasi ittifakıyla, yoksulların, ezilenlerin, emekçilerin, işçilerin, işsizlerin ittifakıyla bu yağmacı, talancı haramilere dur diyelim.”