'Bekçilik sistemiyle kadın cinayetleri ve demokratik talepler bastırılmakta'

  • 16:20 3 Şubat 2020
  • Siyaset
ANKARA - Mecliste basın toplantısı düzenleyen HDP Grup Başkanvekili Fatma Kurtulan, “Bekçilik uygulamalarıyla işsizliğin, yoksulluğun, ekonomik krizin, kadın cinayetlerinin, kimliklerin inkarının ve demokrasi talebinin bir itiraza dönüşeceği ve bekçileri mahallere sokarak bunu bastırmanın yöntemi olarak kullanacağı görülmektedir” dedi.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili ve Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan Meclis'te basın toplantısı düzenledi. Toplantıda konuşan Fatma, İdlib'ten kayıp haberlerinin geldiğini ve bunun sonucunun önceden gördüklerini kaydederek, “Özellikle savaş tezkeresi Genel Kurul'a geldiğinde dile getirmiştik. AKP'nin Orta Doğu politikasına, özelde de Suriye politikasına muhalefet ettiğimizi hep söyledik. Türkiye'nin orada bir kanlı kumar içinde olduğunu ve bunun ülkeye bir yararı olmadığını defalarca dile getirmiştik. Bunun sonuçlarını da bugün görüyoruz" diye belirtti. 
 
İdlib’te yaşanan gelişmelere değinen Fatma, AKP’nin Ortadoğu ve Suriye politikasını eleştirdi. Türkiye’nin Suriye’de kanlı bir kumar içinde olduğunu dile getiren Fatma, “Türkiye’nin hem bugünkü kayıplara hem mevcut komşuluk ilişkilerine hem Kürtlerle ilgili politikalara baktığımızda Türkiye, yararına olmayan bir savaş içinde. Oradaki kayıplardan da, sonuçlardan da sorumlu olan bu hükümettir, güle oynaya bu savaş tezkeresine onay verenlerdir. Muhalefetin de bunda payı vardır” dedi. 
 
'Süreci yönetmeyen güvenmeyen bir hükümet var'
 
Merkez üstü Sivrice olan Elazığ depremini de hatırlatan Fatma, "Biz hala depremi konuşuyoruz, tartışıyoruz. Tartışmakta da haklıyız. Ülkemiz bir deprem ülkesi. En çok İstanbul'a dikkat çekilse de ülkenin pek çok yerinde her an deprem bekleniyor. Bunu biliyoruz ama bu süreci yönetemeyen ve güven vermeyen bir hükümet var karşımızda. HDP olarak bunu çok kez gündeme getirdik. Bu konuda AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla reddedilen önergelerimiz var. En son deprem vergilerinin nereye gittiği araştırılsın dedik, bunun için önerge verdik. Ancak reddedildi, bu konunun üzeri örtülmeye çalışıldı. Cumhurbaşkanı toplanan vergilerin 5 mislinin depreme harcandığını, genel bütçeden de harcama yapıldığını söyledi. Ama özellikle deprem bölgeleri bunu hissetmiyor. Elazığ depremindeki sonuçlara baktığımızda; yapıların güçlendirilmesinden tutun, insanların deprem sonunda korunaklı yerlerde barınmasına kadar görüyoruz ve bu nedenle deprem için toplanan vergilerin nereye harcandığına dair soruları sormak durumundayız; onlar rahatsız olsa da" ifadelerini kullandı.
 
'Bir rant alanı açma durumu ile kamuoyu karşı karşıya kalacak'
 
Önümüzdeki günlerde Meclis'te yarım kalan Coğrafi Bilgi Sistemleri Kanun Teklifi görüşülmeye devam edileceğini de hatırlatan Fatma, Komisyon ve Genel Kurul aşamasında parti olarak muhalefetlerini ortaya koyduklarını, koymaya devam edeceklerini vurguladı. Fatma, "Hep şunu söyledik: AKP'nin seçimle elde edemediği belediyeleri artık değişik yasal düzenlemelerle kendine dönük kazanıma yöneltme yönünde girişimleri var. AKP'nin belediyeleri kendisi için bir rant alanına dönüştürdüğünü de görüyoruz. Şimdi de imar planları üzerinden oyun oynadığını ve hesap yaptığını görüyoruz. Bu teklifte de daha çok Çevre ve Şehircilik Bakanlığı üzerinden belediyelerin imar alanındaki yetkilerini TOKİ'ye devretme girişimi görülüyor. Bir rant alanı açma durumuyla kamuoyu karşı karşıya kalacak" sözlerini kaydetti.  
 
Fatma konuşmasının devamında şunlara değindi:
 
“Önümüzdeki günlerde Genel Kurul'da komisyondan geçen kamuoyunda Bekçiler Yasa Teklifi olarak bilinen teklif gelecek. Bununla ilgili HDP olarak komisyon aşamasında itirazlarımızı sunduk. Bu kabul edilemez. AKP’nin siyasal programının bir parçası olarak karşımızda duruyor. Bu kabul edilir bir durum değil. Bekçilik iki yıldır uygulanıyor ve İstanbul, Ankara, Mardin ve İzmir gibi yerlerde yaptıkları pek çok hak ihlalleri biliniyor. AKP neden böyle bir şeye ihtiyaç duydu? Erdoğan'ın 2 Ocak’ta yaptığı konuşmada, “İçerideki düzeni de kolluk gücü ile sağlayamayız” diyor. Neden?  Hangi anlamda kolluk gücü zaafiyet gösterdi? Neye yetmiyor? Bunlar kamuoyunun cevap beklediği sorulardır. 
 
'AKP'nin paramiliter, baskıcı güçleri sokağa salmasının adıdır'
 
Burada öyle görülüyor ki, AKP önümüzdeki zamanlarda güçlü bir toplumsal muhalefet ağı öngörüyor. İnsanların evlerinin önüne kadar bile giderek bekçiler üzerinden halkın itirazlarını engellemeye çalışacaklar. İşsizliğin, yoksulluğun, ekonomik krizin, geçinememenin, kadın cinayetlerinin, kimliklerin inkarının ve demokrasi talebinin bir itiraza dönüşeceği ve bekçileri mahallere sokarak bunu bastırmanın yöntemi olarak kullanacağı görülmektedir. Dolayısıyla bu risklidir, tehlikelidir. İtiraz eden herkese karşı aslında kendine bağlı ve AKP il başkanları tarafından istihdam edilecekleri tahmin edilen bekçiler toplum için bir risk olarak önümüzde duruyor. Tüm toplumsal muhalefete sesleniyoruz; bu bekçilik yasası sıradan bir şey değildir, AKP'nin paramiliter, baskıcı güçleri sokağa salmasının adıdır ve buna müsaade etmemek lazım. Buna karşı hem Meclis'te hem dışarıda itirazları ve mücadeleyi büyütmek lazım. 
 
'Tutukluların sağlığından ve güvenliğinden hükümet sorumludur ' 
 
Sık sık Genel Kurul'da dile getiriyoruz. Cezaevlerini toplumun kanayan yarası olarak hep değerlendirdik. Ne yazık ki bu yara kanamaya devam ediyor. Bunu hem çeşitli bakanlık düzeyinde görüşmelerimizde ve aynı zamanda Genel Kurul'da araştırma önergesi olarak gündeme getirmemiz durumunda hep şununla karşılaştık: HDP bu konuyu istismar ediyor. Hasta tutukluların infazlarının durdurulmasına ve cezaevi koşullarıyla ilgili taleplerimiz AKP'ce istismar konusu olarak görülüyor. Oysa hem avukatlar üzerinden hem de bizzat bize ulaştırılan taleplerden biliyoruz ki, işkenceye varan kötü muameleler var. Hasta tutsakların tedavi edilmemesi, kelepçeyle muayenenin dayatılması, çıplak arama, gazete ve kitap gibi ihtiyaçların verilmemesi veya kısıtlanması durumu var. Kadınların üstü erkek gardiyanlar tarafından aranmak isteniyor, banyolara bile kameralar konuluyor. Bunlar bir bütün olarak birçok cezaevinde yaşanıyor. İHD verilerine göre 220 bin kapasiteli cezaevlerinde mevcudun 280 bine ulaşması başlı başına bir işkence ve ihlaldir.
 
'İnsanlar kaybolmaz kaybettirilir'
 
Son zamanlarda ülkemizde 4 insan kayboldu. Bize göre insanlar kaybolmaz, kaybettirilir. Hükümetin bu konuda sorumlu olduğunu bilerek Munzur Üniversitesi öğrencisi Gülistan Doku’nun nerede olduğunu sormak istiyoruz. Neden Gülistan Doku 5 Ocak’tan bu yana bulunamıyor. İntihar ettiği üzerinde duruluyor. Genellikle kadın cinayetlerinde savcılar ve kolluk olaya böyle yaklaşır. Olay intihar mı, başka şüpheler üzerinde durmak gerekmez mi? Gülistan Doku’nun bir an önce bulunmasını talebini kadınlar olarak yinelemek istiyoruz. Dersim gibi bir yerde, adım başı kameraların olduğu, herkesin tek tek izlenebildiği bir ilde bir üniversite öğrencisine ne olabilir? Bunun iyi araştırılması lazım. Beytüşşebap'ta yaşayan Hürmüz Diril ve Şimoni Diril adlı vatandaşlarımız da 11 Ocak’ta beri kayıp. Bu insanlar için gerekli arama girişimleri var mıdır? Ne olmuştur bu insanlara? Bu hala muğlak bir durum olarak önümüzde duruyor. Aynı zamanda 11 gündür Batman’dan İstanbul’a gelen Mehmet Bal adındaki vatandaş da bulunamıyor, kayıptır. Ama dediğim gibi insanlar kaybolmaz, kaybettirilir. Bunun için gerekli çalışmanın şeffaf bir şekilde yapılması ve bu vatandaşlarımızın akıbetleri hakkında kamuoyuna bilgi verilmesi gerekmektedir.”