HDP'den Adalet Bakanlığı hakkında şikayet

  • 14:44 16 Mayıs 2019
  • Siyaset
ANKARA - HDP Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş, Adalet Bakanlığı'nı Kamu Denetçiliği Kurumu'na şikayet ederek, açlık grevleri ve tecrit sisteminin sonlandırılmasına yönelik gerekli mekanizmaların işletilmesini istedi. 
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş, açlık grevleri ve tecrit sisteminin sonlandırılmasına yönelik gerekli mekanizmaların işletilmesi istemiyle Kamu Denetçiliği Kurumu'na başvuruda bulundu. Adalet Bakanlığı'na yönelik şikayette bulunan Meral, "Açlık grevlerinin üzerinden 6 ayı aşan bir süre geçmiş olmasına rağmen iktidar yaşatma sorumluluğunu yerine getirmemekte, hiçbir mekanizma işletilmemektedir. Cezaevinde açlık grevinde olan mahpuslara yönelik kötü muamele, vitamin verilmemesi, sıvı alımının engellenmesi vehameti ve zihniyeti ortaya koymaktadır. Annelere yönelik kolluk şiddeti ise meselenin can yakan bir diğer boyutudur" diye belirtti. 
 
Başvuruda yer alan, "İlgili idareye başvuru tarihi, idarenin cevap tarihi ve varsa idarenin bununla ilgili bilgi ve belgeleri" bölümüne Meral şu bilgileri yazdı: 
 
"Abdullah Öcalan üzerindeki tecride son verilmesi talebiyle 27. Dönem Hakkari Milletvekili Leyla Güven'in 8 Kasım'da başlattığı açlık grevi 190.gününe; 21 Kasım'da Hewler'de Nasır Yağız'ın başlattığı açlık grevi 178. gününe girmiştir. Cezaevlerinde ilk grup siyasi mahpusun başlattığı açlık grevi 154. gününe girerken, 17 Aralık'ta aralarında önceki dönem milletvekilimiz Dilek Öcalan'ın da bulunduğu 14 siyasetçinin Strazburg'da ve İmam Şiş'in Galler'de sürdürdükleri açlık grevi 151.günündedir. Yine önceki dönem milletvekillerimizden Sebahat Tuncel ve Selma Irmak'ın açlık grevi ise 121. gününe girmiş bulunmaktadır. 27. Dönem Milletvekillerinden Dersim Dağ'ın 3 Mart'tan beri sürdürdüğü açlık grevi eylemi 75. gününde, Tayip Temel ve Murat Sarısaç'ın 8 Mart'tan beri sürdürdüğü açlık grevi eylemi 70.günündedir.  Mart ayı içerisinde cezaevlerinde Zülküf Gezen, Ayten Beçet, Zehra Sağlam, Medya Çınar, Yonca Akici, Siraç Yüksek ve MahsumPamay ile Almanya'da da Uğur Şakar ile birlikte 8 yurttaş yaşamına son vermiştir. 
 
29 Nisan itibariyle çeşitli cezaevlerinde kalan 15 mahpus, açlık grevi eylemlerini 'ölüm orucu'na dönüştürdüklerini duyurmuştur. Konu ile ilgili olarak açlık grevlerinin gerçekleştiği cezaevi idareleri, Adalet Bakanlığı ve TBMM bilgi sahibidir. Öte yandan İmralı Cezaevi'ndeki tecrit sisteminin kaldırılmasına yönelik görüş talepleri 8 yıldır her hafta tekrarlanmaktadır. Ancak buna karşın Savcılık tarafından kosterin bozuk olduğu yahut hava koşullarının uygun olmadığı yönünde yanıtlar verilmiştir. 8 yıl zarfından yalnızca bir kez (2 Mayıs 2019) onay verilen görüşme talebinin ise sürekli olup olmayacağı müphemdir.  Açlık grevi eylemlerinin ölüm orucuna dönüşmesi, yurttaşların hukuka uygunluğun sağlanmasına yönelik açlık grevleri ile başlatılan çağrının bir sonraki adımıdır. Ne yazık ki açlık grevleri gelinen aşamada ve aradan geçen süre zarfında açlık grevi eleminde olanların bedenlerinde ciddi hasarların oluşması söz konusudur. Ölüm orucunda ise neticenin çok daha vahim olacağı aşikârdır.   Devletin yaşatma sorumluluğunu hatırlaması ve gerekli adımları atması elzemdir.  Diğer yandan bu konuda evlatları cezaevinde açlık grevinde olan annelerin cezaevi önünde duyarlılık geliştirme yönündeki eylemlilikleri polis şiddetine maruz kalırken, konunun TBMM'de dile getirilmesi ve parlamenterlerin bu yöndeki çağrıları da karşılıksız bırakılmaktadır. Bu durum da meselenin derhal ele alınmasını ve bir mekanizma işletilmesini gerekli kılmaktadır.  Bu bahisle istisnai hükme dayalı olarak idari başvuru yollarını tüketmeksizin başvuru zarureti hasıl olmuştur."  
 
Meral, "Şikâyet konusuna ilişkin daha önce görülüp sonuçlandırılan veya görülmekte olan dava bulunup bulunmadığı" ilgili bölümde ise şunları kaydetti: 
 
"Açlık grevleri ile ölüm oruçları yaklaşık yüz yıl evvel ortaya çıkmış bir eylem biçimi olup amacı bir ideale, bir isteğe, daha iyi yaşam olanaklarına kavuşulması için kamuoyunun dikkatini çekmek olarak ifade edilebilir. Bu anlamda barışçıl bir eylem türü olan 'açlık grevi/ölüm orucu'; düşünceyi açıklama ve yaymanın meşru yollarından birisi olarak kabul görmektedir. Yani bedenin açlığa yatırılmasına hedeflenen 'ölüm' değil, 'daha iyi bir yaşam' için gerekli taleplerin kabulünü sağlamaktır. Açlık grevi yapan kişi ya da kişiler düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim dışındaki bir yolla, tek başlarına veya toplu şekilde açıklamakta ve bu yöntemle yaymaktadırlar. Hâlihazırda açlık grevinde olanların tek bir talebi vardır, o da son derece meşru ve hukuki bir talep olan İmralı'da uygulanan tecrit sisteminin kaldırılmasıdır. Tecridin kaldırılmasına yönelik Abdullah Öcalan'ın avukatları tarafından 27 Temmuz 2011 yılından beri başvurular söz konusu olup 8 yıl aradan sonra yalnızca bir kez, o da sınırlı avukat sayısı ile 2 Mayıs 2019'da bir görüşme gerçekleşmiştir. Ancak bu görüşmenin devamlılık arzedip arzetmeyeceği ve Abdullah Öcalan'ın diğer mahpuslara tanınan haklardan yararlandırılıp yararlandırılmayacağına dair bir öngörü mevcut değildir. 
 
Nitekim Abdullah Öcalan İmralı Cezaevi'nde yayın, telefon, sohbet ve sair mahpuslara özgü hiçbir yasal haktan yararlandırılmamaktadır. Açlık grevlerini/ölüm oruçlarını sürdürenlerin talebi ise bu tecrit sisteminin kaldırılmasıdır. Ancak bu tecridin kaldırılmasına yönelik bir gelime halihazırda söz konusu değildir."  
 
Meral, başvurudaki "Şikâyet konusu" bölümünde ise şunları yazdı: 
 
"İmralı Cezaevi'nde Abdullah Öcalan ile birlikte kalan Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş'ın maruz bırakıldığı hukuksuzluklar ve diğer mahpuslara uygulanan yasal mevzuatın dışında tutulması açlık grevlerinin başlangıç nedenidir.  Nitekim Abdullah Öcalan 27 Temmuz 2011'den bu yana avukatlarıyla görüştürülmezken, Nisan 2015 yılından itibaren HDP milletvekillerinden oluşan heyetle olan görüşmelerine de son verilmiştir. Kardeşi ile iki kez görüşme gerçekleştirmiş olup, yayın, telefon, sohbet gibi tüm mahpuslara özgü haklar uygulanmamaktadır. Bu durum da mevcut hukuksuzluğun ve dahi ikili bir hukuk sisteminin varlığının sorgulanmasına yol açmaktadır. Bu nedenle Diyarbakır Cezaevi'nde tutuklu iken 8 Kasım 2018 günü SEGBİS ile katıldığı duruşmada açlık grevine başladığını ilan eden Leyla Güven'in eylemi 6 ayı aşmış durumdadır. Bu çağrıya sessiz kalınması ile beraber çeşitli cezaevlerinde de açlık grevi başlatılmış olup 92 cezaevinde açlık grevi/ölüm oruçları sürdürülmektedir.  Açlık grevleri ve ölüm oruçları tüm mekanizmalar işletildiği halde bir netice alınmaması üzerine başlatılan barışçıl eylemliliklerdir. 
 
Nitekim İmralı tecridinin kaldırılması karşısında Adalet Bakanlığı ve iktidarın kayıtsız kalması bu konuda başka yöntemlerin de netice vermeyeceğine dair açık bir karine teşkil etmiştir. Bunun üzerine açlık grevleri başlatılmış, ancak bunun da iktidar ve Bakanlık nezdinde bir girişme vesile olmaması ölüm orucu kararı alınmasına olanak sağlamıştır. Oysa kişinin bedenini açlığa yatırması son çare olarak değerlendirilmeli ve gerekli hukuki mekanizmalar işletilmeliydi. Açlık grevinde olanların çoğunluğu kritik aşamayı geçirmiş olup ruhen ve fiziken telafisi imkansız zararlarla karşı karşıyadırlar. Ölüm oruçları ise bu sürecin daha da hızlanması demektir. Cezaevlerinde açlık grevi/ölüm orucunda olanlara yönelik kötü muamele, hücre cezaları ve vitaminlerinin yeterli miktarlarda verilmediği, yeterli sıvı alımının sağlanmadığı da tarafımıza iletilmekte olup tüm bu hak ihlalleri Bakanlığın sorumluluğundadır. Çoğu mahpus ağır sağlık problemleri yaşamakta ise de buna rağmen bir gelişme yaşanmaması endişe vericidir. Ancak Bakanlık bu konuda sessiz kalmakta ve tek bir çözüm önerisi dahi sunmamaktadır.  
 
Diğer yandan bu konuda evlatları cezaevinde açlık grevinde olan annelerin cezaevi önünde duyarlılık geliştirme yönündeki eylemlilikleri polis şiddetine maruz kalırken, konunun TBMM'de dile getirilmesi ve parlamenterlerin bu yöndeki çağrıları da karşılıksız bırakılmaktadır. Bu durum da meselenin derhal ele alınmasını ve bir mekanizma işletilmesini gerekli kılmaktadır.    Bu bahisle istisnai hükme dayalı olarak idari başvuru yollarını tüketmeksizin başvuru zarureti hasıl olmuştur"
 
Meral son olarak da başvurudaki "Talep" bölümünde de şunları belirtti: 
 
"İmralı Cezaevi'ndeki tecrit sisteminin kaldırılması ve cezaevindeki hukuksuzlukların tespiti ile giderilmesi ve açlık grevi/ölüm orucunda olanların taleplerinin değerlendirilmesi ve grevlerin sonlandırılmasına dönük adım atılması için gerekli mekanizmaların işletilerek, bu konuda tüm tedbirlerin alınmasını arz ve talep ederim."