Dirayet Dilan Taşdemir: AKP'nin annelere hediyesi çocuklarının eriyen bedenleri

  • 11:59 9 Mayıs 2019
  • Siyaset
ANKARA - HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Dirayet Dilan Taşdemir, "Annelerin gözyaşı ve acıları üzerinden siyaset yapıp iktidarını kurumsallaştıran AKP bugün annelere hediye ettiği şey çocuklarının eriyen bedenleri" dedi. 
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Dirayet Dilan Taşdemir, gündemdeki gelişmelere dair HDP Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi. Konuşmasına Barış Akademisyeni yargılamaları ile başlayan Dirayet şunları dile getirdi: “Kentlerin ablukaya alındığı çocuk genç yaşlı çok sayıda insanın katledildiği bir dönemde 700’ye yakına akademisyen yargılandı. Bunlardan biri Füsun Üstel hocamızdı. Bir yıl 3 ay ceza aldı. Cezası onandı ve cezaevine girdi. Füsun Hoca cezaevi kapısında, ‘sözün bittiği yerde değiliz, tam da sözümüzü söyleyeceğimiz yerdeyiz. Evet, tam da faşizme karşı sözümüzü, sesimizi yükselteceğimiz yerdeyiz. Onların barış mücadelesini sahiplenmeye ve onların yanında olmaya çalışacağız. Füsun Hoca, Ayşe Öğretmen gibi, Ayşe Düzkan gibi cezalandırıldı ve bugün cezaevinde. Bu örgütlü kötülüğün karşısında barışı savunarak barışı getireceklerine inanıyoruz. Füsun Hoca'yı, Ayşe Öğretmen'i, Ayşe Düzkan'ı ve barış mücadelesi yürüten bütün kadınları saygı ile selamladığımızı belirtmek isteriz.”
 
‘Kürtleri öldürmenin cezasızlıkla sonuçlanacağını bilmenin rahatlığı’
 
14 Haziran tarihinde Diyarbakır’ın Lice ilçesinde Pakize Hazar’ın katledildiğini hatırlatan Dirayet, “ Dün görülen duruşmada Pakize Hazar'ı ezmekte yüzde 100 kusurlu bulunan panzerin sürücüsü, 3 yıl ceza aldı. Ama hakim bu cezayı sanığın üzerinde bırakacağı etkiye dayanarak 2 yıl 6 aya indirdi. 85 yaşında bir kadını katlediyorsunuz ama bunun karşısında aldığınız ceza 2 yıl 6 ay. Bu bizler açısından sadece bir trafik kazası değildir. Bu Kürtleri öldürmenin cezasızlıkla sonuçlanacağını bilmenin rahatlığıdır. Dolayısıyla mahkeme aldığı kararla bunu onaylamıştır.  Katledenler kadar bu kararlar bunun zeminini sunmuştur” ifadelerini kullandı.
 
'Mahkeme trafik kazası adı altındaki katliamları benimsemiştir'
 
Mahkemenin sanığın geleceğini dikkate aldığı kadar Pakize Hazar'ın, yine Silopi'de balkonda katledilen 2 çocuğun geleceğini önemsemediğine dikkat çeken Dirayet, sözlerini şöyle sürdürdü: “Dolayısıyla bu mahkeme bir kez daha trafik kazası adı altındaki katliamları benimsemiştir Bu kararı bir kez daha kınadığımızı belirtmek isteriz. Bu ölümlerden bu yargı kararlarının da sorumlu olduğunu hepimiz biliyoruz. Yine biliyorsunuz belediyelerimize kayyım atandı. Son iki gündür sosyal medyada dönen bir haber var. Kayyım rejiminin ne olduğunu bize gösteriyor. Gerçekten aslında kayyım rejiminin de ne olduğunu bize net gösteriyor. Mardin Belediyesi'ne atanan Kent A.Ş'ye bağlı bir polis memurunun bir kadını nasıl taciz ettiği ortaya çıktı.”
 
'Halkımızın iradesi gasp edildi'
 
Bölgede kayyım rejiminin yarattığı yolsuzluk ve çürümenin her gün bir örneği ile daha karşılaştıklarını dile getiren Dirayet, “Halkımızın iradesi gasp edildi. Kürtlerin kültürü ve tarihini hedef aldı. Halkımızın emeği belediyelere gelen bütçe talan edildi. Bir saltanat kurduklarının örnekleri ile karşı karşıyayız. Tıpkı 40 haramiler gibi belediyelerimizin başına üşüşenler belediyelerimizi talan ettiler. Bir sömürge politikası ile hareket ettiler. Bir sömürge politikasıyla belediyelerimizin başına üşüştüler” diye konuştu.
 
‘Belediyelerde fuhuşa ikna odaları kurulmuş’
 
Bu ahlaksızlık ve yolsuzluğun sadece halkın değerlerine karşı yaşanmadığını ifade eden Dirayet, “Başka bir ahlaksızlığı görüyoruz. Resmen belediyelerde fuhuşa ikna odaları kurulmuş. Buralarda fuhuş teorileri yapılıyor. Mardin Belediyesi'nde ne olduğu basına düşen ses kayıtları ile ifşa oldu. Biz belediyelerde bu çetelerin neler yaptığını açığa çıkmadığı için bilmiyoruz bunun da açığa çıkması lazım. Elbette ki bizler son 3 yıldır belediyelerimiz işgal edildiğinde, kadın dernekleri kapatıldığında, eşbaşkanlık sistemimiz hedef alındığında bu zihniyetin kadın özgürlük mücadelesine neden saldırdığını çok iyi biliyoruz. Ama bugün fuhuş örgütlenmesi ile de açıkça açığa çıkmıştır ki kadın özgürlük mücadelesi karşısında bu çürümüşlükle mücadele etmeye çalışmaktadırlar” diye belirtti.
 
Dirayet, konuşmasının devamında şunları söyledi:
 
“Kayyım rejiminin bir yansıması ve etkileri korunmaya ve devam ettirilmeye çalışılıyor. Sözde güvenlik gerekçesiyle İdil, Cizre ve Silopi belediyelerimiz abluka altına alındı. Yine belediyelerimiz önüne x-ray cihazları konulmaya çalışılıyor. Belediyelerimizin güvenlik sorunu yoktur bu belediyeler halkın belediyeleridir ve halk ile birlikte yönetilmeye devam edilecektir. X-ray cihazlarını belediyelerimizin kapısına dikmek yerine fuhuşun örgütlendiği yerlerin kapısına bu cihazları yerleştirin siz buraların nereler olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Dolayısıyla bizim belediyelerimizin bir güvenlik sorunu yoktur. Bu ülkede güvenlik sorunundan bahsedilecekse kadınların ve çocukların güvenlik sorunu vardır. İstanbul’da 5 yaşındaki bir kız çocuğu tecavüze uğradı. Eğer güvenlik önlemi alacaksanız sokakları güvenli hale getirin çocukları koruyun. Birkaç gün önce metrobüste bu kadar kalabalık bir ortamda bir kadın tacize uğradı. Kendi tacizcisini kadın sosyal medya üzerinden teşhir etti ve ancak gözaltına aldırabildi. Metrobüsleri ve sokakları kadınlar için güvenli hale getirin belediyelerimizi değil. Her yıl en az 350-400 kadın erkek şiddeti sonucu yaşamını yitiriyor.
 
‘Fuhuşu örgütleyen haramileri ifşa edeceğiz’
 
Hatay’da 19 yaşındaki Berfin sokak ortasında yüzüne kezap atılarak ağır yaralandı. Berfin’in güvenliğini almayan Berfin’i korumayan bir İçişleri Bakanlığı belediyelerimizi ablukaya alıyor ve belediyelerimizi sözüm ona korumaya çalışıyor. Biz bu zihniyetin kadınları korumak gibi bir derdi olmadığını biliyoruz. Kadınlar dayanışarak birlikte örgütlenerek kendilerini de bu toplumu da koruyacaklardır. Bu sahte maskeleri bu yalan karşısında bunları ifşa etmek ve kamuoyunu uyarıyoruz. Belediyelerimizi hedef haline getiren fuhuşu örgütleyen bu haramileri ifşa etme sorgulanma durumu ortaya çıkmıştır. Herkesin bu konuda duyarlı olması başka nerelerde bunların örgütlendiği incelenmeli ve kamuoyuna açıklanmalı.
 
‘Açlık grevleri devam ediyor’
 
Ülkenin temel gündemlerinde biri de açlık grevleri. Sayın Öcalan şahsında somutlaşan tüm toplum ruhen fikren ve fiziken tecrit altına almaya çalışan bir zihniyet ile karşı karşıyayız. Bu tecrit sistemine karşı 6 aya yakındır Leyla güven şahsında cezaevlerinde Hewler de Amed’de ve pek çok yerde başlayan açlık grevleri devam ediyor. Bu hukuki meşru talep tamamıyla karşılanmadığı için 30 Nisan’dan bu yana açlık grevleri ölüm oruçlarına dönüştürüldü. Artık bu açlık grevlerinin bu ülkenin temel gündemleri olması gerektiği zamanla yarışmamız gereken bir noktada olduğunu ifade etmek isterim. Dolayısıyla tecrit bir insanlık suçudur. Bu suç işlenmeye devam ediliyor. Açlık grevinde olanlar bu suça dikkat çekiyor. Tecridin sonlandırılması talebinde bulunuyor. Bildiğiniz gibi 2 Mayıs’ta 8 yılın ardından Sayın Öcalan ile avukatları kısa bir süre de olsa görüşebildiler.
 
‘Görüşme tecridin kalktığı anlamına gelmiyor’
 
Elbette bu görüşme oldukça anlamı ve olumludur ama bu görüşmenin kendisi tecridin tümüyle ortadan kalktığı taleplerin karşılandığı anlamına gelmiyor. Tecridin kalkması Türkiye’nin barışı ve demokrasisi için çok önemlidir. Ne zaman İmralı’nın kapısı aralansa barışın demokrasinin özgürlüklerin savunulması için umudun yükseldiğini görüyoruz. Dolayısıyla Sayın Öcalan ile yapılan görüşmede de bir kez daha açığa çıktı ki Sayın Öcalan’ın görüşleri bu ülkenin barışı son derece önemlidir. Barışta ısrar etmenin demokraside ısrar etmenin tecrit politikaları ile mücadele etmekte nasıl bağlantılı olduğunu göstermiştir. Tecridin kırılmasını talep etmenin Türkiye demokrasiyle ne kadar önemli olduğu, Sayın Öcalan ile üzerinde uygulanan tecritte neden ısrar edildiğini ve neden bu tecridin kaldırılması gerektiği bir tarihsel gerçeklik olarak ortada duruyor. Bizler açısından bu tecrit sadece politik bir lidere uygulanmıyor. Bu ülkenin demokrasisine barışına halkların bir arada yaşama umuduna uygulanıyor. Leyla Güven 183 gündür buna dikkat çekiyor.
 
‘Beyaz tübent yasaklanmak istiyor’
 
Nasır 171 gündür bunu anlatmaya çalışıyor. Cezaevindeki tutsaklar 114 gündür açlıkla direnerek bunu anlatmaya çalışıyorlar. Diyarbakır’daki vekillerimiz 67 gündür bu gerçekliğe dikkat çekiyorlar. Yine milyonlar 20 yıldır tecrit kalksın derken tam da bu gerçekliği ifade ediyorlar. Tecridin Türkiye demokrasisine darbe olduğunu ifade ediyorlar. Yine cezaevleri önünde beyaz tülbentleri ile annelerimi direnirken buna dikkat çekmeye çalışıyorlar. Ama maalesef bu sesi duymak yerine barış ve demokrasi talebini duymak ve bir an önce adım atmak yerine annelerimiz yerde sürükleniyor. Beyaz tülbent yasaklanmak isteniyor.
 
‘AKP’nin annelere hediyesi çocuklarının eriyen bedenleri’
 
Annelerin yanında olan onlarla dayanışan kadın vekillerimiz hedef haline getiriliyor ve şiddete uğruyor. Bütün annelerin Anneler Günü’nü kutluyorum. Annelerin gözyaşı ve acıları üzerinden siyaset yapıp iktidarını kurumsallaştıran AKP bugün annelere hediye ettiği şey çocuklarının eriyen bedenleri. Annelerimizin beyaz tülbentleri ile yerlerden sürüklenmesi ve annelere yönelik şiddet olmaktadır. Bizler bu zulüm politikaları karşısında HDP Kadın Meclisi olarak annelere vereceğimiz en büyük hediye barış, demokrasi ve açlık grevindeki çocuklarının sesini yükseltmek ve bu mücadeleyi hep birlikte yükseltmek olacaktır. Beyaz tülbentliler bunu başaracak bu faşizm bu örgütlü kötülük karşısında mutlaka barış özgürlük ve demokrasiyi getirecektir. Biz de HDP Kadın Meclisi olarak beyaz tülbentli annelerimizi selamlıyoruz.”