Yabancı aktivistler seçim sonuçlarını değerlendirdi

  • 09:01 5 Nisan 2024
  • Güncel
 
Melek Avcı 
 
MÊRDÎN - Yerel seçimlerin ardından Avrupa’nın gözlem raporunu eleştiren yabancı aktivist ve hak savunucuları “ Kürtler 4 yıl daha iradelerinin ve oylarının onlardan alınmasına izin vermemek için kararlıydı. Tüm bunlara karşı artık Avrupa'nın da sesini yükseltmesinin zamanı geldi” dedi. 
 
31 Mart yerel seçimlerinde Türkiye’nin tüm kentlerinde kan kaydeden AKP büyük bir hezimet yaşarken asker ve polislerden oluşan “taşımalı seçmen” ile irade gaspına rağmen Kurdistan’da Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) büyük bir başarı elde etti. Kayyımın gasp ettiği belediyeleri almakla kalmadı hanesine yeni belediyeler ekledi. Halklar seçim zaferini kutlarken bu seferde Wan Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Abdullah Zeydan hakkında memnu hakların geri alınması kararı ile yeni bir gasp devreye konulmaya çalışıldı. Direniş sonucu YSK mazbatayı Abdullah Zeydan’a verme kararı alırken tüm dünyadan bu direnişe destek mesajı yağdı. 
 
Uluslararası alandan aktivistler seçim sonuçlarına ilişkin değerlendirmelerini ajansımızla paylaştı. 
 
‘Kürtlerin siyasi yapılara güvenemeyeceği bir kez daha netleşti’
 
Sürece ilişkin değerlendirme yapan, Rojhilat’tan Kürt kadın aktivist Schilan Kurdpoor, Van'a son dönemde yapılanların Kuzey Kürdistan'da özerklik ihtiyacının aciliyetini ortaya koyduğunu söyledi. Kürtlerin Türkiye gibi yaşadıkları ülkelerde haklarını savunma çabalarına rağmen bu haklarının hemen geri alınma girişimleri nedeniyle imkansız hale dönüştüğüne dikkat çeken Schilan, “Kürt toplumunun seçilmiş temsilcisi Abdullah Zeydan'ın seçimden sadece iki gün sonra keyfi olarak görevinden alınmaya çalışılması Türkiye'deki Kürtlerin son 100 yıldır karşılaştığı zorlukların bir örneğiydi. Bu durum, Kürtlerin haklarını korumak için mevcut siyasi yapılara güvenemeyeceklerini bir kez daha ortaya koymuş, durumu net ortaya koymuştur ve bu, özerklik iddiasını daha da güçlendiriyor. Türk hükümetinin eylemleri yalnızca halkın demokratik iradesini göz ardı etmekle kalmıyor, aynı zamanda azınlıkların endişelerini gidermek için gerçek bir diyalog kurmayı reddettiğini de gösteriyor. Sonuç olarak Türkiye'nin eylemleri, yalnızca demokrasi kisvesi altında gizlenen otoriter diktatörlük eğilimlerini pekiştirmeye hizmet ediyor” diye konuştu. 
 
Binlerce taşımalı seçmeni Avrupalı gözlemciler incelemedi 
 
Kurdistan Dayanışma Komitesi üyesi ve aktif yazar Sarah Glyn de Türkiye'de seçimde gördüklerinin “şok edici” olduğuna dikkat çekerek şöyle konuştu: “Ama aynı zamanda korkunç derecede tanıdık diyebiliriz. Bildiğiniz gibi 2019 seçimlerinden sonra HDP'li 6 belediye eşbaşkanı görevden alınarak benzer bir süreç uygulandı ve bu, partinin geri kalan belediye eşbaşkanlarının çoğunun yerine kayyım atanmasından önceydi. Bu sefer tepkinin farklı olacağını ummalıyız. CHP'den ve uluslararası politikacılardan itirazlar görmek çok güzeldi ama Türkiye’nin eylemlerine karşı çok daha fazlasına ihtiyaç var. Bir örnek üzerinden gitmek istiyorum, Medya Haber'de Avrupa Konseyi heyetinden bir seçim gözlemcisiyle röportaj yaptım. DEM Parti'nin sandıklara taşınan binlerce seçmenin kayıtlı olduğu adreslerin ayrıntılarını dahi vermesine rağmen heyetin bunların hiçbirini takip etmediğini bana açıkça söyledi. Gözlemlerini yapmak için rastgele seçilmiş oy verme merkezlerini seçtiler ve seçmen listelerinde herhangi bir boşluk ve hata bulamadılar. Bir araştırmacı olarak bunu oldukça sıra dışı buluyorum. Rastgele gözlem elbette iyidir, ancak önünüze sunulan kanıtları göz ardı edemezsiniz!”
 
Avrupa’nın gözlem raporu ile bizim gördüklerimiz çelişiyor
 
İsviçre BastA (Basels Starke Alternative) Genel Sekreteri Franziska Stier ise Wan’da DEM Parti’nin tüm seçim bölgelerini açıkça kazandığını ve Türkiye’nin bu seçimleri tanımamak için gösterdiği çabanın halkın sesine ve demokrasiye karşı açık bir darbe niteliği taşıdığını kaydetti. Franziska, “İnsanların sokağa çıktığını, biber gazı, tazyikli su ile polisin onları şiddetle dağıttığını yerinde gözlemledik fakat oradaki halk bir 4 yıl daha iradelerinin ve oylarının onlardan alınmasına izin vermemek için kararlıydı. Tüm bunlara karşı artık Avrupa'nın da sesini yükseltmesinin zamanı geldi. Seçimleri de gözlemleyen Avrupa Konseyi Pazartesi günü, seçimlerin iyi organize edildiğini ve seçmen iradesine saygı duyulduğuna ilişkin bir gözlem paylaştı. Fakat bizim izlenimlerimiz açıkça bu açıklamayla çelişiyor. Tam tersini gördük. Seçimlerin beş ilkesi vardır. Genel, doğrudan, gizli, özgür ve eşit olmalıdır” dedi. 
 
İyi organize edilen tek şey otobüslerle seçmen transferiydi!
 
Ağrı ve Iğdır’da en az son iki ilkenin ihlal edildiğini bizzat gördüklerine vurgu yapan Franziska, sözlerine şöyle devam etti: “ Burada oy kullanmak için bölgelere binlerce asker sevk edildi. Bu, burada yaşamayan kişilerin Kürt bölgelerinde oy kullanabilmek için seçmen olarak kaydedildiği anlamına geliyor. Ayrıca çeşitli yerlerde silahlı asker ve polislerin sandıklarda ve okullarda bulunduğunu da gözlemledik. Bu eşitlik ve özgürlük ilkelerine tamamen aykırıdır. Bütün bunlara rağmen DEM Parti 82 belediyede kazandı. 3 büyükşehir, 65 ilçe ve 7 ilçe. Avrupa Konseyi'nin tüm bunları nasıl göremediğini anlayamıyorum. Pazartesi gününden itibaren yaptığı açıklamaları güçlendirmeli ve Türkiye'nin seçim sonuçlarını tanımasını belirtmelidir. Bu size traji komik gelebilir ama şunu diyeyim özetle;  Avrupa Konseyi seçimlerin iyi organize edildiğini söyledi ama bence iyi organize edilen tek şey havaalanları ve otobüslerle yapılan seçmen transferiydi.”
 
Taleplerinin duyulmasını başka nasıl sağlayacaklar 
 
Uluslararası Avukat ve Türkiye’yi ziyaret eden tecrit heyetinde bulunan Eva Schonveld ise AKP hükümetinin Türkiye'deki yerel seçimleri kaybettiğini ve Kürt şehirlerinin büyük bir zemin kazandığını duymanın kendisini çok mutlu ettiğini kaydetti. Hükümetin halkın demokratik iradesini tanımak yerine bir kez daha şehirlere 'kayyum' atamaya çalışmasını “dehşet verici” olarak yorumlayan Eva,  “Türkiye'yi ziyaret ettiğimde duyduklarıma göre kayyımlar, Erdoğan hükümetinin demokratik olmayan müdahalesinin yalnızca bir örneğiydi. İnsanların kendilerini temsil etmek istedikleri kişiyle ilgili özgür seçimlerine saygı gösterilmezse, taleplerinin duyulmasını başka nasıl sağlayacaklar? Türk hükümeti uluslararası alanda giderek daha fazla diktatörlük olarak anılıyor ve Wan’a yapılmaya çalışılan bu antidemokratik davranış bunun yalnızca bir başka kanıtıydı. Seçim sonuçları, iktidardakilerin aleyhine olacak şekilde manipüle edilmemeli, onaylanmalıdır. Erdoğan'ın DEM Parti’nin yönettiği yönetimlerden duyduğu rahatsızlık hiçbir zaman sır değildi. Demokratik bireyler olarak demokratik ilkelere yönelik yapılan bu açık saldırılara dikkat çekmemiz zorunluluktur” şeklinde konuştu.