Yoğun bakım hemşiresi anlatıyor: Aç susuz kaldığımız zamanlar oldu

  • 09:01 12 Mayıs 2020
  • Emek/Ekonomi
ANKARA - 16 yıldır yoğun bakım hemşiresi olarak çalışan Fatma Dur anlattı: “İlk haftalarda ‘çamura batıyormuşsun’ gibi bir his oluyor, çırpınıyorsun çırpınıyorsun ama insanlar ölüyor. Birden bire hayatın değişiyor. ‘Bu kadar fedakarlığı yapıyorum ama hastalar iyileşmiyorlar’ düşüncesine kapıldığım oldu zaman zaman. Bu hafta 5 yatağımız bir gün boyunca boş kalabildi ve bu bizim için inanılır gibi değildi.”
 
Dünya Hemşireler Günü, hemşirelerin verdiği emeği onurlandırmak üzere her yıl dünya genelinde 12 Mayıs tarihinde kutlanır. Bazı ülkelerde ise 6-12 Mayıs tarihleri arasında kutlanıyor. Bu yıl ise Aralık ayından itibaren Çin’in Wuhan kentinde başlayan ve tüm dünyaya yayılan koronavirüs (Covid-19) salgını nedeniyle hemşireler, bulundukları her ülkede salgın öncesi döneme göre daha zor koşullar altında çalışıyor. Bu koşullara sahip alanlardan biri de yoğun bakım üniteleri. 
 
Yoğun Bakım Hemşireleri Derneği üyesi Fatma Dur, salgın surecinde aktif olarak yoğun bakımda çalışan bir hemşire. 16 yıldır yoğun bakım ünitesinde hemşirelik görevini yürüten Fatma, pandemi başladığından bu yana biri 6, diğeri bir buçuk yaşında iki çocuğunu aylardır göremiyor. Yoğun bakımlarda çok zorlu bir süreç yaşandığını aktaran Fatma, kendi deneyimi üzerinden bu süreçte hemşirelerin neler yaşadıklarını anlattı.
 
‘Hemşire hastanın saç telinden ayak tırnağına kadar bilir’
 
Yoğun bakım hemşireliğinin çok zor ve özel bir meslek olduğunu ve normal şartlarda dahi yoğun bakımda tedavi gören bir hastaya iki hemşirenin bakması gerektiğini belirten Fatma, “Bir hastanın her şeyini bilmek zorundasın. Bir hemşire hastanın saç telinden tutun ayak tırnağına kadar bilir. Bu süreçte ilaçları miligramına göre vermek önemli. Ayrıca hastanın ağız, saç, göz bakımını da yoğun bakım hemşiresi yapıyor. Tabi bu süreçte bu bakımın kalitesi aksadı” dedi. 
 
‘Salgın başladığı zaman bizim için kabustu’
 
Yoğun bakım hemşireleri için salgının başladığı bir buçuk ay öncesini “kabus”  sözü ile nitelendiren Fatma,  yaşadıkları süreci şöyle özetledi: “Hem psikolojik hem de fiziki şartlar bizi çok etkiledi. Salgın sürecinde hasta potansiyeli çok zordu. Biz yoğun bakım hemşireleri koruyucu ekipmanla çalıştığımız için, sürekli hareket halindeyiz ve gözlerimiz dahi kapalı. Gözünde gözlük, kafanda siperlik ayağında çizmeler… Nerdeyse vücudun hava almayacak derecede çalışıyorsun. Tabi çok terliyorsun. Adeta sular içinde kalıyorsun ve sürekli koşturuyorsun, hızlı olmak zorundasın. Bu süreçte yeri geldi susuz kaldık, yeri geldi aç kaldık bazen tuvalete dahi gidemiyorduk. Çoğunluk olarak yoğun bakımda 6 saat aralıksız içeride kalmamız gerekti.”
 
‘Günde 12 saat iki arayla çalışıyoruz’
 
Fatma,  bu süreçte yoğun bakımda korona tedavisi gören hastalara yönelik rutin uygulamaları şu sözlerle aktardı: “Hastaları yüzükoyun biçimde günde 24 saat yatırıyoruz. Bu işlemi akciğerlerin alt kısımları iyice havalansın diye yapıyoruz ancak ciddi derecede zorluğu var. Tüm kabloların yerini değiştiriyoruz ve bu da fiziki güç gerektiriyor. Hastalarımızın çoğunluğu solunum cihazına bağlı, ağızlarında koyduğumuz bir tüp yardımıyla nefes alıyorlar. Bu virüs hastaların damar sistemlerine saldırdığı için genellikle hastaların tansiyonları çok düşük oluyor. Bu hastalığın, bu tarz bir etkisi var ve bu yüzden tansiyon yükseltici ve birçok ilaç kullanması gerekiyor. Bu ilaçları birtakım enjektörler yoluyla ince hortum aracığıyla hastaya bağlı bir kateter ilacı veriyoruz. Hastaların sürekli uyutulması gerekiyor. Her yerinde bir kateter, beslenme hortumu, idrar sondası ve birçok ekipman var. Gerçekten zorlu bir süreç yaşıyoruz. Biz hemşireler pandemi başından beri günde 12 saat iki saat arayla, haftada da 48 saat hep böyle koşturarak çalıştık.”
 
‘Özel hastanelerde çalışan hemşirelerin durumu daha kötü’
 
Salgının ilk haftasında hastaların çoğunluğunun yoğun bakımda tedavi gördüğünü dile getiren Fatma, “O dönemde iki hastaya baktık, çok nadir üç hastaya baktığımız oldu. 2-3 hastaya bakmak bu süreçte çok çok zor. Hemşirelerin yüzde 80’ine bu konuda yeterli diyebiliriz. Ancak biz kamu hastanesindeyiz diğer hastanelerin yoğun bakımı için bir şey demeyeceğim. Çünkü Türkiye’de bazı hastanelerin bazı bölümlerinin sonradan yoğun bakıma dönüştürüldüğü için şartların kötü olduğunu ve çok yıpranan hemşireler olduğunu duyduk. Özellikle özel hastanelerin çok yüksek saatlerde hemşireleri çalıştırdığını biliyoruz” ifadelerini kullandı.
 
‘Yoğun bakım hemşirelerinin durumu anlatılmaz yaşanır’
 
Salgın başladığından bu yana hemşirelerin ve diğer sağlık çalışanlarının hiçbir şekilde medyada yer almadığının ve sorunlarının görünür olmadığının altını çizen Fatma, “Salgın başladığından bu yana sadece hekimlerin durumu konuşuldu. Hemşirelerin ismi dahi geçmedi. Oysaki bir yoğun bakım hemşiresiz düşünülemez. Hekim her zaman asiste eder. Bu süreçte içeride kalan hemşire ve asistan oluyor. Gerçekten yoğun bakım hemşirelerin durumu anlatılmaz yaşanır” diye konuştu. 
 
‘5 yatağımız boş kalınca inanamadık’
 
İlk başlarda kayıpların çok fazla olduğunu ve umutsuzluğun hakim olduğunu vurgulayan Fatma, sözlerini şöyle sürdürdü: “İlk haftalarda ‘çamura batıyormuşsun’ gibi bir his oluyor, çırpınıyorsun çırpınıyorsun ama insanlar ölüyor. Birdenbire hayatın değişiyor. Çocuklarını, bebeğini göremiyorsun, eve gidemiyorsun. Salgın başlayınca yurda yerleştirildik, birdenbire bu zorlu surecin içinde buldum kendimi. ‘Bu kadar fedakarlığı yapıyorum ama hastalar iyileşmiyorlar’ düşüncesine kapıldığım oldu zaman zaman. Ama sonradan gelişmeler oldu. Tedavinin ya da bazı teknik yaklaşımların değişmesinden mi kaynaklanıyor tam olarak ben de bilemiyorum ama gidişat gerçekten iyi hissettirdi. Hastaların evine dönmesi insanı mutlu ediyor. Mesela ilk aylarda bir hasta yataktayken iki üç hasta onun yerine gelebilecek hasta olurdu. Şimdi birkaç gün içinde boşalıyor, bu hafta 5 yatağımız bir gün boyunca boş kalabildi ve bu bizim için inanılır gibi değildi.”
 
‘Robot gibi çalışıyorduk’
 
Vaka ve ölüm oranlarındaki düşüşü iki duruma bağlayan Fatma, “Birincisi özellikle 65 yaşın evde kalması süreci olumlu etkiledi. İkinci ise birkaç ilacın kombinasyonuyla, ilaçlarla tedavi etmeye çalışılması. Bunun da etkisi olduğunu düşünüyorum. Biz hemşireler de hekimler de yöneticiler de sonuçta ilk kez böyle bir şey yaşadık ve hayatımızda ilk kez bir pandemi sürecinde çalışmak durumunda kaldık. Zaten o belirsizlik insanı korkutuyordu ve daha ne kadar çocuklarımı göremeyeceğim diye korkuyordun.  Biz sağlık çalışanları, ihtiyacı olmadan birer robot olarak çalışmamız gerektiği bir durumdaydık. Öte yandan bizim için ilk ay bir bocalama evresiydi. İkinci ayda biraz daha makbul, olması gereken şeyler yapıldı diye düşünüyorum. Gerçekten olumluya giden bir durum var. Erkenden umutlandırmak da istemiyorum çünkü insanlarda gevşeklik oluyor. Havalar ısındı, insanlar kendilerini sokağa atacaklar. Bu durum süreci daha kötü etkileyebilir” dedi.
 
‘Ekipman eksikliği hala devam ediyor’
 
Fatma, salgın sürecindeki eksikleri de şöyle dile getirdi: “Yoğun bakımlarda en çok eksikliğin yaşandığı şeylerden biri bizim açımızdan yemek. Yemekler gerçekten çok kötü. Diğer yaşadığımız zorluklardan bir de ekipman eksikliği. Mesela biz hep terliyoruz ve en fazla 12 saatte iki mola verebiliyoruz. Ekipman değiştirmen gerekiyor ama kişi başına üç tane ekipman formasını verebiliyorlar. Yetmiyor ne yazık ki. Ekipmanı temin etme sıkıntısı yaşanıyor. Maalesef dekanlık düzeyinde de bunu çok hızlı halledemediler.”