Gülsüm Nazlıoğlu: Önce yaşam hakkı sonra sosyal güvence istiyoruz

  • 09:06 3 Nisan 2020
  • Emek/Ekonomi
Zeynep Durgut
 
DİYARBAKIR - Ev Eksenli Çalışanlar Sendikası kurucularından Gülsüm Nazlıoğlu, çalışma koşullarının sağlıksız olduğuna dikkat çekerek, “Tek önceliğimiz emeklilik değil, insana yakışır çalışma koşulları istiyoruz. Savaşa ayrılan bütçenin güvencesiz çalışanlara verilmesini istiyoruz. Önce yaşam hakkı sonra sosyal güvence istiyoruz” diye vurguladı.
 
Ev eksenli çalışanların örgütlenme çalışmaları 1994 yılında hak ve gelir talepleri ekseninde başlamıştı. 2007 yılında Türkiye HomeNet Ev Eksenli Çalışan Kadınlar Dayanışma Ağı kuruldu. Dünya Evde Çalışanlar Federasyonu üyesi olan kadınlar geçen yıl sendikalaşma kararı almışlardı. Evlerinde parça başı, fason ya da siparişle çalışan kadınlar il il gezerek aynı zamanda ev eksenli örgütlenmelerini gerçekleştirdi. 2009 yılında 27 kadının kuruculuğunu yaptığı Ev Eksenli Çalışanlar Sendikası kuruldu. Sendikanın kurucularından Gülsüm Nazlıoğlu sadece ev eksenli bir hak talep etmediklerini, bütünlüklü bir hak talep ettiklerini belirterek, “Çalışma koşullarımız çok ezici bir şekilde ve sağlıksız. Tek öncelliğimiz emeklilik değil, insana yakışır çalışma koşulları istiyoruz” dedi.
 
Ev eksenli çalışma nedir?
 
Ev eksenli işçi olduğunu dile getiren Gülsüm, makarna kırımından dikiş işlerine kadar çok sayıda çalışma yaptığını ifade etti. Ekonomisini sağlamak için çok sayıda iş yaptığını kaydeden Gülsüm, bu tarz çalışma biçimini ise ‘ev eksenli çalışma’ olarak ele aldıklarını söyledi. Gülsüm, “Ev eksenli çalışmaya ILO’nun bir tanımı var, bu çalışma üç çeşittir. Biri parça başı kendi hesabına fason ve sipariş üzerine gerçekleşir. Fason dediğimiz iş fabrikalardan, atölyelerden parça olarak alınan işin evlere getirilmesidir. Bir de sipariş üzeri oluyor. İşte etek, tülbent ve elbise dikiyoruz. Komşulardan, esnaflardan sipariş alıyoruz. Mantı, börek veya diğer yemek siparişleri alarak da buna sipariş çalışma diyoruz. Aslında kendi hesabına çalışmanın tam kendi hesabına olmuyor. Bir taraftan yaptığın işin şeklini ayarını belirliyorsun. Bu çalışmaya dünyada ve Türkiye’de ev eksenli çalışma diyoruz” dedi.
 
‘Sendikanın ezici çoğunluğunu kadınlardan oluşuyor’
 
Sendikanın kuruluşundan beridir örgütlenme mücadelesi verdiklerini ifade eden Gülsüm, tezgah dokumacılığından, fıstık kırma, ayakkabı dikme, elektrik kablolarını birleştirme, avizelerin parçalarını koyma, otomobil sanayisin de arabaların farlarını birleştirme gibi çok çeşit işle uğraşıldığını belirtti. Bütün sektörde ev eksenli çalışmanın var olduğunun altını çizen Gülsüm, “Ev eksenli çalışmanın ezici çoğunluğunu kadınlardan oluşuyor. Biz bunu örgütlemeye başladığımız zamanlar 94’lü yıllar da kooperatif mi, dernek mi, vakıf mı olacağına karar veremedik. Oysaki bizde bir iş-işveren ilişkisi var. Hepimizi ortak ilgilendiren belirli bir yaşa geldikten sonra meslek hastalıklarımızla birlikte hiçbir güvencemizin olmadığı ve bunun içinde bir halk örgütü kurmaya karar verdik. Ve 2009’ da Ev Eksenli Çalışanlar Sendikası’nı kurduk. O gün bugündür örgütlenme mücadelesi veriyoruz” dedi.
 
‘Yaşamımıza girecek ve faydalanabileceğimiz yasalar istiyoruz’
 
İl-il ev eksenli örgütleme yürüttüklerini ifade eden Gülsüm, ILO sözleşmesinin çok net bir şekilde ev eksenli çalışma yürütenlere dair kararlarının olduğunu söyledi. Türkiye’nin uluslararası sözleşmelere uyması gerektiğini dile getiren Gülsüm, kendilerine karşı açılan davalara karşı hukuksal mücadelelerini sürdüreceklerini vurguladı. Yaklaşık 11 yıldır kendilerine dönük açılan davalarla mücadele ettiklerini kaydeden Gülsüm, “Devlet hiçbir yazışmada bize işçi değilsiniz demedi. Tamamen işçi tanımıyla yola çıkıyor. Bir davamız daha şu an Yargıtay aşamasında ve hala sonuçlanmadı. Toplam 37 ilde örgütlülüğümüz var. 27 kadın kurucu üye ile sendikayı kurduk. Türkiye’nin her tarafından Hakkari, İstanbul, Aydın, Mersin, Diyarbakır, Van, Şırnak, Antalya ve Ankara’da kurucuların hepsi kadındır. Erkeklere de açık bir sendika ama biz kurucu ve örgütlülüğü kadınlar ile yapıyoruz. Bizim yaşamımıza girecek ve faydalanabileceğimiz yasalar istiyoruz” şeklinde konuştu. 
 
‘Çalışma koşullarımız çok sağlıksız’
 
Çalışma koşullarının sağlıksız olduğunun altını çizen Gülsüm şöyle devam etti: “Devlet kendi halkının sağlığından, iş güvenliğinden, çalışma koşullarının düzeltilmesinden ve her şeyinden sorumludur. Ev eksenli çalışmayı birçok insan ve yerel yönetim artık biliyor, her evde ev eksenli çalışma mevcut. Bu nedenle Yerel Yönetimler üzerine düşen görevi yerine getirerek, ev eksenli çalışmalar kapsamında bir dizi düzenleme yapmalıdır. Çalışma koşullarımız çok sağlıksız. Tek öncelliğimiz emeklilik değil, insana yakışır çalışma koşulları istiyoruz. Savaşa ayrılan bütçenin güvencesiz çalışanlara verilmesini istiyoruz. Önce yaşam hakkı sonra sosyal güvence istiyoruz. 1994’ten 2008’e kadar çok tartıştık, çok yer değiştirdik. Yaklaşık 50 ilde 3 gün süren atölye çalışmalarımız oldu. ‘Hangi koşullarda çalışılıyor, günde kaç saat çalışılıyor, işi nerden buluyor, yaptığı işin bütçesini neye göre alıyor, kim belirliyor, hangi koşullarda alıyor ve ödemeleri nasıl oluyor’ üzerine atölyeler gerçekleştirdik. Maalesef ki kadınların hayatına erkekler karar verdiği için seslerini duyamıyoruz. Ama imza kampanyasını sessizce yaptık ve kadınlardan 3 bin 500 imza topladık. Tek amacımız emeklilik değil, öncelikli emeklilik ile kurulduk ama sonradan farkına vardık ki, Türkiye’de ve dünyada özellikle kendi yaşadığımız ülkede birçok sorun var. Onlara da bakmak zorundayız çünkü bütünlüklü bir politika istiyoruz.”
 
‘Ev eksenli çalışmanın bir çalışma biçimi olduğunu göstermek gerekiyor’
 
İş yaşamında herkesi kapsayan politikaların hayata geçirilmesi gerektiğini ifade eden Gülsüm, çok sayıda iş tanımının iç içe girdiğini ancak hepsinin birbirinden ayrıştırılarak tanımlanması gerektiğini kaydetti. Sendika olarak sadece ev eksenli çalışanlara hak talep etmediklerini söyleyen Gülsüm son olarak, “Özellikle örgütlü yapılarla birlikte bütünlüklü politika oluşturulmalıdır. Bizler katledilen, tacize, tecavüze maruz bırakılanlar içinde mücadele yürütüyoruz. Devletin toplumsal cinsiyet ayrımı gözetmeksizin kadını da içine alan sağlık, eğitim, istihdam ve yaşamın her alanında politikalara imza atması gerekiyor. Yerel Yönetimler de ev eksenli çalışmanın bir çalışma biçimi olduğunu benimsemeli ve bölgede bu kapsamda çalışmalara yoğunluk vermelidir” diye konuştu.