YerDenizli kadınlar: Kooperatifleşmeyi örgütlenme biçimi olarak ele alıyoruz

  • 09:02 17 Eylül 2019
  • Emek/Ekonomi
Safiye Alağaş
 
İSTANBUL - Tarımın her alanının şirketlerin egemenliğine teslim edilmesine karşı, sağlıklı ve doğal gıdaya herkesin ulaşmasını hedefleyen YerDeniz Kooperatifi çalışanları, “Kooperatifleşmeyi bir örgütlenme modeli olarak öneriyoruz ve destekliyoruz” dedi.
 
Emek mücadelesi verenler tarafından örgütlenme alanı olan kooperatifleşmenin önemi her geçen gün artıyor. Altı ay önce Kadıköy Yeldeğirmeni’nde açılan YerDeniz Sosyal İşletme ve Hizmet Kooperatifi, yaklaşık 20 üreticiden ürün alıyor. Üreticiden aracısız olarak ürünü alan YerDeniz Kooperatifi, sağlıklı gıdayı tüketiciye uygun fiyata ulaştırıyor.
 
Kooperatif çalışanı Elif Kireşçi’nin kooperatif alanında geçmişten gelen bir deneyimi var. YerDeniz’in eski çalışmalara göre daha sosyal bir alan olduğunu belirten Elif, “Kendimizin dışarıdan yürüttüğü profesyonel işleri de içine alan kolektif yapılandıracağımız, hayatımızı buradan sürdürebileceğimiz bir yapı olarak büyümeye devam edecek. Kolektif çalışmayı öncelikle biz kadınları boğan sisteme karşı bir yaşam tarzı olarak görüyoruz. Hayatın hiçbir şeyine bireysel bakmıyoruz. Öncelikle kadınlar olarak bir arada olmayı, birlikte işler yapmayı, birlikte mücadele etmeyi çok önemsiyoruz” dedi. 
 
‘Kadın kooperatiflerini önemsiyoruz’
 
Ürünleri temin etmek için 4 arkadaşıyla çalışma yürüttüğünü, Türkiye’nin dört bir tarafından üretici kooperatiflerden ürün aldıklarını belirten Elif, “Birkaç tane kadın derneği var. Karma kooperatiflerden de ürün alıyoruz. Ama kadın kooperatifi olunca yüzümüz gülüyor açıkçası. Kooperatifin içinde de kadın sayımız daha yüksek olduğu için bu dayanışmayı başka türlü örmeye çalışıyoruz” diye konuştu.
 
‘Dayanışma ile büyüyen bir çalışma’ 
 
Ürünleri araştırma sürecinde kadın kooperatiflerinden destek aldıklarını dile getiren Elif, şunları belirtti: “Ziraat mühendisleri ile meslek odalarıyla çok sıkı ilişkiler içerisindeyiz. Yeni bir üretici veya ürünle karşılaştığımızda neleri araştırmamız gerektiğini tekrar tekrar dönüp soruyoruz. Bu bilgileri not alıyoruz ve arşivliyoruz. Üreticiyi yerinde ziyaret ediyoruz. Bizim arzuladığımız üretimi bilen kadın kooperatifleriyle uzun süredir tanışıyoruz. Böyle bir dayanışma ilişkimiz de var. Bu çalışma böyle daha genişleyen bir çalışma.”
 
‘Tarım, şirketlerin egemenliğine bırakıldı’
 
Sağlıklı gıda tüketimini hedeflediklerini söyleyen Elif, “Tarım ve ekoloji bir bütün. Ama gelinen noktada Türkiye’de yapılan yasalarla tarım, şirketlerin egemenliğine bırakıldı. Bu bir kere bizi rahatsız ediyor. Üreticinin çaresizliğini görüyoruz. Öncelikle geleneksel tarımın devam etmesini istiyoruz. Sağlıklı gıdaya herkesin ulaşabilmesini çok arzuluyoruz. İyi beslenmek herkesin hakkı. Burayı da bu kriz ortamında bir dayanışma noktası olarak kurgulamak istiyoruz. Fiyatlarla haksız bir kazanç elde etmek istemiyoruz. Bu döngü bir bütün. Tarım evet şirketlere satılıyor ama bir taraftan organik sertifikaları da şirketlere veriliyor. Tüm üretim süreçlerine şirketler dahil ediliyor. Tarım dört bir taraftan şirketlere veriliyor. Bunun yansıması şehirlerde bizlere fahiş fiyatlarla organik, sağlıklı, ekolojik gıda adı altında ürünler rafa konuluyor. Buna da bir yerden itiraz etmek istiyoruz. Biz yoksulların da sağlıklı ve temiz gıdaya ulaşmasının hakkı olduğuna inanıyoruz” diye ifade etti.
 
 ‘Gıda dışında da faaliyet alanları olacak’ 
 
Mimar Aslı Açıkoğlu da sadece gıda ile kendisini kısıtlamayan, hayatın her alanında kendini örgütleyen bir kooperatif istediklerini kaydetti. Ayrıca istihdam odaklı olmasını istediklerini de sözlerine ekleyen Aslı, “İşe doğal gıda ile başladık. Gıdanın zaten bir sınıf meselesi olduğunu düşünüyoruz. Endüstriyel üretime mahkum olmadan yerli tarım ve yerli üretimle birlikte çiftçilerin, kırsalın desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu nedenle kent ve kırı birleştiren bir ara kesit olarak bakıyoruz doğal gıdaya. Ama bu, faaliyet alanlarından sadece biri. Bizim kurucu üyelerimizin arasında mimar, mühendisler var. Hizmet faaliyet alanlarımızın arasında, mimarlık, mühendislik tadilat, geri dönüşüm var. Aynı zamanda çocuk bakımı, yaşlı bakımı, gibi sosyal hizmetlerin hepsi faaliyet alanlarımız olacak. Total olarak hayatın her alanında bir dayanışma ekonomisi modelini inşa etmeye çalışıyoruz” sözlerini kullandı. 
 
'Başka türlü üretim mümkün mü?'
 
Bir mimar olarak, “Başka türlü bir üretim mümkün mü” diye sorduğunu ve böyle adım attığını belirten Aslı, “Öncelikle adil bir biçimde, adil çalışma şartları, emeğin karşılığını bulduğu şartlarda üretimin mümkün olduğunu göstermek istiyoruz. Çünkü fazla mesai, çok çalışmak, karşılıksız çalışma bize bir meslek kültürü olarak dayatılıyor. İkinci olarak mimarlık, mühendislik hep yüksek bütçesi olan işverenlerin, sermayenin hizmetinde olması gerekirmiş gibi bir algı var. Dünyada bu algı yıkılmaya başladı” diye konuştu. 
 
‘Ağı büyütmek istiyoruz’
 
Son dönemde yaşanan en büyük sorunun, mücadelelerin çok parçalı olmasından kaynaklandığını dile getiren Aslı, “Her kesimden arkadaşımız var. Mesela yayıncılar kooperatifleriyle de oturup konuşuyoruz. Beraber proje yapmayı konuşuyoruz. Böyle bir iletişim ağını daha kapsamlı bir çatıda birleştirmek istiyoruz. Bu aslında bir örgütlenme ağı. Hatta bir kooperatifler birliği koordinasyonu olsa güzel olur. Hatta sendikaların da kooperatifleşmesi ile ilgili çalışmaların beraber gittiği, daha bütünsel bir kooperatifleşme istiyoruz. Kooperatifleşmeyi bir örgütlenme modeli olarak öneriyoruz ve destekliyoruz" dedi.