KESK'li Aysun Gezen: Çok hızlı bir şekilde işe iade edilmemiz gerekiyor

  • 09:01 15 Eylül 2019
  • Emek/Ekonomi
Habibe Eren
 
ANKARA - "Bu Suça Ortak Olmayacağız"  bildirisine imza attığı için yargılanan KESK Eş Genel Başkanı Aysun Gezen, kendisinin de içinde bulunduğu 23 akademisyene yönelik beraat kararını, “Çok geç kalmış bir adaletin yerine getirilmesi” sözleriyle değerlendirirken,  çok hızlı bir şekilde işe iade edilmeleri gerektiğini söyledi. 
 
“Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisine imza attıkları için ihraç edilen ve haklarında dava açılan "barış bildirisi" imzacısı akademisyenler beraat etmeye devam ediyor. En son verilen iki beraat kararıyla birlikte, beraat eden akademisyen sayısı 23'e yükseldi. İstanbul 28’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde, 18 dosya üzerinden yapılan incelemede, Anayasa Mahkemesi’nin ifade özgürlüğü ihlali kararına atıf yapılarak beraat kararları verildi. Beraat eden 23 barış akademisyeninin arasında KESK Eş Genel Başkanı Aysun Gezen de yer alıyor.
 
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde araştırma görevlisi iken Eylül 2016’da KHK ile ihraç edilen Aysun, yargılandığı davadan beraat etmesine ve Barış Akademisyenleri’nin durumuna ilişkin konuştu.
 
‘En baştan iddianameye dönüştürülmemesi gerekiyordu’
 
Öncelikle imzacısı oldukları bildirinin hiçbir şekilde bir iddianameye dönüşmemesi ve mahkemelerde suç konusu haline getirilmemesi gerektiğine dikkat çeken Aysun, “İmza attığımız bildiri düşünce ve ifade özgürlüğünün akademik özgürlüklerinin kullanımı ile bu ülkede yaşadığımız sorunların çözümü için sorunluluğu olan devlete yapılan bir çağrıydı. Yürütmenin en başı tarafından da doğrudan hedef göstermek suretiyle bir suç haline getirilmesi çok ciddi mağduriyetlere yol açtı. Dolayısıyla aslında bugün en başından beri olması gereken karar geç de olsa tecelli etmiş oldu” dedi.
 
‘Geç kalmış bir adalet’
 
Beraat kararını, “Çok geç kalmış bir adaletin yerine getirilmesi” sözleriyle değerlendiren Aysun, şöyle konuştu: “Gözaltıdan tutuklamalara,  kapı işaretlemelerden birçok arkadaşımızın il değiştirmek zorunda kalmasına, birçoğunun KHK ek listelerine isimlerinin yazılarak kamu görevinden çıkarılmalarına kadar çok ciddi sonuçları olan bir süreç yaşadık. Tabi bu beraat kararları bu sonuçları henüz ortadan kaldırmayacak ama ilk adım olarak önemli. AYM’nin bunu düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında ele alması herhangi bir propaganda yapılmadığının tam aksine şiddetin sonlanmasına dair bir çağrı olduğunun ve bunun sorumluluğunun devlette olduğunun bir şekilde tescili olan bir karar. Bu anlamda olumlu bir karar.”
 
‘Birçok arkadaşımız il değiştirmek zorunda kaldı’
 
Bildirinin ilk yayınlandığı 2016 tarihinden bu yana bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından akademisyenlerin hedef gösterildiğini hatırlatan Aysun,  çok ciddi bir nefret dilinin oluşturulduğunu ve bu nefret dilinin birçok akademisyenin bireysel hayatında çok ciddi tehditlerle karşı karşıya kalmasına neden olduğunu vurguladı. Aysun, “Özellikle daha küçük illerde milliyetçiliğin ve şoven duyguların biraz daha yoğun olduğu kentlerde arkadaşlarımız, kapılarının işaretlenmesinden tehditler almalarına kadar çok fazla unsurla karşı karşıya kaldılar ve birçok arkadaş bu anlamda il değiştirmek zorunda kaldı, gittikleri her yerde de çok ciddi mobbinge maruz kaldılar. 15 Temmuz darbe süreci ile birlikte KHK rejimi gelişmeye başlayınca da isimler listelere yazılarak arkadaşlarımız işlerinden edilmeye başlandı” diye konuştu.
 
‘Dinci gericilik üniversitede yaygınlaştırıldı’
 
Bu durumun mesleklerini yerine getirmeleri önünde çok ciddi bir engel iken üniversite tasfiyesinin de bir parçası haline getirildiğini söyleyen Aysun, “Gerek sözleşmeleri yenilemeyerek gerek farklı yollarla arkadaşlarımız işlerinden edilmeye devam edildi ve çeşitli tehditlerle birçok arkadaşımız doğrudan üniversite yönetimi tarafından imzasını geri çekme adına baskılara maruz kaldı. Bu süreçle birlikte akademinin ne hale geldiğine bakacak olursak çok ciddi bir çölleşme yaşandı. Zaten akademi sadece piyasanın istediği iş gücünü bir an önce seferber etmeye, hazırlamaya ve ucuz işgücünü arz etmeye yönelik bir sistem geliştiriyor. Dinci gericilik bu anlamda da bütün üniversitelerde yaygınlaştırılırken, çok iç içe geçmiş bir süreç yaşandı. Barış Akademisyenleri’ne yönelik bu saldırı da bu tasfiye dalgasının bir parçası haline getirildi” sözlerini kullandı. 
 
‘Çok hızlı bir şekilde işe iade edilmemiz gerekiyor’
 
Eşitlik, özgürlük, barış, kardeşlik ve laiklik isteyen bilim insanlarının üniversitelerden uzaklaştırıldığını dile getiren Aysun,  KHK ile ihraçların iktidarın üniversite tahayyülünü hayata geçirmek için bir fırsat olduğunu kaydetti.  Bu süre zarfında hem kendi kişisel hayatları hem de üniversitelerin tamamı açısından çok ciddi sonuçların yaşandığına dikkat çeken Aysun, “Öğrenciler açısından da çok ciddi saldırılar yaşandı. Bu süreçte sadece çalışma hakkımız değil,  pasaportlarımıza koyulan tahdit nedeniyle seyahat hakkımız da engellendi. Özellikle genç akademisyenler açısından eğitim hakkımız da elimizden alındı. Dolayısıyla artık bu iddialar çürütüldüğüne göre çok hızlı bir şekilde herkesin işe iadesinin sağlanması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
 
‘Yaşamız mağduriyet ve zamanımız geri gelmeyecek’
 
İhraçlar sırasında kurum amirlerinin ve rektörlerin akademisyenlerin isimlerini verirken ‘terörle iltisaklı’ şeklinde fişlediğini hatırlatan Aysun,  “Yaptıkları zeminin işlemi şu an tamamen ortadan kalkmış durumda. Aslında kurum amirleri ile ilgili de bu anlamda özellikle rektörlükler ve bu isimleri verenler sadece kanaate dayanan iftiraya varacak bir suç işlediler. Bu aynı zamanda görevi kötüye kullanmaktır. İsim listelerini verenler hakkında da işlem yapılması gerekir. Tüm mağduriyetleri ortadan kaldırmak için hızlıca adım atılmalı. Ancak bu üç buçuk sene içerisinde yaşadığımız psikolojik  ve fiziksel şiddete varan olayları aslında kendi çalışmalarını yürütmesi gereken akademisyenlerin  adliyelerde harcadığı vakti kesinlikle geri getirmeyecektir ama en azından mağduriyetlerin ortadan kalkması için çok hızlı adım atılması gerekir” diye belirtti.  
 
Aysun, ayrıca bu süreç içinde il dışında üniversite seçilmesi ile ilgili bir düzenlemenin getirildiğine dikkat çekerek, bu kısıtlamaların kaldırılması, ,ihraç edilen tüm akademisyenlerin işyerlerine geri dönmesi, pasaportlarındaki tahditlerin kaldırılması, seyahat ve eğitim hakkının tanınması yönünde adımların bir an önce atılması gerektiğine işaret etti.
 
Öte yandan İstanbul 28’inci Ağır Ceza Mahkemesi'nin beraatına karar verdiği akademisyenlerin isimleri şöyle:
 
“İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü'nden Yrd. Doç. Dr. Mehmet Penpecioğlu, 19 Mayıs Üniversitesi'nden Dr. Ali Rıza Güngen, ODTÜ'den Arş. Gör. Gülsevim Evsel ve Yrd. Doç. Dr. Başak Alpan, Ankara Üniversitesi'nden Arş. Gör. Aysun Gezen, İstanbul Üniversitesi'nden Prof. Dr. Mihriban Özbaşaran, MSGSÜ'den Arş. Gör. Damla Karaman, Dokuz Eylül Üniversitesi'nden Prof. Dr. Cem Terzi, Özyeğin Üniversitesi'nden Dr. Alper Açık, Anadolu Üniversitesi'nden Doç. Dr. Yasemin Özgün, 100. Yıl Üniversitesi'nden Doç. Dr. Eylem Kılıç Oğurlu, İzmir Ekonomi Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Fatma Işık Gürleyen, Hacettepe'den Arş. Gör. Sinem Önem ve Uğur Çetin, Ankara Üniversitesi'nden Doç. Dr. Sevilay Çelenk, Anadolu Üniversitesi'nden Öğr. Üyesi Abdullah Deveci.”
 
6 Eylül'de İstanbul Adliyesi 30. Ağır Ceza Mahkemesi, akademisyen Özlem Şendeniz'in beraatına karar vermişti. 9 Eylül’de ayrıca, Diyarbakır 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde duruşmaları görülen Dicle Üniversitesi’nden profesörler Murat Kızıl, Murat Biricik ve Fikret Uyar da ayrı ayrı beraat etti.