Demokrasi Konferansı'nda mücadele deneyimleri anlatıldı

  • 16:30 15 Aralık 2018
  • Güncel
İSTANBUL - HDK'nin Demokrasi Konferansı'nda konuşan Doç. Dr. Şebnem Oğuz, "Popülizm bir siyasi rejim değildir, aşırı sağcı liderlerin siyaset yapma tarzını niteleyen bir kavram. Bu anlamda Trump ve Erdoğan gibi isimler arasında ortaklıklar var. Ancak popülizm yeni bir olgu da değil, mesela Turgut Özal'da popülistti" dedi.
 
Halkların Demokratik Kongresi'nin (HDK) 15-16 Aralık tarihleri arasında Taksim Elite Word Otel'de 2 gün boyunca sürecek olan 'Demokrasi Konferansı'nın ilk günü gerçekleştirildi. Konferansta ilk gün, "Nasıl bir dünya-Tarihsel süreçte demokrasiyi tartışıyoruz", "Türkiye'de demokrasi mücadelesi deneyimleri ve günümüzdeki izdüşümleri" ile "Antikapitalist, toplumsal, özgürlükçü ve demokratik mücadele dinamikleri" gibi konu başlıkları ele alındı.
 
'Yaşanılan otoriter rejim Türkiye'ye özgü değil dünyada böyle'
 
Konferansın ilk oturumunda Başkent Üniversitesi'nden Doç. Dr. Şebnem Oğuz, "Türkiye Dönüşüyor: Rejim krizi ve devletin yapılandırılması" konusunu ele aldı. Günümüzde yaşanılan otoriter rejimin sadece Türkiye'ye özgü olmadığını bütün dünyada benzer bir süreç yaşandığını vurgulayarak konuşmasına başlayan Şebnem, "11 Eylül sonrasında ortaya çıkan yeni güvenlik politikaları ve özellikle 2008 krizinden sonra neoliberalizm karşılığı sosyal hareketin yükselişi karşısında devletlerin giderek hesap verilebilirlikten uzaklaşması yeni bir otoriterleşme sürecine yol açtı. Türkiye'deki otoriterleşme sürecinin hem bu genel eğilim süreç içerisinde hem de kendine özgü yanları içerisinde değerlendirilmesi gerekiyor" dedi.
 
'Popülizm; aşırı sağcı liderlerin siyaset yapma tarzını niteliyor'
 
Son dönemlerde yaşanan dönüşümleri açıklamaya yönelik tartışmalarda belirli kavramların ön plana çıktığını kaydeden Şebnem, "Sağ popülizm, kalıcılaştırılmış OHAL, hiper başkanlık sistemi, rekabetçi otoriterlik gibi kavramlar kullanılıyor. Ancak bu kavramların Türkiye'deki rejim dönüşümünü açıklamak için uygun olmadığını düşünüyoruz. Öncelikle popülizm kavramına baktığımızda; popülizm bir siyasi rejim değildir, aşırı sağcı liderlerin siyaset yapma tarzını niteleyen bir kavram. Bu anlamda Trump ve Erdoğan gibi isimler arasında ortaklıklar var. Ancak popülizm yeni bir olgu da değil, mesela Turgut Özal'da popülistti" diye konuştu.
 
'Türkiye'de 15 Temmuz sonrasında faşizm öğeleri pekişti'
 
Türkiye'de 15 Temmuz sonrasında ihlal edilen OHAL KHK'lerinin çok daha önce başlayan köklü değişikliklerin devamı olduğunu belirten Şebnem, "Parlamenter sistem ya da başkanlık sistemi tek başına bir siyasi sistem değil, yasama yürütme ilişkilerinin farklı biçimlerde düzenlendiği iki tarihsel hükümet sistemleridir. O halde siyasi rejimi tanımlarken temel ölçütümüz ne ölçüde demokratik olduğu olmalıdır" dedi. Türkiye'deki OHAL devlet biçimine geçişin 2013'te başladığını söyleyen Şebnem, "2015 Suruç katliamından sonra da bu devlet biçimi içinde faşizmin ağır bastığını, faşizm öğelerinin yer aldığını, 15 Temmuz sonrasında ilan edilen OHAL ve cumhurbaşkanlığı sistemiyle de bu öğelerin pekiştiğini düşünüyorum" sözlerini kullandı. 
 
İlk oturum İktisatçı Kurtar Tanyılmaz'ın 'Dünya'da ve Türkiye'de Kapitalizm Hali' konusunu değerlendirmesiyle sona erdi. 
 
'Sebahat'a, Figen'e, Çağlar'a dayanışmalarımızı göndermek istiyorum'
 
Yazar ve aktivist Ayşe Berktay'ın moderatörlüğünü yaptığı ikinci oturumda ise "Cumhuriyet/1980", "1980-Günümüz" ile "Demokrasi Mücadelesi ve Kadınlar" konularında tartışmalar yürütüldü.  Demokrasi Mücadelesi ve Kadınlar konusunu değerlendiren Bağımsız Feminist yazar Hülya Osmanağaoğlu, cezaevinde bulunan DTK Eşbaşkanı ve HDP Hakkâri Milletvekili Leyla Güven'i selamlayarak başladığı konuşmasına, "Sebahat'a, Figen'e, Çağlar'a dayanışmalarımızı göndermek istiyorum" şeklinde devam etti. Yaygın olarak kadın mücadelesinin geldiği boyutun, demokratik bir ülkenin gelişmişliğiyle yakından ilgili olduğunu belirten Hülya, "Sistem dışı feminist gelenekten gelen kadınların gelişmişliği demokrasinin gelişmişliğiyle bağlantılı değildir. Örneğin şu an Arjantin ve Şili'de verilen kürtaj mücadelesinden bahsedebiliriz. 1936'da da Sovyetlerde kürtajın yasaklandığının altını çizmek gerekiyor. Şili Arjantin 10 yıllık mücadeleye bakarsak emekten yana iktidarların demokrasi mücadelesinde sıçrama olduğunu düşünürsek kadınların mücadelesiyle demokratik ülke gelişmişliğinin yakından bağlantılı olmadığına en iyi örneği vermiş oluruz" dedi.
 
İkinci dalga feminist hareketten de söz eden Hülya şunları dile getirdi: "Kadın kurtuluş mücadelesinin demokrasi mücadelesinin alt başlığı olmaktan çıkarılması gerekli. Kadınların sadece siyasal hayata katılımı değil, sadece istihdama katılımından değil; ev işçilerinden, cinsellikten, heteroseksizmden başlayarak sorgulanmalı, kadın ve erkeklerin yer aldığı bütün dünyayı nasıl inşa edilmesi gerektiğinin verileceği mücadeleden bahsediyoruz."
 
Konferans, "Antikapitalist, Toplumsal, Özgürlükçü ve Demokratik Mücadele Dinamikleri" konusunun ele alınacağı üçüncü oturumla devam ediyor.