Cizre'de 3 yıl sonra: Yasaktan sonra OHAL uygulamaları sürüyor

  • 09:01 7 Aralık 2018
  • Güncel
ŞIRNAK - 1992 Newroz direnişi ile belleklerde yer edinen Cizre'de 14 Aralık 2015'de başlayan ve 79 gün süren "sokağa çıkma yasağı" sürecinde yaşanan tüm acılara rağmen belleklere kazınan Halk Meclisi Eşbaşkanı Mehmet Tunç'un şu sözleri oldu: "Teslim olmayacağız, Beyaz bayraklarla dışarı çıkmayacağız. Kalan insanların bizimle gurur duyması lazım. Biz diz çökmeyeceğiz." 
 
Şırnak'ın Cizre ilçesinde 14 Aralık 2015'te ilan edilen "sokağa çıkma yasağı"nın üzerinden 3 yıl geçti. 14 Aralık 2015 -1 Mart 2016 tarihleri arasında uygulanan "sokağa çıkma yasağı" önce kademeli olarak ardından ise tamamen kaldırıldı. 79 gün süren çatışmalar boyunca 66 YPS üyesi yaşamını yitirirken, 213 sivil katledildi. Halkın öz yönetim talebine karşı ilan edilen yasak sürecinde ilçe tank, top ve bombalarla dört bir yandan kuşatılırken, 150'yi aşkın kişi Cudi ve Nur mahallelerinde bulunan bodrumlarda katledildi. Yine Yafes, Cudi, Sur ve Nur mahallelerinde yoğunlaşan çatışmalarda 161 asker ve polis yaşamını yitirirken, 117'si de yaralandı.
 
'Bizimle gurur duyun'
 
Cudi Mahallesi Bostancı Sokak 23 numaralı bodrumda yaşamını yitiren Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanı Mehmet Tunç'un şu sözleri hala hafızalarda tazeliğini koruyor: "Teslim olmayacağız. Bundan herkesin haberi olsun. Beyaz bayraklarla dışarı çıkmayacağız. Şuan ölümü bekliyoruz. Mücadeledir. Kürt halkına sesleniyorum. Bu bir mücadeledir. Doğrudur uzun soluklu bir yürüyüştür. 100 kişinin katledilmesiyle bu hareketin bitmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Her kesin moralini iyi tutması lazım. Hiç kimsenin şüphesi olmasın, mücadeleye devam eden arkadaşlara selamlarımı iletiyorum. Cizre halkı 60 gündür soğuğa rağmen, açlığa rağmen, susuzluğa rağmen diz çökmedi. Onun için kalan insanların bizimle gurur duyması lazım. Biz diz çökmeyeceğiz. Nasıl ki ilk günkü gibi Hayrilere, Kemallere ve Mazlumlara söz vermişsek, onlar nasıl ki Esad Oktay gibi kişiliklere diz çökmemişse biz de AKP faşizmine Cizre halkı olarak diz çökmeyeceğiz." 
 
Bodrumdaki ölümler 'hukuka uygun' bulundu
 
Yasaktan 6 ay sonra Mayıs ayında Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Prince Zeid Ra'ad Zeid al-Hussein, "Elimizde, Türk güvenlik güçlerinin Cizre'de etrafı sarıp 100'den fazla insanı canlı canlı yaktığına dair tanık ve akrabalarının raporları var" dedi. Ancak şu ana kadar ölümlerden sorumlu olanlara ilişkin herhangi bir soruşturma açılmadı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yasak süresince yaralılar için hukukçuların yaptığı başvuruları kabul etmezken, uluslararası yargı ve kamuoyu yaşananları yalnızca raporlaştırmakla yetindi. 
 
Yakınlarını kaybeden ailelerin KHK ile kapatılan Özgürlükçü Hukukçular Platformuna (ÖHP) bağlı avukatlar aracılığıyla Cizre Savcılığı'na yaptığı suç duyurusu ise 'takipsizlik'le sonuçlandı. "Güvenlik" gerekçesiyle bodrumlara gitmeyen savcı, onlarca insanın yakılarak katledilmesini "hukuka uygun" buldu. Cizre Savcılığı, asker ve polislerin "meşru müdafaa" temelinde davrandığını savunarak, "meşru müdafaa" sınırının aşıldığına dair herhangi bir delil tespit etmediğini öne sürdü. Kararda gizlik tanık ifadeleri de dayanak gösterildi.
 
'Savcı görevini ihmal etti' 
 
Karara itiraz eden ÖHP'li avukatlar, Cizre Savcılığı'nın olay yeri incelemesi yapmadığına dikkat çekerek, "HDP'nin Cizre raporuna göre büyük çoğunluğu bodrum katı başvurularına konu olan üç binanın enkazından olmak üzere, 23'ü çocuk 177 cenaze çıkartılmış, 103 kişinin kimliği tespit edilebilmişken 74 kişi kimliği teşhis edilemeden defnedilmiştir. Bu cenazelerin tamamı yanmış ya da parçalanarak tanınamaz hale gelmiştir" dedi. Yasağın ardından bodrumlarda yaptığı incelemede yakılarak katledilen bir çocuğun kemiklerini bizzat tespit eden Türkiye'nin en önemli adli tıp uzmanlarından Prof.Dr Şebnem Korur Fincancı ise karara, "Savcı o bodrumlara girmeyerek, soruşturmayı etkili bir şekilde yürütmemiş ve görevini ihmal suçu işlemiştir" sözleriyle tepki gösterdi. 
 
Cenazeler üzerinde TOKİ inşa edildi
 
Cizre Newrozu olarak Kürt halkının belleğine kazınan 1992'deki Cizre, direniş kenti olarak anılırken, 2015 yılı, direnişin daha da büyütüldüğü bir yıl oldu. Ancak halkın kendi iradesiyle yaşamak ve yönetilmek istemesi yasaktan sonra da baskıcı politikalarla bastırılmak istendi. 
 
1 Mart 2016'da kısmi olarak ardından da tamamen kaldırılan yasak sonrası AKP iktidarının onayını alan TOKİ, ağır silahlarla yapılan saldırılar sırasında hasar gören evleri yıkarak konut inşa etmeye başladı. 150 kişinin yakılarak katledildiği bodrumların bulunduğu Cudi Mahallesi'nde henüz cenazeler yerdeyken kazma vuran TOKİ,  Cizre'yi tamamen rant alanına çevirdi. Biskon Yapı İnşaat Şirketi'nin üstlendiği 105 milyar TL'lik ihale kapsamında, bölgede 604 konut ve 120 ticari iş yerinin yapımına başlandı.
 
Her tepeye bir karakol!
 
Yasağın ardından ilk iş olarak ilçeyi rant kuşatmasına alan AKP hükümetinin ikinci işi ise kent merkezine kalekollar yapmak oldu. Hemen hemen her sokağı karakola çevrilen Cizre,  bu da yetmiyormuş gibi gece bekçileri uygulamasında pilot ilçe seçildi. Hala polis ablukası altında olan ilçede Olağanüstü Hal (OHAL), karakollara çevrilen okullar ve her mahalleye inşa edilen özel harekât binalarıyla kalıcılaştırılıyor. 24 saat süren psikolojik baskıdan ise en çok kadınlar ve çocuklar etkileniyor.
 
Gençler  'Nefes alamaz' oldu! 
 
Hasarın en ağır olduğu Cudi ve Nur mahallelerinde polislerin kendilerine psikolojik baskı yaptığını anlatan kadınlar, polisler tarafından aylardır neredeyse her gün sözlü ve fiziksel tacize maruz kalıyor. İlçede yaşayan gençler ise kendilerini "istihbarat biriminde çalışan polisler" olarak tanıtan kişiler tarafından muhbirliğe zorlandığını dile getiriyor. Muhbirlik için özellikle "sokağa çıkma yasağı" sırasında yakınlarını kaybeden kişilerin seçildiğini belirten gençler, gözaltı ve gözaltında işkence ile tehdit edilerek ajanlığa zorlandıklarını belirtiyor. 
 
Okullara gözetleme kuleleri inşa edildi! 
 
Her sokağın adeta karakola çevrildiği ilçede, kent merkezine stratejik noktada bulunan Kuştepe köyüne 7 lise inşa edildi. İnşa edilen liselerin özelliği ise halk tarafından fiziki şartları nedeniyle kalekol olarak adlandırılıyor olması. Perde beton kullanılarak inşası yapılan okullar, bölgedeki karakol ve kalekolların mimarisine benzer şeklinde tasarlandı. Bölgenin tamamını rahat bir şekilde gören okulların çatılarına, TOKİ'nin daha önce yaptığı okullardan farklı olarak kalekollardaki gözetleme kulelerinin aynısı inşa edildi. 
 
Direniş kentinde Kürtçe'yi bitirme çabaları! 
 
Sokaklarında Kürtçe konuşulan kentte "yasak" sonrası açılan Türkçe, Arapça dil kursları ile Kur'an kursları dikkat çekerken, Kürtçe eğitim veren dernek, okul ve kreşler ise tamamen kapatıldı. Özelikle kayyım atanan belediye ve müftülük aracılığıyla kültürel asimilasyon dayatıldığı ilçede yüzlerce çocuğa anadilleri olan Kürtçe'de eğitim veren Nûbihara Biçûkan Çocuk Kreşi, Berîvan ve Melayê Cizîrî ilköğretim okulları kapatıldı. Kapatılan Kürtçe okulların binaları ise kayyım tarafından, AKP Kadın Kolları'nın çalışmaları ve Hür Dava Partisi'nin dini eğitimlerine tahsis edildi.