‘Krizler sermaye ve ataerki ile bağlantılıdır’

  • 19:56 20 Kasım 2018
  • Güncel
ANKARA - “Kriz ve kadın emeği” konulu panelde konuşan ihraç edilen akademisyen Melda Yaman, sermayenin kendini yönetemez hale geldiğinde krizlerin meydana geldiğini vurgulayarak, “Krizler sermaye ve ataerki ile bağlantılıdır” dedi.
 
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü öncesi Mülkiye Emek Araştırmaları Merkezi, Mülkiyeliler Birliği Genel Merkezi’nde, “Kriz ve kadın emeği” konulu panel gerçekleştirdi. Panelde ihraç edilen akademisyen Melda Yaman ve Emel Memiş konuşmacı olarak yer aldı. Panelin kolaylaştırıcılığını ise Özgür Midillioğulları Kaya yaptı.
 
‘Krizler sermaye ve ataerki ile bağlantılıdır’
 
Panelde ilk sunumu , “Krizlerin kadın emeği ve kadınların ücreti” konusuyla Melda Yaman gerçekleştirdi. “Sosyalist ve feminist perspektiften krizler kadınları nasıl etkiliyor?” sorusunun önemli olduğunu söyleyen Melda, sermayenin kendini yönetemez hale geldiğinde krizlerin meydana geldiğini vurguladı. Melda, “Krizler sermaye ve ataerki ile bağlantılıdır. Peki nasıl oluyor da kadın emeğini farklı biçimlerde etkileyebiliyor? Kapitale bakarsanız sermayeye cinsiyetsiz bir bakış açısını görürsünüz. Kadın işçilerin özgün sorunları ile Marks sayfalarca yazmıştır. Kadınların nasıl zor koşullarda çalıştığını,  ama bize sermaye üzerinden cinsiyet tahlili sunmaz. İşçi dediğimiz zaman aklımıza erkek işçinin geliyor olması, kadın emeğinin sömürülüyor olması, ev işi işlerin kadın üstüne yıkılmasını sadece sermayeyle açıklamayız” ifadelerini kullandı. 
 
‘Ataerki analize dahil edilmezse eksik kalır’
 
Ataerkinin analize dâhil edilmediği kriz süreçlerinde çözümlemelerin eksik kalacağını söyleyen Melda, “Ataerkiyle kapitalizmin birbirini zeminleyen bir sistem olduğunu söyleyebiliriz. Ataerki hiçbir zaman için kendi başına var olmamıştır. İnsanlık tarihinden bu yana baktığımızda kadınla erkeğin eşitsiz olarak gördüğü her şey belirli bir üretim tarzında örgütlenmiş. Her üretim ilişkisi de ataerki üzerinden zemin kuruyor ve buna zemin yaratıyor. Var olmak ve işleyebilmek için birbirini zeminliyorlar. Sermayenin her türlü ilerleyiş ağına baktığımızda kadınla erkek arasında eşitsiz ilişkinin varlığını görüyoruz” diye konuştu. 
 
‘Kadınlar kriz dönemlerinde erkeklere oranla daha geç iş buluyor’
 
Krizlerin ortaya çıkış sürecinde kadınların erkeklere oranla daha fazla etkilendiğini söyleyen Melda, şimdiye kadar krizlerin pek çoğunda ilk önce kadınların işten çıkarıldığını belirtti. Erkeklerin işten çıkarıldığı üretim süreçlerine kadınların düşük ücretlerle yerleştirildiğini ya da yaşlı kadınların çalıştırıldığını ifade eden Melda, kadınların kriz dönemlerinde erkeklere oranla daha geç iş bulduğuna dikkat çekti. Melda,  devamında şunları ifade etti: “2009 krizinde Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek’in, ‘kadınlar yüzünden işsizlik yükseliyor’ söylemleri vardı. Bu bahaneydi. Ama gerçekten kriz süreçlerinde kadınlar birçok yerde iş aramak zorunda kalıyor. Tüm bunlarda emek gücünün cinsiyetini değiştirildiğini ve emek gücünün fiyatının yeniden düzenlendiğini görüyoruz. Yoksullaşma ile birlikte dünya genelinde fahişelik de artıyor. Bunun ben demiyorum. Dünya genelinde yapılan araştırmalar söylüyor.”
 
‘Yoksullukla birlikte stres artıyor’
 
Krizlerde kadın emeğinin yükünün arttığı gibi daha önce fiyatlandırılmış olan mal ve hizmetlerin karşılıksızca kadın tarafından karşılandığı için değerinin düştüğünü ifade eden Melda, emek gücünün değerini belirleyen şeyin işçinin ihtiyaç duyduğu mal ve hizmetlerin fiyatı ile belirlendiğini söyledi. Kriz demenin yoksulluk anlamına geldiğini ve bununla birlikte stresin arttığını vurgulayan Melda, “Kadın aynı zamanda hanenin sosyal yaşamından da sorumlu tutuyor. Artan yoksullukla birlikte her şey kadınlardan bekleniyor. Kadınların yaşadığı stres umursanmazken bir de adamların ihtiyaçlarının karşılanması ve onları hoş tutması gerekli varlıklar olarak görünüyor. Kriz bir hastalık olduğu gibi bir ilaçta. Krizle birlikte sermaye yeniden yapılanıyor. Küllerinden doğuyor aslında kapitalizmle birlikte” dedi. 
 
‘Feminist yaklaşım üretim cephesinin görülmediğini söylüyor’
 
Ardından sunum yapan Emel Memiş, ekonomik krizi feminist yaklaşımla ele aldı. Kriz denen şeyin anormal bir şey olmadığına dikkat çeken Emel, IMF raporlarına göre 2011’e kadar 218 parasal ve döviz krizi yaşandığını dile getirdi. İktisadi krizin tüm derdinin döngünün sürekliliğini sağlamak olduğunu belirten Emel, “Feminist yaklaşım, döngü denilen şeyin üstteki buz dağının en zirvesi olan finans ve üretimin görüldüğünü altında yatan üretim cephesini ve doğayı görmediğini söylüyor” diye konuştu. 
 
‘Kadınlar olarak her zaman kriz yaşıyoruz’
 
Krizde ilk göstergenin işsizlik oranı olduğunu söyleyen Emel şöyle konuştu: “Biz kadınlar olarak her zaman kriz yaşıyoruz. Kadın ve erkek arasındaki makasın çok açıldığını görüyoruz. 2008’de kadın ve erkeğin işsizlik oranı birbirine çok yaklaştı. Bu makas tekrar açıldı. Özellikle 15-25 yaş arasında genç kadınlarda yüzde 20’lere çıktığını gözlemliyoruz. Türkiye bu rakamlarla Avrupa’nın çok gerisinde. İş gücü dışında 15 yaş üzeri 20 milyon kadın var. Bu rakamlar kriz dönemlerinde artıyor.” 
 
‘Kadın emeğini sonsuz bir emek olarak görmemek gerekiyor’
 
Emel, sanayide çalışan 4 kadından birinin bir süre sonra iş gücünden çekildiğini tarımda bu oranın yüzde 19, hizmet alanında ise yüzde 13 olduğunu ifade etti. Adaletsiz dağılımın altında yatan şeyin cinsiyetçi iş bölümü olduğunu vurgulayan Emel, Türkiye’de kadınların çifte mesai yapmak zorunda kaldığına dikkat çekti. Emel, son olarak kadın emeğini sonsuz esnek bir emek olarak varsayılmaması gerektiğinin altını çizdi. 
 
Panel yapılan konuşmaların ardından soru- cevap kısmıyla devam etti.