'Çocuk istismarında Türkiye dünyada 3.sırada'

  • 14:40 20 Kasım 2018
  • Güncel
HABER MERKEZİ - 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü dolayısıyla yapılan açıklamalarda Türkiye'de çocukların bulundukları her alanda maruz bırakıldıkları hak ihlallerine dikkat çekilerek, bu ihlallerden biri olan çocuk istismarında Türkiye'nin dünyada 3.sırada olduğunu belirtildi. 
 
20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü dolayısıyla İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi'nde basın toplantısı düzenlendi. "Ben çocuğum haklarım var" pankartının asıldığı toplantıda, "Çocuk istismarına dur de", "Diyanet elini çocuklardan çek", "Çocuk istismarında Türkiye dünyada 3. sırada" gibi dövizler de yer aldı. Toplantı öncesinde sinevizyon gösterimi yapıldı. Sinevizyonda, yapılan sokak röportajında yediden yetmişe herkes çocuk haklarıyla ilgili görüşlerini dile getirdi. Ardından basın açıklaması yapıldı. Açıklamayı İHD Çocuk Hakları Komisyonu adına Çağla Seven okudu. 
 
Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 20 Kasım 1989'da, çocuk haklarının "Magna Carta"sı olarak nitelendirilen Çocuk Haklarına dair Sözleşme'nin kabulünün 29. yılı olduğunu hatırlatan Çağla, "Çocuk hakları temelli 39 adet uluslararası sözleşme ve protokole daha imza atarak taraf olan Türkiye, Çocuk Hakları Sözleşmesini 1990 yılında imzalamış, ancak 1995 yılında;  ifade özgürlüğü, kendi kültürünü yaşatma ve kendi dilini özgürce kullanma haklarını içeren 17., 29., ve 30. maddelerine 'çekince' koyarak yürürlüğe koymuştur. Bu çekinceleri koyarken çocuğun yararı değil devletin ideolojisi ve güvenlik politikaları öncelenmiştir. Örneğin 'çocuğun kendi anadilinde eğitim görme hakkı' Lozan anlaşması, siyasi konjonktür ve devletin öncelikli güvenlik politikaları gerekçe gösterilerek ötelenmiş ve sınırlandırılmıştır" diye belirtti. 
 
Türkiye ayrımcılığı yasaklayan ilkeyi ihlal ediyor!
 
Çağla, Türkiye'de çocuk haklarının korunması ve geliştirilmesi konusunda hak temelli bir çocuk politikası, çocuklarla ilgili riskleri önceden tespit edecek ve hak ihlallerini önleyecek bütünlüklü bir ''Çocuk Hakları Temel Yasası'' oluşturulamadığını söyledi.  Çocukların iktidar ve politikacıların politik ihtiyaçlarına göre şekillendiğini kaydeden Çağla duruma ilişkin şu örneği verdi: 
 
 "'Andımız' metninin 2013 yılında barış ve çözüm sürecinde atılan demokratikleşme adımlarından biri olarak kaldırılması kararını iptal eden Danıştay'ın bu son kararı; Türkiye'nin taraf olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınan 'Çocuğun düşünce, din ve vicdan özgürlüğü, eğitim hakkı, azınlıklar ya da yerli halklara mensup çocukların haklarını' topyekun ihlal etmektedir. Türkiye'de etnik olarak Türk olmayan başka etnisitelere mensup milyonlarca çocuğa her gün bu metinle 'Türk'lüğü benimsetmek ve kutsamak pedagojik açıdan yaratacağı problemler yanında, çocukların kendi varlıklarını 'Türk varlığına' armağan etmeleri şeklindeki söylemle militarizmi kutsayan bir yaklaşım desteklenmektedir.
 
Çocuk Hakları Sözleşmesi ayrımcılığı yasaklar ve çocuğun üstün yararı ilkesini benimser. Çocuklara ayrımcılık yapılması ve militarizmin benimsetilmesi yasaktır. Bu yasak Türkiye'nin tarafı olduğu temel insan hakları sözleşmelerinin tamamında vardır."
 
6 ayda 22 bine yakın çocuk gebe kayıtlara geçti! 
 
2017 yılı genelinde ve 2018 yılının ilk 6 ayı içerisinde,  21 bin 957 çocuk gebe sayısının kayıtlara geçirilmiş olduğuna dikkat çekerek Türkiye'de çocuklara yönelik yaşanan hak ihlallerine şu örneklerle devam etti: "'Taş attığında örgüt üyesi' olmakla suçlanan ama savaşın tüm yükünü çekmek zorunda bırakılan, savaş sırası ve sonrasında çatışmaların direkt/dolaylı etkisi ve çatışma atıkları ile ölen/öldürülen çocuklar. Sınırların, sınıfların, savaşların oluşmasında hiçbir sorumluluğu olmadığı halde mülteci botlarında boğularak ölen ve sadece cansız bedeni kıyıya vurduğunda hatırlanan çocuklar."
 
Mülteci çocukların eğitim gibi temel haklara erişiminin ikincil planda kaldığına vurgu yapan Çağla, İçişleri Bakanlığı'nın verilerine göre Türkiye'de toplam 1 milyon 703 bin 665 mülteci çocuk bulunduğunu belirtti. 
 
TÜİK verilerine göre Türkiye'de 2014-2017 yılları arasında 7 bin 466'sı oğlan, 51 bin 818'i kız, toplam 59 bin 284 çocuğun cinsel istismara uğradığını ifade eden Çağla, "Cinsel istismara uğrayan kız çocukları içinde 15-17 yaş arası kız çocuklar, tüm yaş grupları arasında yüzde 59,18 ile en büyük kesim. İLO'ya göre 6 ile 14 yaşlar arasında 292 bin, 6 ile 17 yaşlar dikkate alındığında ise 893 bin olmak üzere 18 yaşın altında bin 185 çocuğun çalışma yaşamında yer aldığı tahmin ediliyor. Ayrıca Ocak-Ekim 2018 arasında 61 çocuğun iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiği yakıcı gerçeği sözleşmenin 32. maddesine uygun düzenlemelerin yapılarak hayata geçirilmediğinin göstergesidir. Hatırlatırız ki insanlık çocuklara elindekinin en iyisini vermekle yükümlüdür" dedi. 
 
'Sözleşmenin derhal uygulanması gerekiyor'
 
Türkiye'nin taraf olduğu Çocuk Haklarına dair Sözleşmenin ilkelerini ve her çocuğun insan haklarına saygı duyulması, korunması ve gerçekleştirilmesini sağlama sorumluluğunu derhal yerine getirmesi gerektiğine vurgu yapan Çağla son olarak çözüm önerilerini şöyle sıraladı: 
 
"*Çocukların tutuklanması önlenmeli, çocuk hapishaneleri kapatılmalı,
 
*Çocukların eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçlara erişimi önündeki her tür eşitsizlik ve engel kaldırılmalı ve anadilde eğitim hakkı sağlanmalı,
 
*Çocukların çalıştırılmasını önleyici tedbirler alınmalı, çocuk yoksulluğu önlenmeli,
 
*Mülteci ve zorla yerinden edilerek iç göçe maruz bırakılan çocuklar, ayrım gözetilmeksizin tüm haklardan eşit yararlanmalı,
 
*Çocukları istismardan koruyacak önlemler alınmalı ve koruyucu mekanizmalar ihtiyaca cevap verecek seviyeye getirilmeli,
 
*Erken yaşta evlenmeye zorlanmaları engellenmeli ve zorlayanlar hakkında yasal takibat yapılmalı,
 
*Bakıma ihtiyacı olan çocuklar için uluslar arası standartlara uygun yaşam merkezleri oluşturulmalı,
 
Mevzuattaki eksik ve yanlış yasal düzenlemeler sorunu giderilmeli,
 
Sorunun büyüklüğü, önemi ve acil müdahale gerektiren bir alan olması gözetilerek Çocuk Bakanlığı kurulmalıdır."
 
'Cezaevlerinde çocuklar güvende değil'
 
İHD Diyarbakır Şubesi de konuyla ilgili düzenlediği basın toplantısında İHD Diyarbakır Şube Yöneticisi ve Çocuk Komisyonu Üyesi Avukat Ercan Yılmaz tarafından okunan açıklamada, çocuk hakları sözleşmesinin kapsadığı hakların, dünya üzerindeki bütün çocukların doğuştan sahip olduğu haklar olduğunun altını çizildi.  
 
Açıklamada şu ifadelere yer verildi: "Türkiye'de 743 çocuk anneleriyle birlikte halen cezaevinde bulunmaktadır. Ebeveynleriyle cezaevinde kalmak zorunda olan çocukların üstün yararları gereği, ebeveynler tutuklama dışındaki tedbirlere tabi tutulmalıdır. Yine Pozantı ve Şakran cezaevlerinde yaşanan işkence, istismar ve kötü muamele uygulamaları devlet koruması altında dahi çocukların güvende olmadığını göstermektedir. Anadil eğitimi için ilk uygulamanın 2014-2015 eğitim öğretim yılında yapılacağı kararlaştırılmış, ilk aşamada yalnızca özel okul ve liselerde, Kürtçe ile yerel dil ve lehçelerde eğitim yapılabileceği kararına varılmasına rağmen gerekli yasal düzenlemeler yapılamamıştır. Anadillerinde eğitim görmeyen binlerce çocuk 'öğrenim zorluğu' ile karşı karşıya kalmıştır. Anadilde eğitim konusu yapay ve geçici çözümlerle değil somut ve uluslararası standartlara uygun bir biçimde çözülmelidir." 
 
İSİG'den 'çocuk işçiliği' raporu 
 
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi de (İSİG), yayınladığı raporda, "çocuk işçiliği" konusunda hazırladığı raporu yayınladı. Raporda, "Bu durum öyle bir noktaya varmış ki 2018 yılında 8 yaşında ölen çocuk işçi var. Yine mücadele yılı denilen 2018, böyle giderse en çok çocuk işçinin iş cinayetlerinde öldüğü yıl olacak" sözlerine yer verilen raporda, bunun nedeni ise "Çünkü Türkiye'de çocuk işçilik, sermayenin ihtiyaçlarını karşılamak üzere biçimlendiriliyor" şeklinde açıklandı.
 
Yılın ilk on ayında en az 62 çocuğun iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiğinin belirtildiği raporda, şu tespitlere yer verildi: 
 
"*Geçmiş yıllara baktığımızda 2013 yılında 59 çocuk, 2014 yılında 54 çocuk, 2015 yılında 63 çocuk, 2016 yılında 56 çocuk, 2017 yılında 60 çocuk çalışırken yaşamını yitirmişti...
 
*Çocuk iş cinayetlerinin en fazla yaşandığı üç il sırasıyla Gaziantep, Şanlıurfa ve Mardin'dir. Bu şehirlerde tarım işçiliği ve kırsalda yoksulluk had safhadadır. Yine en fazla çocuk iş cinayeti yaşanan illerin aynı zamanda mülteci nüfusun da yoğun olduğu iller olması dikkat çekicidir.
 
*Yaşamını yitiren 62 çocuk işçinin 10'u mülteci/göçmen çocuklardır. Mülteci çocukların ölüm oranının tüm göçmen işçilerin ölümünün 3-4 katı olması hem çalışma koşulları bakımından çok daha tehlikeli işlerde çalışmak zorunda kaldıklarını hem de çalışan mülteci çocuklara yönelik şiddetin ne denli büyük olduğunu göstermektedir.
 
*Çocuk iş cinayetlerinde ölen kız çocuklarının oranı ise yüzde 11 ile genel iş cinayeti verilerindeki kadın işçi oranının neredeyse iki katıdır. Bu durum kız çocuklarının özellikle tarım sektöründeki yoğun sömürüsünden kaynaklanmaktadır.
 
*Çocuk işçiler en çok ücretsiz aile işçiliğinin ve küçük yaşta çalışmanın yaygın olduğu tarım sektöründe ölmüştür. Her zaman söylediğimizi tekrar edelim: 'Çocuk işçilik olmazsa mevsimlik işçilik olmaz.' Tarımdaki çocuk iş cinayetlerini yüzde 11 ile inşaat sektöründeki çocuk işçi ölümleri izlemektedir. Sanayide, madenlerde, küçük atölye ve işletmelerde, tamirhanelerde ve sokaklarda çalışan çocuk işçiler trafik kazalarında, boğularak, yüksekten düşerek ya da ezilerek hayatlarını kaybetmektedir.
 
*Ölüm nedenlerine baktığımızda zehirlenme/boğulma, trafik/servis kazası ve yıldırım düşmesi ilk üç sıradadır. Çocukların sağanak yağmur altında tarlalarda çalıştırılması sonucu yıldırım düşerek ölmeleri bile çalışma koşullarını gösteren önemli bir göstergedir.
 
*İş cinayetinde yaşamını yitiren 62 çocuğun 22'si 14 yaş ve altındadır. 14 ve altı yasal olarak çalışması tamamen yasak olan bir yaştır. Çalışması 'yasal' olan 15 yaşın üstündeki çocuklar ise kimya, metal gibi ağır ve tehlikeli olup çalışması kanunen yasak işlerde de çalıştırılmaktadır."