
Türkiye’de 3 Mayıs: Basının günü var özgürlüğü yok
- 09:42 3 Mayıs 2018
- Güncel
DİYARBAKIR - Türkiye’de basın özgürlüğü olmadığı için kutlayacakları bir günde olmadığını belirten gazeteciler, “Haber yaptığımız için tehdit ediliyoruz, hakaret işitiyor, dövülüyor ve tutuklanıyoruz. Bugün olsa olsa gazetecilerin direndiği, baskılara karşı boyun eğmediği bir gün olabilir” dedi.
Birleşmiş Milletler (BM), 1993 yıllında özgür bir basın anlayışına dikkat çekmek için 3 Mayıs’ı Dünya Basın Özgürlüğü Günü olarak ilan etti. Ancak Türkiye’de 100’ü aşkın gazeteci ve basın çalışanı 3 Mayıs’ı cezaevinde karşıladı. Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) yayınladığı rapora göre, 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana Türkiye'de hükümet tarafından 180'den fazla yayın kuruluşu kapatıldı, 120'den fazla gazeteci cezaevinde ve binlerce medya çalışanı ise işini kaybetti.
Komitenin hazırladığı rapora göre, gazetecilerin en fazla cezaevinde olduğu ilk 3 ülkeden biri Türkiye. Sınır Tanımayan Gazeteciler’in (RSF) bu yıl hazırladığı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde, Türkiye 180 ülke arasında iki sıra daha gerileyerek 157’nci oldu. Medyaya yapılan ağır baskılara rağmen gazetecilik mesleğini sürdürmeye çalışan gazeteciler, Türkiye’deki basın özgürlüğünü değerlendirdi.
‘Onlar ölümü pahasına gerçekleri yazdılar’
Mezopotamya Ajansı (MA) editörü Zuhal Atlan, özgür basına yönelik baskılara dikkat çekerek, gerçekleri yazdıkları için çok sayıda gazetecinin tutuklandığını belirtti. Gazetelerin ve matbaaların kapatılmasına ilişkin konuşan Zuhal, “Bugün baktığımızda Özgürlükçü Demokrasi gazetesine bir kayyım atandı, matbaalarına el konuldu. Türkiye’de ilk ve tek Kürtçe çıkan Welat gazetesi matbaa bulamadığı için kapatılmak zorunda bırakıldı. Biz sokaklarda halkla konuştuğumuzda iktidarın politikalarından rahatsız olan bir halk görüyoruz. İktidar bu durumu kamuoyunun bilmesini istemediği için böyle bir susturma peşine düştü” dedi.
Bu politikaların gazetecilerin yan yana gelmesine neden olduğunu kaydeden Zuhal, bu dayanışmanın sürmesi gerektiğini aktardı. Ape Musa’dan ve Gurbetelli Ersöz’den gelen bir mücadele geleneğine sahip olduklarını vurgulayan Zuhal, “Onlar ölümü pahasına gerçekleri yazmaya devam etti. Biz de halkımıza gerçekleri yazmaya devam edeceğiz” diye konuştu. Tutsak kadın gazetecilerin durumuna da değinen Zuhal, şöyle dedi: “Kadın gazeteciler kadının rengi ve sesi olmaya çalıştılar. Yine sokağa çıkma yasakları döneminde Zehra Doğan onu tuvaline yansıttı. Meltem Oktay onu kadrajına yansıttı. Onlar tutuklu değil düşüncelerinde özgürler. Biz onlardan da aldığımız güçle bu mücadele geleneğini sürdürmeye devam edeceğiz.”
‘Basın özgürlüğü olmadığı için kutlanacak bir gün de yok’
Jinnews Editörü Pınar Ural da, bugün ne basın özgürlüğü ne de düşünce özgürlüğünün olmadığı bir ülke olarak 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nü karşıladıklarını belirtti. Pınar, “Basın özgürlüğü yok, dolayısıyla kutlanacak bir gün de yok. Bugün olsa olsa gazetecilerin direndiği, baskılara karşı boyun eğmediği bir gün olabilir” dedi.
‘Basın özgürlüğünü savunmak bile suç’
Ülkede ilan edilen Olağanüstü Hâl (OHAL) kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerden (KHK) en çok basının nasibini aldığını kaydeden Pınar, onlarca basın kuruluşunun kapısına kilit vurulduğunu, yüzlerce gazetecinin gözaltına alınarak tutuklandığını ve durumun hala devam ettiğini söyledi. Günümüz Türkiye’sinde basının tek tipleştirilerek tek bir sermayenin hâkimiyeti altına alınmaya çalışıldığını kaydeden Pınar, “Haber yaptığımız için tehdit ediliyoruz, hakaret işitiyor, dövülüyor ve tutuklanıyoruz. Artık basın özgürlüğünü savunmak bile suç haline getirildi” diye konuştu. 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra tekrar devreye konulan savaşta özellikle Kürt gazetecilerin hedef alındığını ifade eden Pınar, artan baskı ve kapatmalarla Kürt ve muhaliflerin sesinin bastırılmaya çalışıldığını söyledi.
“Gazetecileri suç haline getirmek isteyenlere; gerçekleri açığa çıkarmaktan ve yazmaktan vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha belirtiyoruz” diyen Pınar, “Basının güçlü bir birlikteliğe ihtiyacı var. ‘Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ mantığı ancak egemenlerin değirmenine su taşır” ifadelerini kullandı.
‘Basın özgürlüğünde kamuoyunun görevi büyük’
Artı Tv muhabirlerinden Bahar Kılıçgedik ise, basın özgürlüğü noktasında gazeteciler kadar kamuoyuna da büyük görev düştüğünü vurgulayarak, “Denetleyen, eleştiren ve sorgulayan basın yerine, itaat eden, yanlışı görmezden gelen, iktidarı kutsayan, temel hak ve özgürler konusunda hak ihlallerini görmeyen bir basın yapısı bana göre anti demokratik toplumun oluşmasına katkı sağlar. Bu da toplumun tüm kesimi için ciddi anlamda toplumsal bir sorun oluşmasına neden olur” diye konuştu.
‘En ufak eleştiri örgüt üyeliği ile ilişkilendiriliyor’
En ufak bir eleştirinin dahi herhangi bir “örgüt üyeliği” ile rahatça ilişkilendirildiğini dile getiren Bahar, şöyle dedi: “Haberlerin kolaylıkla illegalize edildiği günümüzde gazeteciler, kendini güvende hissetmiyor. Hükümetin politikaları nedeniyle toplum kendini ifade edemiyor, mağduriyetini bile anlatamıyor. Özellikle bölgede gündemdeki önemli bir konu ile ilgili soru yönelttiğimiz sokaktaki yurttaşlar ya tutuklanma ya gözaltına alınma kaygısı yaşayabiliyor. Tepkisini ancak kameralar kapanınca anlatabiliyor. Basına çıkarsa ‘hedef olurum’ korkusu yaşıyor. Gazetecilerin gözaltına alınması, tutuklanması ve yargılanması iktidarın basını kendi amacı için kullanması ve buna karşı direnenleri hedef haline getirerek sindirme girişimi olarak okunması gerekiyor.”