
Fatma Bostan Ünsal: Bu kadar çok ‘terörist’, ‘hain’ üreten bir yönetim sorgulanmalı
- 09:07 3 Mayıs 2018
- Siyaset
Habibe Eren
ANKARA - "Bir ülkede 250 bin mahkûm varsa bu ciddi bir sıkıntı" diyen Fatma Bostan Ünsal, bu kadar çok “hain” ve “terörist” üreten bir yönetimin sorgulanması gerektiğini belirtti. Fatma, “Milyonların ‘terörist’ olduğu bir ülkede kimse yaşayamaz. Kadını, var olan kutuplaştırıcı ve birbirini düşman olarak gören sistemden çıkış olarak görüyorum. Burada kadınların söylemleri çok önemli” dedi.
24 Haziran’da yapılacak erken seçime kısa bir süre kalırken, iktidarın muhalefet üzerindeki tehdidi ve gölgesi derinden hissediliyor. Ülkeyi “tek adam” sistemine götürecek rejim değişikliğine karşı ise uyarılar gelmeye devam ediyor. AKP kurucularından yazar ve insan hakları savunucusu Fatma Bostan Ünsal ile hem seçim sürecini hem de yapılan ittifakları konuştuk.
* İktidarı erken seçime götüren etken yada etkenler neydi? Son 2 yıldır var olan Olağanüstü Hâl (OHAL) ile birlikte toplum siyasal, sosyal ve ekonomik olarak neler yaşadı? AKP iktidarı, bu seçimle neyin telaşını yaşıyor?
Aslında şöyle bir karşılaştırma yaparsak 28 Şubat sürecinden 99’da erken seçime giden olayları hatırlayalım en bariz fotoğraf neydi? Bir esnafın yazar kasayı Bülent Ecevit’e atmasıydı. Bugüne baktığımızda geçinemediği için kendisini Meclis önünde yakan insanları görüyoruz. Ardından intihar notları bırakanları görüyoruz. Aslında her düzeyde ciddi sıkıntı var. Bu sıkıntıların en üst düzeyde hissedildiğini biliyoruz. Nitekim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan şunu demiştir; Bir yerde çok fazla adaletten bahsediliyorsa orada zulüm vardır.’ Daha önce de defalarca sistemden kendisinin de rahatsız olduğunu söylemiştir. Eskiden şöyleydi; yönetim de bozukluk varsa zulüm varsa sorumlu olarak siyasal iktidar gösterilirdi. Şimdi benzer bir akıl yürütmesini takip ederek OHAL’de bu sıkıntılara bakarsak Tayyip Erdoğan’da bundan bahsediyorsa evvel yönetimin sebep olduğu ve ya yönetimin en iyi ihtimalle çözüm bulamadığı sorunlar var demek gerekir. Bunu kabul etmemiz gerekir.
Bunun adı siyasi sorumluluktur. Bunlardan şikâyet eden yönetimin yapacağı şey istifa etmektir. ‘Gelin beraber yapalım’ diyebilir. 15 Temmuz’da Meclis’te bütün partiler bir araya gelmişti. Keşke o dönemde bütün partilerin ortaklaşa bir araya gelerek yönetimi önemli anlamda değiştirebilecek tedbirler alınabilseydi. Ancak çok kısa bir sürede Meclis’in bu birliği bozuldu. ‘Yeni kapı ruhu’ denildi bunu olumluyoruz ama burada eksiklik vardı. Sonrasında OHAL uygulamaları ve içerik olarak beğenmediğimiz 82 Anayasası’nın çok önüne geçen olumsuz uygulamalara yol açan KHK’leri görmemiz gerekir. Bu açıdan erken seçim geç kalınmış aslında 15 Temmuz’da yapılması gerekirdi. Meclis’te milli iradenin temsil edildiği yerde herkes karınca kararınca kendi katkısını ortaya koyarak düzeltilebileceği bir dönemdi. Maalesef kaçırıldı. Sonrasın da AKP ve MHP’nin herkesin şikâyet ettiği bazılarının ölümü göze alarak söylediği bazılarının da sözel olarak şikâyet ettiği zulmün olduğu bir atmosfere Türkiye gelmiş oldu.
* AKP ve MHP ittifakını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu ittifaka karşı da ana muhalefet partileri de kendi aralarında ittifak arayışına girdi. Seçime giremeyen İYİ Parti’ye CHP 15 milletvekili verdi. Bu ittifak seçim sonuçlarını nasıl etkiler?
Bir zaruret oldu AKP için herhangi bir siyasi partiyi yanına almak zorundaydı. Çünkü yüzde 50+1 gerekiyordu. MHP’nin de böyle bir şeye ihtiyacı vardı. Devlet Bahçeli’nin liderliği Meral Akşener tarafından ciddi anlamda meydan okunmuştu. MHP’nin yaptığı Olağanüstü Kongre’nin kabul edilmemesine yargı müdahale etmişti. Biliyoruz ki burada siyasi yönlendirme söz konusuydu. 16 Nisan referandumunda gördük. Halkın yüzde 50’si bu durumlardan şikâyetçi. Erken seçimin 24 Haziran olarak kurgulanmasının nedeni de İYİ Parti’nin seçime girmesini engelleyecek tarih olarak da düşünüldüğünü söyleyebiliriz. YSK’nin de baskıya maruz kaldığını biliyoruz. Muhtemel olumsuz bir karar olmasın diye bir ‘ön alma’ şeklinde değerlendiriyorum 15 vekilin İYİ Parti’ye geçmesini.
* Kürtlerin bu seçimin kaderini belirleyeceği sık sık dile getiriliyor. 2 yıllık süreçte iktidarın politikalarından en fazla zarar gören halk Kürtler oldu. Bölgede uygulanan sıkıyönetime rağmen halk 16 Nisan’da sandığa gitti. Erken seçime dönecek olursak artan saldırılara rağmen Kürt seçmenin rolü ne olur?
OHAL KHK’siyle bir Anayasa değişikliği yapıldı. Bütün milletvekillerinin aslında dokunulmazlıkları kaldırılmış oldu. Daha önce Kürt milletvekillerinin dokunulmazlığına yönelik saldırılar şimdi tüm Türkiye’yi etkilemiş oldu. Bu hukuksuzluklarda Türkiye’yi etkileyen kısımdan çok daha fazlası Kürtleri ve Kürt siyasetçileri etkiledi. Bir kaçı haricinde seçilmiş tüm belediye başkanları alındı ve yerlerine kayyım atandı. Bu konular dile getirilmiyor. Seçilmişlerin meşruiyeti özellikle sağ muhafazakârlar için temel varsayımdı ve üzerinde çok durulurdu. Hep vesayet daha çok atanmış üzerinden olduğu için seçilmişler sorgulanamazdı. Bu dönemde maalesef sağ muhafazakârlar tarafından seçilmişlerin herhangi bir meşruiyetinin olmadığını görüyoruz. Kürt illerinde seçilmişlerin meşruiyeti ciddi anlamda sorgulanmıştır. Bu da Türkiye açısından çok kötü bir durum.
* Erken seçime 2 aydan az bir süre kaldı. Siyaset sahnesine baktığımızda erkeklerin karar verdiği ve yarattığı ortam görüyoruz. Kadını görmeyen ve öteleyen siyaset her zamanki gibi erilliği kuşandı. Bu erkek ittifakına baktığımızda ciddi bir öfke ve ötekileri yok sayan bir tutum görüyoruz. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kadının sesini göremiyoruz. Kadını, var olan kutuplaştırıcı ve birbirini düşman olarak gören sistemden çıkış olarak görüyorum. Demokrasiye baktığımızda varsayım olarak şunu kabul ederiz. Demokrasi muhatabınızı veya rakibinizi düşman olmadığı bir yönetim sistemidir. Eğer seçim ve çok parti varsa muhatabınızı düşman, seçimleri de harp olarak görmemeniz gerekiyor. Söylemlere baktığımızda rakibi düşman, ‘hain terörist’ olarak gören bir zihniyet var. Bunun aymazlıkla kullanıldığını görüyoruz. Bu ortamdan Türkiye’nin hızlıca çıkması gerekiyor. Burada kadınların söylemleri çok önemli. Çünkü bu kutuplaştırıcı dil erkekler tarafından yapılıyor. Hesaba alınmayan büyük bir kategori var. İşçilerin grev hakkı var. OHAL döneminde grevi engellemeyi iftiharla sunan bir iktidar var karşımızda. İftiharla bunu sunmak durumun vahametini göstermesi oluyor. Zayıfın ne kadar hesaba konmayanın aleyhine bir gidişat olduğunu bize göstermektedir.
* Türkiye iç ve dış siyasette ciddi çöküş yaşıyor. En son Suriye’de yürüttüğü politikayla beraber ülke içinde tüm kesimlere yönelik saldırılar ciddi boyutlara vardı. Erken seçimle iktidarın telaşlanması neyi gösteriyor?
Eğer bir siyasi sitemin en tepesindeki insan durumdan şikâyetçiyse bu en büyük göstergedir. Olanların iyiye doğru gitmediğini gösteren en iyi örnektir. Burada söyleyebileceğimiz şey, siyasi sorumluluktur. Bir toplumda yönetenler sorumludur. Oradaki iyiliklerden kötülüklerden de sorumludur. Ama şimdi iyilikleri iftiharla sunuyoruz. Köprüler, havalimanları yapılmış ama bir ülkede 250 bin mahkûm varsa bu ciddi bir sıkıntıdır. AKP iktidara geldiğinde mahkûm sayısı 50 bin civarında olduğu söyleniyor şimdi 250 bin insan var. Bu nasıl böyle oldu? Şu an çok sayıda insan hakkında soruşturma, dava söz konusuysa bu kadar çok ‘hain’, ‘terörist’ üreten bir yönetimi sorgulamak gerekiyor. Eğer bunu kendi içerinizde ufak bir muhalefete yapıyorsanız ciddi sorun vardır. En son Abdullah Gül’e yönelik ciddi bir düşmanlaştırıcı üslup var. Buradan yönetilebilir bir toplum çıkmaz. Milyonların ‘terörist’ olduğu bir ülkede kimse yaşayamaz. İktidar olan da muhalefet olan da yaşayamaz. Herkesin eşit meşruiyette olduğu en kabulüyle hareket etmemiz gerekiyor. Söylem düzeyinde ‘terörist’ ve ‘hain’ imal etmek çok tehlikelidir. Buradan herkesin selameti için acilen çıkmak gerekiyor.
* Siyasi partilerin adaylık konusunda bazı isimleri netleştirdiğini görüyoruz. Bunun yanında adaylık için tartışılan birkaç isim oldu. Bu konu hakkında ne söylemek istersiniz?
Tayyip Erdoğan yeni bir şey vaat ediyor mu bilmiyorum. Çünkü geçen 2 yıllık sürece baktığımızda herhangi bir eleştirisini görmedik. Hem Meclis hem de yargı denetimi olmayan, KHK’lerin hukuk devletini ciddi oradan zedelediğini gördük. Tayyip Erdoğan çok uygun değil. Abdullah Gül üzerinde duruldu. Fakat ben Abdullah Gül’ün hem referanduma hem OHAL KHK’lerine bir itirazını görmedim. Sadece birinin de içeriğine değil, ‘yanlış anlaşılır’ diye itiraz etti. Halbuki Meclis üyelerinin dokunulmazlığının kaldırılması gibi Anayasa değişikliğini içeren KHK’ler var. Ya da OHAL döneminde kamu görevlilerinin hukuku cezai sorumluluğunun olmadığını söyleyen KHK’ler var. Bu çok tehlikeli, ne yaparsa yapsınlar bir yaptırımın uygulanmayacağını gösteriyor. Örneğin Trabzon’da işkence gördüğü için mahkemeye başvuran bir müştekiye Yargıç OHAL KHK’sini göstererek işkence iddiasını dikkate almamıştır. Ne kadar tehlikeli bir dönem. Tüm bunlara yönelik itirazını duymadım. İyimser bir bakışla Gül’ün bu durumlardan şikâyetçi olduğunu düşünüyoruz ama açık bir karşı çıkışı duyma ihtiyacı içindeyiz. Bu iktidardan doğrudan olumsuz olarak etkilenen insanlar olarak bir ihtiyaç içindeyiz. Açıkça ifade edilmediği zaman yönetenleri de yanlış yönlendiriyorsunuz. Diğer adaylara bakarsak eğer HDP’nin adayı Selahattin Demirtaş’ın son derece olumlu içerikte konuştuğunu biliyoruz. Umarız herkesi kuşatacak bir atmosferi olur.
Umarım Cumhurbaşkanının da şikayet ettiği bu zulüm ortamından çıkmış oluruz. Bu zulümden çıkışı sağlayacak adayların iyilikte yarıştığı bir atmosfer olarak gördüğü bir yere doğru evriliriz. Aksi takdirde kutuplaştırıcı bir ortamda seçime gidilmesi ile Türkiye haklarına çok yazık etmiş oluruz.