Tarihten günümüze komünalist yoldaşlık
- 09:03 10 Kasım 2025
- Kadının Kaleminden
"Komünalist yoldaşlık bir kavramın ötesinde; bugün eşitlik, özgürlük ve dayanışmanın somut biçimidir. Geçmişten bugüne taşınan bu miras, yarının demokratik toplumunu kuracak en güçlü toplumsal iradedir. Bu esasta komünalist yoldaşlık, gündelik yaşamın örgütlenme biçimidir."
Celile Dündar Babaoğlu
Komünalite toplumsallığın kök hücresidir. İnsan özünün varlık koşulu toplumsal birlikteliktir; bu bağ zayıfladığında toplumsallık da savunmasız hâle gelir. İşte tam bu noktada komünalist yoldaşlık devreye girer. Bu yalnızca birlikte yaşamanın değil, birlikte direnmenin, birlikte yeniden kurmanın adıdır. Komünalite varoluşun köküdür; komünalist yoldaşlık ise o kökten filizlenen eylemdir.
Öte yandan devlet ve iktidar çoğunlukla bu komünal yaşamın inkârı üzerinden gelişmiştir. İlk devlet ve iktidar biçimleri, komün karşıtlığıyla yükselmiş; devlet-iktidar ilişkileri derinleştikçe komünal bağlar zayıflamıştır. Tersi durumda, komünal ilişkiler güçlendiğinde iktidar küçülür ve sınırlanır. Buna rağmen insanlık, her dönemde bu komünal özünü korumayı başarmıştır. Bu öz, yoldaşlık biçiminde tarih boyunca yeniden kendini var etmiştir.
Tarihsel süreçte özellikle kapitalizmin yükselişiyle bireycilik ön plana çıkmış, bu durum yoldaşlık bağlarını zayıflatmıştır. Buna karşın devrimci ve demokratik hareketler, yoldaşlığı yeniden canlandırarak onu hem bir yaşam biçimi hem de bir mücadele aracı olarak benimsemişlerdir.
Dünya tarihindeki büyük sarsıntılar – Birinci ve İkinci Dünya Savaşları, Orta Doğu’daki Arap Baharı gibi olaylar – yalnızca milyonlarca insanın hayatını değil, toplumsal yapıları da derinden etkilemiştir. Bu krizlerin ardından kapitalist düzenin yarattığı eşitsizliklere karşı daha örgütlü ve dayanışmacı hareketler ortaya çıkmıştır. Komünalist yoldaşlık fikri, bu kolektif iradenin hem teorik hem de pratik omurgası olarak savaş enkazından yükselmiştir. Bu anlayışta “yoldaş”, bireysel bir kimlikten öte, bir komünün ve kolektifin aktif bir parçası olarak hayatını kuran kişidir.
Komünalist yoldaşlığın en somut örneklerinden biri, 1871’deki Paris Komünü’nün 72 günlük deneyimidir. Bu dönem, yoldaşlığın yalnızca sözde kalmayıp eylemde nasıl toplumsal bir örgütlenmeye dönüştüğünü göstermiştir. Komününün kısa ömürlü olmasının başlıca nedeni, merkezi bir örgütlenme ve öncü rol eksikliğiydi; kolektif irade güçlü olmasına rağmen, savunma ve stratejik karar alma kapasitesi sınırlıydı.
Yine de komünün bıraktığı miras, dünyanın farklı coğrafyalarında yeni komünalist pratiklerin doğmasına ilham vermiştir.
Paris Komünü’nün bu mirası, İspanya İç Savaşı yıllarında özellikle anarşist ve kolektivist hareketlerde, daha sonra ise Rojava’daki demokratik konfederalizm deneyiminde yeniden hayat bulmuştur. Bu örnekler, farklı tarihsel ve kültürel bağlamlarda aynı komünalist özün sürekliliğini gösterir.
Meksika’daki Zapatista komünleri ekonomik, kültürel ve politik dayanışmayı yerelden evrensele taşıyarak yoldaşlığı genişletmiş, bu dayanışmayı toplumun temel işleyişine entegre ederek yapılarının ömrünü uzatmıştır.
Kürtlerin Rojava Demokratik Konfederalizmi ise kadın özgürlüğünü ve ekolojiyi ön planda tutarak yoldaşlığı yalnızca savaşın ötesinde değil, toplumsal yaşamın her alanında kolektif sorumluluk ve dayanışma biçimi olarak yaşatmakta; toplumun temel kurumlarıyla bütünleşmesi sayesinde sürdürülebilirliğini garantilemektedir. Bu esastaş iktidar dışılık, bir vazgeçiş değil, bir seçimdir. Gücü elinde tutmamak, ondan uzak durmak, dünyadan çekilmek anlamına gelmez; tam tersine, yaşamın merkezine adaleti yerleştirmektir. Komünal olan, hükmetmeyi değil, paylaşmayı ahlâk edinir. Çünkü iktidar büyüdükçe insan küçülür; oysa komünalite, insanı yeniden büyütür — birbirine yaklaşan, birbirini duyan bir varoluş biçimiyle.
Demokratik komünalizmin öncülerinden Murray Bookchin, yoldaşlığı yerel, ekolojik ve doğrudan demokratik bir örgütlenme biçimi olarak tanımlamış; gerçek dayanışmanın merkeziyetçiliğe karşı yerelden yükselen kolektif iradelerde hayat bulduğunu vurgulamıştır. Abdullah Öcalan da demokratik konfederalizm çerçevesinde yoldaşlığın, özgürlük ilişkilerinin en küçük birimi olan toplumsal hücrelerde başladığını belirtmiştir. Bu hücreler, doğrudan demokrasinin işlediği, kadın özgürlüğünü esas alan ve doğayla uyumlu bir toplumsal yaşam biçimini temsil eder. Dolayısıyla Demokratik Konfederalizm’de komünalist yoldaşlık; bir mücadele ve dayanışma pratiğinin ötesinde, demokratik toplumun inşasında vazgeçilmez bir örgütlenme modeli ve toplumsal dönüşümün anahtarıdır.
Bu anlayışta halk meclisleri, komünler, kooperatifler ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi demokratik toplumun pratik zeminini oluştururken; kolektif karar alma mekanizmaları işleyiş biçimini belirler. Böylece demokrasi günlük yaşamın her alanına nüfuz ederek çoğulculuğu, katılımı ve hesap verebilirliği somutlaştırır. Sonuç olarak, komünalist yoldaşlık bir kavramın ötesinde; bugün eşitlik, özgürlük ve dayanışmanın somut biçimidir. Geçmişten bugüne taşınan bu miras, yarının demokratik toplumunu kuracak en güçlü toplumsal iradedir. Bu esasta komünalist yoldaşlık, gündelik yaşamın örgütlenme biçimidir. Yani yarın değil, bugünden başlayarak kadınların öncülüğünde toplumsal eşitliği büyüttüğümüzde, ekolojik yaşam alanları kurduğumuzda ve ahlaki-politik bir toplumu büyüttüğümüzde, yoldaşlık geleceğin değil bugünün hakikati haline gelir.







