
Abdullah Öcalan’ın çağrısı, DEM Parti’nin halkla buluşmaları
- 09:07 30 Temmuz 2025
- Güncel
MERSİN - Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” ile başlayan süreç, DEM Parti’nin öncülüğünde gerçekleştirilen halk buluşmalarıyla toplumsal katılım temelinde ilerliyor. Bu buluşmalar, halkın sürece verdiği desteği ve sahiplenmeyi somut biçimde ortaya koyuyor.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı, yalnızca politik bir mesaj olarak değil, aynı zamanda toplumsal dönüşümün tabandan örgütlenmesi gerektiğini vurgulayan tarihsel bir dönemeç oldu. Bu çağrıya yanıt olarak Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), yerel örgütlenmeleri merkezine alan kapsamlı bir halk inisiyatifi başlattı.
Temmuz ayı sonu itibariyle, planlanan iki bin seksen halk toplantısının yaklaşık iki bini gerçekleştirilirken, bu durum sürecin geniş bir toplumsal tabana yayıldığını da gösterdi. Bu toplantılar yalnızca siyasal bir diyalog zemini sunmamakta, aynı zamanda farklı toplumsal kesimlerin ortak taleplerini ifade etmelerine olanak tanıdı. Ağustos programı ise sürecin sokak siyasetiyle daha görünür hale getirileceğini işaret etti. DEM Parti’nin planladığı kitlesel açıklamalar, mitingler ve yürüyüşler, dört temel başlık etrafında şekillenecek: cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, tecrit politikaları, ekolojik yıkımlar ve barış inşa süreci.
Bu başlıklar, Türkiye’nin güncel siyasal atmosferinde hem demokratikleşme tartışmalarını hem de toplumsal barış arayışlarını derinleştiren kritik gündem olarak yer alıyor. Süreç, yalnızca Kürt sorununun çözümüne ilişkin değil; aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşme perspektifine yönelik daha geniş bir mücadele hattı olarak okunabilir. Bu bağlamda DEM Parti’nin girişimleri, toplumsal katılımın güçlendirilmesi ve barışın toplumsallaştırılması yönünde önemli bir imkân sunuyor.
Gözler devletin tutumunda
DEM Parti’nin düzenlediği halk toplantıları, genellikle parti temsilcilerinin sürecin perspektifini açıklayan metinleri okumasıyla başlarken, katılımcıların soruları, değerlendirmeleri ve önerileriyle toplantılar interaktif bir biçimde ilerliyor. Bu yöntem, hem halkın sürece doğrudan katılımını sağlamakta hem de barış inisiyatifinin toplumsallaşmasına katkı sunuyor. Özellikle Abdullah Öcalan’ın 9 Temmuz’da yaptığı ikinci çağrı, sürecin seyrini önemli ölçüde etkilerken, bu çağrının hemen ardından, 11 Temmuz’da Barış ve Demokratik Toplum Grubu’ndan oluşan 30 gerillanın Güney Kürdistan’ın Silemanî kentinde gerçekleştirdiği silah yakma töreni, sembolik ve tarihi bir adım olarak kayda geçti. Bu gelişme, sürecin sadece söylemsel değil, aynı zamanda pratik düzeyde de ilerletilmek istendiğini bir kez daha gösterdi.
Silah bırakma töreni, barış sürecinin samimiyetini ve inandırıcılığını güçlendiren bir gelişme olarak öne çıkarken, kamuoyunun dikkati doğal olarak devletin bu adımlara vereceği yanıta çevrildi. Çünkü toplumsal barışın sürdürülebilirliği, yalnızca sivil ve toplumsal aktörlerin çabalarıyla değil, aynı zamanda devletin atacağı somut adımlarla da doğrudan bağlantılı olduğu da ortada.
Halk: Partimize güveniyoruz ama devlete inanmıyoruz
DEM Parti’nin sokak sokak yürüttüğü “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” sürecini örgütlemek amacıyla düzenlenen yüzlerce toplantıda, katılımcıların gündeme getirdiği en önemli başlık devletin hâlâ somut bir adım atmaması. Toplantılarda halk, sık sık 2015 çözüm sürecinde yaşanan deneyimlere atıfta bulunurken, bu bağlamda güven duygusunu sorguluyor. Katılımcıların değerlendirmelerinde öne çıkan; “Biz partimize güveniyoruz, ama devlete güvenmiyoruz” ve “Devlet hâlâ adım atmadı.” bu söylemler, halkın barış sürecine yönelik güçlü bir irade ortaya koyduğunu; ancak devletin pasif tutumunu da eleştirmekte.
İktidarın tutumu sadece “pozitif” söylemlerde kaldı
“Barış ve Demokratik Toplum Süreci” kapsamında, sürecin Meclis’te yürütülmesine yönelik kurulması planlanan komisyon hakkında devlet, şimdilik yalnızca “pozitif” söylemlerle yetindi. Ancak somut adımların atılmamış olması, sürece dair belirsizlikleri güçlendirmekte.
Komisyonun 51 üyeden oluşacağı açıklanırken, Mecliste grubu bulunan partilerden Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 21, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 10, DEM Parti 4, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) 4, İYİ Parti 3 ve Yeni Yol Partisi 3 milletvekiliyle temsil edilecek. Meclis’te grubu bulunmayan partilere ise birer milletvekilliği kotası verildi. DEM Parti’nin komisyondaki temsilcileri, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş, Antalya Milletvekili Saruhan Oluç ve İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek olarak belirlenmiştir. Bu isimler, DEM Parti’nin barış sürecinde hem siyasi hem de toplumsal temsil kabiliyetini yansıtması açısından dikkat çekiyor.
Tecrit ve tutsaklar üzerinde hak ihlalleri
Yedi aydır devam eden sürece rağmen, Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit hâlâ sürmekte. Cezaevlerinde ise Adli Tıp Kurumu (ATK) raporları gerekçe gösterilerek hasta tutukluların tedavi hakları engelleniyor. Ayrıca, siyasi tutsakların tahliyesini engellemek amacıyla oluşturulan İdare ve Gözlem Kurulları (İGK), keyfi kararlarıyla birçok tutsağın cezaevinde tutulmasına devam ediliyor.
Kadın öncülüğü: sürecin başarısında kilit rol
Bu noktada dikkat çekici olan husus, sürecin yalnızca devlet nezdinde yürütülmesine bırakılmaması gerektiği. Yerellerden, farklı toplumsal kesimlerin katılımıyla inşa edilecek demokratik toplum anlayışı, sürecin tabandan güçlenmesini sağlayacak. Özellikle kadınların öncülüğünde yürütülecek bir mücadele, sürecin başarısına giden yolu açacak en kritik dinamiklerden biri olarak değerlendirilmekte.