Suriye’de Alevilere yönelik sessiz soykırım

  • 09:04 15 Temmuz 2025
  • Güncel
 
Pelşin Çetinkaya
 
AMED - Suriye’de Alevilere yönelik saldırılar gün geçtikçe artarken, Alevi Demokratik Derneği Mersin Şube Eşbaşkanı Hüsniye Çelik, bölgedeki cihadist şiddetin derinliğine dikkat çekti. “Dün Şengal’de Êzidî kadınlara yapılan neyse, bugün aynı karanlık senaryo Alevi kadınlara uygulanıyor” diyerek yaşananların boyutunu gözler önüne serdi.
 
8 Aralık 2024’te Beşar Esad rejiminin çöküşüyle birlikte Suriye, yeni bir siyasi geçiş sürecine adım atarken, ülkedeki mezhepsel fay hatları yeniden hareketlendi. Özellikle Alevi halkına yönelik saldırıların artması, bu geçiş sürecinin en karanlık ve acı verici yönlerinden biri olarak öne çıktı. Rejimin devrilmesini izleyen haftalarda Suriye'nin farklı bölgelerinde, özellikle de sahil kesimlerinde (Lazkiye, Tartus ve çevresi) sistematik katliamlar, zorla kaybetmeler, kadınlara yönelik cinsel şiddet vakaları ve toplu kaçırma olayları gözlemlendi.
 
Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR) tarafından yayımlanan son rapora göre, Aralık 2024'ten bu yana binlerce Alevi yurttaş hedef alınarak katledildi. Raporda, saldırıların çoğunun silahlı gruplar tarafından organize şekilde yürütüldüğü; özellikle sivillerin yaşadığı köy ve kasabaların hedef alındığı, çocukların ve kadınların da ağır biçimde mağdur edildiği belirtiliyor. Saldırılar yalnızca fiziksel şiddetle sınırlı kalmayıp, Alevi topluluklarının kültürel mirasına, kutsal mekânlarına ve yaşam alanlarına yönelik bir etnik-dinsel temizlik niteliği taşıyor.
 
Alevi Demokratik Derneği Mersin Şube Eşbaşkanı Hüsniye Çelik, Suriye’deki Alevilere dönük saldırılara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
HTŞ ve ona bağlı yapıların saldırıları 
 
Hüsniye Çelik, Türkiye’nin HTŞ’yi desteklediğini ve HTŞ’nin Suriye’de Alevilere yönelik katliamlar gerçekleştirdiğini anımsattı. İç savaş döneminde Rojava’ya yönelik çok sert saldırıların yaşandığına vurgu yapan Hüsniye Çelik, “Suriye’de uzun yıllar süren kanlı bir iç savaş hüküm sürdü. En sonunda; Amerika, Almanya, Fransa, uluslararası emperyal güçler ve Türkiye’nin de desteğiyle ki biz bunu biliyoruz IŞİD’in yanı sıra HTŞ’ye de destek verildi. Geçen yıl Ahmet Eş-Şara iki kez Türkiye’ye geldi. Ankara ve Antalya’da kırmızı halılarla, devlet protokolü eşliğinde karşılandı. Şu anda geçici hükümet olarak görev yapıyor. Eş-Şara, iktidara geldiğinde orada yaşayan tüm etnik kimliklere, kültürel yapılara ve inançlara eşit temsiliyetle yaklaşacaklarını, kimsenin zarar görmeyeceğini ifade etmişti. Fakat zamanla gördük ki, özellikle Arap Alevilere yönelik yoğun bir baskı ve zulüm uygulanmaya başlandı. Yer yer toplu çatışmalar yaşandı. Uluslararası İnsan Hakları Örgütü ve Birleşmiş Milletler’in (BM) bölgedeki incelemeleri sonucunda, HTŞ’nin Alevi bölgelerinde katliamlar gerçekleştirdiği tespit edildi. HTŞ lideri Colani, ‘Evet, bunlar yaşandı ama öfke ile yapılan şeylerdir; bunların önüne geçeceğiz,’ dedi. Ancak biz bunun öfkeden kaynaklı değil, tamamen kindar, yok etme politikasıyla ve cihadist bir bakış açısıyla gerçekleştirildiğini biliyoruz” dedi.  
 
‘Êzidî kadınlara yönelik tabloyu Suriye’de görüyoruz’
 
Savaşlarda kadının bir savaş ganimeti olarak görüldüğünü vurgulayan Hüsniye Çelik, şunları söyledi:“Cihadist yapıların geçmişi, 1970’li yıllarda Afganistan’da Taliban’ın yaptıklarıyla hepimizin hafızasında yer etti. IŞİD’in Şengal’e yönelik saldırısını ve orada Ezidilere uyguladığı katliamı da hepimiz çok iyi biliyoruz. Savaşlardan en çok etkilenenler kadınlar ve çocuklar oluyor; çünkü en savunmasız, en zayıf halka onlar. Bu cihadist yapılar, savaşlarda tıpkı toprakları işgal ettikleri gibi, kadını da işgal ediyorlar. Kadın, bir savaş ganimeti olarak görülüyor. Şengal katliamında  yani 21. yüzyılın modern çağı olarak adlandırılan bir dönemde kadın köle pazarları kuruldu. Êzidî kadınlar zincirlenerek, kara çarşaflara büründürülerek bu pazarlarda satıldı. Çoğunun akıbeti hâlâ bilinmiyor; çünkü kaçırıldılar ve izleri kayboldu. Bugün aynı tabloyu Suriye’de görüyoruz. Özellikle Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Hama, Lazkiye, Tartus gibi Kuzey Suriye kıyı kesimlerinde neredeyse her gün yeni bir Alevi katliamı haberiyle uyanıyoruz. Kaçırılan, öldürülen, tecavüze uğrayan, hatta satılan kadınların haberlerini her gün medyada izliyoruz. Bu çok acı bir durum; sadece izlemekle yetinmememiz gerekiyor.”
 
Katliamalara karşı örgütlü dayanışma
 
Gerçekleştirilen saldırı ve katliamlara karşı tepki gösterdiklerini, bu doğrultuda birçok kurumunda katıldığı çeşitli eylemler gerçekleştirdiklerine vurgu yapan Hüsniye Çelik, “24 Nisan’da, Suriye’de Kadın İnisiyatifi olarak bir eylemsellik planladık, örgütledik ve hayata geçirdik. Türkiye’nin dört bir yanından gelen kadınlarla birlikte Samandağ’da itirazımızı yükselttik. 12 Temmuz’da ise, uluslararası kadın örgütlerinin de ortaklaştığı bir platformla  Orta Doğu’da İşgallere ve Emperyalist Saldırılara Karşı Kadın Platformu Dayanışması, Dünya Kadın Yürüyüşü Türkiye Koordinasyonu, Antakya Kadınlar Birlikte Güçlü Platformu, Yurttaş Birlikleri Girişimi, Suriye Kadın İnisiyatifi, Türkiye’deki sol sosyalist kadın dernekleri ve feminist kadın hareketi  bu konuda duyarlılık göstererek yaklaşık 20-25 gündür örgütlenme çalışmaları yürütüyor. 12 Temmuz’da Antakya Defne’de sesimizi hem Türkiye’ye hem de dünyaya duyurmaya çalışacağız. Çünkü biz biliyoruz ki Türkiye de HTŞ’ye destek veriyor. Bu nedenle, kendi ülkemizin ve hükümetimizin bu konuda duyarlılık göstermesi için, bizim de sahada görünür olmamız gerekiyor” sözlerini kullandı.  
 
‘Suriye’de demokratik cumhuriyet kurulması gerekiyor’
 
Suriye’de demokratik bir cumhuriyetin bir an önce kurulması gerektiğinin altını çizen Hüsniye Çelik, şöyle ekledi: “Suriye’de 22’ye yakın farklı etnik grup, kültürel yapı ve inanç birlikte yaşıyor. Tüm bu yapıların eşit temsiliyetini sağlayan, demokratik bir cumhuriyetin bir an önce kurulması gerekiyor. Yönetim; demokratik bir biçimde, tüm kimliklerin ve inançların ortak katılımıyla şekillenmelidir. Bunun en güzel örneği Rojava’dır. Rojava’da yıllardır Türkmenler, Ermeniler, Hristiyanlar, Kürtler ortak bir yönetim içerisinde, barış içinde yaşıyor. Bu yapı aslında tüm dünyaya örnek teşkil ediyor. Kadın özgürlük mücadelesiyle birlikte; kadının kendini özgürce ifade edebildiği, yönetimlere eşit ve aktif biçimde katılabildiği bir sistem inşa edilebilir edilmelidir de. Ancak bu şekilde Suriye’deki iç savaşın önüne geçilebilir. Herhangi bir kimliği, inancı ya da etnik grubu dışlarsanız, yok sayarsanız, orada kaçınılmaz olarak bir çözümsüzlük ortaya çıkar ve barış ortamı bozulur.”
 
Örgütlülük vurgusu
 
Suriye’de ilk etapta HTŞ’nin geçici bir hükümet olduğu ve en kısa sürede demokratik bir yapıya geçileceğine dair söylemlerin olduğunu hatırlatan Hüsniye Çelik, bu durumun şuanlık söz konusu olmadığını kaydetti. Hüsniye Çelik, “Oradaki Arap-Alevi nüfusun büyük bir kısmının silahsız olduğunu biliyoruz. Özellikle kadınlar ve çocuklar bu konuda çok savunmasız ve dezavantajlı bir konumda. Bu nedenle onların korunması için uluslararası güçlerin, Birleşmiş Milletler’in, insan hakları örgütlerinin, sol sosyalist yapılar ile kadın örgütlerinin ve dünya kadın hareketlerinin bu konuda hassasiyet göstermesi ve uluslararası kamuoyunun harekete geçmesi gerekiyor.   Çünkü oradaki Arap-Aleviler, nüfusun en az yüzde 10’unu oluşturuyor. Büyük çoğunluğu silahsız ve kendilerini savunabilecekleri bir örgütlü yapıya sahip değiller. Bu yüzden sahiplenilmeleri büyük önem taşıyor.Aynı zamanda şunu da ifade etmek gerekir ki; oradaki Arap-Alevilerin de örgütlenmesi, bir araya gelmeleri gerekiyor. Mersin’den Antakya’ya kadar, yaklaşık 2 milyon civarında Arap Alevisi yaşıyor. Bu topluluk daha duyarlı davranmalı ve sesini daha yüksek çıkarmalıdır” şeklinde konuştu.