
İlmek ilmek barış mücadelesi
- 09:03 10 Temmuz 2025
- Güncel
Elfazi Toral
İSTANBUL – İstanbul Barış Anneleri İnisiyatifi, adım adım, ilmek ilmek ördükleri direnişleriyle, inançları ve ısrarla barış için verdikleri mücadeleyle hâlâ ayakta duruyor. Yıllarca sürgüne, şiddete, katliama ve baskıya maruz kalmalarına rağmen “barış” talebinden vazgeçmiyorlar.
Kürt anneleri, devletin savaş, katliam ve şiddet politikalarına karşı Kurdistan ve Türkiye’nin dört bir yanında barış mücadelesini örmeye devam ediyor. 40 yılı aşkın süredir yaşamın her alanında “barış” diyerek yola çıkan bu kadınlar, 1999’da Barış Anneleri İnisiyatifi’ni kurarak direnişlerini ortak bir çatı altında taçlandırıyor. O günden bu yana büyük bir umut ve kararlılıkla her gün taleplerini dile getiriyor, devletin Kürt halkına ve çocuklarına karşı yürüttüğü savaş politikalarına karşı barışı savunmak için bir araya geliyorlar.
Barış Anneleri, kurulduğu günden bu yana çatışmanın değil, onurlu bir barışın savunucusu olarak yeni ve ısrarcı adımlar atmayı sürdürüyor. Yıllardır süren çatışmalarda yaşamını yitiren evlatları, cezaevlerindeki tutsaklar ve katledilenlerin anıları için bir araya gelen anneler, barış mücadelesini inanç ve dirençle sürdürmeye devam ediyor.
Barış Anneleri’nin ilmek ilmek ördükleri direnişlerine, inançlarına, ısrarlarına ve barışa olan umutlarına yakından bakıyoruz.
Barış Anneleri kimdir?
Barış Anneleri, çocuklarını ya çatışmalarda yitirmiş, ya cezaevlerinde ya da faili meçhul saldırılarda kaybetmiş kadınlardan oluşuyor. Devletin baskısı ve şiddeti altında kimi kızını, kimi oğlunu, kimi babasını, kimi kardeşini, kimi abisini, kimi amcasını kaybediyor. Her bir yakınlarını kaybetmelerine rağmen yıllardır “barış” diye haykırmaya devam ediyorlar. Kürt anneleri, “barış” derken yalnızca Kürtler ya da Kürt anneleri için değil, tüm halklar için barışı talep ediyor. Yaşamlarının son nefesine kadar bu mücadeleyi sürdüreceklerini her fırsatta dile getiriyorlar.
Barış onlar için bir onur meselesi, ekmek ve su kadar hayati bir ihtiyaç. Devletin baskı, şiddet, asimilasyon ve inkâr politikalarına birebir tanıklık eden anneler, buna karşı mücadeleyi bir zorunluluk olarak görüp tüm yaşamlarını bu mücadeleye adıyor. Devletin Kürtlere yaptıklarını unutmuyor, tereddütsüz ve her şeyi göze alarak barış için mücadele etmeyi sürdürüyorlar.
Nerede bir savaş, çatışma, katliam ya da şiddet varsa, ilk onlar görüp hissediyor ve önüne siper oluyorlar. Bunca acıya ve öfkeye rağmen hâlâ tek talepleri, “artık kimse ölmesin, anneler ağlamasın” oluyor. Anneler, yürüttükleri “onurlu” mücadelenin kendilerini ayakta tuttuğunu vurgularken, “savaşın bitmesi, barışın sağlanması” çağrısını her alanda yinelemeye devam ediyor.
Saldırılara karşı kadın öncülüğü
1988-1999 yılları arasında devletin köy boşaltmaları ve köy yakmaları karşısında, “Ya korucu olursunuz ya da sizi de köyünüzü de ateşe veririz” tehdidine rağmen Kürt kadınları itaat etmeyi reddediyor. Zorla topraklarından çıkarılan Kürtler Türkiye kentlerine göç etmek zorunda kalıyor. Göç ettikleri kentlerde de defalarca devlet baskısıyla yüz yüze geliyorlar. Ancak Kürt kadınları, gittikleri her yerde kültürlerini, kimliklerini ve dillerini yaşatmak için kararlılıkla mücadele ediyor.
Devletin baskı ve saldırılarına karşı büyük bir başkaldırı gelişiyor ve günden güne büyüyen bir mücadele hattı oluşuyor. Devletin imha ve inkâr politikaları sürse de kadınların öncülüğünde yürütülen mücadele, bu saldırılara karşı güçlü bir cevap olarak büyümeye devam ediyor.
Onlar artık dönülmeyen yolun direngeç yüzleri…
Barış Anneleri, bulundukları her alanda direniş göstermeye devam ediyor. Yıllarca sürgüne, şiddete ve katliamlara maruz kalmalarına rağmen kalplerinde büyüyen, hiç dinmeyen acılarıyla mücadeleyi örmeyi sürdürüyorlar. Topraklarına, memleketlerine dönme hasreti içlerinde büyüse de bulundukları her yerde barış için ses yükseltmeye devam ediyorlar.
Yaşadıkları sayısız acıya rağmen verdikleri mücadele sözünden asla vazgeçmiyorlar. Devletin baskı ve katliam politikalarına karşı kadınların öncülüğünde günden güne büyüyen bir mücadele hattı inşa ediyorlar. Hukuk, adalet ve eşitlik için ömürlerini adayan Barış Anneleri, artık dönülmeyen yolun direngeç yüzleri haline geliyor. Devletin yaşattığı binlerce acıya rağmen “Kürt olduğumuz ve mücadele ettiğimiz için pişman değiliz” demeye devam ediyorlar.
Her gün, gece gündüz demeden yaşamın her alanında “barış” sesini yükseltiyor, mücadeleci ruhlarıyla sokaklarda taleplerini ve ısrarlarını yineliyorlar. Mücadele uğruna büyük bedeller ödeyen anneler, her koşulda özgür, eşit, adil ve onurlu bir yaşamı herkes için savunmayı sürdürüyor. “Özgürlüğün yolu özgür kadından, barışın yolu Barış Anneleri’nden geçer” diyerek herkesin bu sese kulak vermesi gerektiğini hatırlatıyorlar.
İktidarın savaş eksenli, ezilen halklara karşı yürüttüğü saldırıların karşısında; din, dil, ırk ve mezhep ayrımı yapmadan her haksızlığa karşı sokağa çıkan Barış Anneleri, her kadına ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Beyaz tülbentleriyle cesaretin ve direnişin sembolü haline gelen Barış Anneleri’nin en güçlü sembollerinden biri de Barış Annesi Güler Buğday.
Güler Buğday: 35 yıldır mücadele ediyorum
Barış Annesi Güler Buğday, Amed’in Lice ilçesine bağlı bir köyde dünyaya geliyor. Çocuk yaşta evlendirilen Güler Buğday, 1985’te mücadeleyle tanışıyor. Üç çocuğu olan Güler Buğday, o günden bu yana ısrarla ve inatla barış için mücadele etmeyi sürdürüyor. 1993’te eşini kaybeden Güler Buğday, PKK saflarına katılan oğlunun yaşamını yitirdiğini öğrendiğinde büyük bir acıyla mücadeleye daha sıkı sarılıyor. Oğlunun cenazesini alabilmek için yıllarca mücadele eden Güler Buğday, cenazeyi alıp memleketinde defnediyor. Güler Buğday, “Kürtlere dönük çok kirli bir savaş yürütülüyordu. Her gün bunlara tanıklık ediyorduk. Vicdanımız bunu kabul etmiyordu. Devletin baskısından dolayı 1995’te İstanbul’a göç etmek zorunda kaldık. Kendi topraklarımızda mücadele ediyorduk, Türkiye kentlerine gelince de mücadeleye burada devam ettik. 35 yıldır aralıksız bu mücadelenin içindeyim. Barış herkes için gereklidir. Gözaltı, tutuklama, katliam ve şiddete maruz kaldık ama geri adım atmadık. Tüm bu uygulamalara karşı biz anneler barış sesini yükselttik. Yaşamın her alanında barışı savunduk ve savunmaya devam edeceğiz” diyor.
Feleknaz Karabaş: İşkencelere tanıklık ettim
Barış Anneleri’nden Feleknaz Karabaş, 1994’te Bedlîs’te köy boşaltmaları sırasında uygulanan göç politikalarına maruz kalıyor. Saldırılar karşısında çözümü mücadelede bulan Feleknaz Karabaş, “Köyümüze saldırdıklarında hepimiz çok şeye maruz kaldık. Eşim, kayınpederim ve kayınıma işkence uyguladılar. Ben bu işkencelere tanıklık ettikten sonra çocuklarıma ve yakınlarıma bir söz verdim. Nereye gidersem gideyim kendi dilimi, kültürümü ve kimliğimi savunacağım. Ağzımdan bugüne kadar tek kelime Türkçe çıkmadı. Her yerde kendi anadilimi konuşuyorum. 1999’da Önderlik tutuklandığında çok üzülmüştüm. Bizler yıllardır kendi haklarımızı ve ezilen tüm halkların haklarını savunuyoruz” ifadelerini kullanıyor.
Baskı, şiddet, katliam!
Rewşan Döner, henüz 5 yaşındayken Bedlîs’in Hizan ilçesinde devletin baskısıyla karşı karşıya kalıyor. 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte ailesine yönelik baskılar giderek artıyor. Köy camisinde imamlık yapan amcasının darbeden sonra tutuklanması, Rewşan Döner’in çocuk yaşta şiddet ve katliamlarla tanışmasına neden oluyor. Rewşan Döner, o dönemde yaşadıklarını şu sözlerle anlatıyor: “Darbe olduğunda 1 yıl 1 ay Elazığ Cezaevi’nde tutuldu. Orada her türlü işkence ve vahşete maruz kaldı. 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte devlet ailemizi hedef haline getirdi. 1990’a kadar bizi hedef göstermeye devam ettiler. Her ay, her hafta köyümüze ve doğrudan evimize baskın yapılıyordu. Küçük çocuklardan 80 yaşındaki dedeme kadar hepimizi köy meydanına toplayıp gözaltına alıyorlardı. Daha sonra amcam geldi ve amcam ölü geldi. 28 Eylül 1990 Cuma günü, cemaat camide namaz kılacağı sırada köye baskın yaptılar. Milleti camiden çıkarıp camiyi çembere aldılar ve imam olan amcamı öldürdüler. Bunların hepsini gördüm, asla unutmayacağım. Evlerimizi ateşe verdiler, ardından köyün tamamını yaktılar.”
Revşan Döner: Süreç başarıya ulaşırsa herkes için kazanç olur
Rewşan Döner, evlerini ve barklarını geride bırakarak yanlarına yiyecek bile almadan köyden çıkarıldıklarını, devletin köylerini yakıp amcasını katlettiğini anlatıyor. Gördüğü işkenceler ve baskılara dayanamayacağını söyleyen erkek kardeşi, 12 yaşında PKK’ye katılıyor. İstanbul’a geldiklerinde bir ev kiralayarak yeni bir hayata başlıyorlar. Rewşan Döner şöyle devam ediyor: “Bunun ağırlığını hep yaşadım. Bugüne kadar toplamda 28 kişi devlet eliyle ya kaybettirildi ya da katledildi. Sonra İstanbul’da Barış Anneleri’ne katıldım. 21 yıldır annelerle birlikte barış mücadelesi yürütüyorum. Bizler bu kadar acıya rağmen hâlâ barışta ısrarcıyız. Başka canlar yanmasın, başka kanlar akmasın diye mücadele ediyoruz. Hiçbir anne ve hiçbir kadın ölmesin. Bu topraklar hepimize yeter, hepimiz barış içinde yaşayabiliriz. Sadece Kürt halkı değil, tüm halklar hem maddi hem manevi olarak zarar gördü. Yeni bir süreç başladı, ben bu süreç açısından umutluyum. Süreç başarıya ulaşırsa herkes için bir kazanç olur.”
Fatma Yılmaz: Savaşın karşısında duralım
Fatma Yılmaz, Bedlîs’in Xizan ilçesinde sekiz kişilik bir ailenin dördüncü çocuğu olarak dünyaya geliyor. Çocuk yaşta bir akrabasıyla evlendiriliyor. İki kız ve iki erkek çocuğu olan Fatma Yılmaz, Kurdistan’da yaşayan her Kürt gibi devletin baskı ve saldırı politikalarına maruz kalıyor. Kadın bilincinin yükseldiği ve mücadeleye adım attığı ilk süreç, 21 yaşındayken 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için yapılan bir eyleme katılmasıyla başlıyor. O günden bu yana 8 Martlardan Newrozlara kadar yaşamını kararlılıkla mücadele içinde örüyor. Fatma Yılmaz, “Yıllardır hem Adalet Nöbeti’nde hem de Barış Anneleri’nde barış mücadelesi yürütüyorum. Bizler, sizler, her yerde söylüyoruz; artık savaş istemiyoruz. Asker ailelerine de sesleniyoruz. Gelin, el ele verelim, bu savaşın karşısında duralım. Barış herkes için gereklidir” diyor.
Sabiha Bozan: Onurlu bir barış ekmek su kadar önemli
Barış Annesi Sabiha Bozan, yıllardır iktidarın savaş politikalarına karşı gece gündüz demeden çalışan annelerden biri olarak mücadeleyi sürdürüyor. Sabiha Bozan, barışın önemini şu sözlerle anlatıyor:
“Barış mücadelemiz yıllar önce başladı. Barış için elimizden ne gelirse yapacağız. Hayatımızın son nefesine kadar onurlu barış mücadelesini yürüteceğiz. Barış olmazsa insanlık da olmaz. Önderliğin 27 Şubat’ta yaptığı ‘Barış ve Demokratik Toplum’ çağrısına herkesin sahip çıkması gerekiyor. Tüm annelerin bu süreçte rol alması gerekiyor. Önderliğimizin arkasındayız. Onurlu bir barış ekmek su kadar önemlidir.”
Bedia Gökguz: Devletin şiddeti derin izler bıraktı
Bedia Gökguz, henüz 13 yaşındayken, 1979’da gözleri önünde devlet tarafından gerçekleştirilen katliamlara tanıklık ediyor ve bu olaylar onun hayatında derin izler bırakıyor. İnsan hakkı ihlallerine sessiz kalmayan Bedia Gökguz, maruz kaldığı şiddete karşı direnişi ve mücadelesiyle cevap veriyor. Bedia Gökguz, yaşadıklarını şu sözlerle ifade ediyor: “Devletin bizlerde bıraktığı izleri mücadele ederek gidermeye çalıştık. Gözlerimin önünde katledilenler hâlâ dün gibi aklımda. Özgür, eşit ve onurlu bir barış için elimden ne gelirse onu yapmaya devam edeceğim.”
Sultan Bozkurt: Barış için 28 yıl
Sultan Bozkurt, Mêrdîn’in Qoser (Kızıltepe) ilçesine bağlı Qurs köyünde yurtsever bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geliyor. Üç çocuk (iki kız, bir erkek) annesi olan Sultan Bozkurt’un hayatı, evlendikten sonra da bitmeyen bir göçebe yaşam olarak sürüyor. Devletin baskı, şiddet, asimilasyon ve katliam politikalarına karşı direnmek, onun yaşamının bir parçası haline geliyor. Sultan Bozkurt, zulme karşı yaşamı, barışı ve direnişi savunarak yürüttüğü mücadelesiyle bir halkın sesi, bir kadının isyanı oluyor. Bugün mücadelesini Barış Annesi olarak sürdüren Sultan Bozkurt, “28 yıldır aktif şekilde barış için mücadele ediyorum. Anneler hiçbir zaman ve hiçbir yerde savaş istemedi, istemez. Önderlik de barış çağrısını yapıyor. Biz Barış Anneleri, eğer bu mücadelede yer almasaydık bugünlere gelemezdik. Yürüttüğümüz mücadele bize her zaman moral verdi. Artık hiç kan dökülmesin. Tek umudumuz ve talebimiz barışın sağlanması ve Önderliğimizin özgür olmasıdır” diyerek barış mücadelesindeki kararlılığını vurguluyor.
Barış Anneleri, savaşın ve baskının yarattığı tüm acılara rağmen hâlâ “barış” talebini yükseltiyor, Kürt halkı ve tüm halklar için onurlu bir barışı savunmayı sürdürüyor. Çocuklarını, eşlerini, kardeşlerini kaybeden anneler, geçmişin yaralarını barışla sarmaya ve yeni nesillere özgür, adil bir gelecek bırakmak için mücadele ediyor.
Onlar için barış, ekmek ve su kadar gerekli; mücadele ise yaşamın kendisi. “Özgürlüğün yolu özgür kadından, barışın yolu Barış Anneleri’nden geçer” diyerek herkesin bu çağrıya kulak vermesi gerektiğini hatırlatıyorlar.