
Avukatlar: Düşman hukuku pratiğini Kilyos’ta buldu
- 09:02 1 Haziran 2020
- Güncel
Habibe Eren
ANKARA - Gömülme hakkının ihlalinin sokağa çıkma yasaklarından beri Türkiye’nin gündeminde olduğunu belirten avukat Benan Molu, AİHM’nin bu müdahaleyi ağır bir hak ihlali olarak gördüğünü kaydederken, avukat Elif Taşdöğen ise kişinin nasıl gömüleceğine savcılığın karar veremeyeceğini belirterek, düşman hukukunun pratikte Kilyos’ta vuku bulduğunu söyledi.
Van, Bingöl, Diyarbakır’ın Silvan ve Lice ilçeleri, Hakkari’nin Yüksekova ilçesi ve Şırnak’ın İdil ilçesi başta olmak üzere çatışmalarda yaşamını yitirmiş insanların mezarlarına dönük saldırılar sistematikleşti. Geçen aylarda kamuoyuna yansıyan ve tepki çeken bir durum da PKK’li Agit İpek’in naaşının kargoyla gönderilmesi oldu. Mezarlara dönük saldırılar ve gömülme hakkı ihlal edilmeye devam edilirken, 2017 yılında Garzan Mezarlığı’ndan çıkarılan 282 cenazeden 261'inin İstanbul Kilyos Mezarlığı'nda bir kaldırıma üst üste gömüldüğü ortaya çıktı.
Gömülme ve defin hakkının engellenmesi, mezarlıklara dönük saldırıları avukat Benan Molu ile Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şube Yöneticisi avukat Elif Taşdöğen değerlendirdi.
‘Sokağa çıkma yasaklarından beri Türkiye’nin gündeminde’
Gömülme hakkının özellikle 2015-2016 yıllarında ilan edilen sokağa çıkma yasaklarından bu yana Türkiye’nin gündeminde giderek daha fazla yer aldığına dikkati çeken avukat Benan Molu, “Cenazelerin sokakta bırakılması, defnedilemedikleri için buzdolabında saklanması, cenazelerin verilmemesi ya da bazen bir poşet, koli içinde verilmesi, insanların en yakınlarının cenazelerine katılmalarına dahi izin verilmemesi, cenazelere biber gazıyla ve tazyikli suyla müdahalede bulunulması, ibadethanelere saldırılması, cenazelerin kaçırılması, mezardan çıkartılması, mezara ve mezar taşına saldırılar, tehditler gibi gömülme hakkına yönelik bu müdahaleleri çoğaltmak mümkün” örneklerini verdi.
‘AİHM bu müdahaleyi ağır bir hak ihlali olarak görüyor’
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) gömülme hakkına yönelik bu müdahalelerin ağır bir hak ihlali olarak gördüğünü aktaran Benan, “Bu denli ağır müdahalelerin meşru sayılabilmesi için, devletin daha az zarar verecek alternatif bir tedbire başvurulmasına imkân bulunmadığına dair sağlam bir gerekçe sunması gerekmektedir” ifadelerini kullandı.
Mahkemeye göre, somut olayın koşullarına göre bazı sınırlandırmalara tabii tutulabilecek olsa da herkesin gömülme hakkının korunduğuna vurgu yapan Benan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hayatını kaybeden kişinin kim olduğundan, ne ile suçlandığından bağımsız olarak, herkesin, ailesinin geleneklerine ve örf adetlerine uygun olarak, onurlu bir şekilde gömülme, akrabası olan veya kendisine çok yakın olan bir kişiyi defnetme, ahlaki görevlerini yerine getirme fırsatına sahip olma ve insan niteliğini gösterme, son yolculuğuna uğurlama, kederlenme, matem tutma ve ölüyü anma hakkı ile toplum ve devlet tarafından nasıl görülürse görülsün, bütün medeniyetlerde kutsal bir değeri ve hatıra sembolü olan bir mezara sahip olma hakkı vardır ve bu hak, kanunla yazılı olarak düzenlenmeyi bile gerektirmeyecek kadar doğal ve tartışmasız bir haktır.”
Benan, bu nedenle devletin, güvenlik güçlerinin ve yerel mahkemelerin, gerekçesi ne olursa olsun, insan onuruna yakışır şekilde gömülme ve insanların yakınlarını gömebilme hakkını ihlal etmemesi gerektiğinin altını çizdi.
‘Mevzuatlarda bu hak korunuyor’
Avukat Elif Taşdöğen ise mevzuatta, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Kişinin Hatırasına Hakaret” ve yine “İbadethanelere ve Mezarlıklara Zarar Verme” başlıkları altında insanın manevi değerlerinin korunduğunu vurguladı. Elif, yine 3998 Sayılı Mezarlıkların Korunması Hakkında Kanun’un 2. Maddesi’nde “Mezarlar bozulamaz, tahrip edilemez ve kirletilemez” ibaresinin yer aldığını aktardı. Tüm bunlarla birlikte Anayasa, AİHS, Birleşmiş Milletler ve Medeni Haklar Sözleşmesi metinlerinde doğrudan yer verilmemiş olsa da konuya ilişkin yapılan başvurularda farklı farklı kategorilerde ihlal kararı verildiğini belirten Elif, “Anayasada doğrudan yer verilmese bile Anayasa’nın başlangıç bölümünde insan onurundan, 17. maddesinde işkence ve eziyet yasağından ve 20. maddesinde özel hayatın korunmasından bahsedilmektedir” dedi.
‘Kişinin nasıl gömüleceğine savcılık karar veremez’
Cenazeyi kaçırma ve gömülme hakkının ihlal edilmesini “düşman hukuku” sözleriyle değerlendiren Elif, özel yaşamın gizliliği, işkence yasağı gibi birçok hakkın da ihlal edildiği anlamına geldiğini belirtti. Nasıl gömüleceğine savcılıkların değil kişinin kendi inanç dünyası ve yakınlarının karar verebileceğinin altını çizen Elif, Cenevre Sözleşmesi'nde de gömme ve defin hakkının açıkça korunduğunu sözlerine ekledi.
Devlet yetkililerinin ulusal ve taraf olduğu uluslararası mevzuatı hiçe saydığını ifade eden Elif, “Bunlar hepsi bir yana vicdanen kabul edilemeyecek şekilde toplumsal değerlerin ayaklar altına alınması kabul edilebilir bir şey değildir. Öyle ki savaş hukukunda bile taraflardan birinin ölmesi durumunda kişinin dünya ile bir bağı kalmadığından gömülmesi ve inancına uygun bir şekilde defnedilmesine kimse karışmazdı ve ölen kişinin kim olduğuna bakılmaksızın inancına göre gömülürdü. 21.yüzyılda geldiğimiz nokta çok vahim bir durum” diye konuştu.
'Kilyos’ta gömme biçimi hukuka ve yönetmeliğe aykırı'
Garzan Mezarlığından çıkarılan cenazelerin Kilyos Mezarlığında kaldırım dibine açıkça hukuka aykırı olarak ve insanlık onuru ile bağdaşmayacak şekilde defnedilmesinin kabul edilemez olduğunu vurgulayan Elif, devamla şunları söyledi: “Gömme ve defin hakkını düzenleyen yönetmelik hükümlerine göre bir mezarın uzunluğunun 2 metre, eninin 80 santimetre, derinliğinin en az 1.5 metre olması, iki mezarın yan yana aralığı, baş ve ayak taraflarından birbirine mesafesi, küçük ve muntazam bir yol teşkil etmek üzere 50 santimetre olması gerektiği ve yine ilgili mevzuatta; mezarlıklarda her mezara bir ölünün defnedilmesi açıkça düzenlenmişken gömü yapılan yerde buna uyulmadan yaklaşık 50 metrekare alana, Garzan Mezarlığından çıkarılan 261 cenazenin defnedildiğini görüyoruz. Kilyos'ta gömünün bittiği yerden sonra, kazılmış olarak boş bırakılan alanda kanalizasyon borularına yağmur suları birikiyor ve hafif bir yağmurda mezar bütünlüğü bozulabilir. Tüm bunları bütün olarak ele aldığımızda yasal, anayasal, dini, ahlaki ve toplumsal değerlere aykırı olduğu açıktır. Toprağa ve doğaya verilen bir ölüyü rencide etmek hiçbir inanca ve vicdana sığmadığını yineliyoruz. Açıkça düşman hukukunun pratikte vuku bulduğunu söyleyebiliriz.”
‘Kamuoyu oluşturulmalı, toplum sessiz kalmamalı’
Garzan sürecinden beri kültürel, toplumsal ve dini değerlere yapılan bu saldırıların hiçbir şekilde kabul edilemeyeceğine vurgu yapan Elif, “Bu aşamada yapılması gerekenler ise toplum vicdanına hitap eden adımların atılması olduğunu belirtebiliriz. Başta sivil toplum örgütlerinin, insan hakları savunucularının ve bunun yanında toplumunda sessiz kalmaması gerektiğini ve bunun için hassasiyetle kamuoyu oluşturulması gerektiğini bir kez daha vurgulamakta fayda var” şeklinde konuştu.