Toplumsal Hukuk üyesi avukatlar: Dayanışmamızı kıramayacaklar

  • 09:03 31 Mayıs 2020
  • Güncel
Habibe Eren
 
ANKARA - Salgın sürecinde artan kadına yönelik şiddete karşı, Toplumsal Hukuk üyesi avukatlar tarafından başlatılan “Evde kal ama sessiz kalma, kadın mücadelesi yaşatır” kampanyasını Betül Çetin ve Irmak Bakır anlattı. Kampanyanın giderek büyüdüğüne dikkat çeken Betül ve Irmak, hep birlikte sokakta olacaklarını belirtti.
 
Toplumsal Hukuk üyesi avukat kadınlar koronavirüs (Covid-19) salgını sürecinde kadına yönelik artan şiddete dikkat çekmek amacıyla “Evde kal ama sessiz kalma, kadın mücadelesi yaşatır” hashtagı ile bir kampanya başlattı. Kadın avukatların, 6 Mayıs’ta başlattıkları kampanyaya, 30 farklı ülkeden kadınlardan destek mesajları geliyor. Her hafta bir bölümü Twitter ve Instagram hesapları ile Youtube kanalından yayınlanan mesajlarda kampanyaya destekler devam ediyor. 
 
Toplumsak Hukuk üyesi avukatlardan Betül Çetin ve Irmak Bakır, kampanyaya,  pandemi sürecinde şiddete ve hükümetin kadın politikalarına ilişkin sorularımızı yanıtladı. 
 
* Dünyanın birçok yerinden kampanyaya destek geldi. Kampanyayı başlatma amacınız neydi ve kadınların geri dönüşü nasıl oldu?
 
Betül: Tabi salgının küreselliği dolayısıyla tüm ülkeler ‘kendi OHAL’inizi ilan edin ve evde kalın’ çağrıları yaptı. Ancak bu süreçte kadınları failleri ile aynı evde kalmaya zorlayan hükümetin kadına yönelik şiddete karşı bir tedbir almadığın gördük. Dünyanın her yerinden her gün ev içi şiddetin arttığı haberleri ile uyandık. Ülkemizde pandeminin ilk 10 gününde 10 kadın öldürüldü. Kadınlar devlet eliyle korumasız bırakıldı. Biz de toplumsal hukukçu kadın avukatlar olarak bu duruma sessiz kalmamamız gerektiğini düşündük ve dünyadaki tüm kadınlarla dayanışma kampanyası örgütlemeye karar verdik. Bu kampanya ile gelen destek mesajlarında da gördük ki;  eril şiddet virüsten daha çok öldürüyor ve yine gördük ki kadına karşı şiddet virüsten daha etkili bir salgın. ‘Korkmuyoruz, susmuyoruz ‘ sloganını daha da büyüttük ve dayanışma ile daha güçlü olduğumuzu, şiddet bitene eşitlik gelene kadar mücadelemizi sürdüreceğimizde kararlı olduğumuzu gösterdik.
 
Irmak: Kampanyaya katılan birçok kadın ülkelerinde kadın davalarını takip eden dayanışmaya dahil olan avukatlar ve kendi sivil toplum kuruluşlarında aktif rol alan kadınlardı. Patriyarkanın dünyanın farklı yerlerinde gerçekten uzun zamandır oldukça yıkıcı olan bir yapı olduğunu vurgulamak istedik. Ataerkil toplum yapısının özellikle kriz zamanlarında yine ön sıraya konanın ve zarara uğrayanın kadın olduğu gerçeğini vurgulamak istedik. Şiddet zaten küresel bir problem olduğu için bunu görmek çok can yakıcı. Bir yerde de dayanışma olarak birlikte bu mücadeleye katkı sunmak çok önemli.
 
 
* Pandemi sürecinde kadına yönelik şiddet arttı. Neredeyse her gün katliam haberleri ile uyanıyoruz.  Kadınlar bu süreçte şiddet failleri ile aynı evde yaşamaya mecbur bırakılıyor. Şiddete karşı kadınların ulaşabileceği mekanizmalar ise işletilmiyor. Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
“ŞÖNİM ve Kadın sığınma Evleri’nin 7/24 çalışmalı gerektiğini kadınların şiddete maruz bırakıldığında hemen ulaşabilmesi gerektiğini belirtmiştik.  Ancak onlar orada değil. Alo 183 hattı da aynı şekilde çalışmıyor.” 
 
Betül: Biz bir yandan kendi meslek örgütümüzde de feministlik avukatlık yapıyoruz. Bu süreç içerisinde kadınlardan özelikle devlet mekanizmalarına ulaşılamadığına ilişkin çok sayıda çağrı geldi. Bu sürecin başında devletin bu konuda gerekli önlemleri almasına ilişkin kadın örgütleri olarak bir çağrıda bulunmuştuk. Ancak gördük ki devlet bu tedbirleri almadı. Biz de ‘evde oturmak virüsü durdurabilir ama ev içi şiddeti artırır’ dedik. Şiddet mağdurları kadınlara yönelik gerekli önlemleri almayan devlet bu süreçte kadınları daha korumasız bıraktı. Nasıl yaptı bunları? Biz ŞÖNİM ve Kadın sığınma Evleri’nin 7/24 çalışmalı gerektiğini kadınların şiddete maruz bırakıldığında hemen ulaşabilmesi gerektiğini belirtmiştik. Ancak onlar orada değil. Alo 183 hattı da aynı şekilde çalışmıyor. Çalışsa dahi nöbetleşe çalışıyor kadınlar da ulaşamıyor. Bu süreçte HSK tarafından 6284 sayılı kanun kapsamında verilecek tedbirlerin yükümlülerin sağlığını tehdit etmeyecek şekilde alınması gerektiği yönünde bir kararı vardı. Bu aslında tedbir kararı vermeyin demek anlamına geliyor. Biz hukukçular ve feminist avukatlar olarak bu kararı böyle okuyoruz. Bu durumda tabi ki kadınları şiddete mahkum etti. Aynı zamanda karakola başvuran kadınlar da geri döndürüldü.
 
Irmak: İçişleri Bakanlığı’nın bir açıklaması var. Bunu hangi kaynaktan bulduğuna dair bilgi de yok. Bakanlık diyor ki: “Pandemi sürecinde kadına yönelik şiddet yüzde 11 azaldı çünkü ihbar sayısı azaldı.” Ancak biz ihbar sayısının azalmasını şiddet vaka sayısının azalması ile değil aksine kadınların şiddet failleri ile aynı evde yaşadığı için korkusundan başvuramaması ile açıklıyoruz. Mor Çatı verilerine göre pandemi sürecinde kadına yönelik şiddet yüzde 38 artı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun son 4 ayda 100 kadın öldürüldüğüne dair bir verisi var. Onun dışında arama motorunda ‘ev içi şiddet yardım’ anahtar kelimeleri ile yapılan aramalar geçtiğimiz yıla oranla yüzde 75 artmış ve en çok arananlar listesine eklenmiş maalesef. Aslında durum çok vahim. Pandemi sürecinde seyahat yasağı geldi.  Belki şiddet mağdurları faillerden uzaklaşmak adına ailelerin yanına gidecekken şimdi maalesef pandemi süreci ile bunu yapmak da mümkün olmuyor.
 
* İnfaz düzenlemesinin yasalaşması ile çok sayıda tutuklu ya da hükümlü cezaevinden çıktı. Cezaevinden çıkan erkeklerin tekrar aynı suçu işlediğini görüyoruz. Bu durumu nasıl okumak gerekiyor?
 
Betül: İnfaz yasasındaki değişikliğin kadına yönelik şiddeti kapsamadığına ilişkin açıklamalar yapıldı ancak sadece kadın olduğu için işlenen yaralama, şantaj, tehdit, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma gibi suçları işleyen failler de bu yasa kapsamında tahliye edildi. Tahliye ile ilgili kadınlara hiçbir bilgilendirme yapılmadı. Kadınların kendini koruyacak tedbirle alması engellendi. Bu süreçte kadınların tedirginlikleri arttı. Devlet eliyle korumasız bırakılan kadınlar sosyal medya yolu ile sesini duyurmaya ve destek talep etmeye başladı. Aslında biraz örgütlenmemiz mücadelemiz sosyal medya ile ilerliyor.
 
Irmak: Devlet Acil Eylem Planı yapmakta çok gecikti. Kadınlar bir anda koruma olmadan tedbir alınmadan faillerle aynı ev içerisinde kalmak durumunda kaldılar bu da çok ciddi bir risk yaratıyor.
 
*Çocuk istismarına “evlilik yolu ile af” getirilmesi de gündemdeki bir diğer konu. 2016 yılından beri hükümet ısıtıp ısıtıp kadınların önüne bu yasa tasarısını getiriyor. Burada amaçlanan nedir? Buna karşı kadınların cevabı ne olacak?
 
“Devlet ‘ çocuğun rızası varsa bu suç olmaktan çıkar’ dediği bir olgu ile karşımıza geliyor ve çocuğun üstün yararını korumak yerine aslında yeniden çocuğu tecavüz faili ile baş başa bırakmak istiyor.”
 
Betül: 2016 yılından beri tasarıyı getirmeye çalıştıklarında her an büyük bir muhalefet ve mücadele ile karşılaştılar. Ancak virüs nedeniyle insanların evine kapandığı ve insanların tek düşüncesinin sağlıklı kalmak olduğu ve toplumsal muhalefetin sokağa çıkamadığı bu günlerde istismar yasasını geçirebileceklerini düşünüyorlar. Ancak biz kadınlar tüm haklarımızı mücadele ile aldık. Şu an istediğimiz gibi sokaklara çıkamasak da olası bir süreçte sokakları kullanıyoruz. Kadınlar geçenlerde istismar yasasına karşı birçok ilde mor kurdelelerle eylem gerçekleştirdi. Yine sosyal ağlardan mücadelemizi yürütmeye devam ediyoruz ve bir kez daha çocuk istismarına izin vermeyeceğimizi belirtiyoruz. İstismar yasasının hiçbir şekilde açıklanacak bir yanı yok. 14 yaşını doldurmuş bir çocuk evlenemez bu yasalara da aykırı bir durum. Fakat kendileri ‘bir kereye mahsus’ diyerek tasarıyı aklamaya çalışıyorlar. Biz tabi ki bunu kabul etmiyoruz. Çocuklar evlendirilmez istismar bir suçtur. Buna ilişkin de her zaman mücadele etmeye devam edeceğiz.
 
Irmak: Uluslararası sözleşmeler kapsamında da Çocuk Hakları Sözleşmesinde 18 yaşından küçük bireyleri çocuk olarak tanımlıyoruz. Ve bu sözleşmeler kapsamında çocukların üstün yararı devletin pozitif yükümlülükleri arasında. Devlet ‘ çocuğun rızası varsa bu suç olmaktan çıkar’ dediği bir olgu ile karşımıza geliyor ve çocuğun üstün yararını korumak yerine aslında yeniden çocuğu tecavüz faili ile baş başa bırakmak istiyor.  
 
* Geçen günlerde Diyarbakır’da Tevgere Jinên Azad (TJA) ve Rosa Kadın Derneği gibi kadın kurumlarına yönelik gözaltı operasyonu gerçekleştirildi ve 8 kadın operasyon kapsamında tutuklandı. Tam da istismarın konuşulduğu,  kadınların tüm bu baskı ve saldırılara rağmen sokakları bırakmadığı bu süreçte bu operasyonu nasıl görüyorsunuz? Kadınlara yönelimin devam edeceğini düşünüyor musunuz?
 
Betül: Özellikle Rosa Kadın Derneği özeline yapılan bu müdahale aslında tüm kadın örgütlerine ve kadınlara yapılmış bir müdahaledir. Buna sessiz kalmayacağız. Her zaman mücadele etmeye devam edeceğiz. Kadınlar dayanışma ile birlikte olduğu zaman güçlü. Onlar bizim örgütlenmemizi, dayanışmamızı kırmaya çalışıyorlar ama biz buna hiçbir zaman izin vermeyeceğiz.
 
Irmak: Mücadelenin şiddetten daha güçlü olduğunu vurgulamaya devam edeceğiz.
 
* Kadınlara kampanyayı büyütmek ve genişletmek anlamında bir çağrınız var mı?
 
Betül: Kampanyanın aslında bu kadar büyüyeceğini düşünmemiştik.  Ancak gördük ki büyümeye devam edecek. Biz istiyoruz ki dünyadaki ve Türkiye’deki tüm kadınlar dayanışma içerisinde, birlikte güçlü olduğumuzu görsün ve yalnız olmadığımızı bilsinler. Yan yana olduğumuz sürece mücadele edebiliriz. Bu süreçte kampanyayı daha büyütmek, raporlamak, yeni normalde ulaştığımız kadınlara ya da ulaşamadığımız kadınlarla sokakta hep beraber birlikte olmak istiyoruz.
 
Irmak: Dayanışma içerisinde 6284 sayılı kanun ve İstanbul Sözleşmesi’nin yaşattığını bilerek dayanışma içerisinde mücadele ile kalacağız.