
Bingöl’de 3’üncü mezar saldırısı: Engel olamadığımız için özür diliyorum
- 13:40 14 Mayıs 2020
- Güncel
BİNGÖL - Mezarlıklara saldırılar son hız devam ederken Bingöl’de 3’üncü kez saldırı gerçekleşti. Bu kez de Ekin Morsümbül'ün mezar taşı tahrip edilirken eşi Lütfiye Morsümbül, "Ölmüş bir insandan neyin intikamını alabildiklerini insanın aklı almıyor. İnsanım diyen herkese sesleniyorum; lütfen bu acı çığlığımıza ses verin ve ölülerimizden ellerini çeksinler" dedi.
Son bir ay içerisinde bölgede PKK'lilerin mezarlarına yönelik saldırılar hız kesmeden devam ediyor. Van, Diyarbakır, Şırnak, Muş, Hakkari'nin ardından Bingöl mezar taşlarının tahrip edilmesi gündemdeki sıcaklığını koruyor. Kamuoyunun "Hiçbir din ve vicdana sığmıyor" diyerek tepki gösterdiği mezarlara yönelik saldırılar, her geçen gün yeni bir isimle kamuoyunun karşısına çıkıyor. Bingöl'de, Sevda Serinyel ve Engin Kişin'in ardından bu kez de Ekin Morsümbül ve Daimi Kişin'in mezar taşı askerler tarafından tahrip edildi. Olaya ilişkin duygu ve düşüncelerini paylaşan Ekin Morsümbül'ün Avrupa'da yaşayan eşi Lütfiye Morsümbül duyduğu üzüntüyü paylaşarak, yapılanın ne ahlakta ne dinde ne de vicdanda yeri olmadığını belirtti.
'Mezar taşındaki her şeyi siyaha boyamalarını istiyorlar'
Avrupa'da, koronavirüs testi 2 defa pozitif çıkan ve şu anda karantinada bulunan Lütfiye Morsümbül, bu sebepten ötürü olayın kendisinden saklandığını ve geç öğrendiğini dile getirdi. Normalde kızı ve torunuyla yaşadığını ifade eden Lütfiye, karantina sürecinden dolayı ayrı bir evde tek kalmak durumunda olduğunu belirtti. Lütfiye, eşinin mezarına yönelik saldırıyı 3 gün önce kayınbabasından öğrendiğini kaydederek yaşanan olayı şu şekilde anlattı: "15 gün önce karakoldan kayınbabamı arıyorlar ve mezar taşının kaldırılmasını, kaldırılmadığı taktirde de gelip kırılacağını söylüyorlar. Kayınbabam da bu süre zarfında İstanbul'da kalıyor. Normalde kendisi Bingöl'de yaşıyor ama virüsten kaynaklı o da orada rehin kalmış. Bu durumda oraya gelemeyeceğini ve geri geldiğinde taşı değiştireceğini söylüyor. Buna rağmen ‘yakın köylerden birini arayın hemen gelsinler’ diyorlar ve o da amcamın oğlunu arıyor. Amcamın oğlu gidiyor ve mezar taşındaki kodun ve askeri gömleğin kapatılması gerektiğini söylüyorlar. Hatta yüzünü de siyaha boyamalarını istiyorlar. Amcamın oğlu bu duruma karşı çıkıyor. Böylelikle Ekin'in mezar taşını siyah boya ile tahrip ediyorlar."
'Ölmüş bir insandan neyin intikamını alıyorlar'
Lütfiye, artık küçük şeylere şans demek durumunda kaldığına dikkat çekerek, "Bingöl'de yaşayan Engin Kişin'in ailesine ulaşamıyorlar. Babası yatalak olduğundan ötürü köylüler ona haber vermiyor ve Engin Kişin'in mezarını tahrip ediyorlar, mezar taşını kırıyorlar. İnsan o kadar büyük acı duyuyor ki... Ölmüş bir insandan neyin intikamını alabildiklerini insanın aklı almıyor. Çünkü bu sadece bize yaşatılan bir acı. Tekrar tekrar yaramızı kanatmak adına yapılan bir saldırı. Duygu ve düşüncelerinden vazgeçmeyen insanları maneviyatla yıkıma götürmek istiyorlar. Kendi adıma söylemem gerekirse evet başardılar bunu; çünkü gerçekten çok zor günler geçiriyorum ve üstüne bu olayın da yaşanması beni çok derinden etkiledi" diyerek kendisine yaşatılan acıyı dile getirdi.
'Acı çığlığımıza ses verin, ölülerimizden ellerini çeksinler'
Kızından ayrı yaşadığını ve bu durumu kızına nasıl söyleyeceğini bilmediğini kaydeden Lütfiye, bunun telefonda söylenebilecek bir durum olmadığını ifade etti. "Yanına gidip elini tutup anlatmak istiyorum. Çünkü kızımın nasıl bir duygu taşıyacağını tahmin edebiliyorum" diye konuşan Lütfiye, kızının çok hassas bir çocuk olduğunu belirtti. Lütfiye devamında şunları dile getirdi: "Ben çocuğumu kin ve nefret tohumuyla büyütmek istemedim. Tabi ki her şeyin farkında ama bir ırka bir dine ya da herhangi bir şeye öfke duygusuyla büyüyen bir çocuk değil. Böyle bir şey yaşamak zorunda kaldığım için gerçekten duygusal ve ruhsal olarak çok üzgünüm. Bütün aileler adına çok üzgünüm. Mezarı kırılan bütün aileler adına, arkadaşlar adına çok çok üzgünüm. Yapabileceğim ne varsa, elimden gelen ne varsa yapmak isterim. Geri adım attırabilir miyim bilmiyorum ama en azından acımızı paylaşarak, sesimize kulak verecek ve bu konuda etkili adım atabilecek bütün kurum ve kuruluşlara, insan hakları derneklerine ve ‘insanım’ diyen herkese sesleniyorum; lütfen bu acı çığlığımıza ses verin ve ölülerimizden ellerini çeksinler. Bizi durmadan kanatmasınlar."
Lütfiye’nin, eşinin mezarına yönelik saldırıyı duyduğu anda saldırıyı tüm kamuoyuna duyurmak amacıyla kaleme aldığı yazısı ise şu şekilde:
"İktidardaki Faşist ve zavallı zihniyet yine bunca kargaşa ve bir Corona gerçeği olmasına rağmen Kürtlere karşı saldırılarına ara vermeksizin devam ediyor. Cemevlerine yapılan saldırıların yanı sıra, mezar taşlarını tahrip etmeye kadar götürdüler. Aileleri arayıp ya mezarlardaki fotoğrafları kaldırırsınız, ya da kırarız diyecek kadar vicdandan, ahlaktan ve dinden uzak, ailelerin acılarını, yaralarını yeniden kanatacak kadar saygısız bir şekilde bunu kendilerine hak görmeye maalesef devam etmektedir. Nasıl bir ruh halidir ki! Ölülerimizden bile korkar hale geldiler. Evet, dönem dönem bu tür saldırılar hep oldu. Değerlerimize sahip çıktık ve çıkmaya da devam edeceğiz. Bu zihniyetin tek amacı duygu ve düşüncelerimizi hedef almakla kalmayıp, manevi değerlerimize de saldırarak, bizleri manevi anlamda yıkıma uğratmaya çalışıyorlar. Ne diyeceğimi bilmiyorum... Aslında hangi söz, hangi cümle bu acımı ve duygularımı dile getirir bilemiyorum...
'Belki de acıyı paylaşmaktır acıyı dindiren...'
Bunu tarif edememenin acısı çok daha zor... Bunu kızıma nasıl anlatırım bilmiyorum. 'Babanın mezarına Devlet tahammül edemiyor' demek çok zor. Benim yaşadığım bu acıyı hissetsin istemiyorum, kızıma nefret tohumu ekmek istemiyorum! Belki de acıyı paylaşmaktır acıyı dindiren... Mezarları tahrip edilmiş bütün ailelerin ve bu tahribatlara maruz kalmış bütün 'ölülerden' mezarlardan özür diliyorum. Bu acımasız zihniyete engel olamadığımız için, kendimizi ifade edemediğimiz için özür diliyorum. Ancak saldırılara karşı acımızı birleştirerek buna dur diyebiliriz. Yapılan bu insanlık dışı uygulamalara karşı, vicdan sahibi herkesin, her kesimden, hangi dini inanca sahip olursa olsun, insanların bireylerin bize yaşatılan bu acıya karşı çıkması, bir nebze de olsa acımızı hafifletecektir. Bu aynı zamanda insani bir görevdir.
Mezarlarımızın korunma hakkına saygı duymanın bir gereği olarak, Uluslararası hukukun devreye girmesini umut ediyorum. Ve duyarlı herkesi göreve davet ediyorum. Bu kadar acıyı sineye çekmek zor. Kabullenmek çok daha zor!"