
Zelal Ceger: Salgından sonra iktidarlar hüküm sürmek isteyecektir
- 09:10 25 Nisan 2020
- Güncel
Ronahî Nûda
QAMIŞLO - Virüs salgınının kapitalist sistemin krizi olduğunu söyleyen TEV DEM Eşbaşkanı Zelal Ceger, “Virüsten sonra yürütülecek siyasetin dünyada yenilikler yaratması gerekiyor. Halk üzerinde hegemonya yürütmek isteyen egemen iktidar hüküm sürmek isteyecektir. Virüsle insan yaşamını felç ettiler ve insanların iradesini kırmak istiyorlar” dedi.
Yeni tip koronavirüs (Covid-19) tüm dünyaya yayılmaya ve çok sayıda insanın yaşamını yitirmesine sebep olmaya devam ediyor. Bu kapsamda Kuzey ve Doğu Suriye’de de Özerk Yönetim tarafından 23 Mart’tan bu yana bölgede sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. Özerk yönetim halkın ihtiyaçlarını kendi imkanları ile karşılamaya çalışırken, belediye ve sağlık komiteleri ile ortaklaşa da dezenfekte çalışmaları yapıyor. Salgına rağmen Türkiye ve ona bağlı grupların bölgeye dönük saldırıları ise aralıksız sürüyor. Saldırılar salgın ile mücadeleyi de sekteye uğratıyor. Demokratik Toplum Hareketi (TEV DEM) Eşbaşkanı Zelal Ceger, bölgedeki son gelişmelere dair ajansımızın sorularını yanıtladı.
*Koronavirüsün tüm dünyaya yayılıp büyük bir korku ve endişe yarattı. Yaşanılan nasıl bir krizdir?
Koronavirüs insanlık krizi olarak tanımlayabiliriz. Çünkü zaman zaman böylesi krizler açığa çıkıyor. Fakat neden bu kriz, halkın egemen sistemlere karşı mücadele yürüttüğü 2020 yılında çıktı? Kapitalist sistem bugün toplum üzerine etki etmek istiyor. Öte yandan kapitalist sistem sermaye ve maliye adıyla ön plana çıkarak büyük bir kriz yaşıyor. Kendilerini kapitalist modernite olarak adlandıran devlet sistemleri, bugün kriz yaşayan bir durumda. Bu kriz bugün oluşan bir kriz değil. 400 yıl önce devlet yeni bir sistem yarattı. Bu sistemle bölge, ulus, din ve mezheplerin parçalanmasına yol açtı ve sadece bu bile toplum arasında kriz yaşanmasına sebep oluyor. Ayrıca en fazla para ve sermayeyi ön plana çıkardı. Bu da beraberinde toplum içerisinde, kapitalist sistem ve Avrupa ülkelerinde öyle bir seviyeye ulaştı ki değişimi gerekli kıldı.
Kriz yaşanmayan bölgelerde, kapitalizmden etkilenmeyen ve kapitalizmin yaygınlık sağlamadığı bölge Ortadoğu ve Asya'da kriz yaratacaktır. Kapitalizmin bugün Ortadoğu'ya girdiğini görüyoruz ve orada 3'üncü Dünya Savaşı sürdürülüyor. Biz buna insanlık ve toplum karşıtı kapitalizm savaşı diyoruz. Ortadoğu halkı, kapitalist sisteme karşı örf, adet ve ölçülerini koruyor. Egemen devlet sistemi 100 yıldır Ortadoğu'ya yerleşmiş. Egemen devlete karşı 100 yıldır halkın tepki ve rahatsızlıklarının gösterilmesine halkların baharı diyoruz. Kapitalist sistem 400 yıldır diğer ülkelere yerleşmiş durumda. Her yüzyılda bir insanlık krizinin oluştuğunu görüyoruz. Toplum içine bir hastalık yerleştirerek binlerce insanın yaşamını yitirmesine sebep olduğunu görüyoruz. 2020 yılında çıkan koronavirüs hastalığı da doğal bir hastalık değil, kasıtlı çıkarılan bir hastalıktır.
“Virüsten sonra yürütülecek siyasetin dünyada yenilikler yaratması gerekiyor”
Kapitalist sistem kendini mal, fabrika ve para ile geliştirdi ve tüm kirliliğini de doğaya akıttı. Yine doğal afetler de insanlar üzerine etki ediyor. Çünkü doğa, insanlığın yarattığı krize karşı reaksiyon gösteriyor. Yüzyılın ikinci çeyreğinde halk reaksiyon göstererek direnişe kalkıyor. Kapitalist sistem de hak sahibi olmak için buna karşı tepki gösteriyor. Halkın iradesini kırmak, varlıklarını yok etmek, sessiz bırakmak, ekonomi, yaşam ve siyasetlerini tasfiye etmek için yönünü böyle bir yaklaşıma çeviriyor. 21’inci yüzyılda böylesi bir hastalığın çıkması ne tesadüftür ne de sıradandır. Oluşan bu kriz, kapitalist sistemin insanlık üzerindeki yaklaşımıdır ve yeni zararların üzerinde çalıştıklarının göstergesidir. Çünkü bunlar yıllardır yürüttükleri politikalardır. Fakat Ortadoğu'da yürütülen savaşta istediklerini elde edemediler. Ortaya çıkan siyaset 2019 yılında DAİŞ çetelerinin püskürtülmesiyle tıkandı.
Bu sürecin bir değişime ihtiyacı var. Onlar ancak koronavirüs gibi hastalıkları çıkarırlar. Şu gerçeği herkes söylüyor; "Koronadan önce neydi? Koronadan sonra ne olacak?" Virüsten sonra yürütülecek siyasetin dünyada yenilikler yaratması gerekiyor. Halk üzerinde hegemonya yürütmek isteyen egemen iktidar hüküm sürmek isteyecektir. İnsanlık üzerine ciddi bir kriz geliyor, kendimizi ancak bu krize karşı korumalıyız. Çünkü tüm toplumsal sistemler şu an savunmada. Halkın iktidarla mücadele etmesini engellemek için bu virüsle insan yaşamını felç ettiler ve insanların iradesini kırmak istiyorlar.
*Türkiye ve ona bağlı gruplar Kuzey ve Doğu Suriye'ye saldırmaya devam ediyor. Yine Maxmur Kampı’na da son olarak bir saldırı gerçekleşti. Bu saldırıları nasıl görmek gerek?
Son 10 yıl içerisinde Erdoğan kendini bu çeteler üzerinden yaşatıyor. Hükümdarlık ömrünü uzatıyor ve varlığını devam ettiriyor. Koronavirüsün yayıldığı bugünde tüm devletler halklarını savunmak için harekete geçti. Fakat biz AKP hükümetine baktığımız zaman bunun tersi için çalıştığını görüyoruz. Koronavirüs durumundan ötürü uluslararası toplumlar savaşların durdurulması çağrısı yaptı. QSD bu çağrıya uyuyor. Fakat AKP hükümeti, bu hastalığı kullanıyor Bu yüzden de Şehba, Serêkaniyê, Girê Spî, Efrîn, Idlib, Maxmûr ve Şengal’e saldırıyor. Bu süreçte herkes kendi savunma sisteminde olduğu için çetin bir savaşa giremiyor. Erdoğan savaş, hastalık, katliam ve viran etme taciridir. AKP hükümeti bugün halk üzerinde ticaret yürütüyor. Türk devleti, virüslü hastaları Serêkaniyê, Efrîn ve Girê Spî hastanelerine götürüyor. Ayrıca her gün top atışları yapıyor. Efrîn'de her gün insan kaçırıyor, para alıyor ve işkence ediyor. Efrîn'den göç eden insanlar Şehba'da yaşıyor. AKP hükümeti öyle yapıyor ki insanların yaşamını felç ediyor. Öte yandan kendi ülkesinde hiçbir tedbir almıyor ve insanlarını dağıtıyor. İdlib'te de savaşın durdurulması gerekiyor. Fakat AKP hükümeti her gün buradaki sevkiyatlarını arttırıyor ve buradaki birçok askeri virüse yakalandı. Böyle bir durumda AKP hükümeti korona taciri olmuş.
“Cezaevlerinin siyasi tutsaklara mezar olması isteniyor. İnsanların, toplum üzerinde yürütülen kirli politikaları iyi görmesi gerekiyor.”
*Türkiye cezaevlerindeki siyasi tutsaklar üzerinde baskı her geçen gün artıyor. Koronavirüsten dolayı tutsakların durumu büyük bir tehlike altında. Bu yaklaşımları ve uluslararası devletlerin sessizliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Demokratik Toplum Hareketi olarak Önder Apo ve Türkiye cezaevlerindeki tüm siyasi tutsaklar için bir açıklama yaptık, buna dönük kaygı ve korkularımız var. AKP cezaevlerindeki tutukluları bırakma kararı aldı fakat siyasetçileri bırakmıyor. Kimi bırakacak? Katilleri, hırsızları, talancıları, çeteleri ve DAİŞ'i bırakıyor. Bugün yaklaşık 15 bin siyasetçi Türkiye zindanlarında kalıyor. Bu insanları bırakmıyorlar bu nedenle de yaşamları tehlike altındadır. AKP hükümetinin siyasi tutsakların sağlık tedbirlerini alması ve en kısa zamanda onları bırakması gerekiyor. Siyasi tutsaklar halkın öncüleridir ve halkın onlara ihtiyacı var. Tutuklanan kişiler HDP'li, gazeteci ve siyasetçilerdir. AKP hükümeti cezaevlerindeki tehlikeyi çok iyi görüyor fakat bilinçli bir şekilde tedbir almıyor. Cezaevlerinin siyasi tutsaklara mezar olması isteniyor. İnsanların, toplum üzerinde yürütülen kirli politikaları iyi görmesi gerekiyor. Önder Apo ile de görüşmelerin yapılması ve tedbir alınması gerekiyor. Şimdiye kadar Önder Apo ile görüşme yapılmadı ve sağlık ile güvenlik durumunun ne olduğunu kimse bilmiyor. Bunların hepsi Türk devletinin siyaseti insanlığa karşı kullanan yaklaşımıdır. Kimseyi dinlemiyor ve üzerini kapatıyor. Adeta koronavirüs salgınını nasıl ki diğer bölgeler üzerinde kullanıyorsa aynı zamanda zindanlar üzerinde de kullanıyor.
*HPG’li Agit İpek'in cenazesi kargo ile ailesine gönderildi. Toplumun değerlerine karşı olan bu yaklaşım nasıl yorumlanır?
Agit İpek'in cenazesini annesinin elinde gördüğümüz zaman, AKP hükümetinin gerçekliğini açık bir şekilde gösterdiğine tanık olduk. Süleyman Soylu'nun açıklaması da, onlar nezdinde insanların kıymetsiz oluşunu gösteriyor. Eğer bu hükümette vicdan olsaydı, çocuğunun kemiklerini kargo ile annesine göndermezlerdi. İnsanların bazı yaklaşımı var ki akıllara geldiğinde, insan toplumsal ahlaktan ve değerden uzaklaşmaya başlıyor, o zaman her şeyi yapabilecek bir hal alıyor. AKP hükümetinde ne ahlak ne de vicdan var. İnsanlık değeri üzerine ahlaksızca yaklaşımlar sergiliyor. Kuzey Kürdistan ve Türkiye halkından da bu isteniyor. O kadar ahlaksız ve vicdansız bir hükümetin üzerinde hüküm sürüp seni iradesiz kılmasına nasıl izin veriyorsun? Şu anda Kürdistan ve Türkiye'de AKP hükümetine karşı her yerin isyan ve direniş yeri olması gerekirdi. Halkımızın şu gerçeği görmesi gerekiyor ki, sesini çıkarmasan da yine yok edileceksin. Her anlamıyla tasfiye edileceksin.
AKP hükümeti insanları, iradesiz, kimliksiz, yaşamsız ve ruhsuz kılıyor. Bir heykel gibi ortada bırakarak yaşa diyor. Şu an Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da yaşam yaşam değil ve tüm yaşam zindan gibi olmuş. Çünkü insanlar evinden dışarı adım atamıyor, kendi evinde yurtseverliğinle alakalı iki kelime edemiyorsun, internet üzerinde barış kelimesini kullanamıyorsun, eğer bunların hepsi yasaklanmışsa sen zindandasın demektir. İnsanların bu zindanı kabul etmemesi ve AKP hükümetinin yıllardır devam eden bu yaptıklarını ortadan kaldırması gerekiyor. AKP hükümetinin ortadan kalkma ve Erdoğan sisteminin yıkılma zamanı geldi. Halkın bu gerçeği görmesi ve ona göre örgütlenmesi gerekiyor. Çünkü bu sistem insanlık karşısında duruyor.
*Son olarak bir çağrınız ve mesajınız var mı?
Bugün, yaşanan gerçekliği hem koronavirüs nezdinde hem de yaşanan ekonomik, toplumsal ve birçok alanda yaşanan sorunlar nezdinde görüyoruz. Sorunlar evde kalmak durumunda olan insanlarda ön plana çıkıyor. Birbirimize yardım etmemiz ve karşımızda aynı gizli düşmanın olduğunu bilmemiz gerekiyor. Halkımız uzun zamandır egemen sistemlere karşı, DAİŞ çetelerine karşı büyük bir kahramanlık savaşı yürüttü ve binlerce şehit verdi. Bugün de koronavirüsü gizli bir düşman olarak görüp mücadele etmemiz gerekiyor. Bizden istenen korunma, temizlik ve evde kalmaktır. Önümüzde duran krizi sağlam bir şekilde atlatabilmemiz ve zafere ulaşabilmemiz için toplumsal bağlılığı toplum içinde göstermemiz gerekiyor. Virüsten sonra, özgürlüğümüz için yeni bir adımla mücadele ve direnişimizi belirlemeliyiz.