Covid-19 Bölge Kriz Koordinasyonu: Cezaevleri boşaltılsın

  • 13:07 24 Nisan 2020
  • Güncel
DİYARBAKIR - Covid-19 Bölge Kriz Koordinasyonu, salgın nedeniyle büyük risk altında olan cezaevlerine ilişkin basın çağrısı yayınlayarak, "Yaşam hakkı korunmalıdır. Başta hasta tutsaklar olmak üzere cezaevlerinin boşaltılması gereklidir” dedi.
 
COVİD-19 Bölge Kriz Koordinasyonu salgın nedeniyle büyük risk altında olan cezaevlerine ilişkin hazırladığı basın çağrısını yayınladı. "Hapishaneleri Unutmayın, hapishanelere ses verin" şiarı ile yayınladıkları metinde, "Maalesef bu sabah tüm dünyanın tehlikeli bir virüsle uğraştığı Ramazan ayının ilk gününde Cezaevinden gelen kötü bir haberle uyandık. 297 gündür açlık grevinde olan Mustafa Koçak yaşamını yitirdi. Rahatlıkla gerçekleşebilecek talepleri vardı. Karşılanabilirdi. Ancak tüm çağrılara rağmen dikkate alınmadı. Biz kendisine Allahtan rahmet ailesine başsağlığı diliyoruz. İktidar Cezaevlerinde ve hukuk yargılamalarında insanlara yaşattığı hukuksuzluğun ve adaletsizliği ve ailelere yaşattığı acının altında kalacaktır" ifadelerine yer verildi.
 
Metnin devamında şu ifadeler kullanıldı:
 
"Dünya Sağlık Örgütü 11 Mart 2020 tarihinde Covid-19'u pandemi ilan ettiğinden beri 200 bine yakın insan yaşamını yitirdi ve salgın hala kontrol altına alınmış değil. Dünya genelinde Covid-19 nedeniyle hapishanelerin büyük risk altında olduğunu başta dünya sağlık örgütü olmak üzere tutsak aileleri, aydın, yazar ve sanatçılar, sivil ve siyasal yapılar defalarca dile getirerek bir an önce boşaltılması talebinde bulunmuşlardı. Bu çağrılardan sonra tutuklu ve hükümlülerin sağlığa erişim ve yaşam haklarının korunması için bir çok ülke harekete geçerek binlerce tutsağı tahliye etmişti. İran gibi baskıcı-totaliter devletler bile yeni düzenlemelerle on binlerce tutuklu ve hükümlüyü tahliye etti.
 
'Halkın iradesi mafyatik birine teslim edildi'
 
Türkiye’de ise uzun zamandır gündemde olan, ancak hayata geçirilmeyen infaz yasası da bu sürece denk getirildi. Bir çok farklı kesim yeni düzenlemelerin adil ve eşit bir şekilde hayata geçmesi için çeşitli kampanya ve çağrı yaptılar. Ancak tasarı, her zaman olduğu gibi Meclisi noter görevi gören bir mekanizmaya indirgeyen iktidar tek taraflı bir şekilde tasarıyı yasalaştırdı. Toplumun, farklı kesimlerinin ve uluslararası örgütlerin çağrı ve kaygılarını, öneri ve fikirlerini göz ardı ederek geçirdiği ve kamuoyunda 'Çakıcı Affı' olarak da bilinen infaz yasası adaletsizliği derinleştiren ve meşruiyeti olmayan güdük bir yasadır. Bu düzenleme ile ulusal ve uluslararası mevzuat hiçe sayıldı, üstüne çete ve tecavüzcülere cezaevlerinden çıkarmanın yolu açıldı. Siyasetçi, yazar, gazeteci ve düşünce suçlularının içerde tutulup çetelerin salıverilmesi AKP'nin halk iradesini mafyatik birinin eline teslim ettiğini gösteriyor.
 
'Yaşam hakkı korunmalıdır'
 
Bu yasa ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ihlal edilmiştir. Sadece belli bir kesimi kapsayan bu yasasının daha adil bir şekilde yeniden düzenlenerek Anayasaya ve uluslararası normlara uygun hale getirilmesi Anayasa Mahkemesinin bundan sonraki süreçte hukuka olan borcunun gereğidir. Dolayısıyla salgın riski devam ederken Anayasa'nın bir an önce bu hukuksuzluğu gidermesi toplum vicdanını rahatlatacaktır. Cezaevlerinde bir çok salgın vakası yaşanırken Anayasa Mahkemesi eşitlik ilkesi çerçevesinde yaşam hakkını korumalıdır. Pandemi ilanının yapıldığı 11 Mart 2020 tarihinden beri Türkiye’de cezaevleri hem salgınla ilgili yetersiz önlemler ve infaz yasası sonrası oluşan tablo hukuku ve adaleti ciddi bir şekilde zedelemiştir. Özellikle Şakran, Buca ve Bafra cezaevlerinden yaşanan covid-19 vakaları sürecin başından bu yana kaygılarımızın haklı olduğu göstermiştir. Salgın cezaevlerini tehdit etmektedir.
 
Yaşanan covid-19 salgın sürecinde cezaevlerinden alındığı iddia edilen tedbirler aslında gerçek manada alınmamıştır. İddia edildiği gibi tedbirler alınmış olsaydı saydığımız cezaevlerinde covid-19 vakaları görülmemiş olacaktı."
 
Koordinasyon, bir an önce çözüme kavuşması gereken hususları ise şu şekilde sıraladı:
 
“* Cezaevleri salgın öncesinde de hem yapısı hem de cezaevi rejiminden kaynaklı tutuklu ve hükümlülerin sağlığını bozan ve hastalık üreten mekanlardır. Hasta tutsakların salgın öncesi tedavilerin yapılmaması ve uzun vadede kalıcı ağır hastalıkların artmaya başlaması bu yapı ve rejimin bir sonucudur. Salgın öncesi ağır hasta ve yaşlı tutsakların kayıtsız şartsız tahliye edilmesi beklenirken salgın esnasında çıkarılan infaz yasası durumu parçalı ve eşitsiz bir şekilde ele almış, tutsak ve hükümlülerde suç tipine ayrıma giderek yaşam hakkı ihlali yapmıştır. Bu kapsamda ağır hasta olan tutsakların yanı sıra 65 yaş üstü yüzlerce tutuklu ve hükümlünün şartsız bir şekilde bir an önce tahliye edilmesini bir kez daha talep ediyoruz.
 
* Hasta tutuklu ve hükümlülerin salgın nedeniyle ara verilen veya hiç yapılmayan tedavilerini gerçekleşmesi gerekmektedir. Ancak hasta tutsaklar salgın riskinden dolayı hastanelere götürülmemekte ve tutsaklar da bazı tedavileri riskten dolayı ret etmektedir. Bu açıkçası ölümlerden ölüm beğenmektir. Hasta tutsakların kelepçesiz ve daha hijyenik koşullarda tedavilerinin yapılması için bir an önce tahliyeler başlamalıdır.
 
* Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin telefon görüşüne çıkarken ince aramaya maruz kalmaları hukuken kabul edilecek bir durum değildir. Aile görüşü yapamayan, avukat görüşünü ise kapalı yapan tutuklu ve hükümlülerin ince arama ile karşılaşmaları tedbirden öte kötü niyetli bir uygulamadır ve kaldırılmalıdır.
 
* Temizlik malzemelerin covid-19 salgın sürecinden 2-3 kat gibi yüksek fiyatlara satılması hem tutuklu-hükümlüleri hem de salgın sürecinde çalışamayan aileleri mağdur etmektedir. Yaşanan bu süreçte temizlik malzemelerin yeteri miktarda ve ücretsiz verilmelidir.
 
* İnfaz koruma memurlarının tutuklu ve hükümlülerden tam izole edilmesi gerekirken bir çok cezaevinde koğuş araması bilgileri gelmektedir. Dışarı ile teması olmaması gereken koğuşlarda arama yapılması hukukî olmadığı gibi insani de değildir. Bundan derhal vazgeçilmelidir.
 
* Bilim insanları covid-19 tedbirleri arasında beslenmenin önemine dikkat çekmektedir. Ancak cezaevlerinde verilen yemekler sağlıklı bir insanı bile hasta edecek düzeydedir. Yemekler yeterli ve dengeli bir şekilde verilmelidir.
 
* Bazı ağır hasta tutsakların cezaevi gözlem kurullarının 'tehlikelidir' gibi soyut değerlendirmeleri nedeniyle tekli koğuşlarda tecrit altında tutulmaktadır. Bu insanlık dışı bir tutumdur ve bundan vazgeçilmelidir.
 
* Hapishanelerdeki sorunlar ceza kanunları ve TMK'nın değişmesi ile çözülebilir.
 
* Bu sorunların kaynağında cezaevleri ve uygulanan 'cezaevi rejimi' TMK vardır. Uygulanan ceza kanunları fikirleri, basın açıklamalarını, siyasal her türlü faaliyeti örgüt üyeliğine delil olarak gösterirken infaz rejimleri ile de siyasi tutuklu ve hükümlüler tamamen tecride tabi tutulmaktadır. Bu sorunların asıl çözümü için Ceza Kanunları ve Terörle Mücadele Kanunun acilen değişmesine ve taleplere cevap olacak yeni bir infaz rejimine ihtiyaç vardır.
 
* Halkımızı, duyarlı kesimleri ve demokratik siyaseti bu yasaların değişmesi için duyarlı olmaya çağırıyoruz. Hukukî mücadelemiz demokratik mücadelemizin bir parçasıdır. Ancak tüm kamuoyuna şunu ısrarla vurgulamak istiyoruz. Bugün binlerce tutsağın yaşamı salgının yarattığı risklerden dolayı büyük bir tehlike altındadır. Tüm kamuoyunu, demokratik kitle örgütlerini, insan hakları örgütlerini, siyasi partileri ve halkımızı bu konuda duyarlı olmaya, hapishanelerde devam eden salgın riskini gündemlerinden düşürmemeye, tutsak aileleri ile dayanışma içinde olmaya ve cezaevleri ile ilgili çıkarılan infaz yasası ve Terörle Mücadele Kanunun yarattığı adaletsizliği gidermek için harekete geçmeye çağırıyoruz."