Salgın sürecinde kadının başvuracağı alan yok: Şiddet kayıt altına alınmıyor

  • 09:04 15 Nisan 2020
  • Güncel
Filiz Zeyrek  
 
MERSİN - İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yılın ilk 3 ayında kadın cinayetlerinde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 22 oranında azalma olduğuna dair açıklamasına tepki gösteren Mersin Kadın Platformu üyeleri, salgın sürecinde kayıtların alınmadığını, kadınların başvuracağı alanların dahi kalmadığını vurguladı. 
 
Koronavirüs salgını nedeniyle Türkiye’de vaka sayısı 65 bini aşarken, salgına karşı önlem almak amacıyla yurttaşlar evde kalıyor ancak eve kapanma ile birlikte kadına yönelik şiddet de artıyor. Salgın sürecinde kadının şiddete maruz kalması durumunda nereye başvuracağına ya da korunacağına dair bir yönlendirme yapılmıyor. Nitekim “Evde kal” çağrılarının yapıldığı süreçte Mart ayında 29 kadın katledildi. Buna rağmen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bir açıklamasında yılın ilk 3 ayında kadın katliamlarında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 22 oranında azalma olduğunu savundu. 
 
Kadınlar, bakanın açıklamasının gerçeği yansıtmadığına, salgın sürecinde başvurulacak yerlerin kısıtlı olduğuna hatta olmadığına, kayıtların alınmadığına dikkat çekti. 
 
‘3 aylık değerlendirme yeterli bir değerlendirme değildir’ 
 
2019 yılının son 10 yılda en fazla kadın katliamlarının gerçekleştiği yıl olduğunu belirten Günebakan Kadın Derneği’nden Zübeyde Akpınar, hala kadın cinayetleri devam ederken, 3 aylık değerlendirmenin yeterli olmadığını ifade etti. Kadına yönelik şiddetin temelinde ayrımcılık ve eşitsizlik olduğunu vurgulayan Zübeyde, “İçişleri Bakanı’nın açıklamasında sanki bir iyileşme söz konusuymuş gibi görünse de soruna temel bir yaklaşım ve bakış açısından uzak olduğu için yeterli değildir. Kadına yönelik şiddet toplumsal bir sorundur ve bütünlüklü bir bakışla politika üretilmelidir.  Erkek egemen anlayışla, cinsiyet eşitsizliği ile mücadele etmeden sadece koruyucu önlemlerle, bireysel çözümlerle kadına yönelik şiddetle mücadele edilemez. Maalesef şu an ki iktidarın anlayışı ise kadını geleneksel rolleri içinde tutarak geçici çözümler üretmektir” dedi.  İstanbul Sözleşmesi’nin etkin uygulanması gerektiğine dikkat çeken Zübeyde, “Sözleşme, imzacı devletlerden şunları istiyor; toplumsal cinsiyete eşitliğine duyarlı politikalar, kapsayıcı ve eş güdümlü politikalar uygulamak, mali kaynaklar ayırmak, resmi bir eş güdüm birimi kurmak, istatistiksel veri toplamak, incelemek, yayınlamak, şiddetin önlenmesi için zihniyet değişikliği sağlamak. Kadına yönelik şiddetin önlenebilmesi için toplumsal cinsiyet eşitliği şarttır, İstanbul Sözleşmesi etkin uygulanmalıdır” diye konuştu. 
 
‘Karantina günlerinde ilave tedbirler alınmalıdır’
 
Salgın döneminde ise kadına yönelik şiddet artarken ilave tedbirler alınması gerektiğini belirten Zübeyde, “Kadına yönelik şiddetle mücadelede öncelikle var olan mekanizmaların, şiddet acil yardım hatları ve mobil destek uygulamalarının, sosyal medya ve basın yoluyla yaygınlaştırılması ve görünürlüğünün arttırılması gerekmektedir. Şiddet tehlikesi altında olan kadınlar için farklı alternatif çözümler ortaya konmalı ve şiddet uygulayan erkekler için uzaklaştırma kararları daha hızlı alınmalı ve etkin uygulanmalıdır. Kadın sığınma evlerinin koşulları salgın açısından değerlendirilerek yeniden düzenlenmelidir” dedi. 
 
‘Kadınların en büyük talebi var olan yasaların uygulanmasıdır’
 
Katledilen kadınların sadece bir sayısal veri olarak görüldüğüne dikkat çeken Mersin Üniversiteli Kadın Kolektifi’nden Elmas Kara ise şunları dile getirdi: “Bu açıklamaların bir parçası olan bu veriler, kadın düşmanı politikaları aklamanın bir aracı olarak kullanılıyor. Bu politikaların yansımasını hala tartışılan infaz yasasında, birbiri ardına gelen kadın cinayetlerinde, kadına yönelik şiddette, hala bulunmayan Gülistan Doku’da görüyoruz. Tüm kadınların istediği gibi var olan kazanılmış hakların 6284 sayılı yasanın, İstanbul Sözleşmesi’nin gereklerini yerine getirmek yerine göz boyamak için bu veriler kamuoyuna sunuluyor. Yapılan çalışmaların sonuç vermesi kadın cinayetlerinin önlenmesi demektir. Ama biz hala ardı ardına kadın cinayetleri duymaya devam ediyoruz. Kadına yönelik birçok şiddet kayıt altına alınmıyor, kadına yönelik şiddete dair var olan yasalar hala uygulanmıyor. Kadınların en büyük talebi var olan yasaların, sözleşmelerin etkin bir biçimde uygulanması soruşturma, kovuşturma süreçlerinin doğru bir biçimde işletilmesidir.” 
 
‘Salgında şiddet görünmez hale getiriliyor’ 
 
Salgın sürecinde evde kalma durumunun şiddeti daha da artırdığını hatırlatan Elmas, kadınların “Evden çıkamıyorum ne yapabilirim” sorusuyla karşı karşıya kaldığını söyledi. “Erkeklik korona kadar öldürücü” diyen Elmas, “Şiddet artarken bir taraftan da görünmez bir hale getiriliyor. Bu süreçte İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı yasa ve faili uzaklaştırma kararları etkin bir biçimde uygulanmalıdır. Acil danışma hatları 7/24 erişilebilir halde olmalı, kadın sığınma evleri salgın süreci de gözetilerek yeterli ve buna uygun bir biçimde açılmalı, koşulları da iyileştirilmelidir. Sığınma evinde kalan kadınların sağlık durumuna ve koşullarına yönelik kamuoyuyla bilgi paylaşılmalıdır” ifadelerini kullandı. 
 
‘Sadece şiddete karşı 24 saat çalışan birimler oluşturulmalı’ 
 
Kadın katliamları verilerinin eksik tutulduğunu belirten Kadın Savunma Ağı’ndan Çiğdem Serin ise şunları söyledi: “Birçok kadın cinayeti devletin verilerine girmiyor. Birçoğunun ‘intihar’ diye, ‘kaza’ diye üstü örtülüyor. Kimi kadınlar Gülistan Doku gibi ortadan kayboluyor. Bu veriler kadına yönelik şiddetin boyutlarını yansıtmıyor. Kadına yönelik şiddetle mücadelede öncelik önleyici politikalar olmalıdır. Bu da İstanbul Sözleşmesi’nin gereği olarak toplumsal cinsiyet eşitliğini temel alacak politikalar geliştirmekle mümkün olur.  Salgın günlerinde kadınlar şiddet gördüğü erkeklerle çoğu durumda aynı eve kapanmak zorunda kaldı.  Şiddet gören kadınların evden çıkması, yardım istemesi, hastaneye gidip şiddeti belgelemesi, karakola gitmesi zorlaştı. Aile Bakanlığı tüm bu risklere rağmen önlem almazken, bir de 6284’ün sınırlandırılmasına gidildi. Diyarbakır’da sığınma evine başvuruların durdurulduğunu öğrendik. Salgın günlerinde de İstanbul Sözleşmesinin yükümlülükleri geçerlidir. Kadına yönelik şiddeti önleme, koruma, kovuşturmaya yönelik etkin politikalar geliştirilmelidir. 6284 sayılı yasa koşulsuz uygulanmalıdır. Şiddet gören kadınlar şiddet faili ile aynı evde kalmaya mahkum edilemez. Sadece kadına yönelik şiddete karşı 7/24 çalışan birimler oluşturulmalıdır.”