
Newroz Uysal: Salgın sürecinde İmralı’daki tedbirlerden haberdar değiliz
- 09:02 13 Nisan 2020
- Hukuk
Rojda Aydın
ŞIRNAK - Koronavirüs salgını sürecinde PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin devam etmesini ve sağlık koşullarını değerlendiren avukatı Newroz Uysal, salgın nedeniyle İmralı’da alınan tedbirlerden haberdar olmadıklarını ve yaptıkları hiçbir başvuruya olumlu yanıt almadıklarını söyledi. Newroz, “21 yıllık hukuksuzluk bugün İmralı’da aynı şekilde sürüyor. Ek telefon hakkı olması gerektiği yönündeki başvurumuz da reddedildi” dedi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan ağırlaştırılmış tecrit 21 yıldır devam ederken, avukatları 8 yıl sonra ilk kez, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven’in başlattığı ve tüm cezaevleri ile birçok ülkeye yayılan açlık grevleri ve ölüm oruçlarının ardından 2 Mayıs 2019’da görüşme yapabildi. Ancak görüşmeler bir süre sonra yeniden engellendi ve tecrit ağırlaştırılmış şekilde sürdürüldü. En son 27 Şubat günü İmralı Adası’nda çıkan yangın nedeniyle yükselen tepkiler sonucu Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan, 4 Mart günü adaya giderek görüşme gerçekleştirdi. Avukatların en son 7 Ağustos 2019 tarihinde yaptıkları görüşmeden bu yana, yapılan hiçbir görüşme talebine yanıt verilmedi. Asrın Hukuk Bürosu’nun koronavirüs (Covid-19) salgını nedeniyle, müvekkilleri Abdullah Öcalan ve İmralı'daki diğer tutsaklar ile görüşme yapabilmek için 20 Mart’ta Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı başvuru savcılık tarafından reddedilirken, savcılık telefonla görüşme talebini ise “6 aylık disiplin cezası” olduğu gerekçesiyle reddetti. Koronavirüs salgının hızla yayıldığı bu süreçte de gözler yeniden İmralı’ya çevrildi. Avukat Newroz Uysal, Abdullah Öcalan’a yönelik böylesi bir süreçte devam eden tecrit ve sağlığı hakkında değerlendirmelerde bulundu.
‘Her olası risk durumuna ciddiyetle yaklaşılmalı’
“21 yıllık tecridinin bizlere çok net göstermiş olduğu bir şey var ki İmralı’nın sağlık, fiziki, özgürlük ve herhangi bir koşulunun bir garantisi ve teminatı yok” diyen Newroz, her olası risk ve bu riski ortaya çıkaracak iddianın ciddiye alınması gerektiğini vurguladı. Cezaevlerinin koronavirüssalgınında bir risk grubu olduğunun en başından beri uluslararası alanda ve bilimsel olarak belirtildiğini hatırlatan Newroz, “Devletler ceza politikalarını değiştirmek zorunda kaldı. Aslında yaşam ve sağlık hakkıyla devletin bir kişiyi cezaevinde tutma ve cezalandırma hakkı arasında bir karşılaştırma yapıldı. İnsanların yaşam ve sağlık hakkı tercih edildi. Birçok tahliye vesilesi oldu cezaevlerinde. Ancak Türkiye’de bırakın İmralı Cezaevi’nde ve diğer cezaevlerinde herhangi bir tahliye olması, ‘fırsatçılık’ olarak addedilip infaz yasası tartışılıyor. Ancak bizler açısından İmralı’da uygulanan tecrit içerisinde daha büyük risk barındırıyor. Çünkü bizim aynı zamanda bu hastalığın riski kadar bilgi alamama riskimiz var. Bizler İmralı’da hiçbir zaman sağlıklı bilgiye erişme noktasında olağan bir süreç yaşamadık. Özellikle de 5-6 yıllık mutlak tecrit sürecinde bizim aylarca haber alamadığımız dönemler oldu. Ne ses ne yazılı ne bir görüşme ne bir temas yapamadığımız durumlar oldu. Maalesef ki biz şuan böylesi bir durumu yine yaşıyoruz” dedi.
‘Sağlık evraklarına hiçbir zaman ulaşamadık’
4 Mart’ta İmralı Adası’nda çıkan yangın nedeniyle yapılan aile görüşmesine değinen Newroz, müvekkilinin sağlığına dair endişelerini şöyle dile getirdi: “O zamandan bugüne kadar ne alınan tedbirlerden haberdarız ne de görüşme başvurumuza sağlıklı bir cevap alabildik. Sayın Öcalan’ın sağlık konusu biz avukatların gündemi olduğu kadar kamuoyunun da gündeminde. Hem yaşı hem kendisinin yaşından kaynaklı cezaevinden tutulma koşullarındaizolasyon ve tecridinden kaynaklı oluşabilecek muhtemel sağlık sorunları ve bu sorunlarda tedavi imkanlarının neler olup olmayacağı hep gündem oldu. Bugün koronavirüs salgınından dolayı bahsedilen bazı risk grupları var. 65 yaş ve üstü yada kronik hastalıkların olması, bulunduğu yerin sağlıklı temas kuracak bir noktada olmaması, temiz havaya erişimin olmaması gibi birçok risk barındırıyor. Sayın Öcalan kronik olarak ciddi anlamda bir hastalık olup olmaması açısından bizim yaptığımız görüşmelerde kendisinin böylesi bir rahatsızlığı olmadığını ifade etmiş olsa da bizler sağlık evraklarına hiçbir zaman ulaşamadık. Bugünde en büyük önlemlerden bir tanesi de başvurularda sıklıkla söylediğimiz hijyenik madde, gerekirse takviye vitamin, gerekirse test kitinin sağlanması, olası bir durumda tedavi imkanının olup olmayacağı noktasında bir bilgilendirme başvurusu yaptık.”
‘Tedbir alınıp alınmadığını bilmiyoruz’
Başvurularının reddedildiğini ve bu nedenle İmralı’daki risk potansiyeline dair bir değerlendirme yapamadıklarını aktaran Newroz, “Çünkü oraya girip çıkan gardiyanlar, orada görev alan askeri personelin, arama yapan personelin ya da Sayın Öcalan’a yemek götüren ve getiren personelin, orada temas kuran herhangi bir görevlinin tedbir kotasından prosedürden geçmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Ancak bu noktada bizim bir bilgimiz yok. Şuan koronavirüsten korunma adına ne gibi tedbirler aldığını ve ne gibi bir riskle karşı karşıya kaldığını bilmiyoruz. Belki de bu başlıklarda değerlendirilmesi gereken bir şeyde havalandırma süreleri. Bizler başvuruları yaparken bunu da çok net ifade ettik. Sayın Öcalan’ın havalandırmasının 7-24 saat açık bırakılması veya belirli saatlerde bu havalandırma süresinin artırılmasına dönüktü. Ancak şuan bunlar yapılıyor mu yapılmıyor mu bundan da haberdar değiliz” şeklinde konuştu.
‘Sayın Öcalan 21 yıldır telefon hakkını kullanamıyor’
Yaptıkları iki başvurudan ilkinin alınan önlemleri öğrenme, aile ve avukatların muhatap alınması, ikincisinin ise telefon hakkının uygulanması konusunda olduğunu ifade eden Newroz, ancak Bursa İnfaz Hakimliğine yaptıkları başvuruların haricinde, Bursa Cumhuriyet Savcılığı ve Adalet Bakanlığı’na da acil görüşme ve acil tedbirlerin alınması başvurusu yaptıklarını hatırlattı. Ancak başvurulara yazılı olarak ret cevabı aldıklarını dile getiren Newroz, “Bu ret cevabının da gerekçesi hakkında bilgi almak istediğimizde İnfaz Hakimliği kendini muhatap görmüyor. İkinci telefon başvurumuzda ise yaşanan ibretlik. Bugün Türkiye’de cezaevlerine tutsakların her hafta aileleri ile görüşme hakkı var. Ağırlaştırmış müebbetlerin iki haftada bir görüşme hakkı var. Sayın Öcalan’ın da iki haftada bir telefon ile görüşme hakkı var. Ancak ne Sayın Öcalan 21 yıldır ne de diğer müvekkillerimiz 2015 Mart’ta oraya götürüldüklerinden beri telefon hakkını kullanamadılar. Bunun ardından 13 Mart’ta Adalet Bakanlığı aile görüşmelerinin yasaklandığını, avukat görüşmelerinin minimize edildiğini, bunun yerine 10 dakikalık görüşme hakkı verildiğini söyledi. Bizler başvurularımızda aynı hakkın müvekkillerimize de verilmesini ifade ettik” ifadelerini kullandı.
Pandemi durumu nedeniyle Bakanlığın her cezaevi için vermiş olduğu 10 dakikalık telefon hakkının İmralı’da da uygulanması gerektiğini söyleyen Newroz, “Ama maalesef ki 21 yıllık hukuksuzluk bugün İmralı’da aynı şekilde sürüyor” dedi.
‘İnfaz yasası keyfiliğin ve hukuksuzluğun en önemli göstergesidir’
“6 aylık disiplin cezası” gerekçesiyle taleplerinin reddedilmesine karşın, 4 Mart’ta Mehmet Öcalan görüşme gerçekleştirdiği gün de disiplin cezası olduğuna işaret eden Newroz, şunları söyledi: “Devlet istediğinde disiplin cezasını yok sayabilmekte, istemediği dönemlerde de engellemek için gerekçe yapmakta. Bu keyfiliğin ve hukuksuzluğun en önemli göstergesidir. Abdullah Öcalan’ın içinde bulunduğu böylesi bir durumu herkesin dikkate alması gerekiyor. 21 yıllık süreçte ifade ettiğimiz üzere sahiplenme, gündeme alma, karşı çıkma Sayın Öcalan’ın var olan rol ve misyonunun hatırlatılması defalarca tecridin aralanmasına vesile oldu. 4 Mart’ta her ne kadar bir görüşme gerçekleştirilmiş olsa da bunun yegane nedeni yangın değil. Yangın sonrası oluşan kaygının halkta siyasi ve toplumsal alanda yaratmış olduğu etkidir.”