‘İnfaz yasası, inkarcı, ırkçı, sömürgeci zihniyetin yaklaşımı’

  • 09:05 4 Nisan 2020
  • Hukuk
Habibe Eren
 
ANKARA - Meclise getirilen infaz yasasını değerlendiren ÖHD'li avukat Nuray Özdoğan, siyasi tutsakların kapsam dışı bırakılmasının anayasaya aykırı olduğunu belirterek, cezaevi koşullarında salgının toplu ölümlere yol açabileceği uyarısında bulundu. Nuray, düzenlemeyi “İnkarcı, ırkçı, sömürgeci zihniyetin yaklaşımı" sözleriyle değerlendirdi.
 
Tüm dünyada hızla yayılan koronavirüsün Türkiye’de yayılması ile birlikte infaz yasası 31 Mart’ta AKP ve MHP’nin ortak imzasıyla Meclis Başkanlığı’na sunuldu. Düzenlemede kamuoyunun tepkisi ile cinsel suçlar ve uyuşturucu ticareti yapanlar son anda kapsam dışı bırakıldı. Öte yandan siyasetçiler, gazeteciler, hak savunucuları, muhalifler de düzenlemeden yararlanamayacak. Kamuoyunda büyük tepki çeken infaz paketinin görüşmelerine ise 7 Nisan’da başlanacak. Pakette siyasi tutuklu, gazeteci ve hak savunucularının tahliye edilmesine ilişkin bir düzenlemenin yer almamasına dair kamuoyundan “eşit infaz yasası uygulansın“ tepkileri yükseliyor.
 
İnsan Hakları Derneği (İHD) verilerine göre cezaevlerinde 457’si ağır olmak üzere bin 333 hasta tutsak bulunuyor. İnsan hakları kuruluşları ve sivil toplum örgütleri salgının cezaevlerinde yayılması durumunda “felaket” olacağı uyarısında bulunurken, ayrım gözetmeksizin bir an önce tahliyelerin başlaması gerektiğine dikkat çekiyor.
 
İnfaz yasası tartışılırken 29 Mart’ta Resmi Gazetede, 2324 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararı ile Ceza İnfaz Kurumları’nın Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı hakkındaki 2006 tarihli tüzük yürürlükten kaldırılarak, yerine Ceza İnfaz Kurumları Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı hakkında yeni yönetmelik yürürlüğe girdi. Bu yönetmelikte de başta siyasi tutsaklar olmak üzere avukatlara da yönelik ciddi ihlallerin hayata geçirileceği sinyalleri veriliyor.
 
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukat Nuray Özdoğan, infaz yasa tasarısındaki maddelere ve Cumhurbaşkanlığı yönetmeliğine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
'Cezaevlerinde artık yönetemedikleri aşırı bir doluluk söz konusu oldu‘
 
İnfaz yasa tasarısı ile “koşullu salıverilme” ve “denetimli serbestlik” hükümlerine önemli düzenlemeler getirildiğine dikkat çeken Nuray, “Taslakta bu düzenlemenin amacı genel olarak ceza adalet sistemini sağlama, topluma kazandırma ve iyileştirme olarak açıklanmakta. İktidar sahiplerinin geçmişten devraldıkları gelenekle ceza adaletinden ve iyileştirmeden anladıkları kendilerine muhalif olan, yarattıkları baskıcı düzeni en çok tehdit eden Kürtler ile solcuları zapturapt altına almak olmuştur. Özellikle çözüm sürecinin sona ermesinden sonra artan darbe girişimi ile de en yüksek seviyesine ulaşan tutuklamalar ve cezalandırmalar ile birlikte cezaevlerinde artık yönetemedikleri aşırı bir doluluk söz konusu oldu” dedi.
 
‘Hukuka ve kanuna karşı hile yollarını iyi bilirler’
 
Düzenlemenin amacını “Kapasitesini çokça aşmış olan cezaevlerini boşaltmak, seçime yatırım yapmak, muhalifler için de yer açmak” sözleri ile değerlendiren Nuray, AKP döneminde cinsel suçların artması nedeniyle, cinsel suçların da tasarıya eklendiğini kaydetti. Ancak, kadın hareketinin ve çok sayıda örgütün tepkisi sonucu cinsel suçların kapsam dışı bırakıldığını anımsatan Nuray, “Ama Türkiye‘de iktidarlar hukuka, kanuna karşı hile yollarını iyi bilirler” ifadelerini kullandı.  
 
‘IŞİD ile Kürt siyasetçilerin yargılanmasında ‘terör’ kavramı farklı işletiliyor’
 
“Terör suçlarına” ilişkin düzenlemelerin Türkiye’de muhalifleri ve Kürtleri cezalandırmak için uygulandığına dikkat çeken Nuray, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’de yönetim biçimine karşıysanız,  farklı fikirlere sahipseniz, Kürtlerin hak alanlarına dair en ufak olumlu bir fikre sahipseniz teröristsiniz, iktidarın ve devletin düşmanısınızdır. İşlediğiniz suç nedeni ile değil, varlık sebebiniz nedeni ile suçlusunuzdur. IŞİD yargılamaları ile Kürt siyasetinde görev alanların yargılamalarını karşılaştırın, terör kavram ve suçunun nasıl farklılık gösterdiğini görürsünüz. IŞİD dava dosyalarında şiddet içermedikçe şiddet eylemi olmadan bir kişinin ceza aldığını göremezsiniz ki bu yargılamalar da büyük katliam yargılamalarıdır. IŞİD örgütüne katılıp Türkiye’ye geri dönenlere ‘pişmanım’ dedirtip yasaları en esnek hali ile uygulayıp serbest bıraktılar. İnfaz rejiminde yapılan, düşman gördükleri kişi, kesim ve grupları lehe düzenlemelerin dışında bırakmak ve beraberinde daha ağır koşullarda cezaevinde tutmak.”
 
‘Cezaevlerinde toplu ölümler yaşanabilir’
 
İnfaz yasası ile 45 bin kişinin, açık cezaevleri de eklenince 90 bin kişinin serbest bırakılması öngörülüyor. Koronavirüs salgınının cezaevlerinde yayılması durumunda hasta ve ileri yaşta tutsakların durumuna dikkat çeken Nuray, hükümetin insan odaklı bir yaklaşım sergilemediğini söyledi. Dışarıda olanların kendi olanakları ile önlemler aldığına işaret eden Nuray,  cezaevi koşullarında salgının toplu ölümlere yol açabileceği uyarısında bulundu.  Nuray, “Cezaevinde sağlıklı yaşam hakkı hep sorun olmuştur. Şu an cezaevlerinde temiz su, yeterli, kaliteli yiyecek sorunu vardır. Örneğin Sincan Cezaevi’nde özellikle kadın mahkumlardan, yıllardır paslı su nedeni ile şikayetler gelmekte ama durum düzeltilmemektedir. Bağışıklık sistemi zaten düşmüş mahkumlara ne yeterli besin verilmekte ne de hijyen olanağı sağlanmaktadır. Her şey sınırlı, kısıtlı ve parası ile verilmektedir. Geç kalınmıştır. Dışarıdaki halka ‘başınızın çaresine bakın’ denilmekte, cezaevlerindekiler ise açık açık yaşam riski tehlikesi altında bırakılmaktadır” dedi.
 
‘Kanuna karşı hile burada kendini gösteriyor’
 
İnfaz düzenlemesinde yer alan, “10 yılın üzerinde olan cezalarla terör ve kasten öldürme gibi suçlardan mahkum olanların tahliyesine cumhuriyet savcısının başkanlık edeceği bir kurul karar verecek. Bu kurula cezaevi izleme kurulu üyesi ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı temsilcileri de katılacak” maddesine değinen Nuray, bu maddeyi şöyle değerlendirdi: “Kanuna karşı hile burada kendini göstermektedir. Kamuoyu baskısı ile tasarıdan çıkardıklarını açıkladıkları kasten öldürme, cinsel suçlar, çete suçları, uyuşturucu suçlarında cezaevinden çıkartmak istediklerini önce açık cezaevine gönderip oradan da denetimli serbestlikle serbest bırakacaklar. Niyet bu. Kamuoyu çete suçundan ve IŞİD yargılamalarından içeride olanları dikkatle gözlemlemelidir. Bu hükmün ne anlama geldiğini her birlikte göreceğiz. Umarız yanılırız. Düşman ceza ve infaz hukukunun uygulandığı durumda terör suçu adı altında ceza alan siyasi mahkumların bu hükümden yararlanacağını düşünmüyorum. Şimdiye kadar ki tecrübelerimiz bunu gösterdi.”
 
‘Dışarıdan getirilecek kolluk için bir düzenleme, cezasızlık maddesidir’
 
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde yer alan “kurumların iç güvenliği düzenlemesinde yüksek güvenlikli cezaevleri ile diğer cezaevlerinin yüksek güvenlikli bölümlerinde kalan tutuklu ve hükümlülerle ilgili tutulan tutanaklarda görevlilerin isimleri yerine yalnızca sicillerinin yazılacağı” maddesini açıklayan Nuray, bu hükmün aslında 24 Kasım 2016’da 6763 sayılı yasa ile getirilmiş bir düzenleme olduğunu ifade etti. “Bu madde bir cezasızlık maddesidir” diyen Nuray, buna dair eleştirilerini şöyle özetledi: “Türkiye cezaevleri tarihi katliamların yer aldığı bir tarihtir. Cezaevi içinde gardiyanlar zaten bilinirler, kimlikleri açıktır. Tahminim bunun dışarıdan müdahale edecek kolluk için getirilmiş bir düzenleme olduğu. Daha da kötüsü cezaevindeki toplu veya bireysel olaylar için ayrı bir infaz koruma ekibi oluşturulmakta ve onlar için güvence sağlanmakta olabilir. Ceza ve infaz sistemini yöneten aklın yabancısı olduğu bir yöntem değildir. Tutanaklar gerçeğe uygun tutulduktan, müdahaleler insan hakları hukukuna uygun olduktan sonra neden isim gizlenme gereği duyulmaktadır? Cezasızlık politikası ile düşünüldüğünde cezaevlerinde zor günler gelecektir.”
 
‘İnkarcı, ırkçı, sömürgeci zihniyetin yaklaşımıdır’
 
56’ncı maddede “Türkçe bilmeyen yabancı uyruklu hükümlülere kendi dilinde, bu mümkün değilse Fransızca, Almanca, İngilizce dilinde hak ve yükümlülükleri anlatılır” deniyor. Ancak düzenlemede Kürtçe kapsam dışı. Bu maddenin anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğunu vurgulayan Nuray, sözlerine şöyle devam etti: “Bu düzenleme eski infaz tüzüğünde vardı. 29 Mart’ta Cumhurbaşkanı kararnamesi ile tüzük kaldırılıp yönetmelik çıkartıldığında aynı düzenleme yeniden kondu. İnkarcı, ırkçı sömürgeci zihniyetin yaklaşımıdır bu. Yasak olmamasına rağmen telefon görüşmelerinde Kürtçe konuşulması halinde bu konuşmalar kayda alınmaktaydı zaten.12 Eylül darbesi sonrası cezaevlerinde ‘Türkçe konuş çok konuş’ politikasının devamıdır. Kimliklerin bir parçası olan dilleri nedeni ile geçmişte insanların dövülerek öldürüldüğü cezaevlerinden bahsediyoruz. Bu tasarı siyasi tutsakları ayrı tutarak zaten eşitlik ilkesini ihlal etmektedir. Bu düzenleme ile de açık ayrımcılık içermektedir.”
 
‘Amaç baskıyı artırmak, tedirgin etmek ve avukatları töhmet altında bırakmak’
 
Yine yönetmelikte yer alan “Terör ve çete kapsamındaki suçlarda hakim kararıyla 3 ay teknik cihazla düzenlenmesi” maddesini değerlendiren Nuray, burada hem siyasi tutsak ve mahpuslara hem de avukatlara dönük bir tehdidin olduğunu kaydetti. Bu düzenleme ile bir dönem HDP ‘li siyasetçiler ve HDP eski eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın avukat görüşmelerinin hem teknik cihazla hem memur nezaretinde açık dinlemeye alındığını aktaran Nuray, “Mevcut düzene göre siyasi tutsakların avukatları onların savunmanlığını alarak zaten suç işliyor. Buradaki amaç gerçekten suç işlenmesini önlemek veya suç deliline ulaşmak değil. Bu düzenleme olmadan önce de bir soruşturma dosyasında kanunsuz hukuksuz bir şekilde müvekkiliniz ile yaptığınız cezaevi görüşmelerinin kayıtları ile karşılaşabiliyordunuz. Burada amaç baskıyı arttırmak, tedirgin etmek, avukatları da töhmet altında bırakmaktır. Bu suçların yargılamalarında hakkınızda telefon dinleme kararının bulunması bile (içeriğinden bağımsız) sizi bu hakim ve savcıların gözünde tehlikeli suçlu haline getirmektedir” şeklinde konuştu.
 
‘Anayasaya, avukatlık hukukuna savunma hakkına aykırı bir düzenleme’
 
“Terör suçlarından yargılananların avukatlarının dokümanlarına istenildiğinde bakılabileceği” maddesinin ise 25 Mart tarihli yönetmelik ile getirilen bir düzenleme olduğuna dikkat çeken Nuray, şunları belirtti: “Daha önce de güvenliğin tehlikeye düşürüldüğü, örgütsel mesaj iletildiğine dair bilgi ve bulgu olduğunun tespit edilmesi halinde avukatın savunmaya ilişkin belgeleri incelenebilmekte idi. Yeni olan artık her durumda fiziken aranabilecek olması. Fiziken arama, inceleme anlamına gelir. Anayasaya, avukatlık hukukuna, savunma hakkına açıkça aykırı bir düzenleme. Müvekkilleri nedeni ile potansiyel suçlu gibi görülen avukatların belgelerinin her durumda aranacağı bir uygulamanın zemini yaratılmaktadır. Bilgi ve bulgu tespitini hukukçu olmayan hukuk eğitimi almamış infaz koruma memuru mu yapacaktır bu durumda? Yargılanan kişinin hangi belgeleri kitapları savunması için kullanacağına, avukatın savunma stratejisi için hangi belgeleri kullanacağına infaz koruma memurları karar verecektir bu durumda! Tüm hukuk örgütlerinin şiddetle karşı çıkması gereken bir düzenleme. Bu tespitleri zaten yıllardır yaşanan sorunlar, yaklaşımlar, pratik uygulamaları da gözeterek yapmaktayım.”
 
‘İnsanlık dışı bir tutum’
 
İnfaz yasası düzenlemesinin başta Anayasa olmak üzere insan hakları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve BM sözleşmelerine açıkça aykırı olduğunu vurgulayan Nuray, “Haksız ve hukuksuz yargılamalarda içeride tutulan binlerce tutsak, hem daha hukuksuz ağır infaz düzenlemeleri ile daha zor günlere mahkum edilmekte hem de 1 yıldan fazla süreceği tahmin edilen Korona salgını karşısında ölüme terk edilmektedir. İnsanlık dışı bir tutumdur” diye belirtti.
 
 ‘Kadına şiddet affa tabi olmayan suç kategorisine konulmalı’
 
Nuray son olarak,  kadına yönelik şiddetin ceza kanununda ayrıca tanımlanması gerektiğine işaret ederek, “İşkence ve kötü muamele gibi kadına yönelik yaralama, şiddet vakaları için ayrı düzenleme yapılması ve zamanaşımına ve affa tabi olmayan suç kategorisine konulması gerekir. Kamuoyu baskısı olmayan, gündemde olmayan kadına yönelik şiddet vakaları çok az ceza veya cezasızlıkla sonuçlanmakta. Bu konuda doğrudan düzenleme yapılmalıdır” diye konuştu.