
Ruken Ergüneş: Şiddete alıştıran pornografik bir dilden ve görselden uzak durulmalıdır!
- 09:04 1 Nisan 2020
- Güncel
Rengin Azizoğlu
DİYARBAKIR - Medyanın toplumda gerçekleşen olayların en büyük sorumlularından biri olduğunu söyleyen Rosa Kadın Derneği Yönetim Kurulu üyesi Ruken Ergüneş, “Kadın cinayetleri noktasında görüntülere ve fotoğraflara dikkat edilmelidir. Şiddete alıştıran pornografik bir dilden ve görselden uzak durulmalıdır. Bu konuda bilgi sahibi olan herkes sorumludur” dedi.
Kadına yönelik şiddet, kadın katliamları, şüpheli ölümler gün geçtikçe daha da artıyor. Bir yandan kadınların kazanılmış haklarına saldırılar gerçekleşirken diğer yandan cezasızlık politikaları, ceza indirimleri uygulanmaya devam ediyor. Kadın katliamlarının ve cinsel istismar olaylarının artmasındaki bir diğer önemli faktör ise medya olarak değerlendiriliyor. Medyanın rolünü, kadın katliamı haberlerinde kullanılan dili ve nasıl olması gerektiğini Rosa Kadın Derneği Yönetim Kurulu üyesi Ruken Ergüneş değerlendirdi.
‘Cümle seçiminin yaratacağı etki önemlidir’
Şiddetin üç katmanı olduğunu söyleyen Ruken, bu üç katmandan en önemlisinin ve doğduğu yerin yapısal alan olduğunu kaydetti. Yapısal alanın kendini şiddetten, ayrımcılıktan, gelir eşitsizliğinden beslediğini ifade eden Ruken, “İktidarlar yapısal olarak şiddet üretirler bunu da topluma kültürel alanda kabul ettirirler. Yapısal alan manipülasyon yayarak şiddetten nasıl besleniyor ve bunu kültürel alanı kullanarak yapıyor. Kültürel alanda medya devreye giriyor. Mevcut var olan gerici algıları besliyor. Medya ortaya çıkışından itibaren iki amaçla hareket etmiştir. Bir taraftan insanları bilgilendirme, hakikati ortaya çıkarma diğer taraftan iktidarın, sistemin topluma kendini kabul ettirme aracıdır. Kadın katliamları, istismarlar ve bir takım politikaların halka nasıl ifade edildiği meselesi gazetecilerin tek başına bilgi sahibi olup olmamasından öte daha büyük bir organizasyondur. Cümle seçimi, kelime seçimi, nasıl ifade edildiği, insan psikolojisine nasıl etki yarattığı, sosyolojik açıdan toplumda nasıl bir etki yaratacağı konusunda önemlidir. Bunun dışında özellikle şiddet meselesinde kendiliğinden, patolojik olaylar olarak ortaya çıkmadığının farkındayız. Şiddeti değerlendirmek daha sonrasında medyanın dili, ele alış şekli nasıl bir etki yaratıyor, hangi amaca hizmet ediyor ona bakmak gerekiyor” diye konuştu.
‘Medyanın şiddet dili şiddet döngüsüne hizmet etmiş oluyor’
Ajansların, kanalların satın alınmasına da dikkat çeken Ruken, bunun yalnızca bir gazeteyi kanalı satın almak değil, halkla kurulan iletişim kanallarının satın alınması anlamına geldiğini söyledi. Bir haberin ne anlattığı, nasıl anlattığı, hangi enstrümanların kullanıldığının birbiri ile bağlantılı olduğunun altını çizen Ruken, toplumdaki bilinçaltında belirli zaman aralıklarıyla aynı şeylerin sürekli tekrarlanması sonucu beyinde yer edindiğini belirtti. Ruken, “Burada bir kadın katliamının erkekten taraf değerlendirilmesi tek bir olayda nasıl bir kazanç sağlar? Katledilen kişilerin, adının, sayısının, kaç tane olmasının bir önemi yok. Genel olarak tüm bu olayların egemen güce nasıl yarayıp yaramadığı önemli. Algılar, manipülasyonlar dünyasında yaşıyoruz. İktidarlar da tüm yatırımlarını bunun üzerine koymuş olurlar. Sosyal medya kullanımın eleştirildiği bir reklam filminde bir kadının evde eşine çay ve kek götürmesiyle bir mesaj veriliyor. ‘Kadın erkeğe hizmet edendir’ deniyor. Asıl şiddet de zaten algılar alanında yaşanmaktadır. Dolayısıyla medyanın kullandığı şiddet dili sistemi şiddet döngüsüne hizmet etmiş oluyor” dedi.
‘Şiddet sahneleri alışılmışlığa ve duyarsızlığa itiyor’
İnsanların artık doğrudan sosyal medya aracılığıyla dünyanın bir yerinden diğer yerine ulaşabildiğini, maruz kaldıkları şeyi ifade edebildiklerini dile getiren Ruken, bunun bir noktada haksızlıklara karşı mücadele etme yöntemini geliştirdiğini söyledi. Ruken, “Ancak bir yandan da olumsuzluklar getirdi. İnsanlar bir anda bir şiddet sahnesiyle doğrudan karşılaşabiliyorlar. Bu, alışılmışlığa ve duyarsızlığa itiyor. Bu görüntülere alışa alışa dünyada bunların olabileceğine, telefonda karşılaştığınız gibi sokakta da karşılaşabileceğinize ilişkin beyin bir mesaj alır. Dolayısıyla uzun vadede daha olumsuz sonuçlar doğurur. Televizyon programları gerçekleşiyor gündüz kuşağında. Çocukların da izleyebilecekleri saatlerde kadın katliamlarının, istismarların gösterilmesi şiddeti körüklüyor. Her gün televizyonlarda istismar meselesinin bu kadar açıktan tartışıldığı, konuşulduğu, olmayacak şekillerde, cümlelerde tarif edildiği bir ortamda insanlarda alışma durumunu beraberinde getiriyor. Haberin milyonlar tarafından okunduğunu düşünürsek aynı şeye milyonlar aynı anda maruz kalmış oluyor” şeklinde konuştu.
‘Basın toplumda algıyı yaratandır’
Haberin toplumun haber alma özgürlüğünün önüne geçmeden toplumun psikolojisinde olumsuz bir etki yaratmadan, mesaj verme kaygısı olmaksızın hazırlanması gerekliliğine dikkat çeken Ruken, kadın katliamları noktasında görüntülere ve fotoğraflara dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Ruken, “Şiddete alıştıran pornografik bir dilden ve görselden uzak durulması gerekmektedir. Bu bilginin toplumun her alanında paylaşılarak insanların ve medyanın daha bilinçli kullanımının sağlanması gerekmektedir. Bu konuda bilgi sahibi olan herkes sorumludur. Bir haberin ne şekilde ele alındığının yanında ne sıklıkla ele alındığı da bir meseledir. Medya toplumda gerçekleşen olayların en büyük sorumlularından biridir. Böyle bir vasfı ve gücü vardır. Kadın cinayetleri, çocuk istismarı, şiddet olayları, iktidarın politikalarının halka lanse ettirilmesinde basının rolü büyüktür. Basın yalnızca haber vermez toplumda algıyı yaratandır. Toplumun ne şekilde hareket edeceğine de yön verir. Yaptığım haber insanlarda daha fazla etki yaratsın denilerek toplumun vicdanına yüklenme mevzusu insan bedeni, toplum sağlığı, insanların canı üzerinden kurulan cümleler tersi bir etki yaratmakta ve sonuçlara neden olmaktadır” dedi.