
‘Sağlıkçının korunmaması sürecin en güçlü öznesinin hastalanarak çekilmesi demektir’
- 09:08 30 Mart 2020
- Güncel
Safiye Alağaş
İSTANBUL - Salgın döneminde sağlık emekçilerin başta ekipman olmak üzere, hastanelerdeki fiziksel ortama, ortak alanlardan çalışma saatlerine kadar bir dizi önlem ve düzenlemeye ihtiyacı olduğuna dikkat çeken SES Aksaray Şube Eşbaşkanı Yasemin Bakır, “Sağlık emekçisinin korunmadan çalışması demek, aslında bu sürecin en güçlü öznesinin hastalanarak süreçten çekilmeleri demektir” dedi.
Dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını Türkiye’de de hızla yaygınlaşıyor. 10 Mart’ta görülen ilk vakanın ardından geçen sürede vaka sayısı 9 bin 217'ye yükselirken 131 kişi yaşamını yitirdi. Salgın başladığından bu yana ekipman ve personel yetersizliğine dikkat çeken sağlık emekçileri, her türlü zorlu şartta görevini yerine getirmeye çalışıyor. Sağlık emekçilerinin yaşadığı sorunları, hükümetin politikalarını ve hastanelerin durumunu Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Aksaray Şube Eşbaşkanı Yasemin Bakır ile konuştuk.
* Dünya genelinde koronavirüs ile mücadelede en zorlu görevi sağlıkçılar yürütüyor. Türkiye’deki sağlık emekçilerinin bu süreçte yaşadığı zorluklar nelerdir?
Aslında sağlık emekçileri yapmış oldukları iş itibariyle zaten çok riskli iş grubundalar. Ama buna rağmen bir güvenceye sahip değiller. Bilindiği üzere sağlık emekçileri uzun süre yıpranma tazminatları için mücadele etti ve siyasi iktidarın gelenek haline getirdiği gece yarısı torba yasalarından birinde bu mücadelenin de altı boşaltıldı.
Covid-19 salgını ile ilgili ilk vakanın açıklanmasıyla birlikte sağlık emekçilerinin yaşadığı en büyük sorunların da başında bir eylem planının ve ön hazırlığın yapılmamış olması geldi. Kısmen yapılmış olan hazırlıklar da çözüm konusunda birinci dereceden muhatap olan sağlık emekçilerine ilk aşamada yansımadı. Çünkü sağlık emekçileriyle paylaşılan birşey yoktu. Birçok sağlık kurumunda süreç “tecrübe” ve “deneye deneye yol alma” üzerinden bir sistematiğe kavuşturulmaya çalışıldı ve hala öyle yürütülüyor. İzolasyonun en temel ilkelerden biri olduğu bilinmesine rağmen, sürecin bir sistematiğinin olmaması sağlık çalışanlarını en çok tehlikeye sokan durum oldu. Süreç başladığında sahada müthiş bir bilgi karmaşası ve nasıl yol alacağımız konusunda müthiş bir bilinmezlik söz konusuydu. Gelinen noktada bu kısmen aşılmış olsa da hala sürecin şeffaf yürütülmemesi sağlık çalışanlarını olabildiğine edilgen kılmakta, bu da güvensizliği geliştirmekte. Bizlere göre süreçte en temel ilke, sağlık çalışanlarına karşı şeffaf olmak. Şeffaf olma, sağlık çalışanlarında daha güçlü bir özgüven oluşturacaktır ve sürecin içinde güçlü özneler olmayı, kendilerini de toplumu da korumada daha başarılı olmayı geliştirecektir.
* Türkiye’nin özelikle sağlık boyutuyla koronavirüs ile mücadele ve tedbir yöntemlerini nasıl buluyorsunuz?
Türkiye de ilk vaka açıklaması yapıldığında, Covid-19 salgınının ortaya çıkması ve dünyada birçok ülkeyi etkisi altına almasının üzerinden iki buçuk ay geçmişti. Vaka bildirmede ülkelerinin şeffaf olmaması tartışılırken, Türkiye’nin yurtdışı girişlerinde kontrollü girişlere başlamamış olması ve Suudi Arabistan’ın Covid-19 vaka bildirimi yapmamış olmasıyla kendini savunmaya çalışması, açıkçası kimseyi tatmin eden bir açıklama değildir. Haftalar öncesinde Türkiye için ‘dört tarafı koronavirüsle çevrili bir ada’ yakıştırmaları yapılırken, umreden dönen vatandaşların ve daha fazlasının ilk aşamada takibe alınmaması önlemlerin ne derece alındığı konusunda da bize bilgi vermektedir.
Gelinen noktada hala karantina uygulanmasında sıkıntı yaşandığı gibi Türkiye’nin bu pandemik salgınla ilgili nasıl bir yöntem izlediği belli değildir. Oysaki Türkiye’den önce süreci yaşayan ülkelerin deneyimlerinin incelenmesi bile bir yol haritası oluşturmada yeterli olacaktır.
* Türkiye’nin mevcut sağlık politikası, salgını kaldıracak düzeyde midir?
Sadece Türkiye değil, dünyada birçok ülkenin sağlık politikaları bu tür salgınlara karşı süreci yönetmek konusunda yetersizdir. Mesela İngiltere’nin ve ABD’nin sağlık hizmeti sunumunda geldiği nokta böyle bir kriz halinde yaşanacak sorunu bütün açıklığıyla ortaya çıkarmıştır. Herkesin bildiği üzere İngiltere salgına karşı elindeki yetersizlikler nedeni ile ilk açıklamasında hiçbir şey yapmayacağını dile getirmiş, akabinde tepkiler üzerine geri adım atmak zorunda kalmıştır. Bugün Türkiye’de uygulanan sağlık hizmeti modeli de Birleşik Krallık modelidir.
* Sağlıkçılar olarak risk altındasınız. Riskler karşısında ne tür önlemler alınıyor?
Düşünün ki çalıştığınız ortamda temas kurduğunuz her alan sizin için ciddi bir risk taşımakta, bastığınız yer bile güvenli değil ve sizin hiç unutmamanız gereken tek bir slogan var: Direkt temas etme ve temiz kal. Açıkçası bu tür bulaşma özelliğine sahip bir salgınla gün içinde en az 8 saat mesai tamamladığınız bir alanda kendinizi korumak oldukça zor. Bulunduğunuz alan kontamine olduğu gibi siz sürekli hasta kişiyle temas halindesiniz ve bu bulaşmadan kendinizi korumanız gerekli. Sadece sürecin kendi içinde var olan mevcut koşulu başlı başına bir zorluk, bir de bunun üzerine kişisel koruyucu ekipmanlarla çalışmak başka bir zorluk içeriyor.
Riskli birimlerde arkadaşlarımız saatlerce tulumlar içinde gözünde gözlük, ağzında maske ile çalışmak zorunda kalıyor. Her geçen gün hastanelerin her yeri karantina alanlarına dönüştüğü için de her yer riskli birime dönüşüyor. Kendimizi korumak için yaptığımız şey kişisel koruyucu ekipmanları (KKE) ihtiyaç olan her anda bir an olsun çıkarmamak ve her zamankinden daha fazla dikkatli çalışmak oluyor. Hala alanlarda çalışma koşullarımızla ilgili bir düzenleme yapılmış değil, olağanüstü durumların yaşandığı bu zamanlarda olağan sınırlarda kendimizi korumamız mümkün değil. Esnek çalışmaya, güvenli barınma alanlarına, güvenli ulaşım araçlarına, temiz ve besin değeri yüksek yemeğe, temiz dinlenme alanlarına, en önemlisi de yeterli kişisel koruyucu ekipmanlara ihtiyacımız var. Ama ne yazık ki haftalardır dillendirmemize rağmen hala bu düzenlemelerin hayata geçirilmesi konusunda eksilikler devam etmekte.
* Birçok hastanede yeterince önlem alınamadığı belirtiliyor, hastanelerde yeterli önlem alınmaması karşısında sağlıkçılar kendi önlemlerini nasıl alıyor?
Hastanelerle sürekli iletişim içerisindeyiz ve sağlık emekçileri tarafından dile getirilen en büyük eksiklerin başında kişisel koruyucu ekipmanlara yeteri kadar ulaşamamak geliyor. Sağlık çalışanlarının arasında, kişisel koruyucu ekipmanlara ulaşanlar arasında yarın bu malzemelere ulaşabilip ulaşamayacakları konusunda ciddi endişe yaşanmakta. En büyük kriz haliyle hala karşılaşmadığımız varsayılırsa bu kaygının yersiz olmadığını da kabul etmek gerekir. Bu kısıtlılık hali ya da kısıtlılıkla ilgili öngörüler bile psikolojik anlamda baskı oluşturmaya, korunmaları konusunda hata yapmasının sebebini oluşturmakta. Sağlık çalışanlarının alanda güvenli çalışmalarının hem fiziksel hem de psikolojik boyutları söz konusu ve bu iki durum birbiri üzerinde oldukça belirleyici.
Ekipman konusunda sıkıntı yaşanan sağlık kurumların olduğu ve tarafımızca müdahale edildiği doğrudur, kamuoyunun aklına ilk hastaneler gelmektedir belki ama birinci basamakların kişisel koruyucu ekipmanları hala planlanmış değildir. Oysaki buralarda çalışan sağlık çalışanları da ciddi risk altındadır. Sağlık çalışanlarının bu kişisel koruyucu ekipmanlar olmadan çalışması demek aslında bu sürecin en güçlü öznesi olanların hastalanarak süreçten çekilmeleri demektir.
Kişisel koruyucu ekipmanları kurum karşılamadığı sürece çalışanın bu kriz halinde ekipmanlara ulaşması mümkün değil. Bu süreçte sağlık emekçilerinin kendilerini korumalarının tek yolu kendilerine sağlanan yasal haklardan ve hatta yasal sınırlar dışında kalan fiili durumlardan imtina etmeden, hakları olan standartların esnetilmesine izin vermemektir. Kendi yaşam haklarını öncelemeden başkalarının yaşam hakkı için mücadele etmeleri mümkün değil.
* Hastanelerde mevcut salgını önleyecek kapasitenin olmadığı, yaygınlaştıran noktada olduğu tartışmaları sürerken, sizce hastanelerde ne gibi önlemler alınmalı?
Eğer bulaş sayısı konusunun önüne geçilemezse, var olan hastane kapasitelerimizin yeterli olmayacağı çok açık. Bakanlığın çözüm için uygulayacağı en etkili yöntem ne kadar az kişinin hastalandığı noktası olmalıdır ya da ne kadar geniş zamana yayılması. Hasta kişiler ve sağlıklı kişilerin birbirinden izolasyonu doğru örgütlenebilirse sürecin kontrol altında tutulması olası olacaktır. Ne yazık ki karantina konusunda pek de başarılı olduğumuz söylenemez. Hastaneler şu an hizmetin yürütülmesi ve daha fazla kişinin hastalanmadığı ortamlar olarak dizayn edilmek zorunda. Ülkemizde hala bazı hastanelerde tek kişilik odaların olmadığı kurumlar söz konusu, hastaların birbirinden izolasyonu konusunda bu önümüzde duran başka bir sıkıntı. Hastanelerimizin birçoğunda hasta bakım ve temiz görevlileri konusunda sayı, süreç başlamadan önce de yetersizdi, şimdi özellikle daha büyük bir sorun olarak önümüzde durmakta. Ortak kullanım alanları özellikle sağlık çalışanlarının ortak kullanım alanlarının temasın en az olduğu şekilde dizayn edilmeye ihtiyacı var.
Her sağlık emekçisi hastalanmaya aday bir birey olduğu gibi bu hastalığı bulaştırma riski en yüksek kişidir. Bu anlamda sağlık emekçilerinin sağlığını korumanın bu salgını önlemede iki boyutu var ve çok önemli. Sağlık Bakanı 32 bin sağlıkçının atamasının yapılacağını söyledi. Ancak hala somut bir adım atılmadı. Salgının hızla yayılmasına karşı atamaların nasıl yapılması gerekiyor? Sağlık emekçilerinin özellikle ortak kullanım alanları tekrar dizayn edilmezse çalışanlar arasında salgının bulaşmasının önü alınamaz, sağlık çalışanları arasında Covid-19’a yakalanma oranı her geçen gün artıyor ve ne yazık ki kaybettiğimiz sağlıkçı arkadaşımız da söz konusu. Bu tablonun daha kötüleşmesinden endişeleniyoruz.
Bizler için sadece hastalardan korunma diye bir şey yok, çalışanlar olarak da birbirimiz için ciddi risk oluşturuyoruz. Hasta alanlarından korunuyoruz, fakat ortak kullanım alanlarında kişisel koruyucu ekipmanlar kullanmadığımız için aramızdan birinin hastalanması ya da taşıyıcı durumunda olması her birimiz için yeni bir risk ortaya çıkarıyor. Çalışma alanlarımızın, ihtiyaçlarımızı giderdiğimiz alanların düzenli şekilde steril edilmeye, beslenme planlamalarımızın bu olağandışı koşullara göre planlanmaya, sağlık emekçilerine beslenme takviyelerinin yapılmasına en önemlisi düzenli test yapılmasına ihtiyaç var.
* Sağlık emekçilerinin atamalarının yapılmasının, koronavirüsle mücadelede etkisi nasıl olur?
Türkiye’de kişi başına düşen sağlık çalışanı sayısı, dünya ortalamasının ne yazık ki çok altında. Bakanlığın açıkladığı 32 bin sağlık çalışanı atamasıyla işe alınacak kadroların sürece dahil olması en iyi ihtimalle 2 ayı bulacaktır ve aslında SES olarak daha önce defalarca dillendirmiş olmamıza rağmen atanamayan sağlık çalışanları ve sağlık hizmet sunumunda yeterli çalışan olmaması meselesi en iyi kendini bu kriz halinde göstermiş oldu.
* Aynı zamanda tüm risklere rağmen görevini terk etmeyen sağlıkçılar için halk akşamları eylem yapıyor. Sizlerin halktan ve hükümetten beklentileriniz nelerdir?
Türkiye’de özellikle sağlıkta özelleştirme süreciyle ivme kazanan, siyaset eliyle sağlık emekçilerine dönük çok bilinçli linç ve itibarsızlaştırma söz konusuydu. Neredeyse her gün onlarca sağlık çalışanı sözlü ya da fiziksel şiddete maruz kalıyordu, nitekim bu süreçte de bir güvenlik görevlisi arkadaşımız hasta yakını tarafından bıçaklandı. Siyasetin halka bir propaganda alanına dönüştürdüğü sağlık hizmet sunumu ve bu alana dair kurulan dil oldukça belirleyicidir. Siyasi iktidar eliyle geliştirilen 21.00’de “Sağlıkçıları alkışlıyoruz” eylemlerinin arka planında bile bu propaganda yatmaktadır. Bu eylemler tabi ki sağlık çalışanları üzerinde bir motivasyon yaratmıştır ve değerlidir. Fakat sağlık çalışanlarının alkıştan daha fazlasına ihtiyacı vardır.
Sağlık çalışanlarının halktan en büyük beklentisi iktidarın ve siyasi otoriterin sağlık çalışanlarının yaşamlarını güvence altına alan önlemleri alması ve bu güveni sağlık çalışanlarına temin etmesidir.
* Sağlık emekçileri bu süreçte kaç saat çalışıyor?
Yayınlanan Cumhurbaşkanlığı ve Sağlık Bakanlığı genelgesinde kamuda esnek çalışma koşullarına geçilmesi yönünde talimat verilmiş olmasına rağmen bunun sağlık çalışanlarına yansıması söz konusu değildir. Çünkü ısrarla dile getirdiğimiz ve sesimizi duyuramadığımız sağlık çalışanları sayısındaki yetersizlik meselesi buna izin vermemektedir. Sağlık Bakanlığı’nın bir acil eylem planı ya da sürecin sahada nasıl yürüteceği konusunda bir çalışması olmadığı için de şu an sağlık emekçileri insanüstü koşullarda fazla mesailer yapmakta ve ortaya çıkan bu durum teması artırdığı için de sağlık emekçilerini daha çok tehlikeye atmaktadır.