
‘Kadın cinayetleri neden izleniyor?’
- 09:10 12 Mart 2020
- Güncel
HABER MERKEZİ - Kadın katliamlarındaki artışa dikkat çeken Sosyolog Feryal Saygılıgil şöyle dedi: “Kadın cinayetleri kamusal alanda da sıradan görülüyor, tıpkı evde olduğu gibi. Biz hepimiz aynı sınıftan, renkten olmayabiliriz ama aynı şekilde eziliyoruz. Hepimiz kurbanıyız bu sistemin.”
Türkiye’de Ağustos ayında, Emine Bulut’un boşandığı erkek tarafından katledilme anının sosyal medyaya yansıması ile kadın katliamları bir kez daha yoğun şekilde tartışılmaya başlandı. Toplumun her kesiminden tepkiler yükseldi, bu katliamların önüne geçilmesi için sorumlular göreve davet edildi.
Emine son olmadı
‘’Ölmek istemiyorum’’ diye seslenen Emine Bulut’un görüntüleri kadın katliamlarını durduramadı. Örneğin İstanbul Arnavutköy'deki evinde vurularak katledilen 30 yaşındaki Tuğba Anlak'ı duyan olmadı. Üstelik o da 6 yaşındaki çocuğunun gözleri önünde yaşamını yitirdi. Yine boşanmak istediği erkek tarafından katledilen 22 yaşındaki Fatma Erdoğan’ı da hiç hatırlamıyoruz. Ve o da katledilmeden 15 dakika önce polisi arayıp “davalık olduğum eşim beni esir tutuyor” şeklinde yardım istemişti.
Kısacası sosyal medyadan canlı canlı izlediğimiz Emine Bulut katliamının ardından da Türkiye’de her gün en az bir kadın erkekler tarafından katledildi. Peki neden? Emine Bulut gibi diğer kadınların katledilmelerini göremedik, duyamadık, ve en önemlisi de hissedemedik? Neden bu katliamlara bu kadar tepkisiz kaldık? Neden bu katliamları izlemek yerine durduramadık? Onlar da bir erkek tarafından katledilmemiş miydi? Onlar da ‘’Ölmek istemiyorum’’ diyerek yardım çığlığında bulunmamış mıydı?
‘Çünkü yaşam magazinleşti’
Sosyolog Feryal Saygılıgil erkek şiddeti karşısındaki bu tepkisizliğin altındaki en büyük nedeni ‘’geleneksel’’ olarak açıklıyor ve aynı zamanda en çarpıcı başlığı atıyor: “Sosyal medyada Emine Bulut cinayetinin nasıl izlendiğini gördük. Müdahale etmek yerine, o ölüm izlendi. Bunun altında yatan pek çok neden var. Birincisi orada bir aile meselesi var. Ailenin sırrı ve ailenin iç ilişkilerine karışmama hali var. Öyle bir katılaşmış gelenek var ki, aile içi ilişkilere karışılmaz. Karışmama öğretisi var. Toplumun kodlarından bir tanesi budur. Etliye sütlüye bulaşmama hali var. Bir de korku var. Ayrıca yaşamın magazinleşmesini görüyoruz artık. Orada müdahale etmek yerine, çekim yapılıyor. Kişi açısından telefondan izleyerek magazin işi yapmak işte bu cinayetlere böyle bir bakışı getiriyor. Ve bu cinayetlere karşı sergilenen tutum cinayetlerin politik halinden de soyutluyor meseleyi. Yani o anın, ölüm anının değerini de zayıflatıyor. Belki de bir yandan da eğleniyor. Onu çekerken ne yaşıyor, bu nasıl bir duygu… Buna da bakmak lazım. Dehşet içerisindeyse o görüntüyü nasıl çekebiliyor?”
‘Sosyal medya samimiyeti sorgulanmalı’
Her ne kadar sosyal medyanın kadınları sokaklardan çektiğini düşünse de, yine de önemi konusunda ısrarcı olan Feryal, “Ama sosyal medya samimiyeti sorgulanmalı” diye de ekliyor. Feryal, şöyle devam ediyor: “Sosyal medya sokağa çıkmayı azalttı ya da bir şekilde önüne geçti. Çünkü orada daha çok sesini duyurabiliyorsun. Ancak sosyal medya anlık bir şey. O nedenle verilen tepkilerin samimiyeti sorgulanır. Emine Bulut cinayetine müdahale etmek yerine, o görüntüleri çekmek sosyal medyanın güçlü olmasının da bir etkisidir. Magazinsel yaşamları görmek, izlemek insanların işine geliyor. Örneğin medya haber vermek yerine, magazin gazeteciliğini odağa yerleştirdi. İnsanlarda her daim olan merakın doğru bir yere kanalize edilmesi gerekir. Şimdilerde merak başkalarının yaşamlarına doğru akıyor. İnsanların akıllı telefonları ile sürekli yaşamlarını çekip paylaşmaları ve bu paylaşımlar üzerinden başka inşaların hayatları ile etkileşimde olmalarının sonuçlarını belki on yıl sonra göreceğiz. Yine baktığımızda, 2003 ve 2011 Eylül’deki gökdelenlerin yıkılmasını evimizden çaylarımızı içerek izledik. Savaşı televizyondan seyredince, samimi olarak yaşamına ne kadar devam ettiğini sorgulatır. İmgesel bir dünyanın içerisindeyiz, bunu teslim etmemiz gerekir. Ve biz bir havuzun içine atılmış ve çevrelenmiş durumdayız.”
‘Hepimiz kurbanıyız bu sistemin’
Kadın katliamlarına karşı en yüksek perdede oluşan bu tepkisizlik halinin korkunç olduğunu söyleyen Feryal, sözlerine şunları ekliyor: “Kadınlar öldürülür, katledilir. Ama şiddetin biçimlerini bilemeyince, bugün biz idamı, hadımı konuşur hale geldik. En acısı da şiddetin her türlüsü kamusal alanda yaşanmaya başlandı. Ancak erkek şiddeti kamusal alana çıkmış olsa bile çocuk, anne ve babanın kutsallığı değişmiyor. Ve kadın cinayetleri kamusal alanda da sıradan görülüyor, tıpkı evde olduğu gibi. Buna karşı, Emine Bulut gibi diğer kadın cinayetlerini de görünür kılmak çok önemli. Biz hepimiz aynı sınıftan, renkten olmayabiliriz ama aynı şekilde eziliyoruz. Hepimiz kurbanıyız bu sistemin. İşte bunun altını çizmemiz gerekiyor.”
‘Her yerde olmalıyız’
‘’Her kadın cinayetinin sonrasında ‘ama’ kelimesini duymak istemiyorum’’ diyen Feryal, “Evet sokakta olmalıyız. Her yerde olmalıyız. Ancak devlet politikalarının içine mutlaka sızmalıyız diye düşünüyorum. Ve en ufak bir şiddete karşı ağırlaştırılmış cezaların uygulanması gerekiyor. Devlet politikası olarak bu erkeklere nasıl ulaşacağız, erkeklik üzerine bu insanları nasıl düşündürmenin bir politikası olmalı. Ve en önemlisi de toplumsal cinsiyet dersleri ilkokuldan itibaren öğretilmeli” diye belirtiyor.
Doç. Dr. Feryal Saygılıgil kimdir?
Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde “Serbest Bölgelerde Kadın Emeği” konusunda doktora tezini yazdı. Güliz Sağlam’la birlikte “Kafesteki Kuş Gibiydik” (Desa Direnişinde Kadınlar) (2009), “Bölge” (2010) ve “Kadınlar Grevde” (2010) isimli belgeselleri çekti. Duvar Dergisi yayın kurulu üyesidir. İstanbul Arel Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nün öğretim üyesidir. Aynı zamanda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde ders vermektedir. Doç.Dr. Feryal Saygılıgil “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı barış bildirisini imzalayan akademisyenlerden.