‘Mültecilerin haklarını koruyacak mekanizmalar sessiz kalıyor’

  • 09:13 10 Mart 2020
  • Hukuk

Melike Aydın

İZMİR - İzmir Barosu Göç ve İltica Komisyonu’ndan avukat Gizem Metindağ AB, Yunanistan ve Türkiye’nin işkence ve eziyet yasağını ihlal ettiğini belirterek, buna karşı yaptırım uygulayacak uluslararası mekanizmaların ise sessiz kalıp, görmezden geldiğini söyledi.
 
İzmir Barosu Yönetim Kurulu üyeleri, Göç ve İltica Komisyonu üyeleri ile İnsan Hakları Merkezi üyelerinden oluşan bir heyet, mülteci krizini yerinde incelemek için 3 Mart’ta Çeşme'ye gitti. İlk olarak Domuzçukuru Koyu’na giden komisyon, 1 Mart tarihinde 11 botun çıkış yaptığı, her botta 40 kadar mültecinin olduğu, daha fazlasına Sahil Güvenlik Komutanlığınca izin verilmediği tespitinde bulundu. İzmir Barosu Göç ve İltica Komisyonu üyesi avukat Gizem Metindağ, mültecilere dönük yapılan hak ihlallerini ve yasal mevzuatı değerlendirdi.
 
‘Mevzuat fiilen uygulanmıyor’
 
Türkiye’de sınır dışı edilenlerin ve Yunanistan’a geçmek isteyen mültecilerin hukuki durumunun Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda düzenlendiğini söyleyen avukat Gizem Metindağ, giriş çıkış kurallarını ihlal edenler veya teşebbüs edenlerin yakalanma ve haklarında sınır dışı etme kararı almasının değerlendirmeye tabi tutulması gerektiğini dile getirdi. Kanunların yürürlükte olmasına rağmen uygulanmadığını söyleyen Gizem, “Bu kişiler sınır dışı edilsin demek değil bu. Ama fiili bir uygulamama hali var. Bu kişiler hakkında 28 Şubat’tan sonra herhangi bir işlem yapılmadı. Bir dönem göçmenleri taşıyan taksiciler ‘insan kaçakçılığı’ sebebiyle yargılandı, tutuklandı. Otobüs firmalarına yanında seyahat belgesi olmayan mültecilerin taşınamayacağı bilgisi gitti. Geçici koruma statüsüne haiz ve kimliği olanlar ise koruma başvurusu sahibi, statü sahibi olan kişilerin ikamet illerinde bulunması gerekirdi. Terk etmemeleri halinde yine sınır dışı edilme durumu değerlendirilip karar alınıyordu. Ekstrem durumları yoksa kimlikleri iptal ediliyordu. Bugün seyahat çok kolaylaştı. Hatta Çeşme’de otogarda Çeşme Seyahat ile görüştük. 2 Mart’ta 100 kişinin çeşmeden otobüsle İzmir merkeze geldiğini söyledi. Sebebi de hava koşullarının olumsuz oluşu” dedi.
 
‘Kendi kaderini belirleyememesi hak ihlalidir’
 
Mültecilere uygulanan iki prosedürden birinin Suriyeli ise Avrupa Konseyinin anlaşması çerçevesinde “geçici koruma sağlanması” diğerinin ise diğer ülke vatandaşlarına “uluslararası koruma statüsü ve başvuru sahipliği” olduğunu söyleyen Gizem, Suriyelilere geçici koruma statüsünün 2 yıl verilebileceğini ancak Türkiye’de 6 yıla yakın süredir geçici koruma rejiminin uygulandığını kaydetti.
 
Gizem, geçici koruma sahipliğinin kişiye bir statü sağlamadığını ifade ederken, “Tamamen belirsiz. Yönetmelikteki karşılığı bir sonraki Cumhurbaşkanlığı kararnamesine kadar. Bir nevi bir sonraki fermana kadar. Bu sebeple ne yapacaklarını bilmiyorlar. İşe girip çalışması mı okula başlaması mı… Her işte de çalışamıyorlar. Bazı işyerlerinde ırkçılık yapılıyor. Kendi kaderlerine dair bir karar veremiyorlar. Bu bir insan hakkı ihlali. Diğer ülkelerden gelenlere ‘şartlı mülteci’ deniyor. Türkiye’de başvuru yapabiliyorlar. Bu başvurular Birleşmiş Milletler’e gönderiliyor ve bu devletler güvenli üçüncü ülkelere ‘Kişi nerede yaşamını idame ettirebilir’ diye bir inceleme yapıp sevkleri sağlanıyor. Bu da 10 yıla varan bir süreç” dedi.
 
‘AB, Yunanistan ve Türkiye işkence eziyet yasağını ihlal ediyor’
 
Geçici sığınmacıların, 1951 Cenevre Sözleşmesi ve Yabancı ve Uluslararası Koruma Kanununun 4’üncü Maddesi gereği geri gönderilemeyeceğinin belirtildiğini söyleyen Gizem, şunları dile getirdi: “Kişi bir mülteci olarak bu ülkeye geldiyse kendi ülkesine dönerse haklarının ihlal edileceğinden endişe duyuyor, işkence, eziyete maruz kalacağı yüksek ihtimalli bir karşılığı var. Aslında en yüksek ilke insan olmaktan kaynaklı bu haklarımızın korunması ve bu üç sebepten devletlere gitmeden koruma yükümlülüklerin yerine getirilmesi. Kişilere yaşam haklarının, işkence edilmeyeceğinin bir taahhüdünün verilmesi ve kendi gelecekleri hakkında bir karar verme olasılığın sağlanması gerekiyor. Sınır kapısını açıp ‘ne yapıyorsan yap’ demek çözüm değil. İnsanlar iki kapının arasında kalmış bir taraftan biber gazı diğer taraftan cop. Görüntüler ortada. Kıyı şeritlerinde güvensiz yolarla botlarla geçip karasuların arasında kalıp birisi bir taraftan değneğini uzatıyor diğeri bir taraftan, kiminin motoru sökülüyor, bilerek batırılıyor. Ne Yunanistan’ın ne Türkiye’nin ne herhangi bir ülkenin, Avrupa Birliği ülkesi veya AB’nin kendisi işkence eziyet yasağına ilişkin haklarını korumuyor, aksine teşvik ediyor. Yunanistan’ın bir ay boyunca mülteci almama kararı bile en yüce sayılan insanlık onurunun göz ardı edildiği, işkence ve eziyet yasağının devlet eliyle ihlal edildiğinin göstergesi.”
 
‘Yaptırım mekanizmalarını sessiz’ 
 
Birleşmiş Milletler’in (BM) yaptırım mekanizmalarının uygulanması için mücadele edildiğini ancak, bunu uygulayacak mekanizmaların görmezden geldiğini belirten Gizem, “AİHM’e herhangi bir başvuru yapıldıktan sonra, yargılama kararı verilecek. İhlal kararına ilişkin maddi bir tazminat öngörecek. Bu insanları kimse kurtarmıyor. Bu duruma kendileri soktukları için insan haklarına uygun yönü benimsemiyorlar. Yaptırım mekanizmalarını uygulayacak mekanizmalar da sessiz kalıp görmezden gelmeye çalışıyor. Çok daha yüksek düzeyde siyasi meseleler. Sürecin başlama sebebi İdlib’de asker öldürülmesi. ‘Siz arkamda durmuyorsanız mültecileri ülkemde tutmam’ gibi söyleminden kaynaklanıyor” dedi.
 
Gizem son olarak hak savunucuların yapabileceklerine dikkat çekerek, “Baroların yapacağı hak ihlallerini tespit edip, yasal yollardan başlayıp uluslararası mekanizmalara kadar ilerlemek olabilir. Hak örgütleri ise bunu görünür kılıp, belki devletler üzerinde baskı oluşturabilir” diye ekledi.