
'Kadın kitlelerinin tarihsel gerçeğini geçiştiremeyiz'
- 09:05 8 Mart 2020
- Güncel
Füsun Erdoğan
HABER MERKEZİ - Bugünün Rusyası ve dönemin Sovyetler Birliği'nde kadınların komünist partilerdekiy yerine Komünist Enternasyonal'in IV. Kongresi'nde konuşan Clara Zetkin, kadınların erkek egemen sistem tarafından toplumsal, siyasal ve kültürel yaşamın dışına itilmesinin yarattığı özel psikolojiye dair, “Geniş kadın kitlelerin bugün de özel toplumsal koşullarda yaşadıkları ve çalıştıkları şeklindeki tarihsel gerçeği geçiştiremeyiz" dedi.
Tarihte ezilen cins olarak her sınıftan ve katmandan kadınların, erkek karşısında ikinci sınıf insan statüsüne sahip olmaları, burjuva kadın hareketlerinin sorunu flulaştırma, sınıf mücadelesinin dışında ya da üzerinde bir sorun olarak sunma, çaba ve eylemlerine de neden olur. Ancak cins olarak erkek tarafından baskı altına alınan her bir kadın, parçası olduğu sınıfın kadına sunduğu koşullar içerisinde sorunlar yaşar. Ezilen ve ezen sınıftan kadınlar da, bu toplumsal gerçeklik içerisinde kadın sorununu farklı biçimlerde yaşarlar.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne sayılı günler kala, bugünün Rusyası ve dönemin Sovyetler Birliği’nde kadınların komünist çalışmalardaki yerine ve bunun kadın mücadelesine yansımasını derledik.
Birleşmiş Milletler’in (BM) Danimarka’nın Kopehnag kentinde 1980’li yıllarda topladığı Uluslararası Kadın Konferansı’nda bir madenci eşi olan Meksika Delegasyonu’ndan Domitila, konuşma yapmak için kürsüye çıkarak, Meksika’da madenci ailelerin yaşadığı izbe kulübeleri, eşi ölünce bir ay sonra bu kulübeleri boşaltmak zorunda kaldıklarını anlatır. Domitila’nın bu sözleri günlük yaşamdan gerçeklerle kadın sorununun sınıf mücadelesinden koparılmayacağına işaret eder. Kadın sorunu ve kurtuluşunun temeline dair yaklaşım, ilkesel bir sorun olarak kendini bu noktada somutlaştırıyor.
Komünist Enternasyonal 3.Kongresi’nde Clara Zetkin, kadın hareketine ilişkin bir rapor sunar. Clara bu raporda şöyle der: “….görüşümce eğer her ülkenin komünist partisi erkekleri devrime yönlendirmede olduğu gibi aynı enerjiyle proletaryanın vereceği meydan savaşları için kadınları da kendine çekmez, devrimci eğitimden geçirmezse, bu devrime ve devrim için kitlelerin harekete geçirilmesine muazzam zarar verecektir. Kadınları da bilinçli üyeler olarak devrime katmak ve eğitmek için çaba göstermeyen tüm yoldaşları, devrimin bilinçli baltalayıcıları olarak adlandırıyorum.”
Clara’ya bu sözleri söyleten durum ise şöyle izah edilir: “Bu, kadınlar arasında komünist faaliyetin özel olarak örgütlenmesi gerektiğine dair 3. Enternasyonal kararlarına, komünist partilerin uymaması, ayak diremesi ve bu tutuculukların ortaya çıkardığı yaklaşımlardır. Oysa her şey bir yana özel mülkiyet üzerinden yükselen kadın cinsinin köleliğinin ortadan kalkması sorunu, ezilen sınıftan kadın ve erkeklerin ortak meselesidir. Ezenlere karşı yürütecekleri iktidar savaşımı her iki cinsin ortak mücadelesiyle güçlenecek, özgürleşmesinin yolu da buradan açılacaktır. Ancak, sınıflı toplumların erkek cinsine tanıdığı ayrıcalıklar her iki cinsin özgürleşmesinin önündeki bir barikat olup ezen sınıfların iktidarlarını güçlendiren katkıya dönüşmektedir.”
Neden özel yöntemler ve özel araçlar?
Kadınların köleleştirilmesi ve bunun sonraki dönemlerde aldığı biçimler tarih boyunca yapılan araştırmalarda da açığa çıkar. Doğanın kadına verdiği üretim, doğurganlık özellikleri de yine beraberinde iş bölümünü koşullandırır. İlkel koşullarda daha çok toplayıcılık ve tarım, ev ve çevresiyle hayvanların evcilleştirilmesiyle sınırlandırılan kadınının yaşamı ya da bir başka ifadeyle doğal iş bölümü, o günün koşullarında kadına pranga olmaktan uzaktı.
Kadın köleliği ekonomik temeller üzerinden yükselir
İnsanlık tarihi bakımından insanın insanı baskı altına almasının ilk adımı da kadının erkek tarafından baskı altına alınmasıyla başlar. Bunun temeli de “özel mülkiyet” e bağlanır. Bu durum, bir yandan erkeğin rolünü değiştirirken, aynı zamanda fazla ürünün erkeğin elinde toplanması, mirasını kendi soyundan çocuklara bırakma isteği, tek eşli aileyi (gerçekte ise bu; kadına dayatılmış tek eşliliktir) doğurur. Bütün sınıflı toplumlarda ezilen, baskı altına alınan bir cins olarak kadının köleliği, her toplumun ekonomik temelleri üzerinde yükselerek, ona uygun biçimler almıştır. Kapitalizmin dağıtılıp bir kenara attığı dar ev ekonomisinin yerini alan modern sanayi, hem ezilen kadınlar, hem de proletarya bakımından farklı koşulların da habercisi olur.
Burjuvazinin daha fazla ucuz işgücüne duyduğu ihtiyaç, kendinden önceki sınıflı toplumların dört duvar arasına hapsettiği kadını çekip çıkarır, kutsal eşiğin dışına fırlatıp atar. İşçiler için, fabrikalarda toplanan kadınlar bakımından kadın sorununun farkına varılması ve aynı şekilde kurtuluş fikri de bu koşullarda ortaya çıkar ve gelişir.
Kadınlar ve erkekler birlikte savaşır birlikte giyotine gönderilir
Tarihte kadınların kurtuluş fikri ilk kez burjuva devrimlerinde ortaya çıkmıştı. 18’inci yüzyılda bu devrimlere katılan kadınlar, barikatlarda erkeklerle birlikte savaşmış, onlarla birlikte giyotine gönderilir. Fransız devrimine katılan kadınların önderlerinden Olympe de Gouges, “Eğer kadının giyotin altına gitme hakkı varsa, o halde onun konuşma kürsüsüne çıkma hakkı da olmalıdır” diyerek yayınlanan İnsan Hakları Bildirgesi’nde kadınlara yer verilmemesine tepkisini yayınladığı Kadın Hakları Bildirisi’nde bu sözlerle ifade eder.
Her ne kadar Olympe de Gouges’in bu karşı çıkışı, o’nu giyotine gönderilmekten kurtarmamış olsa da, kadının erkek egemen sistem tarafından köleleştirilmesinin nedenlerini sorgulama sürecinin de başlangıcı olur.
Sınırlandırılmışlık kadının önünde engel oluşturur
Gerek 18. yüzyıl ve sonrasında ortaya çıkan burjuva kadın hareketleri, gerekse de 19.yüzyılın ikinci yarısında başlayan ve sonraki yıllarda gerçek teorik ve pratik zemine oturan proleter kadın hareketleri, modern toplumun çeşitli biçimlerde allayıp pulladığı; burjuva ahlak, töreler ve dinlerin yardımıyla kadının tek ve değişmez yazgısı olarak sunulan kadının köleliğini, erkek egemen sistemi çeşitli görüngüleriyle ve temelleriyle yargılamışlardı. Yasaların, törelerin ahlakın ve dinlerin yardımıyla sosyal, siyasal ve kültürel yaşamın dışına itilen kadınların dünyası bu kez iş, ev ve aileyle sınırlandırılmıştı. Bu sınırlandırılmışlık, kadını ve düşünce ve yeteneklerinin gelişmesinin önündeki başlıca engeli oluşturur.
‘Kadınların psikolojisini hesaba katmak zorundayız’
Clara, kadınların erkek egemen sistem tarafından toplumsal, siyasal ve kültürel yaşamın dışına itilmesinin yarattığı özel psikolojiye dair Komünist Enternasyonal’in IV.Kongresi’nde yaptığı konuşmada şunları dile getirir: “Geniş kadın kitlelerin bugün de özel toplumsal koşullarda yaşadıkları ve çalıştıkları şeklindeki tarihsel gerçeği geçiştiremeyiz. Kadın cinsiyetinin toplumdaki özel konumunun özel bir kadın psikolojisi yarattığı tarihi gerçeğini de geçiştiremeyiz. Doğa tarafından cinsiyet olarak verilenle, toplumsal kurumlar ve koşullar tarafından yaratılan, birbirine bağlanmaktadır. Nasıl ki, somut yaşam koşullarından dolayı küçük köylü kitlelerinin özel psikolojisini hesaba katmak zorundaysak, aynı şekilde en geniş kadın kitlelerinin psikolojisini de hesaba katmak zorundayız… “
Komünist Enternasyonal’in tarihinden
Kadınlar arasında komünist faaliyetin özel olarak örgütlenmesine ilişkin uluslararası komünist hareketin deneyimleri oldukça öğreticidir. Bu konuda pozitif örneklerin yanı sıra, erkek egemen anlayışın ve pratiğin uç örnekleri, aynı süreçte çeşitli komünist partiler şahsında yaşanmıştı
Dönemin yetiştirdiği komünist kadın önderlerin komünist partiler içerisinde en kabasından, en inceltilmişine erkek egemenliğinin bütün görüngülerine karşı yürüttüğü mücadeleyi öğrenmek ve bilince çıkarmak kadınların özgürlük yürüyüşünde özel bir yer tutar. Yine başta Lenin ve Bolşevik parti olmak üzere bazı gelişkin komünist partilerin bu alanda yarattıkları örneklerin büyütüp çoğaltılması gerekir. Ancak, bu tartışma bakımından, bunlar kadar, aynı süreçte 3. Enternasyonal’in kadınlar arasında komünist faaliyetin özel olarak örgütlenmesine dair aldığı kararı hayata geçirmeyen komünist partilerin tutumları da önemli ve ibretlik derslerle doludur.
Komünist Kadın Hareketi’nin çıkışı, 3.Enternasyonal’in 1919 Mart’ında Moskova’da Kuruluş Kongresi’ni gerçekleştirmesiyle başlar. Kongre, soruna dair belirlenen bazı genel doğruların yanı sıra, kadın ve erkek proleterlerin ortak mücadelesinin altını çizdiği ve oy birliğiyle aldığı kararda şunlar yer alır: “Komünist Enternasyonal Kongresi, gerek kendisi tarafından konulan görevlerin başarısı ve gerekse de dünya proletaryasının nihai başarısı ve kapitalist düzenin tümden ortadan kaldırılmasının, işçi sınıfından kadın ve erkeklerin birbirine sıkı sıkıya bağlı ortaklaşa mücadeleleri ile güvence edilebileceğini tespit eder.”
Kadınlar arasında örgütlenme görevi
Ve bu karardan hareketle bütün komünist partilerin önüne kadınlar arasında faaliyetin özel olarak örgütlenmesi görevini koyar. Komünist Enternasyonal’in bu kararı alırken ki, yaklaşımı; 2. Enternasyonal’in örgütsel olarak gevşek bir yapıda olmasına karşın; 3. Enternasyonal’in ideolojik ve örgütsel bakımdan sağlam bir birlik olması ve bunun gerekliliğine inanılmasıdır.
Kaybettiği kazanımları elde ettiler
Komünist Enternasyonal’in 3. Kongresi’nde ‘Kadın hareketine ilişkin raporda Clara, KEYK’in (Komünist Enternasyonal Yürütme Kurulu) kadınlar arasında komünist çalışma yürütme görevine dair yaptığı bilgilendirmede, komünist partilerin tutumlarına dair değerlendirmeler yapar. Clara, öncelikle tek tek ülkelerde komünist kadın hareketinde sağlanan gelişmenin sevincini delegelerle paylaşır. Clara devamında, birçok ülkede komünist kadın hareketinin kaybettiği kazanımların komünist partilerin desteği olmadan hatta çeşitli biçimler altında komünist partilerin açıktan ya da örtülü direnişine rağmen elde edildiğini belirtir.
Komünist partilerin, komünist kadın hareketinin gelişimine dair ayak diremelerini Clara, “Kadınlar devrimci mücadelelere bilinçle, hedef şaşmaz biçimde emin adımlarla fedakarca katılmadıkları sürece ne proletarya iç savaşla egemenliği kazanır, ne de kendi diktatörlüğünü kurduktan sonra komünist toplumun inşasına başlayabilir” diyerek, gerçeği anlayamadıklarını işaret eder.
Clara yine aynı kongrede şöyle konuşur: “Kadınlar arasında yürütülecek komünist çalışmanın biçimleri ve yöntemlerine ilişkin karar tasarısında en geniş emekçi kadın kitlelerinin komünizm bayrağı altında toparlanması ve eğitilmesi için komünist partilere üye yapılması ve bu alanda belirlenen azami hedeflere ulaşmak için şu karar alınır; ‘Bu amaca ulaşmak için, 3. Enternasyonal’e dahil tüm partilerin görevi, en alttakinden en üsttekine kadar tüm organ ve kurumların da kadın kurulları kurmaktır.”
Ancak bu karara rağmen, sonraki süreçlerde birçok komünist partinin bu kararları uygulamadığı, bazı adımlar attıkları açığa çıkar. Ayrıca komünist partilerin bu tutumlarını haklı gösterme çabaları da dikkatlerden kaçmaz.
Komünist partilerin tutumlarını 4.Kongre’de değerlendiren Clara, bu tutumlara dair şunları sıralar:
“*Polonya’da grev ve kitle eylemlerine kadın katılımını yeterli gören komünist partisi; kadınlar arasında çalışmanın örgütlendirilmesi için özel organlar yaratmayı reddeder.
*İngiltere Komünist partisi maddi güçlerinin zayıf olduğu gerekçesiyle işçi kadınlar arasında sistematik faaliyet yürütmek için oluşturulması gereken araçları yok denecek kadar az sayıda oluşturmuştur.
*Fransa’da Marsilya Kongresi’nin attığı olumlu adımlar aldığı kararlar Paris Kongresi’yle yok edilir. Parti yönetimi, kadın sekreterliğinin dağıtılması ve ‘Ouvriere’nin (Kadın işçi) yayınının durdurulması kararını alır.
*İtalya’da çok özel engellerle karşılaşmaksızın, gerekli organların oluşturulması gerçekleşir.
*Hollanda’da kadın sekretaryası içerisinde komünist kadınların yanı sıra anarşist ve anarşist eğilimi kadınların bulunması nedeniyle kadın sekretaryası dağıtılır, komünist kadınlar Hollanda Komünist Partisi içerisinde örgütlenirler.
*Norveç’te kadınların komünist partisi içerisinde yer almaları Komünist Enternasyonal’in direktiflerine tümüyle uygun biçimde gerçekleşmez. Ancak, süreç devam eder. Ve benzer bir durum İsveç’te de yaşanır.
Komünist partilerin pratikteki tutumları bakımından durum; yakın ve Uzakdoğu açısından çok daha fazla özgünlükler ve sorunlar taşır.”
‘Neden partide kadın yok’
Komünist kadın hareketinin gerekliliği ve öneminin kabul edilmesi pratik yaşamla birleşmeyerek sadece sözde kalır. Tam da bu noktada Vladimir Lenin’in Clara ile yaptığı tartışmaya göre, partinin kadınlar arasında planlı çalışma için özel organlar oluşturmasını, “bunu, kadın haklarının savunuculuğu ve sosyal demokrat geleneklere geri dönüş olarak kınayan”, “kadınlara, erkeklerle birlikte ve onlarla aynı şartlar altında ulaşılmasını” savunanların olduğunu belirten Clara ile Vladimir arasındaki sohbet şöyle devam eder: “Neden hiçbir yerde hatta bizde, Sovyet Rusya’da bile partide erkek kadar kadın yok? Sendikal olarak örgütlü kadın işçilerin sayısı neden bu kadar az? Bu olgular insanı düşündürüyor. Geniş kadın kitleleri arasındaki çalışma için vazgeçilmez olan özel organların reddedilmesi, Komünist İşçi Partisindeki sevgili arkadaşlarımızın çok ilkeli, çok radikal görüşlerinin de bir uzantısıdır…”
Kadın üyelerin oranı düşük
Komünist Enternasyonal IV. Kongresi’nde yaptığı konuşmada, Almanya’dan Herta Sturm, komünist partilerde kadın üyelerin durumuna ilişkin şu bilgileri paylaşır: “Savaş sonrası olması nedeniyle 20-45 yaşları arasındaki kadınların, sayısının genel nüfus oranında erkeklerden daha fazla olmalarına rağmen, komünist partilerdeki erkeklerle oranı en yüksek düzeyinin yüzde 10’dur.”
İngiltere’de kadın üye sayısı tespit edilemedi
Herta’nın diğer ülkelere ilişkin verdiği rakamlar ise şöyle: “Çekoslavya, 36.bin kadın üye ile toplam parti üyelerini yüzde 20’sini oluşturur. Almanya’da bu oran 35 bin kadın üyeyle yüzde 11.12’dir. Norveç’te ise, 15-16 bin kadın üyeyle yüzde 15’tir. Fransa’da bin 800 kadın üyeyle bu rakam yaklaşık yüzde 15’tir. Belçika’da 30 kadın üyeyle yüzde 16’dır ve İngiltere ise kadın üye sayısı tespit edilememiştir.”
Bu rakamlar komünist partiler içerisinde yer alan kadın üye sayılarının ne kadar yetersiz olduğunu gösteriyor. Üstelik, yönetici oranlarda kadınların oranı konusunda da iç açıcı bir durumun söz konusu olmadığına işaret ediyor.
Tablo daha vahim
Rakamlardan da görülebileceği gibi, kadın üyelerin Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKB) içerisindeki erkek üyelere oranı en yüksek olduğu zamanda bile yüzde 22’de kalmıştı. 1898 yılında bu oranın RSDİP’de yüzde 15 olmasıyla kaba bir kıyaslama yapılması bile, yıllar boyunca Bolşevik parti içerisinde sayısal bakımdan kadınların erkeklerle eşitlenemediğini gösteriyor. Ancak Bolşevik parti içerisinde erkek egemenliğinin göstergesi olarak görülüyor. Bu da yönetici organlar bakımından tablonun daha vahim olduğunu ortaya çıkarır.
Genel anlamda bu tabloya göre, komünist partiler içerisinde kadınların sayısının hiçbir dönem erkeklerle eşitlenmemesi bir yana erkek üyelerin sayısına yaklaşamamıştır. Yönetici organlar söz konusu olduğunda da yine kadın oranının hızla aşağı doğru düştüğü görülür.
‘Sonunda kabul ettirdik’
Komünist Enternasyonal’in III. Kongresi’nde Kadın Hareketi’ne ilişkin raporda, söz alan ülke delegeleri, kendi partileri bakımından rapor verir. Fransız kadın delege Luise Coliard’ın konuşması Fransa Komünist Partisi’nin (FKP) kadın sorununa yaklaşımındaki erkek egemenliğinin düzeyini göstermesi bakımından önemlidir. Luise, konuşmasında şunları dile getirir: “Yoldaşlar, ben burada rapor vermek üzere komünist kadınlar tarafından seçildim: Fakat önce şunu kabul ediyorum ki, ben, hiçbir zaman kadını parti çalışmasına çekmek üzere herhangi bir şey yapmamış olan bir komünist partinin delegesiyim. Buna rağmen Fransa’da birkaç kadın üyemiz var. Fakat tüm ülkeye dağılmış durumdayız ve birbirimizi hemen hiç tanımıyoruz. Son zamanda kadınlar için özel bir propaganda gerektiğini fark ettik. Fakat bu konuda partinin desteğini almak istediğimizde bize şu cevap verildi ki, bu iş için bir kadın tayin etmek yeterlidir ve fakat onun görevi salt kadınlar arasında ajitasyon değil, genel propagandayı da yönetmektir. Fakat Merkez Komitesi’ne, kadınların örgütlemesi için özel bir bölüm kurulmasını, tıpkı köylüleri örgütlemek için özel bir bölüm bulunduğu gibi, sonunda kabul ettirdik.”
Fransız delegenin yaptığı bu konuşma, FKP’nin emekçi kadın kitleleri arasındaki faaliyetin özel olarak örgütlenmesindeki erkek egemen yaklaşımı sunmakla kalmıyor aynı zamanda, bu bölümde paylaşılan III. Enternasyonal’e üye komünist partilerde parti çalışmasının yarısını emekçi kadın kitleleri içerisindeki faaliyetin oluşturulması ve kadınların da bu partiler de erkeklerle eşit üyeler olarak örgütlenmedeki başarısızlığının nedenini de açıklıyor.