
‘Cadı avı’ bugün de devam ediyor: İsyan eden, inşa eden kadın hedefte
- 09:02 17 Ocak 2020
- Güncel
Hikmet Tunç
VAN - Kadına yönelik artan saldırıyı “cadı avına” benzeten HDP Meclis üyesi Ayşe Berktay, “DAİŞ çeteleri, cihatçılar, AKP rejimi olsun kadınlar ‘ben senin dayatmalarını, kölelik rejimini, beni bir kul haline getirip kendinin hizmetkarı haline getirmeni, rejiminin hizmetkarı haline getirmeni kabul etmiyorum. İtaat etmiyorum, bu konuda direteceğim ve ayağa kalkacağım’ diyor. Bu noktada özgürlük talebine öncülük eden kadınlara yöneliyorlar. En çok da bu ışığı yakalayan, bu kıvılcımı taşıyan kadınlar hedefe alınıyor” dedi.
Erkek egemen sistemin dünyada ve Ortadoğu ülkelerinde kadına yönelik artan saldırısı ve bu saldırıya karşı kadınların örgütlü mücadelesi sürüyor. Şili’de kadınlar başkanlık sarayına yürüyerek, “Las Tesis” dansı etmesi, Kuzey ve Doğu Suriye, Lübnan, İran, Irak, Bahreyn ve Sudan’ında aralarında olduğu Ortadoğu’nun pek çok ülkesinde kadınların öncülüğünü yaptığı isyanlar tüm dünyada yankı buldu. Kadınların büyüyen mücadelesi ve erkek egemen siteminin saldırılarının hedefi haline gelmesini çevirmen, yazar ve Halkaların Demokratik Partisi (HDP) Meclis üyesi Ayşe Berktay değerlendirdi.
‘Kuzey ve Doğu Suriye’de çok sayıda kadın ve çocuk katledildi’
Suriye’de yaşanan savaşta saldırıların hedefinde kadın ve çocukların olduğunu ayrıca kadınların köle pazarlarında satıldığını hatırlatan Ayşe, “Aynı zamanda okullar bombalandı. Hastaneler bombalandı. Evlerde çocuk ölümleri, bahçelerde, sokaklarda oyun alanlarında çok sayıda çocuk öldü. Halep, İdlip buralar hem rejim tarafından hem de Amerika tarafından bombalanırken, çok sayıda çocuk katledildi” dedi.
‘Günümüzde ‘cadı avı’ hala sürüyor’
Kadınların bedenlerinin özellikle saldırı hedefi yapılmasını ve kadın bedenine işkence edilmesini Ortaçağ’daki “cadı avı” dönemine benzeten Ayşe, şöyle devam etti: “Kadın bedeninden intikam alırcasına, gözdağı verircesine, aynı zamanda çığırından çıkmış bir öfkeyle kadınlara saldırılması insanın aklına ne getiriyor biliyor musunuz? İnsanın aklına kazıklara bağlanıp, yakılan cadıları getiriyor. Ortaçağ ‘cadı avı’ döneminde kadın bedeni sadece yakılmadı. Sadece yakılmak da büyük bir işkencedir. Deşilmek, demirlerle bağlanmak, oyulmak, delinmek işkenceleri ile farklı ülkelerin, farklı yerlerinde, farklı şekillerde uygulandı. Bu işkenceyi anlatan kitaplar var. Yüz yılları aşkın bir süredir kadın katliamları yaşanıyor. Arada birkaç tane erkek de cadılıkla suçlanıyor. Fakat asıl olarak kadınlar hedef alınıyor. Kadınlara yönelik ‘cadı avları’ düzenleniyor. Her köyden ihbarcılıkla bu ortaya çıkarılıp katlediliyor. Avrupa böylesi hadiselerle günümüze geliyor. Mesela son dönemlerde Afrika’da hala bazı kadınlar ‘cadılıkla’ suçlanarak katlediliyor. Kenya’da, Kongo’da böylesi hadiseler sürüyor.”
‘Erkek egemen kadınların alternatif sistemine öfkelendi’
Günümüzde kadına yönelik katliamların sistemsel bir şekilde sürdüğünü ve bu kez kadınların “mücadele etmekle” suçlandığını ifade eden Ayşe, “Suriye’de kadınlar ‘cadılıkla’ suçlanmadı. Kadınlar mücadele vermekle suçlandı. Çünkü kadınlar alternatif bir sistemin mücadelesini veriyorlar. Tarihsel olarak cadı avı sürüyor. Günümüzde kapitalizm çok ciddi bir krizle karşı karşıya. Dünya yeni bir döneme geçiyor. Her anlamda geçiş sancıları yaşayan kapitalist sistem, nereye gideceğine bir türlü karar veremiyor. Kapitalist sistemin bu geçiş sürecini Ortadoğu ülkelerinde daha ağır yaşıyoruz. Çünkü emperyalist ülkeler ‘acaba deva olur mu?’ diye Ortadoğu’nun yeniden sınırlarını çizme girişimindeler. Sınır çizme gibi bir dertleri var. Kapitalizmin böylesi bir derdi varken, Ortadoğu halkları da yeni bir yaşam kurmak istiyor. Bunun öncülüğünü de kadınlar üstleniyor. Bundan kaynaklı kadınlar hedef alınıyor” dedi.
‘Emperyalist güçler kadınların kurmak istedikleri alternatif sistemi öteliyor’
“Özelde Kürt kadını açısından da bu böyledir” sözlerini kullanan Ayşe, şunları söyledi: “Kürt kadını şuan Ortadoğu’da öncü, belirleyici bir rol üstlendi. Attığı adımlar, verdiği kararlar, izlediği politikalar, Ortadoğu siyaseti açısından belirleyicidir. Gelecek açısından belirleyici bir noktadalar. Bu sadece onların çok önemli, cesur savaşçı olmalarından kaynaklanmıyor. Öyle gibi gösterilmeye çalışılıyor fakat savaşçılıklarının yanı sıra, oluşturdukları toplumsallıktan da ileri geliyor. Kolektif bir güç var orada. Çok çeşitli alanlardan beslenen ve üstelik kadın gücü de bu sistemin çok önemli bir ayağını oluşturuyor. Yani bir sistem kurmaktan bahsediliyor. Emperyalist güçler ise Kürtlerin, Kürt kadınların savaşçılığını öne çıkarıp, onların kurmak istediği sistemi ise yüceltmiyorlar.”
‘Alternatif yaşamda kadının ısrarı ezilenin de ezileni olmasından’
Alternatif sistemde kadının “örgütleyici ve toplumsal rolü” olduğuna dikkat çeken Ayşe, “Kadınlar bir sistemi değiştirip, yerine toplumsal başka bir sistemi kurmak istemenin öncü gücü, rolünü alıyor. Kadınların bu rolü neden üstlendiğini sorgulasak kadınların eski rejimi, eski sistemin en ezilen kesimi olması, en ezilen grubu, en ezilen kolektif gücü ve neredeyse sınıfı ya da ulusu diyebileceğiz. Çünkü kadınlar ezilenler arasındaki en ezilendir. Çünkü erkekler de gelip kadını ezmek üzerinden hareket ediyor. Erkek egemen zihniyetin dayatmasıyla en ezilen erkek dahi kadını ezerek iktidarını sağlıyor” ifadelerini kullandı.
‘Kadınlar hedefte’
Kadınların “nasıl bir toplumsal düzen” istediklerini bildiklerini belirten Ayşe, “Kadınlar bireyci değil, bir toplumsallık için bir toplumsallık üzerinden hareket ediyor. Kadınlar birlikte güçlü olduklarını biliyor ve erkek egemen sistemi alt etmesinin başka bir yolu olmadığının farkında. Kadınlar böyle bir noktada kapitalist modernitenin, kapitalist sistemin en vahşi, en barbar, en yıkıcı gücü olan cihatçı çetelerin, selefi örgütlerin, IŞİD’in baş hedefi haline geliyor. Köleliğe isyan eden, ayakları üzerine dikilen ve toplumu arkasından sürükleyen kadını istemiyor” dedi.
‘Yaydıkları korku ile toplumlarda bir linç kültürü oluşturdular’
Kuzey ve Doğu Suriye’deki savaşta kadınların bedeninin hedef alınmasının nedeninin “gözdağı vermek” olduğunu söyleyen Ayşe sözlerini şöyle sürdürdü: “Saldırdıkları kadının görüntüsünü çekip, yayması gözdağı vermektir. Daha önce de yaptılar; kafaları kestiler, diri diri yaktılar, köle pazarlarında sattılar, resmini çekip etrafa dağıttılar. Kendileri oraya ulaşmadan ‘namları yürüsün ve oranın halkları, insanları onlardan korksun da buna göre kendilerine bir çeki düzen versinler’ mesajı ile daha fazla direnmesinler diye yapıyorlar. Bunun bilinçli bir korkutma meselesinin dışında, hakikaten bir kin, bir nefret, bir vahşet olduğunu da düşünüyorum. Yüzyıllar önce ‘cadılar’ için de böyle yaptılar. Bunu sistematik bir şekilde yapıyorlar ki yayılsın insanlarda bir linç kültürü oluşsun istediler.”
‘Kadınlar ‘itaat etmiyorum’ dediği için’
Türkiye’de AKP sisteminin de aynı amaçla kadına yönelik saldırılarını artırdığını söyleyen Ayşe, “Kadınların özgürlük arayışı çetelerde öfke, nefret, kin, duygularını uyandırıyor. DAİŞ çeteleri, cihatçılar, Türkiye’de de AKP rejimi olsun, kadınlar ‘itaat etmiyorum’ derken, ‘yaramazlık yapacağım’ anlamında değil, ‘ben senin dayatmalarına, kölelik rejimine, beni bir kul haline getirip kendinin hizmetkarı haline getirmene, rejiminin hizmetkarı haline getirmene, itiraz ediyorum’ diyor. ‘Bu konuda direteceğim ve ayağa kalkacağım’ diyor. Bu noktada o özgürlük çığlığını, özgürlük talebini, özgürlük aşkını yıkmak için buna öncülük eden kadınlara yöneliyorlar. En çok da bu ışığı yakalayan, bu kıvılcımı taşıyan kadınlar hedefe alınıyor” sözlerini kullandı.
‘Biz artık başka modernitelerin devinimleri içindeyiz’
“Kadına yönelik saldırıların özgürlük talebiyle ayağa kalkmış olması ve bunu sadece lafta bırakmayıp fiilen de gerçekleştirmek için adımlar atmış olmasıysa, ikincisi de kadının toplumsalcı, yaratıcı gücünü harekete geçirmesinden kaynaklanıyor” diyen Ayşe, “Hem Ortadoğu’da hem de dünyada birbirine değer veren, dayanışarak adım atan, ayağa kalkıp yürüyen, rejimleri tehdit eden bir kadın gücü var. Şu anda mücadele eden kadına karşı, erkek egemen ‘cadı’ diye bütün bir toplumu onlara karşı ayağa kaldırmışlar. Ama biz artık başka modernitelerin devinimleri içindeyiz. Onun için kadınların toplumdan soyutlamaları artık mümkün değil. İnsanların birbirinden haberi var. Mücadele güçleri var. Çok küçük gruplar halinde değil, daha kitlesel bir karakteri var. O da bizim bu dönemki şansımız diyelim” ifadelerini kullandı.
‘Türkiyeli kadınlar birlikte büyüyebileceğinin farkında’
Kadınların eril zihniyetin sistematik saldırısına karşı nasıl bir mücadele sürdürmeleri gerektiğini anlatan Ayşe şunları dile getirdi: “Türkiyeli ve Kürt kadınlar olarak birimiz arkada, birimiz önde değil ortak bir paydada yürümeye çalışıyoruz. Öyle günlerle karşı karşıyayız ki hepimizi birbirimizle vurmaya çalışıyorlar. HDP ile kadınları vurmaya çalışıyorlar. HDP ile feministleri vurmaya çalışıyorlar. Kadınlar bunun farkında. 25 Kasım’da diyor ki; ‘Bunların hepsi HDP’li, hepsi terörist.’ Bununla hem HDP’ye ‘terörist’ demeye çalışıyor, bütün kadınların HDP’li olmadığını bile bile HDP’li olarak göstermeye çalışıyor (HDP’li olmak kötü bir yafta gibi olmuş oluyor). Feministleri ve diğer kadın mücadelesi yürüten başka başka kurumları da, HDP’lilere karşı tepkilendirmeye çalışıyorlar. HDP’yi vurmaya çalışırken, diğer yandan feminist hareketleri marjinalize etmeye çalışıyor. Türkiye’deki kadınların yüzde 80’i kadınların ortaya koyduğu taleplerin hepsini destekliyorlar. Biz kadınlar olarak bunları özel savaş politikaları olarak görüyoruz. Bunun farkındayız. Kürt kadınlarıyla, Türkiyeli kadınlar birlikte büyüyebileceğinin farkındalar.”
‘Aynı zamanda siyasi mücadele içinde olmamız gerekir’
Erkek şiddetine karşı kadınların özsavunma tekniklerini öğrendiğini belirten Ayşe, son olarak şöyle dedi: “Bunların yanı sıra bizler kendi evimizdeki kadınla, kendi apartmanımızdaki kadınla, kendi sokağımızdaki kadınla, kendi mahallemizdeki kadınla örgütlenerek iyi ilişkilenerek bu katliamların önüne geçebiliriz. Bu saldırganlığa karşı savunma hedefindeyiz. Çünkü bizler ‘psikolojik manyaklar’ grubunun tehdidi altında değiliz. Biz ‘kadın cinayetleri politiktir’ derken, erkek egemen sistem ile kadınların mücadelesinden söz ediyoruz. Çünkü erkek egemen siyasi iktidarı da arkasına alarak bu güçle bizleri öldürmeyi, cezalandırmayı hak görüyorlar. Bizler de bu saldırıya karşı aynı zamanda siyasi mücadele içinde olmamız gerektiğini savunuyoruz.”