
Filiz Kerestecioğlu: Savaşlar kadına karşı erkek egemen zihniyeti arttırıyor
- 14:00 29 Aralık 2019
- Güncel
DİYARBAKIR - TJA’nın ‘Savaş, şiddet ve hak ihlalleri’ başlıklı forumunda konuşan HDP’li Filiz Kerestecioğlu, “Vatanın namusu söylemiyle çıkılan savaşlar kadının üzerinde erkek egemen zihniyeti arttırır. Türkiye’de militarizm kadınları hem siyaset sahnesinden dışlıyor hem de yarattığı şiddet ortamıyla kadınları şiddete uğramaya açık hale getiriyor” dedi.
Tevgera Jinen Azad (TJA) Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır il binasında ‘Savaş, şiddet ve hak ihlalleri’ başlıklı forum düzenlendi. Foruma Barış Anneleri Meclisi, TJA aktivistleri, HDP Diyarbakır Milletvekilleri, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eşbaşkanı Saliha Aydeniz, HDP’li Belediye Eşbaşkanları ve çok sayıda kadın katıldı. Forumda konuşmacı olarak HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, Avukat Gazal Koluman ve Avukat Öykü Çakmak, moderatör olarak da TJA aktivisti Zelal Bilgin bulundu. Forum katledilen ve mücadelede yaşamını yitiren tüm kadınlar için saygı duruşuyla başladı.
‘Savaş benliğimizi işgal ediyor’
İlk olarak savaş ve kadın başlığını aktarmak üzere Filiz Kerestcioğlu söz aldı. Çeşitli ülkelerle pazarlık masalarına oturup savaş başlatan insanlar olmadıklarına dikkat çeken Filiz, “Savaş en çok bizlere zarar veriyor. Bedenlerimizi ve benliğimizi işgal ediyor. Kürt kimliği ve dili üzerindeki baskı ve özelde Kürt kadınlarının varoluşlarının kuşatıldığı zorunlu göç, mülksüzleşme kadınlara özgü bir acı yaşattı. Kadınlar sosyal çevrelerinden koparak dilini bilmedikleri illerde eşlerine bağlı kalmak zorunda kaldılar. Ya çalışamadılar ya ayrımcılığa uğrayarak çalışmaya mecbur bırakıldılar. Korkuyla hayatlarını devam ettirdiler. Kadınlar, savaş suçlarına, cinsel ve fiziksel şiddete maruz kaldılar” şeklinde konuştu.
‘Kadınların güçlenmesini savunuyoruz’
Savaşın Türkiye’de yaşayan tüm kadınların hayatında büyük bir etkisi olduğuna değinen Filiz, savaş sırasında erkekliğin ve gücün yetiştirildiğini ve erkek egemenliğinin savaş çıkarmak isteyenler için değerli bir kaynak olduğunu kaydetti. Filiz, “Vatanın namusu söylemiyle çıkılan savaşlar kadının üzerinde erkek egemen zihniyeti arttırır. Türkiye’de militarizm kadınları hem siyaset sahnesinden dışlıyor hem de yarattığı şiddet ortamıyla kadınları şiddete uğramaya açık hale getiriyor. Eğitime, sağlığa harcanması gereken bütçeler savaşa aktarılıyor. 2020 bütçesinde de en büyük payın Savunma Bakanlığı’na ve savaş harcamalarına gittiği görülüyor. Kadınlar için harcanan para iş bulması, güçlenmesi ve şiddetten korunması için değil hayatlarını devam ettirebilmeleri için sağlanan destekler. Kadınlar hak ettikleri şeylere ulaşamıyor ve elde edilenler bahşedilmiş bir şeymiş gibi sunuluyor. Bu nedenle de savaşa değil kadınlara bütçe diyoruz. Kadınların güçlenmesini savunuyoruz” dedi.
'Kadınlar öngörülerinde haklılardı’
Tüm dünyada savaşa yürüyen erkeklerin karşısında barışa yürüyen binlerce kadının olduğunu aktaran Filiz, kadını görmez bir siyaset yapma ve tarih yazma biçiminin de var olduğunu ifade etti. Filiz, “Bundan yaklaşık 100 yıl önce Versay Anlaşması yapıldığında, kadınlar mağlup ülkelerde yoksulluğu ve milliyetçi nefreti arttıracağı ve yeni savaşlara sebep olacağı gerekçesiyle sert bir şekilde eleştirmişlerdi. Bu kadınlar o anlaşmayı ret etmede öngörülerinde haklılardı. Çünkü ardından İkinci Dünya Savaşı geldi. Kadınlar Yugoslavya’nın içine çekildiği milliyetçi şiddete, Meksika’daki suçlara karşı, küresel çapta terör söylemine ABD ve İsrail işgallerine karşı ağlar oluşturdu. Bu uluslararası ağların radikal ve ısrarlı eylemleri sonucunda 2000’li yıllarda BM Güvenlik Konseyi 1325 sayılı Kadınlar Güvenlik ve Barış Başlıklı kararı imzaladı. Bu karar savaşların kadınlar kabul eden ve kadınların barış süreçlerine üzerindeki özel etkisini kabul eden ve kadınların barış süreçlerine katılımlarını taraf devletlere şart koşan bir antlaşma oldu” diye belirtti.
‘Saraybosna’da kadın mahkemesi kurdular’
İkinci dünya savaşı sonrası Tokyo mahkemesinin kurulduğuna değinen Filiz, o mahkemelerde kadınlara tecavüz edilmesinin gündeme dahi gelmediğini söyledi. Filiz, “Daha sonra eski Yugoslavya ülkelerinde Japonya gibi ülkelerde barış görüşmelerinin müzakere süreçlerinin resmi haline parelel olarak yürütülen gayri resmi süreçler yürüttüler. Miyoseviç Yugoslavya’da Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanırken kadınlar başka mahkemeler kurdular. Onun ne şekilde yargılandığını, gerçekten kadınlara karşı işlenen suçlardan yargılanacağından emin olmadıkları için böyle oldu. Yugoslavya’da adalete feminist yaklaşım odaklı onlarca atölye çalışmasının ardından 2015 de Saraybosna’da kadın mahkemesi kurdular. Mahkeme barış sürecinde kadınlar cephesinden çözüm üretmek ve savaştaki suçlara karşı onarıcı bir adalet üretmek için kurulan bir mahkeme aslında bizlere de örnek olabilecek bir mahkeme” ifadelerini kullandı.
‘Hiçbir müzakerenin kadınsız olamayacağı açıktır’
Şehitlik edebiyatının yapıldığını belirten Filiz, başkalarının çocukları üzerinden savaş propogandası yapıldığını kaydetti. Savaş politikalarının her zaman karşısında durduklarını hatırlatan Filiz, “Savaşa karşı çıkıldığımızda daimi hain ilan ediliyoruz. Biz savaş istemiyoruz ve barış kontenjanında yer almak istiyoruz. Bu ülkenin barışa ne kadar ihtiyacının olduğunu biliyoruz. Bugün bir taraftan Kanal İstanbul deniliyor bir taraftan yerli araba çıkarıyorlar bir taraftan da Libya’ya asker göndermeye çalışıyorlar. Üretebildikleri tek şey savaş politikası ve buradan besleniyorlar. Türkiye’nin Suriye Milli Ordusu adıyla Rojava’ya yolladığı cihatçılar kadınlara karşı birçok suç işlediler. Hükümetin medyası Rojava’da Kürt kadın siyasetçi Hevrin Xelef’in öldürülmesini bile bir müjde gibi verdi. Barolar Birliği Başkanı bile sivil ölümlerini meşrulaştırmaya çalıştı. Bizim bu zihniyetin önüne geçmemiz gerekmektedir ve barıştan yana olan kadınlar olarak bunu başarabiliriz. Hiçbir müzakerenin kadınsız olamayacağı açıktır. Tersi bir halin bir başarısı olmadığına inanıyorum” dedi.
‘Barış yolunda uzlaşabileceğimize inanıyorum’
Filiz konuşmasını şu şekilde sonlandırdı: “Bu topraklar çok fazla acının, sürgünün, göçün yaşandığı topraklar. Biz bu acıları iyileştirecek miyiz, yoksa susup daha derin yaraların açılmasını mı bekleyeceğiz? Daha önce her şeyi yeterli yapabildik mi diye sorarak daha fazla neler yapabiliriz üzerinden yoğunlaşmamız gerekmektedir. Barış yalnızca masa arkalarında değil, tüm toplumda karşılığını bulduğunda gelecektir. Barış Türkiye’de daha fazla insan tarafından sahiplenirse savaş politikaları boşa çıkacaktır. Dolmabahçe’de masa devrildiğinde bunun önüne geçecek, masayı devirenleri sarsacak bir toplumsallaşma gerekmektedir. Belki bunun yollarını konuşmanın zamanıdır. Hepimiz aynı noktadan dünyaya bakmasak da barış yolunda uzlaşabileceğimize ve uzlaşmanın yollarını bulabileceğimize inanıyorum.”
Forum Avukat Gazal Koluman ve Avukat Öykü Çakmak’ın sunumlarıyla devam ediyor.