
8 yılda hiçbir şey değişmedi: Roboski'de bitmeyen yas
- 09:02 27 Aralık 2019
- Güncel
Medine Mamedoğlu
ŞIRNAK - Takvim yaprakları 28 Aralık 2011’i gösterdiğinde, gökyüzünü aydınlatan bombalarla karanlığa bürünen Şırnak’ın Uludere (Qilaban) ilçesine bağlı Roboski köyü bitmeyen bir yasa büründü. O günden sonra tutulan yas ile giyilen kara kıyafetler bir daha çıkartılmadı. 'Adalet' kelimesi kara mezar taşları arasında yok olmaya yüz tutarken, Roboski'nin ardından Sur, Cizre ve Til Rifat gibi bir çok yerde katliamlar hız kesmeden sürdü.
Tarih 2 Aralık, günlerden pazartesi yer Tel Rıfat saat 14.00 sıralarında ajanslara bir haber düşüyor: "YPG kontrolünde bulunan kentte TSK kontrolündeki bölgelerden gelen top atışları ile yapılan bombardımanda 8'i çocuk 9 sivil yaşamını yitirdi." Haberden sonra çekilen görüntülerde bir odada yan yana dizili siyah torbalar içinde çocuk cenazeleri duruyor. Daha fotoğrafa bakıp "Ne olmuş?" demeye kalmadan bir anne çocuklardan birine sarılıp "Amûde rabe Amûde, Amûde rab (Amude kalk Amude)" diye ağıt yakıyor. Patlamada yaşamını yitiren çocuğunun kanlar içindeki yüzünü öpüp okşayarak bir umut kalkar diye dakikalarca bekliyor. Sur'u, Cizre'yi ve Nusaybin'i gören bir gazeteci olarak şaşırmadım bu fotoğrafa. İnsanın canından can gidiyor üzülüyor ama şaşırmıyor. Herkes gibi benim de yan yana cenaze torbalarını gördüğümde aklıma ilk olarak Roboski geliyor.
Kürde düşen ölümün nedeni coğrafya mıdır sadece?
Herkesin Tıl Rıfat gibi belki de adını bombardımanlardan ve katliamlardan öğrendiği Roboski. Her yeni bir yıl özellikle Kürde mi katliam olur, yalnızca Kürde mi ölüm getirir bilinmez belki ama Roboski'den sonra Aralıkların kansız geçtiğini hatırlamak zor. Til Rifat'taki çocukları sokakta oyun oynarken bulan bombalar Doğu'nun en ücra köşesinde sınır noktasında bulunan köyleri nasıl bulmasın diye soracağız önce kendimize, sonra da Roboski'den sonra 8 yıldır her ay yaşanan bir katliamda Kürde düşen ölümün, coğrafyanın bir kaderi olup olmadığını.
8 yıldır gelmeyen adalet ve bitmeyen yas...
O yaşta aklımız Roboski'de ne olduğunun pek farkında değildi ama şimdi ne olduğunu ne yaşandığını çok iyi biliyoruz. Roboski'den sonra yaşanan her katliamı anlayacak kadar büyüdük diyerek yoluna düştüğümüz Roboski köyüne varıyoruz. Her senenin Aralık ayında olduğu gibi bu sene de köy bizi rüzgarlı havası ve karlı dağları ile karşılıyor. Olayın yaşandığı günde fotoğraflardaki kar yığını içindeki katırlar ve cenazeler gözümüzün önüne geliyor. Her kar yağdığında "Acaba o günleri hatırlıyorlar mı?" sorusu aklımızdan geçerken kapısından girdiğimiz ilk evde yaşamını yitiren 34 kişinin duvarda asılı büyük tablosu bize sessizliği ile cevap veriyor. 8 yıldır "Adalet adalet" diye bağıran köylülerin bu sessiz çığlığı köy dışına henüz çıkmış değil. 8 yıldır üzerinde nice ağıtların, şarkıların söylendiği filmlerin çekilip kitapların yazıldığı Roboski'de eksik olan en büyük şey hala gelmeyen 'adalet'.
Son giydiği kıyafetleri koklayarak uykuya dalıyor
"Biz Erdoğan'ın parasını istemiyoruz. Biz sadece adalet istiyoruz" diyerek konuşan ve 8 yıldır yaşanan süreçte en ufak bir adım atılmamasına tepki gösteren katliamda yaşamını yitiren Nevzat Encü'nün annesi Nahide Encü, adalet kelimesini kullandıktan sonra sessizleşiyor. Elinin altında bulunan bohçadan çıkardığı eşyaların ne olduğunu anlatmasını merakla beklerken açtığı bohçadan ilk olarak çocuğu Nevzat'ın fotoğrafı çıkıyor. Daha sonra çıkardığı okul elbiselerini uzun uzun koklayan Nahide, "Bunlar benim oğlumun giydiği son elbiseler, bak görüyor musun kıvırdığı kolu bile aynı hala kokusu var bunlarda" diyor. Her gece uyumadan önce çıkarıp kokladığı elbiseleri gözyaşları içinde öpüp koklayan anneyi gören aile bireyleri de annenin acısına ortak oluyor. Annenin gözyaşlarını kamerada kayıt altına aldığımız anlarda gözümüze Asmin çarpıyor. Annesinin elbiseleri aldıktan sonra yere bıraktığı abisi Nevzat'ın fotoğrafını alıp kucağına koyuyor. Katliamdan 3 yıl sonra dünyaya gelen Asmin şu an 5 yaşında. Hiç tanımadığı abisini fotoğraflardan ve annesinin sürekli fotoğrafını öpüp koklamasından tanıyor. Annesi gibi tanımadığı abisinin fotoğrafını öperek hasret gideriyor.
8 yıldır her sabaha aynı seslerle uyanıyorlar!
Öperek, koklayarak uğurladıkları çocuklarının son bakışlarını akıllarını kazıyan Roboskili annelerin payına katliamdan sonra sadece 34 kara mezar taşı düştü. "80 kiloydu benim oğlum benim elime dört kiloluk bir cenaze parçası verdiler" diyerek yaşadıkları acıyı biraz olsun anlatmaya çalışan anneler 8 yıldır kara elbiseleri ile Aralık ayını bekliyor. Günlerce kaldığımız köyde tek bir annenin başını yastığa koyduğunu görmezken köyde ne ölenler için bir taziye ne de evlenenler için davullu zurnalı bir düğün yapılıyor. 8 yıldır yasın kalkmadığı köyde evlerin ışıkları ise tek tük sönük kalıyor. Bombalar ile hayatları, hayalleri ellerinden alınan gençlerin çocukları ve kardeşleri de köyde hala sınırın diğer tarafına atılan bomba sesleri ile güne uyanıyor.
34'lerin en küçüğü Orhan...
Ne kadar yazsak, üzerine ne kadar ağıtlar yakılsa da acısı anlatılamaz dediğimiz bu katliamda yaşamını yitiren her bir gencin hikayesi vardı. Ölüme el ele tutuşarak belki bizi görmez diyerek katır ve taşların altına sığınan gençlerden en küçüğü Orhan Encü. 34'lerden kimi baba kimi kardeşti köyde. Orhan Encü (13) 34'lerin en küçüğüydü. Bilgisayar almak umuduyla gittiği kaçaktan abisi Zeydan ile aynı katır üstünde cenazesi köye döndü. "Katırın boyu kadar yoktu boyum, boylu boyunca yatan bir ölü de olamadım" sözleri ile anılan Orhan'ın cenazesi siyah bir poşet içerisinde ailesine verildi. Tabuta sığmadığı için verilen poşet içerisinde defin edilen Orhan'ın bilgisayar hayalleri de abisiyle birlikte bulutların ardında kaldı.
Orhan'dan geriye 13 yıla sığdırdığı şu cümleler kaldı:
"Ben Orhan Encü'yüm; ak yeleli bir tay sırtladı beni, cennete uçurdu...
Ben gittim, düşlerim kalacak bir ceviz ağacının kıyısında...
Ağabeyim Zeydan ile artık 'bir gömüyüz biz, bulutların altında...” oldu.
Kendi yaramızdan utandığımız yer Roboski...
8 yıl, 313 hafta, 2 bin 185 gündür "faillerin" bulunması için her gün ' Adalet' arayan annelerin çoğunun gözündeki yaşlar kurudu. “Adalet” diye diye kuruyan yaşlarının akmadığını ağlayamadıkları zaman çektikleri derin bir iç çekişleri ile anladığımız anneler kara mezar taşları arasında 8 yıldır bıkmadan usanmadan bu kelimeyi dile getiriyor. Tarifi imkansız dediğimiz acılar vardır. Roboski bu coğrafyada kendi yaranızdan doğru baktığınızda anlamakta zorlanacağınız ve kendi yaranızdan utanacağınız birkaç yerden biri ya da tek yer… Kara mezar taşları arasında anneler ile birlikte gezerken kendi acılarımızın ne kadar önemsiz olduğunu anlıyoruz önce, sonra da daha bir hafta önce "Amûde rab" diye bağıran anneyi. 8 yıl önce "Ez gori lawemin Hamza, Orhan, Şervan ya da Şivan..." diye ağıt yakarak parçalanan cenazeler arasında ağıtları birbirine karışmış onlarca anne için de Amûde'nin annesi için de adalet ne zaman gelir bilmiyoruz ama artık aklımız eriyor katliamlara. Yaşı henüz 5 olan Asmin'in her Aralık abisinin eline aldığı fotoğrafla o karlı yolu çıkıp mezarlıkta adalet araması kadar aklımız eriyor hem ölümlere hem de adalete. Şimdi Roboski'de, Cizre'de, Sur'da ya da daha yeni olan Tıl Rıfat'ta çocukların üzerine düşen bombalar coğrafyanın bir suçu muydu?